Hâşimî Emîr Osman Efendi ve Kutbiyye Risalesi
Bayrâmî-Melâmî geleneğinin önde gelen isimlerinden olan Hâşimî Emîr Osman, XVI. yüzyılda faaliyet yürütmüş sûfîlerdendir. Hâşimî, döneminin şartları içerisinde görüşlerini bir usûl dâiresince serdetmesi, yetiştirdiği talebeleri, Kasımpaşa’da kendi adını taşıyan tekkedeki faaliyetleri ile etkili olmuştur.
Velûd bir müellif olan Hâşimî, kendinden önceki sûfîlerin birçok tasavvufî kavrama ilişkin görüş ve düşüncelerini harmanlayan ve bu fikirleri kendinden sonraki kuşaklara ilmî disiplini muhâfaza ederek aktaran bir sûfîdir.
Hâşimî Emîr Osman Kimdir?
“Saçlı Osman Efendi” olarak tanınan Hâşimî Emîr Osman, torunlarından Mehmed Süreyyâ’nın verdiği bilgiye göre 919/1513’te Sivas’ta dünyaya gelmiştir.[1] Asıl adı Osman olan Hazret, Seyyid olması hasebiyle “Emîr” ve “Seyyid”, saçlarını uzatması sebebiyle “Saçlı Emîr” şeklinde tanınmıştır.[2]
Evliyâ Çelebi onu “Emîr Sultan” şeklinde tavsif etmiş, halk arasında “Emîr Efendi” olarak bilindiğini de söylemiştir.[3] Kasımpaşa’da ikâmet edip, buradaki tekkesinde yürüttüğü faaliyetleriyle dolayısıyla bazı kayaklarda “Kasımpaşalı Emîr Efendi” şeklinde ismi geçmektedir.[4] Osman Efendi, şiirlerinde “Hâşimî” ifadesini mahlas olarak kullanmıştır.[5]
Bağdatlı İsmail Paşa Hediyyetü’l-ârifîn’de Osman Efendi’nin babasının Mehmed Efendi olduğunu söylemiştir.[6] Annesine dâir kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.[7] Lemezât’ta Hulvî, Osman Efendi’nin eşinin, şeyhi Gazanfer Dede’nin (ö. 973 / 1566) kızı olduğu bilgisini paylaşmıştır.[8] Müstakîm-zâde, Osman Efendi’nin vefatından sonra onun yerine geçen ve vefatının ardından babasının kabrinin yakınlarına defnedilen Seyyid Cafer Efendi adlı bir oğlundan bahsetmiştir.[9]
Sivas’ta geçen çocukluk döneminin ardından Hâşimî, medrese tahsili için önce Amasya’ya oradan da İstanbul’a gitmiş burada yüksek tahsilini tamamlayıp Sahn-ı Seman Medresesi’nde müderrislik yapmıştır.[10] Emîr Osman, gördüğü bir rüya üzerine Rumeli’de Melâmîlerin pîri olan Ahmed-i Sarbân’ın (ö. 952 / 1545) halîfelerinden Vizeli Alâeddîn Efendi (ö. 970 / 1562-63)[11] ve ardından Gazanfer Efendi’ye[12] intisap ederek Bayrâmî-Melâmî[13] usûlü üzere tekmîl-i tarîkat eden Emîr Osman, daha sonra Fusûs şârihlerinden Sofyalı Bâlî’nin (ö. 960 / 1553) halîfelerinden Nûreddîn-zâde’ye (ö. 981 / 1574) intisap etmiş[14] ve ondan da Halvetî icazeti almıştır.[15] Emîr Osman Efendi’nin Bayrâmî-Melâmî silsilesi bazı kitaplarda mevcuttur.[16]
Amasya’da Melâmîliği neşreden Hâşimî, şeyhi Gazanfer Dede’nin vefatı üzerine İstanbul’a gelerek tekkede postnişîn olmuştur.[17] Beyoğlu İlçesi’nde, Kasımpaşa’da, Kulaksız Mahallesi’nde bulunan Saçlı Emir Tekkesi olarak anılan bu tekkede[18] Emîr Osman’dan sonra oğlu Cafer Efendi, sonrasında onun oğlu Şeyh Tavîl İbrahim Efendi (ö.1687), ondan sonra da onun oğlu Şeyh Gazanfer-i Sânî (ö.1700) postnişîn olmuştur.[19]
Hüseyin Vassâf Bey, Hâşimî’nin Rahîmî Bey (ö. ?), Seyyid Halil Ağa (ö. ?)[20] ve Başmakçı Ali Dede (ö. ?) isimli halîfeleri olduğunu söylemektedir.[21]
