Afrika'nın Kara Bahtı
Yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu bakımından dünyanın en büyük ikinci kıtasıdır Afrika. Öyle ki adalarla birlikte 30,8 milyon kilometrekare devâsâ bir alana sahiptir. Bir milyarı aşkın nüfusuyla dünya nüfusunun yüzde 15'ini teşkil eder. Bu kıta kuzeyde Akdeniz, güneyde Hint Okyanusu, batıda Atlas Okyanusu, doğuda Sina Yarımadası, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’yla çevrelenmiştir. Bir ada ülkesi olan Madagaskar Cumhuriyeti bu kıtadadır.
Afrika, dünyanın en genç nüfusuna sahip bir kıtadır. Öyle ki kıta nüfusunun yarısı 19 yaşın altındadır. Bu kıtanın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi Cezayir'dir. Öte yandan bu kıtanın en çok nüfusa sahip ülkesi ise Nijerya'dır. Bu kıtada tam 54 ülke vardır.
Kıtanın en büyük şehirleri Kahire (Mısır'ın başkenti), Lagos (Nijerya'nın eski başkenti), Kinşasa (Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başkenti), Nairobi (Kenya'nın başkenti), İskenderiye (Mısır'ın üçüncü büyük şehri), Addis Ababa (Etiyopya ve Afrika Birliği'nin başkenti), Johannesburg (Güney Afrika Cumhuriyeti), Abuja (Nijerya'nın başkenti), Rabat (Fas'ın başkenti), Antananarivo (Madagaskar'ın başkenti)'dur. Bu büyük kıtada dünden bugüne, bugünden yarına Mısırlılar, Libyalılar, Cezayirliler, Nijeryalılar, Somalililer, Sudanlılar, Güney Afrikalılar, Kamerunlular, Senegalliler ve Tunuslular yaşamlarını sürdürmektedir.
Eski Dünya denilen karalar topluluğunun güneybatı parçasını oluşturan Afrika, doğuda Kızıldeniz ile Asya’dan, kuzeyde Akdeniz ile Avrupa’dan ayrılır. Bu kıtaya ad olan "Afrika" ismi ilk kez Romalılar tarafından kullanılmıştır. Bu kıtada tropikal ve subtropikal iklim kuşakları geniş yer tutar. Kıtada yer alan iklim türleri ekvatoral iklim, tropikal iklim, Akdeniz iklimi, nemli subtropikal iklim, ılıman plato iklimi ve yüksek saha iklimleridir.
Afrika Kıtasında Binden Fazla Dil ve Lehçe Konuşulmaktadır
Dil bakımından oldukça karmaşık bir görünüm arz eden Afrika'da çok sayıda kavim ve bunların konuştukları diller birbirine karışmıştır. Onun içindir ki Afrika Kıtası’nda binden fazla dil ve lehçe konuşulmaktadır. Bunların bir kısmı yerli diller, diğer kısmı ise buraya sonradan yerleşen milletlerin dilleridir.
İslâmiyet’in doğuşundan kısa bir süre sonra Afrika’ya ulaşması, burada Arapçanın etkisini fevkalâde artırmıştır. Bu bağlamda Mısır, Sudan, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Moritanya, Somali ve Cibuti’nin resmî dillerinin Arapça olduğu hatırlanmalıdır.
Afrika, diğer eski dünya kıtaları gibi çok zengin bir kültür, medeniyet ve sanat mirasına sahiptir. Takdir edersiniz ki burada birçok kadim medeniyet hüküm sürmüştür. Bunların başında İslâmî miras gelmektedir. Bu miras yeni devletlerin kuruluşunda etkili olmuştur.
Kahire, Tunus, Kayrevan, Merakeş, Fas, Tinbüktü ve Zengibar şehirlerinde bu etkileri görmek mümkündür. Bunlara Güney Afrika’da Durban, Fildişi Sahili’nde Abican, Sudan’da Hartum ve Senegal’de Dakar şehirlerini eklemek mümkündür. İslâmî kültür dairesinde çok önemli bir yer teşkil eden Kahire’deki Ezher, Tunus’taki Zeytuniye, Fas’taki Karaviyyîn gibi ilim ve kültür merkezleri bu kültür ve inanç çerçevesinde gelişmişlerdir.
Sürekli açlıkla ve yoksullukla anılan Afrika, insanî yaşam şartları ve ekonomik açıdan sıkıntılı bir kıtadır. Bu çileli coğrafyada kakao, altın ve elmas dünya ölçeğinde ekonomik bir değer taşımaktadır. Su kaynakları bakımından, hayal edildiğinin aksine zengin denilebilecek bir konumdadır.
