Esmâ-i Nebî: Mâsum
Sevgili Peygamberimiz’in mübarek isimlerinden biri de; “Mâsum/Günahlardan korunmuş”tur. Peygamberlerde bulunan İsmet sıfatı bu ism-i şerifle alâkalıdır. İlmihal kitaplarında şu bilgilere rastlıyoruz:
Kur’ân-ı Kerim’in pek çok yerinde vurgulandığı gibi peygamberler de insandır. Onlar da diğer insanlar gibi oturup kalkar, yiyip içerler, gezerler, evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar, hastalanır ve ölürler; bu gibi özelliklere, peygamberler hakkında düşünülmesi câiz özellikler denir.
İlâhî emir ve yasaklarla yükümlülük konusunda peygamberler de diğer insanlar gibidirler. Fakat onlar her hareketleriyle Allah'ın insanlar için seçtiği kulları ve elçileri, insanların kendilerine bakarak davranışlarına çekidüzen verdikleri birer örnek olduklarının bilinci içindedirler. Bu sebeple fakirken, sıkıntıdayken bile Allah'a şükrederler. Haset etmek, içi dışına uymamak gibi kötü huylardan hiçbiri onlarda bulunmaz.
İsmet Sıfatı
İsmet sıfatı şöyle açıklanır: “Günah işlememek, günahtan korunmuş olmak.” demektir. Peygamberler hayatlarının hiçbir döneminde şirk ve küfür sayılan bir günahı işlemedikleri gibi özellikle peygamberlikten sonra kasten günah işlememişlerdir. İnsan olmaları sebebiyle günah derecesinde olmayan birtakım ufak tefek hataları bulunabilir.
Ancak onların bu hatası yüce Allah'ın kendilerini uyarmasıyla derhal düzeltilir. Peygamberlerin bu tip küçük hatalarına “zelle” denilir. İsmetin karşıtı olan mâsiyetten (günah işlemek) Allah onları korumuştur. Peygamberler örnek ve önder kişiler oldukları için, konumlarını zedeleyecek davranışlardan da uzaktırlar.
Hz. Âdem (a.s.) yasak ağaçtan yemiştir, Hz. Musa (a.s.) kavgada birisine bir yumruk atmış ve onun, istemeyerek ölümüne sebep olmuştur. Bunlar birer zenb'dirler yani hata ile yapılan ve niyet taşımayan günahlardır. Ya da, henüz peygamber olmadıkları zamanlarında işledikleri fiillerdir ki, bazı âlimlere göre peygamberlerin peygamber olmadan önce günah işlemeleri mümkündür.
Gazzâlî, ismet sıfatının gereği olarak Rasûlullah (s.a.v.)'ın küfre düşmesi, Yüce Allah'ı bilmemesi, Allah'ın risâletini saklaması, tebliğ ettiği konularda yalan söylemesi, hata etmesi ve yanılgıya düşmesi, tebliğde ihmal göstermesi, çağrıda bulunmakla memur olduğu şeriatın tafsilâtını bilmemesi gibi “mucize” kavramının medlulüne ters düşen davranışlardan mâsum olmasının aklın gereği olduğunu söyler.
Bunlara ilâveten, kendisine indirilmiş olan şeyleri karıştırması, şeytan vesvesesine açık olması, hilâfı hakikat beyanda bulunmaya yeltenmesi gibi konularda peygamberlerin korunmuşluğu hakkında icmâ bulunmaktadır.
Editör
YazarAile gibi yakın ilişkilerin olduğu topluluklarda sevgi kadar saygı da vazgeçilmez bir değerdir. Eşler, ebeveynler ve çocuklar arasındaki karşılıklı saygı, bireylerin kendilerini değerli ve mutlu hisse...
Yazar: Editör
Her eğitim öğretim yılında olduğu gibi okulların açıldığı şu günlerde de anne babaların tatlı telaşları çocukların eğitimlerinin ne kadar önemsendiğinin bir göstergesidir. Nasıl başlanırsa öyle gider,...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Eğitimin amacı, insanlara istenen ve kalıcı değişiklikler kazandırmaktır. Burada önemli olan “istenen” kelimesidir. İstenilen şey, bir toplumun gelecekte huzurlu ve düzenli olabilmesi için gerekli ola...
Yazar: Editör
İnsanlar, doğası gereği mutluluğu ararlar ve bu mutluluğu genellikle toplum içinde bulurlar. Toplumda yaşayan herkesin mutlu olabilmesi için birlik içinde olması gerekir çünkü toplumun huzuru, bireyle...
Yazar: Editör