Eğitim-Öğretim Yılına Başlarken
Değerli okuyucularım. Ömrü eğitim ve öğretimle geçmiş, kırk yıldır yazan ve konuşan bir eğitimci olarak yeni bir eğitim-öğretim yılına başlarken bilgi, birikim ve tecrübelerimiz ışığında değerli anne ve babalara seslenmek istiyorum.
Çocuğumuz ilk kez değişik bir ortamla karşılaşıyor, evinden, arkadaşlarından ayrılıyor ve sorumluluk yükleniyor. İlk kez, içini, “başaramazsam” korkusu kaplıyor.
Okula yeni başlayan çocuğun hayatında büyük bir değişim olmaktadır. Bundan dolayı tedirgin olması normaldir. Bilinçli anne-babalar bu durumda olan çocuklarına karşı çok olumlu davranarak onlardaki tedirginliği en aza indirebilir.
Okullar açılmadan okul ve öğretmenle tanışmak önemli ölçüde rahatlama sağlar. Okula başlaması sebebiyle evde çocuğun arkadaşlarının da katıldığı sade bir tören yapılması çocuğu cesaretlendirerek okul korkusunu yenmesini veya hafifletmesini sağlayabilir.
Anne-babalar bu duruma çocukların gözüyle bakamadıkları için okul korkusunu yeteri kadar anlayamıyorlar. Çocuğu ikna etmeyi bilmediklerinden veya buna zaman bulamadıklarından sadece kızıyor, bağırıp, çağırıyorlar. Çocuğumuza bu yeni durum tatlılıkla anlatılmalı, açıklanmalıdır. Şimdiye kadar birlikte yaşadığı ailesinden bir anda ayrılmanın onları nasıl yorduğunu, korkuttuğunu, paniğe sevk ettiğini bilmek ve anlayış göstermek gerekir.
Çocuklarınızla yakından ilgilenin. Onları dinlemek anlamak için zaman ayırın. Her akşam çocuğu denetleyin. Öğrendikleriyle ilgilenin. Sevgi, sabır, şefkat ve merhamet gösterin. Bunlar zor işler demeyin. Anne-baba olmak öyle kolay bir iş değildir. Anne-baba olmanın sorumluluğunu taşıyamayanlar bu işe hiç soyunmasınlar, diyorum. Anne-baba olmanın ne istifası ne de emekliliği vardır. Ömrümüz devam ettiği sürece bu mübarek iş devam edecektir.
Çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilen anne-babalar o minik yüreklerin sevinç ve heyecanla çarpmasına, mutlu ve huzurlu olmasına sebep oluyorlar. Sağlıklı ilişki kuramayan ailelerin olduğu da bir gerçektir. Akşam babasının yüzünü göremeden uyuyan, sabah uyandığında da evde bulamayan çocukların olduğunu biliyoruz.
Sevgili anne-babalar, çocuklarımızı ilgisiz, sevgisiz ve şefkatsizlikle öksüz ve yetim bırakmayalım. Çocuklarımızı babalı yetimler ve anneli öksüzler hâline getirmeyelim. Çocuklarımız bizim için birer yük ve sıkıntı kaynağı değil, hayatı kolaylaştıran, neşelendiren masum küçük meleklerdir.
Anne-babalar otoritesini çocuklar üzerinde olumlu bir şekilde kullanmalıdır. Her olumsuz davranış çocuk ruhunda derin yaralar açar, çocuklarımızla aramıza kara kedi girmesine sebep olur. Kuşak çatışması anne-baba ile çocuğun yanlış davranışları sonucunda oluşmaktadır. Birbirini anlayan ve dinleyenler için çatışmanın olması mümkün değildir. Yeter ki birbirimize saygı ve sevgimizi eksik etmeden, birbirimizin gözüyle hayata bakmasını bilelim.
Değerli anne-babalar. Çocuğumuzun başarısı için neler yapabiliriz? Öncelikle şunu iyi bilmemiz gerekiyor. Başarının anahtarı; sevgi, ilgi ve iyiliktir. Sevgiyle büyüyen ve çevresindekilere iyilik yapması tavsiye edilen çocuklar daha başarılı oluyorlar. Anne-babalar çocuklarının yanlışlarını yüzlerine vurmadan, iyilik ve sabırla, onların her zaman ve her yerde yanlarında olduklarını hissettirirlerse, çocuklar kendilerine güven duyuyor ve başarıları da artıyor.
Çocuğunuzu özellikleriyle çok iyi tanıyarak yaşlarına uygun görev ve sorumluluklar verin. Kendilerine güven duymalarını sağlayın. Başarılı kişileri örnek gösterin. Başarılarını ödüllendirin. Aile içi huzura, sevgiye, saygıya önem verin. Çocuğunuzun anlattıklarını dikkatle dinleyin.
Okul ihtiyaçlarını mümkün olduğu kadar almaya çalışın. Çocuğunuzun beslenme ve uyku düzenine özen gösterin. Sağlığıyla ilgili sorunlarda hiç gecikmeden gerekli tedbirleri alın. Her işin başının sevgi ve iyilik olduğunu unutmayalım. Sevginin açamayacağı hiçbir kapı yoktur.
Anne-baba çocuklarına nasıl yaklaşmalı ki olumlu sonuç alabilsin. Çocuğumuzun davranışları ailenin tutum ve davranışlarına bağlıdır. Uyumlu bir ailede yetişen çocuklar problem yaşamaz. İmam-ı Gazali, “Çocuk anne-baba elinde bir emanettir. Mum gibi her şekli alır. İyi tohum ekilirse din ve dünya mutluluğuna ulaşır.” diyor.
Kendi davranışlarını değerlendiremeyen anne ve babaların çocuğunun davranışlarını değerlendirmesi yanlış olur. Baskı uygulanan çocuğun kendine olan güveni ve kişiliği zedelenmiş olur. Çocuğumuz uslu, sessiz, sakin, nazik, dürüst ve dikkatli olur ama kişiliksiz, çekingen, küskün, etki altında kalabilen hassas bir yapıda olur. Eğer suçlama, azar, korkutma, yıldırma, ayıplama ve dayak olursa çocuğun ruh ve beden sağlığı bozulur.
Çocuğumuzun her yaptığına karışırsak, ufak bir hatasında cezalandırırsak kolayca ağlayan bir çocuğa sahip oluruz. Aşırı baskı altında yetişen çocuk hem isyankâr olur hem de aşağılık duygusundan kendini kurtaramaz.
Çocuğa karşı rahat, ilgisiz ve vurdumduymaz bir tavrımız olursa, bu sefer de çocuğumuz sevgisiz, güvensiz, öfkeli ve olumsuz davranışlı bir kişiliğe sahip olur. Bu durum, sorumluluk ve gerekli olgunluğa sahip olmayan ailelerde daha sık görülür, daha çok da çok genç evlilerde belirgindir.
Anne-babasının yanında olduğunu hisseden çocuk, kendine güvenir. Bazı aileler çocuklarını aşırı koruma, gereğinden fazla kontrol etme, aşırı özen gösterme ve titizlik içinde olurlar. Bu tip ailelerin çocuklarında da aşırı bağımlılık, güvensizlik ve duygusal kırgınlık görülür.
Bağımlı bir kişiliğe sahip olarak yetişen çocuklar kendini ispatlamak için zamanla toplum dışı ve isyankâr hareketler içine girer, sürekli anne-babasının yanında olmasını ister. Anne-babalar çocuklarını serbest bırakmalı ve onlara kendini ifade edecek fırsatı tanımalıdır. Koruyucu aile çocuğuna iyilik yaptığını düşünür ama aslında kendi yalnızlığını ve mutsuzluğunu gidermeye çalışmaktadır.
Çocuklarımıza karşı bazı kısıtlamalar dışında isteklerini, diledikleri şeyleri yapmalarına izin veren hoşgörülü bir yaklaşım sonucunda çocuk aile tarafından kabul edilmek ve onaylanmak ister. Aile kişiliğinin gelişmesinde özgürlük tanırsa, çocuk sağlıklı bir şekilde olgunlaşır, girişimci olur ve kendine güvenir.
Sağlıklı bir aile yapısı oluşabilmesi için anne-baba ve çocuk üçgeninin sevgiye dayanması gerekir. Anne-baba iyi bir model olursa çocuktan da o davranışı görür. Hoşgörünün dozajı da iyi ayarlanmalıdır. Hoşgörülü olacağız diye çocuğun her istediğini yapmak, her yaptığına izin vermek ve aşırı serbest bir tutum sergilemek son derece yanlış ve son derece sakıncalıdır.
Hoşgörülü aile ortamı dediğimizde kuralların sağlıklı bir şekilde işlediği, yaşamın planlandığı, görüşlerin rahatlıkla anlatıldığı, karşılıklı diyalogların serbest bir ortamda yapılabildiği, aile bireylerinin birbirini sevip saydığı, değer verip dinlediği, sevgi dolu sıcak bir yuva aklımıza gelmelidir.
Ali ÖZKANLI
YazarNasip oldu, yolum düştü Yemen’e,Osmanlının izlerini aradım…Biz yurda döneli geçmiş yüz sene,Kışlaları, sokakları taradım…Sebe diyârında, saba rüzgârı,Ne Belkıs’ı kalmış, ne de Süleyman!İsyan edenlerin...
Şair: Halil GÖKKAYA
Güzel bir atasözümüz var; “Ne ekersen onu biçersin.” Biz büyüklerimizden gördüklerimizi uygularsak, çocuklarımız da bunları görecek onlar da bayramları bizim gibi kutlayacaklardır. Geleneklerimize sah...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Yaşadığımız şu fâni dünyada sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmamız yapacağımız her işimizde çok önemlidir. Nefsimizden başlayarak, ailemize topluma faydalı olmanın yollarını aramak zorundayız. Öncelikle k...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Öğretmenler, öğrencilerine karşı hoşgörülü ve güler yüzlü olmalı. Öğrencinin başarılı olabileceği ortamları hazırlamalı. Hatalar karşısında affedici olmalı. Hatalarını kendilerinin bulmalarına yardımc...
Yazar: Ali ÖZKANLI