Dinin Kırmızı Çizgileri: Haramlar Ve Helaller
"Özellikle toplum hayatı ve toplumdaki düzeni sağlamak açısından düşünüldüğünde dinde "haram" adı verilen yasakların ne kadar gerekli olduğu daha iyi anlaşılabilir."
Din¸ bir hayat tarzı ve yaşama biçimidir. Bu hayat biçiminin içerisinde insanın insanca yaşamasını sağlayan bilgi¸ rehberlik ve irfan mevcuttur. Dinin sahibi Yüce Allah'tır. Din¸ bütün insanları kapsayan¸ üstün¸ değişmez ve kutsal bir yapı olduğu için insan müdâhalesine kapalıdır. İnsan eli değen şeyler¸ insan aklının bir ürünü olacağı için ister istemez bir takım eksiklikleri beraberinde getirir. Her insana verilen akıl nimeti potansiyel olarak farklılık taşır. İnsanların akıllarını kullanma biçimleri de farklılık arzeder. Bunun için din insan yapısı olsaydı neredeyse insan yapısı kadar dinin çıkma ihtimali olurdu. Üstelik insan yapısı olan dinin bağlayıcılığı ve dokunulmazlığı da tartışmalı hâle gelirdi. İnsan aklına bırakılan ictihâd alanı sonucu birden çok mezhebin ortaya çıkması bunun bir göstergesidir. Bundan dolayı insanları yaratan Yüce Allah geçici olarak yaşayacağı bu dünyada insanı başıboş bırakmadı. Kendi dinini kendisinin yapmasına da müsaade etmedi. Dini belirleme¸ esaslarını oluşturma ve peygamberleri vasıtasıyla gönderme yetkisini de kendisine ait kıldı. Dinin en önemli kısmı haramların belirlenmesidir. Çünkü haramlar dinin ve o dine inananların kırmızıçizgileridir.
Mutluluğa Götüren Yolları Göstermek
Yüce Allah yeryüzünü sayısız nimetlerle donatmış ve insanın emrine vermiştir. Pek çok nimetle donatılmış üstün bir varlık olan insana verilmiş nimetlerin en büyüğü ve mühimi akıldır. İnsanın yaratılışının özü ve temel amacı¸ yaratanını tanıması ve O'na ibadet etmesidir. Nitekim âyette şöyle buyurulmuştur: "Ben cinleri ve insanları¸ ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."1 Dünya ve âhiret mutluluğunu elde edebilmek Allah'ın rızâsını kazanmaya¸ hayatını ve insânî ilişkilerini O'nun istediği doğrultuda düzenlemeye bağlıdır. Yüce Allah bu konuda insan aklına rehberlik ederek¸ vahiy adı verilen özel bir iletişim yoluyla rızâsının nasıl kazanılacağının yolunu göstermiştir. İşte bu yol Allah yolu olup bu onun genel adıdır; özel adı ise İslâm'dır. Dinin temel amacı¸ insanı hem dünyada hem de âhirette mutluluğa götüren yolları göstermektir.
İnsan¸ aklı sayesinde genel olarak doğruyu bulabilir¸ iyi-kötü¸ yararlı ve zararlıyı ayırt edebilir. Ancak insanda akıl yanında¸ onu pek çok felâkete sürükleyebilecek nefis ve süflî duygular da vardır. Aynı zamanda insan denilen varlık birçok zaafın da sahibidir ve bunların baskısı altındadır. Bu nefis¸ ihtiraslar ve zaaflar¸ onun dünyasını¸ sonu gelmeyen cehenneme çevirebilecek durumdadır. Din adı verilen ilâhî sistem¸ içerdiği hükümlerle insana bir yol haritası çizmektedir. Bu hükümlerin bir kısmı emir bir kısmı da yasak (nehiy) kabîlindendir. Din¸ insan aklının ilk değerlendirmede güzel gördüğü¸ yararlı bulduğu bir takım şeyleri sonucunu dikkate alarak yasaklar. Yine onun ilk değerlendirmede zararlı ve yararsız kabul ettiği bazı şeyleri de aynı gerekçe ile emreder. İnsan aklının iyi ve güzel gördüğü her şey gerçekte iyi¸ güzel ve hayırlı değildir. Yine onun aklıyla kötü¸ zararlı ve hayırsız gördüğü her şey de zararlı değildir. Onun için insan iyi ve kötünün belirlenmesinde Allah'ın belirlemesine muhtaçtır. Nitekim bir âyet bu durumu şöyle ifade eder: "Savaş¸ hoşunuza gitmediği hâlde¸ size farz kılındı. Olur ki¸ bir şey sizin için hayırlı iken¸ siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki¸ bir şey sizin için kötü iken¸ siz onu seversiniz. Allah bilir¸ siz bilmezsiniz."2 Bunun yanında geniş bir alan daha vardır ki¸ getirdiği ilkelere aykırı olmadıkça¸ din o alana müdahale etmemektedir.