Öyle ki Afrika’nın hidroelektrik potansiyeli, Avrupa’nınkinden üç, Kuzey Amerika’nınkinden dört kat fazladır. Su zenginliğinin yarıdan çoğu Kongo Havzasında yer almaktadır. Lâkin mevcut potansiyelin hakkıyla ve lâyıkıyla kullanıldığı söylenemez. Büyük Sahra, Kalahari ve Somali gibi yerlerde kuraklık insanların yaşamını ciddi sıkıntılara sokmakta, bu da gıda bakımından hayatın idame edilmesini zorlaştırmaktadır.
Tropikal kuşakta yetişen kakao, hurma, pamuk, sisal keneviri, çay, kahve, yer fıstığı ve diğer yağlı tohumlar Afrika’nın dünya ticaretinde önemli yer tutan tarım ürünleridir. Buna hayvancılık ve et konserveciliğini de eklemek gerekir. Kuzey Afrika’nın başlıca ürünleri buğday, arpa, zeytin ve üzümdür. Yine Transvaal’de mandıracılık, Natal’de şeker üretimi, Güneybatı Kap’ta narenciye ve üzüm yetiştiriciliği dikkat çekmektedir.
Afrika'da, zayıf da olsa, önceki dönemlerdeki mevcut sanayi madencilik alanıyla sınırlıdır. Bu da daha çok Kuzey ve Güney Afrika’da görülmektedir. Afrika'nın jeolojik yapısı madenler bakımından zengin olmasını sağlamıştır. Burada bakır, krom, altın ve kömür gibi kıymetli madenler dikkat çekmektedir.
Uranyum, radyum, fosfat, potas, tuz, boksit, demir ve petrol gibi daha birçok yer altı kaynaklarına sahiptirler. Dünyada üretilen altının yarıdan fazlası, elmasın % 98’i, kobaltın % 70’i, kromun % 40’ı ve vanadiumun % 20’si Afrika’dan çıkarılmaktadır. Fakat gelin görün ki bu kaynaklar Batılı ülkeler tarafından sömürülmektedir.
Türkiye ile Afrika Devletleri Arasındaki İlişkiler Her Geçen Gün Artmaktadır
Günümüzde Türkiye'nin dış politikasında Afrika çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki kadim dostluk ve ticarî ilişkiler son çeyrek yüzyıldan beri her geçen gün hissedilir derecede artırılmıştır. Üstelik bu ilişkiler tek boyutluluktan çok boyutluluğa evrilmektedir.
Bunda, başta kadim dostluk ilişkileriyle birlikte Afrika'nın uluslararası sistem içerisinde daha etkin rol oynayan ve küresel sahnede ağırlığı giderek artan bir aktör hâline gelmesi etkili olmaktadır. Bu ilişkilerde dostluğun yanında, uluslararası ilişkilerde esas olan "kazan-kazan" ilkesi belirleyici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda Afrika'nın ekonomik ve ticarî potansiyeli çekici güç olarak dikkat çekmektedir.
Tarihsel bir temel üzerinde inşa edilen Türkiye-Afrika ilişkilerinde Türkiye'nin dünya konjonktüründeki yeri ve tecrübesi Afrika'ya yön vermektedir. Bu ilişkilerin siyasî, insanî, ekonomik ve kültürel ayakları mevcuttur. Birini çoklu ülkeler topluluğunun oluşturduğu iki taraf arasındaki ilişkiler ikili, bölgesel, kıtasal ve küresel olmak üzere dört boyutta yürütülmektedir.
Bu çerçevede, Sahraaltı Afrika (SAA) ülkeleriyle ilişkilerimizde pek çok alanda önemli mesafeler kat edilmiştir. 1998 yılında başlayan, 2005 yılında Afrika Birliği’ne (AfB) gözlemci üye olmamız ve 2008 yılında ülkemizin AfB tarafından stratejik ortak olarak ilan edilmemizle ivme kazanan çok boyutlu “Afrika’ya Açılım Politikamız” süreci kapsamında bölge ülkeleriyle başta siyasî ilişkiler olmak üzere ticaret, yatırımlar, kültürel projeler, güvenlik ve askerî işbirliği ve kalkınma projeleri gibi birçok alanda hızlı ilerleme sağlanmıştır. Başarıyla tamamlanan Afrika’ya Açılım Politikamız yerini 2013 yılı itibariyle “Afrika Ortaklık Politikası”na bırakmıştır. Bu yakınlaşmalar artarak devam etmektedir.
Kamu kurumları, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve insanî yardım örgütlerinin faaliyetlerini kapsayan kuşatıcı bir anlayışın ürünü olan Türkiye'nin Afrika Ortaklık Politikasıyla ihmal edilmiş ve her dönemde sömürülmüş bahtı kara(rtılan) bu kıtanın barış ve istikrarı ile ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkıda bulunmak, ikili ilişkilerimizi eşit ortaklık ve karşılıklı yarar (kazan-kazan formülü) temelinde geliştirmek amaçlanmıştır.
Son 22 Yılda Türkiye'nin Afrika'ya Yaklaşımı Bağımsız Olmanın Eseridir
Eskiden devlet adamları düzeyinde karşılıklı ziyaretlerin çok düşük düzeyde olduğu Afrika ülkeleriyle artık tabir caizse çok sıkı fıkıyız. Günümüzde karşılıklı üst düzey ziyaretler Afrika Ortaklık Politikamızın sürdürülmesinde önemli bir işlev görmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanlığı dönemi dâhil olmak üzere bugüne kadar 31 Afrika ülkesini (Angola, Cezayir, Cibuti, Çad, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Etiyopya, Fas, Fildişi Sahili, Gabon, Gambiya, Gana, Gine, Güney Afrika Cumhuriyeti, Kenya, Libya, Madagaskar, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Senegal, Somali, Sudan, Tanzanya, Togo, Tunus, Uganda, Zambiya) ziyaret etmişlerdir. Yine Afrika kıtasıyla ilişkilerimizin güçlendirilmesi için tüm Afrika ülkelerinde temsilciliklerimizin açılmasına önem verilmiştir.
2002 yılında sadece 12 Büyükelçiliğimiz bulunan Afrika’da faaliyet gösteren Büyükelçilik sayımız 2022 yılında 44’e yükselmiştir. Öte yandan, Afrika ülkeleri de ülkemizin ilgisine kayıtsız kalmamış, 2008 yılının başında 10 olan Ankara’daki Afrika Büyükelçiliklerinin sayısı 38’e çıkmıştır.
Büyükelçiliklerimizin yanı sıra TİKA, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Anadolu Ajansı, Türk Hava Yolları gibi kurumlarımızla kıtadaki faaliyetlerimiz daha da yaygınlaştırılmıştır.
Afrika ülkeleriyle güçlenen ilişkilerimizin en somut göstergelerinden biri de gelişen ekonomik ilişkilerimiz ve katlanarak artan ticaret rakamlarıdır. Afrika Kıtası’yla toplam ticaretimiz 2003 yılında 5,4 milyar dolar seviyesinden, 2021 yılı sonu itibariyle ise 34,5 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.
Türk müteahhitlik firmalarının üstlendiği proje hacmi hızla büyüyerek Afrika'da 77,8 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır. Dönem itibariyle 45 Afrika ülkesiyle İş Konseyleri bulunmaktadır. Başta Sağlık Bakanlığımız, Kızılay Genel Müdürlüğü ve TİKA ile sivil toplum kuruluşlarımız olmak üzere, Kıta’nın hemen her noktasında Afrika halklarıyla dayanışma içerisinde insanî ve kalkınma yardımı faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.
TİKA hâlihazırda 22 Program Koordinasyon Ofisiyle Afrika genelinde faaliyet göstermektedir. Afrikalı öğrencilere ülkemizce sağlanan bursların uzun vadede ülkemizin Afrika politikasının tahkim edilmesinde çarpan etkisi yapacağı değerlendirilmektedir. Türkiye 1992 yılından günümüze, 15.000’den fazla Afrikalı öğrenciye lisans, lisansüstü ve doktora bursu vermiştir. Bütün bu ticarî ve insanî ilişkiler Afrika'da varlığımızın güçlü göstergeleridir.
Afrika, Doğal Güzellikleri ve Gizemli Hâlleriyle Karşımıza Çıkmaktadır
Çocukluk yaşlarımızda Afrika denilince siyahî insanlar, yoksulluk, açlık, iç savaşlar ve uçsuz bucaksız çöller akla gelirdi. Böyle anlatılmıştı bizlere Afrika Kıtası. Oysa Afrika, bunlardan öte, nice doğal güzellikleri ve gizemli hâlleriyle karşımıza çıkmaktadır.
Batılı devletlerin iştahlarını kabartan yer altı zenginlikleri ise anlatmakla bitmez. Günümüzde Afrika Kıtası, bir milyarın üzerindeki nüfusu, bağımsızlığını kazanmış 54 devleti ve otuz milyon kilometre kareyi geçen kara parçası ile bir cazibe merkezi hâline gelmiş durumdadır. İngiltere, Fransa, Portekiz, İspanya, Almanya ve Belçika başta olmak üzere birçok Avrupalı devlet Afrika Kıtası üzerindeki sömürgecilik faaliyetlerini uzun yıllardan beri devam ettirmektedir.
Hayatın onca ağır yükünü cılız omuzlarında taşımak mecburiyetinde bırakılan Afrika Kıtası (kara kıta), uzun yıllardan beri insanlıktan nasibini almamış, zengin ve şımarık Avrupalı devletlerin sömürüsü altında yaşam mücâdelesi vermektedir.
Kara bahtını bir türlü değiştiremeyen (yenemeyen) Afrika, 1960'lı yıllardan beri ayaklarına dolanan paslı prangalarını kırma ve gerçek anlamda hürriyetine kavuşma mücadelesi vermektedir. Fakat her seferde karşısına iç savaşlar, darbeler ve karışıklıklar (kaos) çıkarılmaktadır.
Milenyum dediğimiz 2000'li yıllara geldiğimizde sahip olduğu yer altı ve yer üstü zenginliklerle ve mevcut potansiyeliyle Afrika, dünyanın yeni parlayan yıldızı olma yoluna evrilmiştir. Bu durumu fark eden Avrupalılar büyük bir iştiyakla ellerini ovuşturmaya başlamışlardır. Bakir Afrika pastasından büyük payı almanın telâşına düşmüşlerdir.
Küresel Aktör Olabilmek İçin Dünyaya Ufuklardan Bakmalıyız
Hayata zirvelerden bakanlar dünyada olup bitenleri çok daha geniş perspektiflerden ve de sağlıklı olarak görürler. Hayata ve hadiselere koyaklardan bakanların görüş alanı dar olur. Nüfuslarının ve yüzölçümlerinin büyüklüğü değil devletlerin ekonomik açıdan güçlü olması onların sözünü geçerli ve güçlü kılar. Küresel aktör olabilmek için dünyaya ufuklardan bakmalıyız. Devletlerin geniş ufukları, güçlü ekonomileri ve birlik içinde hareket etmeleridir.
Türkiye'nin Afrika devletleriyle her geçen gün artan ve gelişen olumlu ilişkileri ve ülkemizin Afrika devletlerinin arkasında durması (dayanışması), bu kıtayı asırlardan beri sömüren Batılı ülkeleri ve dünyanın jandarmalığına soyunan ABD'yi hep rahatsız etmiştir.
Fakat silah sanayisini her geçen gün geliştiren ve ekonomik anlamda güçlenen Türkiye, bu mihrakların eleştiri ve tehditlerini duymazdan gelerek doğru bildiği yolda yürümüştür. Bundan sonra da bu yürüyüşünü devam ettirecektir. Yeter ki biz birlik ve beraberlik içinde olalım. "Bizim Afrika'da ne işimiz var?" basit söylemiyle hareket edenlerin değirmenine su taşımayalım. Unutmayalım ki büyük ülkelerin politikaları gündelik değil çok uzun vadelidir.
M.Nihat MALKOÇ
YazarBazı eserler vardır ki asırlar da geçse üzerinden, değerinden bir şey yitirmez. Yûsuf Has Hâcib’in neredeyse bin yıl önce kaleme aldığı Kutadgu Bilig de böyle ölümsüz eserlerden biridir. Bu yazımızda ...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Nasip oldu, yolum düştü Yemen’e,Osmanlının izlerini aradım…Biz yurda döneli geçmiş yüz sene,Kışlaları, sokakları taradım…Sebe diyârında, saba rüzgârı,Ne Belkıs’ı kalmış, ne de Süleyman!İsyan edenlerin...
Şair: Halil GÖKKAYA
Zirvelere Çağrıdır Bulutlarla Söyleşen AğrıGüneşin adeta âşık olduğu şehirdir Ağrı. Onun içindir ki güneş hep mütebessimdir Ağrı ve Ağrı Dağı üzerinde. Güleç yüzünü hiçbir zaman eksik etmez bu heybetl...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...15 Temmuz kalkışması bağımsızlığımızı, millî irâdeyi, demokrasiyi, hukuk devletini; nihâyetinde birlik ve beraberliğimizi hedef almıştı. O gece; mi...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