Hâşimî Emîr Osman Efendi, 1003/1595’te vefat etmiş ve tekkesinin hazîresine defnedilmiştir.[22]
Haşimî’nin Risâle-i Kutbiyye Adlı Eseri ve Önemi
Velûd bir müellif olduğu anlaşılan Hâşimî’nin eserlerini şu şekilde gösterebiliriz:
Toplam elli yedi şiir bulunan Dîvânçe’de Hâşimî, daha çok arzu veznini kullanarak şiirlerini kaleme almıştır. Şiirlerinde coşkulu bir usûl kullanan Hâşimî, bununla birlikte samimî, sade ve anlaşılır tavrından taviz vermemiştir. Tarz olarak şiirlerinde Nesîmî’nin izlerinin görüldüğü belirtilen Hâşimî, bu yönüyle döneminin Hallâc-ı Mansûr’u olarak anılmıştır. Vassâf, Hâşimî’nin Divânçe’sini incelediğini ve hayran kaldığını ifade etmiştir.[23]
Hâşimî’nin tasavvufî görüşlerini içeren önemli eserlerinden biri de Tarîkatnâme adlı eseridir. Bu eserde Hâşimî, varlık tasavvurunu gözler önüne seren âlemin zuhûru, hakîkat-i Muhammediyye ve insan-ı kâmil gibi konular üzerinde durmuştur. Eserin sonunda Hâşimî’nin otuz beş şiiri yer almaktadır.[24]
Hâşimî’nin Tefsîr-i Sûre-i İsrâ adlı eseri, on varaktan oluşmaktadır ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in miracını konu edinmektedir. Konuyla ilgili olarak İsrâ Sûresi’nin ilk âyetinin metni ve mealiyle başlayan eserde hakîkat-i Ahmediyye’nin zât-ı Ahad’dan mefrûz olduğu konusu işlenmiştir.[25]
Hâşimî’nin Arapça ve manzûm olan bu eserine ulaşılamadığı belirtilse de yaptığımız kütüphane taramasında eserin Almanya Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmaları bölümünde olduğunu gördük.[26]
Bursalı Mehmed Tâhir, Hâşimî’nin sevenlerine gönderdiği mektuplardan meydana gelen bir eserinden bahsetmiş ve eserin adının Münşeât olduğunu zikretmiştir. Bu esere de henüz ulaşılamamıştır.[27]
Hâşimî’nin düşünce dünyasını ve kapsamlı bir şekilde yansıtan ve geniş açıklamalarla görüşlerini müdellel olarak serdettiği eseri Risâle-i Kutbiyye adlı çalışmasıdır. O, ricâl-i gayb, marifet düşüncesi, nefs, kalp, fakr, müşâhede ve tecellî gibi birçok konuya dâir görüşlerini dile getirdiği Risâle-i Kutbiyye’nin tek nüshası Amasya Bâyezîd Kütüphanesi’nde, 05 Ba 1072’dedir.
Eser, “Sivâsî-Hâşimî Emir Osman b. Mehmed” adına kayıtlıdır. Eser 147 varaktır. Eserin dili Arapçadır. Nesih hatla kaleme alınan Risâle’de âyetlerin üzeri düz bir çizgi ile işaretlenmiş, âyetlerin sonuna kırmızı renkli nokta işareti konulmuştur.
Âyetlerin çoğunluğu harekesizdir, bazı âyetler de harekeli şekliyle Risâle’de yer almaktadır. Kutbiyye, 189x125-115x70 ebadında, haç filigiranlı kâğıda, reyhânî yazı türü ile her varakta 12 satır olacak şekilde kaleme alınmış bir eserdir. Kütüphane kaydında, “Kâtipzâde’nin vakfı” olduğu şeklinde bir bilgi yer almaktadır. Risâle’nin sonunda müellif hattı olup olmadığına ve eğer varsa müstensihi ve istinsah tarihine dâir herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Hâşimî, kalp, marifet, muhabbet, dünya sevgisi, mâsivâ, ağyâr, zühd, salih amel, mürşid-i kâmil, irâdî ölüm, güzel ahlâk, tecellî, feyz, nefs, rûh, melâmet, fakr ve diğer konuları kutup ve gavs ile ilgili görüşlerini dile getirmek için zikretmiştir.
Bir başka ifadeyle, Risâle’de asıl amacı zamanın imamı ve insân-ı kâmil olarak isimlendirdiği kutbu (gavsı) anlatmak olan Hâşimî, kalp tasfiyesi, mürşid-i kâmilini kalbi arındırmadaki fonksiyonu, kalbin tecelligâh-ı ilâhî konumuna gelmesi, Hakk’ın isim, sıfat ve Zât tecellîleriyle sâliki hakîkî bilgiye ulaştırması gibi meseleleri analiz etmiştir.
Yine o, dünya sevgisinin kalpten çıkarılması, zikir, tevbe ve sâlih amelle müşâhedeye ve rızaya ulaşılması gibi konular üzerinden de kalple ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur. Hâşimî, kalple ilgili görüşlerin dile getirirken olduğu gibi irâdî ölüm, kötü nefsten kurtulmak, aşk, muhabbet ve ihlâsla sâlikin ilâhî tecellîye mazhar olup mârifet nûru ile bezenmesi ve mürşid-i kâmilin bu süreçteki tesiri gibi başlıklara dâir görüşlerini sıralarken de Hz. Musa- Hz. Hızır kıssasının geçtiği âyetlere getirdiği işârî yorumlar üzerinden meseleyi izah etmiştir.
Mârifet fakr münâsebeti, sâlih amel, velâyet, kerâmet, nübüvvet ve daha birçok konuda da risâlede görüşler serdeden Hâşimî’nin tasavvufî fikirlerini Hamdûn Kassâr, Cüneyd-i Bağdâdî, Kuşeyrî, Hucvirî, İbnü’l-Arabî, Ebü’l-Hasan Harakânî, Ahmed-i Sarbân ve Hacı Bayrâm-ı Velî başta olmak üzere birçok sûfîye dayandırdığı görülmektedir.
Bu yönüyle Hâşimî’nin melâmet anlayışının kendisine kadar gelen ana mevzularını harmanlayan ve bu düşüncelerin kendisinden sonraki kuşaklara aktarılmasında etkin bir isim olduğu söylenebilir.
Netice olarak ifade etmek gerekirse Hâşimî’nin Risâle-i Kutbiyye adlı eseri içerdiği zengin konu başlıkları, meselelere dâir yapılan orijinal yorumlar ve takip edilen usûl itibariyle çok yönlü olarak ele alınması gereken bir eserdir. Bu eser, vahdet-i vücûd düşüncesinin işlendiği, bu düşüncenin âyet ve hadîs temelleri üzerine inşâsı noktasında işârî yorumlardan bolca istifade edildiği ve çeşitli metaforların kullanılarak meselenin geniş izahlarının yapıldığı bir çalışmadır.
Bu risâlenin çok yönlü araştırmalara konu olması Hâşimî’nin fikirlerinin tespit edilebilmesi, döneminde ele alınan konularla Hâşimî’nin risâlede dile getirdiği düşüncelerinin karşılaştırılması ve Melâmî-Bayrâmî düşünce geleneği içerisinde bu risâlenin tesiri gibi yönleri itibariyle önem arz etmektedir.
[1] Mehmed Süreyyâ, Dîvançe-i Hâşimî Emîr Osman Efendi, (İstanbul: Bahriye Matbaası, 1329), 11.
[2] Nev’îzâde Atâî, Hadâikü’l-hakâik fî tekmîleti’ş-şakâik, (Zeyl-i Şakâik), haz. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989, 2 / 463; Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye ez-Lemezât-ı Ulviyye (Yüce Velilerin Tatlı Halleri), haz. Mehmet Serhan Tayşi, (İstanbul: Semerkand Yayınları, 2013), 591; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, haz. M. A. Yekta Saraç, (Ankara: Tüba, 2016), 1/2020; . Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, haz. Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2006), 2/535; Sâdık Vicdânî, Tarikatler ve Silsileleri (Tomar-ı Turuk-u Aliyye), haz. İrfan Gündüz, (İstanbul: Enderun Kitabevi, 1995), 39; M. Halit Bayrı, “Mutasavvıf Şairler: Hâşimî” Türk Folklor Araştırmaları 161, (İstanbul 1962), 2927; Mustafa Uzun, “Hâşimî Emîr Osman Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997) 16/411.
[3] Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi I, haz. Orhan Şâik Gökyay, (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995), 178, 181.
[4] Atâî, Hadâikü’l-hakâik fî tekmîleti’ş-şakâik, 2/65, 463; Hüseyin Ayvansarâyî, Vefayât-ı Ayvansarâyî, (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Uşşâkî Tekkesi, 365), 30a.
[5] Müstakimzâde Süleyman Sa’deddîn, Risâletü’ş-Şerîfe el-Mersûmûn fi’t-Tarîkati’l-Bayrâmiyyeti’l-Âliyyeti’l-Melâmiyye (Risâle-i Bayrâmiyye-i Melâmiyye), (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Nâfiz Paşa, 1164), 29a; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn ve Âsârü’l-Musannifîn, haz. Rifat Bilge ve İbnülemin Mahmud Kemal İnal, (Akara: Milli eğitim Bakanlığı Yayınları, 1951), 1 / 657; Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, haz. Mustafa Tatçı, Cemal Kurnaz, (Ankara: Bizim Büro Yayınları, 2000) 1/188; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2/536.
[6] Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, 1/657.
[7] Ümit Alan, Hâşimî Emîr Osman’ın Divânçesi üzerinde yüksek lisans tezi hazırlayan Nesrin Ulutürk’ün yanlış bir okuma neticesinde annesinin Seyyid olduğu bilgisini paylaştığını belirtmiştir. Alan’a göre Ulutürk, Hâşimî’nin Divânçe’sinde yer alan “‘an-nesl-i Haydar-ı Kerrâr, cedd-i büzürg-vârım… “ diye okuması gereken yeri “annesi Haydar-ı Kerrâr, cedd-i büzürg-vârım…” diye okumuş ve buradan hareketle Hâşimî’nin, annesi tarafından Seyyid olduğunu ileri sürmüştür. Nesrin Ünlütürk, Hâşimî Emîr Osman Dîvançesi, (İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2004), 13; Ümit Alan, Bayramî Melâmîlerinden Hâşimî Emîr Osman’ın Hayatı ve Tasavvufî Düşüncesi, (Sivas: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Dönem Projesi, 2009), 53.
[8] Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye ez-Lemeât-ı Ulviyye, 592.
[9] Müstakimzâde, Risâle-i Bayrâmiyye-i Melâmiyye, 30b. Kınalızâde Hâşimî’nin “Muhtârî” ve “Emîrî” mahlaslarını kullanan iki oğlu daha olduğunu söylemiştir. Kınalızâde, Tezkire, haz. İbrahim Kutluk, (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1989), 1/186; 2/881. Nesrin Sofuoğlu, bu iki ismin Saçlı Emîr Osman Efendi’nin değil Emîr Seyyid Hâşim Çelebi’nin oğulları olduklarını söylemiştir. Nesrin Sofuoğlu, “Bayrâmî-Melâmî Bir Şâir: Hâşimî Emîr Osman”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 41/1 (2015), 163. Kaynaklarda Hâşimî’nin, Sirozlu Şeyh Seyyid Ahmed Hamdî Efendi (ö. 1048 / 1638) adlı bir damadından bahsedilmektedir. Ahmed Hamdî Efendi’nin Kasımpaşa Okmeydanı’ndaki Sinan Paşa Cami bitişiğindeki türbede medfundur. Ahmed Hamdî Efendi’nin İlâhiyyât’ı olduğu da belirtilmektedir. Şaban Er, Melamilik ve Osmanlı Devri Melamileri, (İstanbul: Kutup Yıldızı Yayınları, 2015), 102; S. Nüzhet Ergün, Türk Musikisi Antolojisi, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1942), 1/359.
[10] Atâî, Hadâikü’l-hakâik, 2/463; Hulvî, Lemezât, 591; Ayvansarâyî, Vefayât-ı Ayvansarâyî, 30a. Ali Âli, Hâşimî Emîr Osman’ın bu medresede müderrislik yapmadığını, burada eğitim gördüğünü söylemiştir. Ali Âli, Tuhfetü’l-Mücâhidîn ve Behcetü’z-Zâkirîn, (İstanbul: Nuruosmâniye Kütüphanesi, 2293), 505a-506b.
[11] Hâşimî Emîr Osman, Tarîkatnâme, (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Hasan Hüsnü Paşa, 758), 21a; Abdülbaki Gölpınarlı, Kaygusuz Vizeli Alâeddin, (İstanbul: Remzi Kitaphanesi, 1932), 24-25.
[12] Atâî, Hadâikü’l-hakâik, 2/463; Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf (Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ) XVI. Yüzyıl, (İstanbul: İz Yayıncılık, 2000), 307; Ünlütürk, Hâşimî Emîr Osman Dîvânçesi, 145.
[13] Hulvî, Lemezât, 592-593; Mehmed Nazmi, Hediyyetü’l-İhvân: Osmanlılarda Tasavvufî Hayat, haz. Osman Türer, (İstanbul: İnsan Yayınları, 2005), 455; Ali Âli, Tuhfetü’l-Mücâhidîn ve Behcetü’z-Zâkirîn, (İstanbul: Nuruosmâniye Kütüphanesi, 2293),506b.
[14] Kaynaklarda, Hâşimî’nin İsmâîl-i Mâşûkî (ö. 935/1529) ve Hamza Bâlî (ö. 980/1572-73) gibi bâtınî fikirler yaydığı iddiasıyla dava edildiği, idamla yargılandığı ve bu süreçte Hâşimî’nin bu nedenle devrin nüfuzlu Halvetî şeyhlerinden Nûreddîn-zâde’ye intisap ettiği belirtilmektedir. Hulvî, Lemezât, 593; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2/572-573.
[15] Atâî, Hadâikü’l-hakâik, 2/212; Mehmet Tabakoğlu, Nureddinzade, Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2016), 81.
[16] Emîr Osman, Tarîkatnâme, 32a-32b; Hulvî, Lemezât, 591; Süreyyâ, Dîvançe-i Hâşimî Emîr Osman Efendi, 13; Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, (İstanbul: Pan Yayıncılık, 1992), 171, 188.
[17] Müstakimzâde, Risâle-i Bayrâmiyye-i Melâmiyye, 29a-30b; Ekrem Işın, M. Baha Tanman, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1993-1995), 6/383.
[18] Tahsin Öz, İstanbul Camileri, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1965), 1/56-57.
[19] Işın, Tanman, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 6 / 384; Mehmet Akif Köseoğlu, “Melâmî Şeyhlerinin İstanbul’da Postnişin Olduğu Tekkeler ve Günümüzdeki Durumları”, Uluslararası Melâmîlik ve Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî Sempozyumu Bildirileri, ed. Rıdvan Yıldırım, (Ankara: Tika Kültür Yayınları, 2016), 168.
[20] Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2/536.
[21] Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2/545; Bir araştırmada Hâşimî’nin halîfeleri, görev yaptıkları tekkeler ve günümüzdeki durumu ele alınmıştır. Bkz., Mehmet Akif Köseoğlu, “Melâmî Şeyhlerinin İstanbul’da Postnişin Olduğu Tekkeler ve Günümüzdeki Durumları”, Uluslararası Melâmilik ve Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî Sempozyumu Bildirileri, ed. Rıdvan Yıldırım, (Ankara: Tika Kültür Yayınları, 2016), 169-171.
[22] Hüseyin Ayvansarâyî, Mecmûâ-i Tevârîh, haz. Fahri Ç. Derin, Vahid Çabuk, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1985), 492; Hulvî, Lemezât, 593; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2/326; Abdurrezzak Tek, Müstakimzâde Süleyman Sadeddin’in Risale-i Melâmiye-i Bayramiye Adlı Eserinin Metni ve Tahlili, (Bursa: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2000), 84-85.
[23] Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2/536; M. Halit Bayrı, “Mutasavvıf Şairler: Hâşimî”, Türk Folklor Araştırmaları (TFA)161, (1962), 2928; Nesrin Ünlütürk, Hâşimî Emîr Osman Dîvançesi (Metin-Muhtevâ-Tahlil), (İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2004), 32; Aynızeliha Açar, Divançe-i Emir Osman B. Mehmet Sivasî: Çeviriyazı, tenkitli metin (Gaziantep: Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2016), 14-27; Ünlütürk, Hâşimî Emîr Osman Dîvançesi, 33; Alim Yıldız, Sivaslı Şairler Antolojisi, (İstanbul: y.y, 2003), 103.