Haram ve Helal Alanları
Dinin insan için koyduğu yasaklar "haram alanı"nı¸ müdâhale etmeden insanı serbest bıraktığı geniş kısım ise "helal alanı"nı oluşturmaktadır. Din insan için bir hayat programıdır. İnsan için yapılmış bu programda ve onun için hazırlanmış bir reçetede¸ yapması gerekenler yanında¸ yapmaması lazım gelenler de yer almıştır. Bütün sistemlerin emir ve yasakları vardır. İnsanların akılları ile ihtirasları arasında denge kurmak için emirler kadar yasaklara da şiddetle ihtiyaç duyulmuştur. Özellikle toplum hayatı ve toplumdaki düzeni sağlamak açısından düşünüldüğünde dinde "haram" adı verilen yasakların ne kadar gerekli olduğu daha iyi anlaşılabilir. Durum böyle olmakla birlikte İslâm yine de ilke olarak helal alanı geniş bırakmıştır. Ancak şu durumlardan birisi söz konusu olduğunda yasaklama getirmiştir:
1. İnsanlar yetkilerini kötüye kullandıklarında¸
2. Hadlerini aşıp başkalarının haklarına tecavüz ettiklerinde¸
3. Genel ilkelere aykırı davrandıklarında¸
İşte bu durumlarda helal alana yasak koyarak müdâhale etmiştir. Nitekim "O¸ yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan¸ sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O¸ her şeyi hakkıyla bilendir."3¸ "Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır."4 gibi âyetlerden hareketle fakihler tarafından oluşturulmuş olan "Eşyada aslolan¸ mubah oluştur." kuralı da bunu anlatmaktadır. İslâm dinî hayatı bütün yönleriyle ve bir bütün hâlinde ele almış ve her alanda bireye yardımcı olmayı¸ ona kılavuzluk etmeyi ve mutluluk kazandırmayı hedeflemiştir. Bu sebeple¸ kişilerin inanç dünyası ve ibadet hayatı yanında¸ yeme içme¸ giyinme ve süslenme¸ eğlence¸ aile içi ilişkiler ve cinsel hayat¸ sosyal hayat ve beşerî ilişkiler gibi değişik alanlar da dinin ilgi sahasına dâhildir.
"Allah'ın Sınırları/Hudûdullah"
Din¸ rehberliğini ve yönlendirmesini bu alanlarda da sürdürmüştür. Onun için "din vicdan işidir" şeklindeki ifade hem yanlış ve hem de eksiktir. Çünkü din vicdanda yer eder¸ orayı besler¸ ancak orada kalmaz. Dış dünyaya yansır ve sosyal hayata müdâhale eder. Bunun için dinin temel unsurlarından biri olan ibadetlerin hazzını alabilmek helal-haram sınırları konusunda da dine uygun bir hayat yaşamaya bağlıdır. Helal ve haram dinin aslına dâhildir. Kur'ân'da yer yer haramlar ve helaller "Allah'ın sınırları/Hudûdullah" ifadesiyle anılır.5 Onun için bunlara riâyet etmek dindarlığın en önemli göstergelerindendir. Buna göre iman ve ibadetler ferdin Yaratan'ına karşı kulluğunu ve bağlılığını simgeleyen bir anlama sahiptir. Aynı zamanda¸ dinin bir takım gayelerle koyduğu yasaklara ve sınırlara uymak da yine dindarlığın¸ Allah'a karşı gösterilmesi gereken bağlılık ve kulluğun bir gereği ve sonucudur. Bunun içindir ki¸ hadislerde ve fıkıh kitaplarında haramlardan kaçınma ile farzları yerine getirme aynı düzlemde ele alınmıştır. Hatta birçok yerde haramlardan kaçınmak daha önemli sayılmıştır.
Fıkıh âlimlerimiz¸ konuyla ilgili âyetleri¸ hadisleri ve dinin genel hedeflerini dikkate alarak helal ve haramları belirlemeye çalışmış¸ bunlarla ilgili genel ilkeler de oluşturmuşlardır. Fıkıh kitaplarında bu konular daha çok "Kerâhiye ve istihsân" veya "Hazr ve ibâha" gibi özel başlıklar altında ele alınmaktadır. Bu bölümlerde yiyecek¸ içecek¸ giyim-kuşam¸ insanlar arası ilişkiler gibi pek çok konuda helal ve haram hususlar ele alınmaktadır.
Abdullah KAHRAMAN
YazarEbû Hanîfe’nin bize intikâl eden fazla bir yazılı eseri olmasa da, yetiştirdiği öğrenciler onun ilmini sonraki nesillere taşımıştır. Kendisi ölümü pahasına kadılık görevini kabul etmemiştir. Ancak Ebû...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Sözlüklerde hediye¸ insanlar arasında sevgi¸ saygı ve yakınlığa vesile olan ve birine karşılıksız verilen eşya¸ armağan olarak tanımlanmaktadır. İslâmî literatürde ise hediye¸ insanlar arasında sevgi ...
Yazar: Mehmet DERE
İslâmî birliğin oluşumunda kardeşliğin merkezî bir rolünün olduğu mâlumdur. İslâm gelmeden önce onun ilk muhâtabı olan Arap toplumunu bir arada tutan birtakım değerler elbette vardı. Ancak İslâm geldi...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Bugün Müslümanlar olarak en çok muzdarip olduğumuz hususlardan biri de gençlerimizi değerlerimize göre eğitmeyi başaramamamızdır. Bu ne demek? Şu demek: Bizler bir takım değerlerin sahibiyiz, bunları ...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN