Balkan Tekkelerinde İlmî Hayat
Balkanların fethi sürecini başlatan Osmanlı Devleti, Balkanlarda kalıcı olabilmek için sadece siyasî ve askerî kuvvetlerin yeterli olmayacağını yakından anlamıştır. Fetihlerin kalıcılığını sağlamak, Balkanlarda İslâm kültürünü perçinlemek için planlı bir şekilde medreselerin inşâsını gerçekleştirmişler, iskân politikaları çerçevesinde tekke ve zâviyeler kurmuşlardır. Toplum hayatının intizâmını medrese ve tekkeler eliyle sağlamaya özen göstermişlerdir.
Balkanlar’daki tekke ve medrese ilişkisi tıpkı Anadolu’daki gibi kimi zaman müsbet kimi zaman tartışmalı bir yönde gelişmiştir. İlim erbabı genelde bir tarîkata intisap edip tekkelerde irşat hizmetlerini yürütürken, pek çok sûfî de tekke mensubu olduğu kadar medreselerde müderris olarak görev yapmıştır.
Düşünce ve fikir beraberliği yanında tekke ve medreselerin mekân birliktelikleri son derece dikkat çekicidir. Pek çok tarîkat şeyhi ve dervişleri zâhirî ilimleri tahsil ettikten sonra mânevî ilimleri tecrübe kılarak seyr u sülûklarını tamamladıkları görülmektedir.
Şerîat ilimleri ile tarîkat usullerini bütünleştiren tarîkat erbabı genelde Ehl-i Sünnet anlayışına uygun bir tasavvuf öğretisi geliştirmişlerdir.[1] Bilhassa Nakışbendiyye ve Halvetiyye Tarîkatlarına mensup şeyhlerin genelde medrese kökenli oldukları, bölge medreselerinde ders okuttukları ve ilmiye sınıfından çok sayıda müride sahip oldukları görülmektedir.[2]
Mostar kentinde Koski Mehmed Paşa (ö. 1020/1611) tarafından kurulan 11 odalık dergâh aynı zamanda bir medrese olarak işlev görmüştür. Dergâh medresesi konumunda bulunan bu yapıtta Bosna-Hersek'in tanınmış âlimlerinden Mostar Müftüsü Abdullah Efendi Ricanoviç, Hamza Efendi Ruıziç, Hasan Efendi Nametak gibi zatlar 1870-1930 yılları arasında ders vermiştir. Dergâhın şeyhlerinden olan Mostarlı Fevzî (ö. 1160/1747) medresede Mesnevî dersleri vermiş ve semâ âyini gerçekleştirmiştir.[3]
On altıncı yüzyılın ilk yarısında Akhisarlı Hasan Kâfî’nin (ö. 1026/1616) kurmuş olduğu tekke aynı zamanda meşhur bir medreseydi. Şeyh Kâfî, uhdesinde bu iki müesseseyi birleştiren güçlü bir âlim sûfî idi.[4]
Saraybosnalı şair Reşit Efendi, Savoy Prensi Eugen'in 24 Ekim 1697'de Saraybosna’yı yakıp yıktıktan sonraki hâlini anlatan şiirinin ilk beytinde, “Saraybosna Mevlevî Tekkesi’nin ilimler hazînesi ve müderrislerin yetişme yeri olduğunu” söylemektedir.
Saraybosna Mevlevî Dergâhı’nda on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Bosna-Hersek’in ilmî ve sosyal hayatında önemli mevkilere yükselmiş zatlar yetişmiştir. İsa Bey, Vakıflarının Genel Mütevellîsi Fâdıl Efendi Husniç, Gazi Hüsrev Bey Medresesi Müdürü Halim Efendi, Mevlevî Tekkesi şeyhi ve aynı zamanda Saraybosna Kadısı Muhammed Şeyh Fikrî bunlardan sadece birkaçıdır.[5]
Sa’diyye Tarîkatı’nın Aciziyye kolunu kuran Süleyman Âcizî Baba (ö. 1160/1747) ve oğulları Danyal ile Lütfullâh, Kosova’da İslâmî ilimlerin yayılmasında ve tekkelerde okutulmasında çaba sarf etmişlerdir. Medreseyi İstanbul'da tamamlayan Süleyman Âcizî Baba, Prizren’de, oğlu Danyal ise Yakova’da müderrislik yapmıştır. Sa’diyye Tarîkatı’nın şeyhlerinden olan Şeyh Muharrem Mitroviça ve Şeyh Şevket de ilmiye mensupları arasında otoritesi tescillenmiş şeyhlerdendir.[6]
Molla Mustafa Başeski, eserinde Saraybosna Hacı Sinan Kadiriyye Tekkesi’nde görev yapmış ve zâhirî ilimlerde ün kazanmış Üveys b. Muhammed Efendi (ö. 1197/1782-83), Şeyh Derviş Sâlih b. İsmail (ö. 1203/1788), Şeyh Süleyman B. İdris (ö. 1169/1755-56) gibi bazı zevatı özellikle zikretmiştir.[7]
Ohri ve Kırçova şehirlerinde bulunan Hayâtiyye-yi Halvetiyye tekkelerinin şeyhlerinden bazıları aynı zamanda medresede müderrislik yapmışlardır. Kırçova Hayâtiyye Tekkesi’nin kurucusu Şeyh Âdem, Pîr Mehmed Hayâtî’ye (ö. 1180/1766) intisap etmeden önce müderristi.