[24] Vassâf’a göre Hâşimî bu eseri kendisine yöneltilen Hamzavî ithamından kurtulmak için kaleme almıştır. Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2 / 536. Uzun, eserin tespit edilen nüshalarını şu şekilde göstermiştir: Hâşimî Emîr Osman, Tarîkatnâme, (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Hasan Hüsnü Paşa, 758/1); (Konya: Mevlânâ Müzesi, 130); (İstanbul: İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin Yazmalar, 797) ve (İstanbul: İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin Yazmalar, 1259/1). Mustafa İsmet Uzun, “Hâşimî Emîr Osman Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 16/412. Yaptığımız kütüphane taramasında bu eserin şu nüshalarını da gördük: Hâşimî Emîr Osmân b. Mehmed Sîvâsî, Tarîkat-nâme, Müstensih: Mehmed Emin Tevfikî, (1316/1898), (Almanya: Almanya Millî Kütüphanesi, Türkçe Yazma Eserler, Ms.or.oct.2772), 2a-20a; (Kahire: Mısır Milli Kütüphanesi, Türkçe Yazmaları, Talat 13), 27-51.
[25] Eserin tespit edilen tek nüshası şudur: Hâşimî Emîr Osman, Tefsîr-i Sûre-i İsrâ, (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Hasan Hüsnü Paşa, 758), 10 vr. Kadir Özköse, “Hâşimî Emir Osman’ın Varlık Tasavvuru”, II. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu Bildiriler Kitabı 2, Ed. Ethem Cebecioğlu, Vahit Göktaş, Ahmet Cahid Haksever, Öncel Demirdaş, Mehmet Yıldız, Harun Alkan, (Ankara: Kalem Neşriyat, 2017), 187.
[26] Zehra Bayır, “Hülâsa-i Vesâyâ-i Fütûhî (Hâşimî)”. Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/hulasa-i-vesaya-i-futuhi-hasimi. [Erişim Tarihi: 11 Eylül 2022]; Hâşimî Emîr Osmân b. Mehmed Sivâsî, Hülâsa-i Vesâyâ-i Fütûhî, (Almanya: Almanya Mill3i Kütüphanesi, Türkçe Yazma Eserler, Ms.or.oct.2772), 20a-20b.
[27] Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, haz. Mustafa Tatçı, Cemal Kurnaz, (Ankara: Bizim Büro Yayınları, 2000), 188; Harun Alkan, “Bursalı Mehmed Tahir’in “Osmanlı Müellifleri” Eserine Göre Bayrâmiyye-i Melamiyye’ye Mensup Sufiler”, Hacı Bayram-ı Velî IV. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. Vahit Göktaş, Harun Alkan, (Ankara: İlahiyât Yayınları, 2019), 165-167.
Fatih ÇINAR
YazarMaraşlı Müderris Mehmed Alparslan Efendi, halk arasında “Vezir Hoca” ya da “Vezir Fakı” olarak bilinirdi. O belki de, hocaların ve sarıklı mücahitlerin “veziri” idi.1883’de Maraş’ta doğdu. Aslen Cerit...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Modern çağda ulvi yönelişini kaybeden insan, tarihte yaşanan cahiliye devirlerini aratacak derecede özünden kopmuş, Yüce Yaratıcı`nın bahşettiği erdemleri elinin tersiyle bir kenara itmiş, süfli hedef...
Yazar: Yusuf HALICI
Şeyh Şa’bân-ı Velî (ö.976/1569), Halvetiyye Tarikatı’nın Cemâliyye kolunun Şa’bâniyye adlı alt kolunun kurucusudur. Hazret’in yolunun tasavvuf tarihi ve Anadolu’da gelişen tasavvufî düşünce açısından ...
Yazar: Fatih ÇINAR
Allahu Teâlâ, Muhammed sûresi 7. âyette şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sâbit kılar.”Yüce Allah, bu âyet-i kerîmede “Allah’...
Yazar: Mehmet SOYSALDI