Ohri’den hilâfetnâmeyle döndükten sonra ona ilk intisap edenler talebeleri olmuştur. Ohri Hayâtiyye Âsitânesi’nde postnişinlik yapan Şeyh Abdülkerim’in Ohri’de bulunan Dârü’l-Huffâz’da da hafızlara tecvit dersleri verdiği rivâyet edilmektedir.[8]
İskender Paşa Zâviyesi Şeyhi Ârif Kürdî’nin bilge bir şahsiyet olduğu dikkatimizi çekmektedir. 1285/1868 yılında İstanbul'dan Saraybosna'ya gelen Şeyh Ârif Kürdî Saraybosna İskender Paşa Zâviyesi’ne şeyh tayin edilmiş ve aynı zamanda Mısriyye Medresesi’nde de müderrislik yapmıştır.
1878 yılında Şeyh Ârif Kürdî, Saraybosna Gazi Hüsrev Bey dergâh medresesi şeyhi ve baş müderrisi olarak tayin edilmiştir. Şeyh Ârif Kurdî’nin Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240) hayranı ve âşığı bir zât olduğu rivâyet edilmektedir. Gazi Hüsrev Bey dergâhında Füsûs dersleri okutmuş ve yirminci yüzyılda Bosna-Hersek’in Reisü’l-ulemâ, Yüksek Şerîat Okulu ve Yüksek Lise Müdürlüğü gibi önemli mevkilerde görev yapmış olan Cemâluddin Efendi Çauşeviç, Salih Efendi Trako, Ahmed Haciyahiç ondan bu dersleri dinlemişlerdir.[9]
Şeyh Ârif Kürdî’nin müritlerinden olan Hüsnü Efendi Numanagiç (ö. 1346/1927) şeyhinin tavsiyesi üzerine Mısır’a giderek el-Ezher’de tahsilini tamamladıktan sonra Bosna’ya dönmüş ve Foynitsa ile Visoko Medreselerinde müderrislik yapmıştır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Travnik şehrine müftü olmuş ve 1927 yılındaki vefatına kadar o görevde kalmıştır.[10]
Vukelviçi Tekkesinin kurucusu ve şeyhi olan Hüseyin Efendi Zukic’in (1215/1799) müritleri arasında birçok kadı, muallim ve müderris yer almıştır. Foynitsa Medresesi müderrislerinden Hasan Efendi Huzbaşiç (ö. 1225/1810), Travnik Dârü’l-Kurrâ’sı muallimlerinden Behrâm Efendi Trako (ö.1292/1802), Foynitsa Kadısı Naim Efendi (ö.?) ve Meylî Baba on dokuzuncu yüzyılda Bosna-Hersek’in tanınmış âlimlerinden sayılmaktadır.[11]
Şeyh Hüseyin Efendi Zukiç’in yanında seyr u sülûkunu tamamlayan Şeyh Abdürrahman Sırrî’nin (ö. 1264/1847) Oglavak’ta kurduğu tekke zamanla bir ilim, sanat ve şiir merkezi hâline dönüşmüştür. Osmanlı Dönemi’nde Boşnakça yazılan edebiyatın ilk mümessilleri, kendisi de şair olan Şeyh Sırrî'nin tekkesinden yetişmiştir. Torunlarından olan Şakir Efendi Sikiriç (ö. 1386/1966) ise uzun zaman Saraybosna Yüksek Şerîat Okulu’nda ve daha sonraları Saraybosna Üniversitesi’nde hocalık yapmıştır.[12]
Muhammed Nûru'l-Arabî’nin (ö. 1305/1887) halîfelerinden olan Yakovalı Süleyman Baba, Yakova şehrine döndükten sonra imamlık yapmış ve camisinde talebe okutmuştur. Onun talebelerinden olan Şeyh Hasan Efendi, Osmanlı’nın çekilişinden sonra Yakova’da din ve edebiyat derslerini vermiştir.[13] Muhammed Nûru’l-Arabî’nin baş halîfesi olan Prizrenli Abdürrahim Fedâî Efendi (ö. 1303/1885) ise uzun zaman Üsküp Meddah Medresesi’nde müderrislik yapmıştır.[14]
Bosna-Hersek, Kosova ve Makedonya’da uzun zaman dergâh olarak faaliyet gösteren yapılar on dokuzuncu asırda daha çok zâhirî ilimlerin okutulduğu medreselere dönüşmüştür. Saraybosna Gazi Hüsrev Bey dergâhı, Mostar Koski Mehmed Paşa dergâhı gibi medreseye dönüşen tekkeler aslını kaybetmemiş, tasavvuf dersleri okutulmuş ve dervişlerin yetişmesine hizmet etmiş, birçok şeyh müderris olarak görev yapmıştır.[15]
Travnik şehrinin en eski ve en meşhur ailelerinden biri olan Korkut Ailesinin mensupları 1830 yılından itibaren Travnik Elçi İbrahim Paşa dergâhında şeyhlik ve müderrislik yapmışlardır. 1830-1871 yılları arasında tekke şeyhliğini ve medrese müderrisliğini Derviş Muhammed Efendi Korkut yapmıştır.
Ondan sonra oğlu Hazım Efendi Korkut, 1871-1892 yıllarında şeyhlik, müderrislik ve Travnik Müftülüğü görevlerinde bulunmuştur. Hazım Efendi’den sonra 1931 yılma adar şeyhlik ve müderrislik görevini Asım Efendi Korkut yürütmüştür.[16]
Osmanlı Dönemi’nde Mostar şehrinin ulemâ yetiştirmekte meşhur olan Cumhur Ailesi’nden Muhammed Efendi Cumhur’un 1679 yılında Konyic/Belgradcık şehrinde kurduğu tekke on dokuzuncu yüzyılda Hersek’in ilim yuvası hâline gelmiştir. Tekkenin şeyhlerinden olan Şeyh Ali Cumhur’un (1818) Mostar Medreselerinde müderris olduğu da rivâyet edilmektedir.[17]
Blagay Halveti Tekkesi’nin kurucusu olan Ziyâuddin Ahmed b. Mustafa (ö. 1090/1679), şeyhliği yanında Mostar’da müftülük de yapmıştır. Onun yazmış olduğu eserleri mevcut olup Durretü’l-Fetâvâ, Muhtasâr-ı Kudûrî’nin Şerhi, Envâu’d-Delâil, Tenvîru’l-Kulûb isimli eserleri kaleme almıştır.[18]
Kosova’da Prizren, Yakova ve Mitroviçe şehirlerinde faaliyet gösteren Mevleviyye, Halvetiyye, Kâdiriyye, Rifâiyye ve Sa’diyye Tekkelerinde on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılda şeyhlik yapan zatlar bu şehirlerin ve genelde Kosova’nın ilmî müesseselerinde aktif olarak yer almışlardır.
Osmanlı’nın son dönemleri ve çekilişinden sonra Arnavutça eğitimin ilk tohumlarını atan ve ilk ders kitaplarını yazanlar genelde tekke çevrelerinden çıkmıştır. Prizren Saraçhane Karabâşiyye-i Halvetiyye Tekkesi’nin şeyhlerinden olan Şeyh Hüseyin, on dokuzuncu yüzyıl sonlarında Prizren’de bir medrese açmış ve orada dinî derslerin dışında edebiyat ve mûsikî dersleri de okutmuştur. Bu medreseden mezun olan talebeler I. Dünya Savaşı’ndan sonra Kosova’nın birçok şehrinde medrese ve tekkeler açmışlardır.[19]
Mitrovice Kadiriyye Tekkesi kurucusu Şeyh Abdülkâdir Efendi, on dokuzuncu yüzyılın ikinci ve yirminci asrın ilk yarısında içinde yaşadığı Mitroviçe’nin en büyük âlimlerinden kabul edilirdi. Bu dönemde Mitroviçe Medresesi’nde baş müderris olan İshak Efendi Laziç’de Şeyh Abdülkadir’in müritleri arasında yer almıştır.[20]
Priştine’de Kadiriyye Tekkesi kurucusu Mehmet Sezâî Efendi’nin müridi olan Fâik Efendi, 1919-1940 yılları arasında Kosova’nın değişik medreselerinde müderrislik yapmıştır. 1927 yılında Sırp Krallığı tarafından Priştine Medresesi kapatıldıktan sonra Fâik Efendi birkaç arkadaşıyla beraber Poduyevo şehrinde bir medrese kurmuştur. Zâhirî ilimlerin yanı sıra Mesnevî dersleri de okutulan bu medreseden çıkan talebeler, daha sonraları Kosova ve Makedonya’nın birçok yerinde dinî görevlerde bulunmuşlardır.[21]
Balkanlarda medrese-tekke ilişkileri genelde böylesi bir minval üzeri müsbet yönde gelişme göstermesine rağmen, zaman zaman bazı tekke şeyhleri ile medrese mensupları arasında çatışmalar yaşanmıştır. Medrese çevrelerinin en çok karşı çıktığı tarîkat erbâbı Hamzavîler olmuştur. Bosna-Hersek’in Tuzla ve Izvomik Bölgelerinde bulunan Hamzavîlere, Akhisarlı Hasan Kâfî (ö. 1024/1615), Saraybosnalı Molla Bâlî Efendi (ö. 1224/1809) gibi tanınmış ulemâ tarafından idam ve irtidat hükmüne varacak kadar fetvâlar verilmiştir.
On sekizinci yüzyılın sonu ile on dokuzuncu asrın başlarında yaşayan Abdülvehhâb b. Abdülvehhâb İlhâmî Baba Zepçevî 1821 yılında düşüncelerinden dolayı Travnik ulemâsı tarafından mürtet olarak görülmüş ve Bosna Valisi Ali Celâluddin Paşa'nın kararıyla Travnik’te idam edilmiştir.
On sekizinci yüzyılın sonlan ile on dokuzuncu asrın başlarında Arnavutluk'ta kurulan iki bağımsız paşalık dinî yönden destek bulmak için çaba sarf etmişlerdir. Tepedelenli Mehmet Ali Paşa Bektâşîleri yanına alırken, diğer tarîkatların çoğu ve medrese mensupları Buşatlı Paşalığına destek vermişlerdir.
Bektâşîler Tepedelenli’nin yanında yer aldıklarından dolayı Buşatlı Paşalığının merkezi olan Işkodra ve etrafından uzaklaştırılmıştır. Bu dönemde sürgün edilen Bektâşî babaları arasında İlbasan’lı Hacı Ali Hakkı Baba, Selim Rûhi Baba, Baba Abedin Leskoviku yer almaktadır.[22]
[1] Metin İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, Gelenek Yayınları, İstanbul 2004, s. 267-268.
[2] Kadir Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, Balkanlar ve İslam, Ensar Neşriyat, İstanbul 2020, c. I, s. 342.
[3] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 268; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 343.
[4] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 270; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 345.
[5] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 268; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 344-345.
[6] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 271; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 346.
[7] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 270; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 346.
[8] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 272; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 345.
[9] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 269; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 344.
[10] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 269; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 344.
[11] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 269.
[12] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 269; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 350.
[13] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 271; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 347.
[14] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 272; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 347.
[15] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 270.
[16] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 270; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 348.
[17] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 270; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 348.
[18] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 270; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 345.
[19] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 271; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 343.
[20] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 271; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 346.
[21] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 271; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 346.
[22] İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s. 272-273; Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, c. I, s. 364.
Kadir ÖZKÖSE
YazarMüslüman hayat serüvenini boşa geçirmemelidir. Her geçen gün daha güçlü donanıma ermek, her geçen gününü özverili bir şekilde değerlendirmek durumundadır. Hayatı anlamlandırmanın ve en güçlü yaşam kal...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Yahyā Kemâl Beyatlı, fetihleri, "Her yaz şimāle doğru asırlarca bir koşu..." diye anlatırFetihlerden sonraki geri çekilmeyi dile getirdiği Açık Deniz'de okuru ağlatırKendi hayat hikâyesiyle Devlet-i A...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Dünden Bugüne Tarihî Süreçte Boşnakların SerencamıBosna-Hersek, Avrupa'nın güney doğusunda Balkanlar olarak bilinen kadim coğrafyada tarih boyunca değişik etnik ve dinî grupların ikamet ettiği b...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Balkanlarda İslâm’ın yayılıp neşvü nema bulması birincisi Kur’ân ve cami merkezli ikinci olarak ise tasavvuf ocakları vasıtasıyla olmuştur. Yüce kitabımız Kur’ân’ın ve hadis-i şeriflerin oluşturduğu a...
Yazar: Kemal DEMİR