Allah’a Yardım Etmek
Allahu Teâlâ, Muhammed sûresi 7. âyette şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sâbit kılar.”
Yüce Allah, bu âyet-i kerîmede “Allah’a yardım etmek”ten bahsetmektedir. Allah’a yardım edenlere, Allah’ın da yardım edeceği ve ayaklarını hak üzere sâbit kılacağı va’dedilmektedir. Bu âyette Allah’a yardım etmekten kasdedilen nedir acaba? Allahu Teâlâ sonsuz güç ve kudret sahibidir, hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı gibi yardıma da ihtiyacı yoktur. Bu âyette Allah’a yardım etmekten kasdedilenin mânâ itibariyle ne olduğu hususunu açıklamamız gerekmektedir.
Bu âyette mecâzî bir ifade kullanılmıştır.[1] Allah’a yardımdan kasıt; Allah’ın dinine ve Peygamber (s.a.v.)’ine yardım etmektir.[2] Bu âyetin bir benzeri de Hac Sûresi’nde geçmektedir. Nitekim Yüce Allah, Hac Sûresi 40. Âyette, “Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, gâliptir.” buyurmaktadır.[3]
Kur’ân müfessirlerinden Taberî (öl. 310/923), bu âyetteki Allah’a yardımı, “Allah’ın ismini yüceltmek için kim Allah yolunda cihad ederse Allah da o kuluna yardım eder.” şeklinde açıklamıştır.[4] Kutrubî (öl. 210/825 civarı) ise âyetteki Allah’a yardımı, Allah’ın Peygamber (s.a.v.)’ine yardım olarak açıklamıştır.[5]
Her iki mânâ da aynı kapıya çıkmaktadır. Zira Allah’ın Peygamber (s.a.v.)’ine yardım eden, aynı zamanda Allah’ın dinine yardım etmiş olur. Yani kim Allah’ın dinine yardım ederse, Allah da ona kâfirlere karşı savaşta yardım eder.
“Ayaklarınızı sâbit kılar.” Ayaklarınızı düşman karşısında sâbit kılmak sûretiyle sizi muzaffer kılar. Âyetin bu kısmı, “İslâm üzere sâbit kılar veya sırât-ı müstakîm üzere sâbit kılar.” şeklinde de açıklanmıştır. Bazı müfessirler de “Güven bahşetmek sûretiyle kalplerinizi hak üzere sâbit kılar.” şeklinde açıklamışlardır.[6]
İmam Mâtürîdî (öl. 333/944) ise bu âyetlerdeki Allah’a yardımdan kasdedilenin, Allah’ın dinine ve Allah’ın velî kullarına yardım etmek olduğunu söylemiştir.[7]
O hâlde Allah’ın dinine, Peygamber (s.a.v.)’ine ve velî kullarına yardım nasıl yapılabilir? Bu hususları şöyle açıklayabiliriz:
Allah’ın Dinine Yardım Etmek
Allah’ın yüce ismini gönüllere yerleştirmek için göndermiş olduğu İslâm dinini tebliğ etmek, insanlara açıklamak ve “el-emru bi’l-ma’ruf ve’n-nehyi ani’l-münker/iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak” görevini hakkıyla yerine getirmek sûretiyle yapılabilir.
Bu vazife, İslâm dininin hakîkatlerini insanlara tebliğ edip açıklamak şeklinde olabileceği gibi, İslâm’ın önündeki engelleri kaldırmak için Allah yolunda cihad etmek şeklinde de yapılabilir. Nitekim tefsirini yaptığımız âyet, Allah yolunda cihad ile ilgili âyetler bağlamında geçmektedir. Allahu Teâlâ’nın dinini, dünyanın dört bir yanına yaymak sûretiyle insanların dinin hükümlerini öğrenip hayatlarında uygulamalarıyla dünya ve âhiret saâdetine kavuşmaları sağlanmış olur.
Allah’ın Peygamber (s.a.v.)’ine Yardım Etmek
Allah’ın Peygamber (s.a.v.)’ine yardım etmek; Peygamber (s.a.v.)’in Allah tarafından gönderilmiş bir hak elçisi olduğuna inanmak, onun sünnetini ve dinle ilgili vermiş olduğu hükümleri kabul edip uygulamakla olur. Maalesef son zamanlarda “Kur’ân İslâm’ı” sloganıyla, “Kur’ân’da varsa dinde vardır; Kur’ân’da yoksa dinde yoktur.” diyerek Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini ve hadislerini reddeden insanlar ortaya çıkmıştır. Halbuki aslâ peygambersiz bir din olamaz.
Çünkü Yüce Allah, “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’ine iman ediniz.”[8] buyurduğu gibi, aynı zamanda tam 50 âyette “Allah’a ve Rasûl’üne itâat ediniz.”[9] buyurmaktadır. Allah’a itâat etmek; Yüce kitabı Kur’ân-ı Kerim’deki emirlerini yerine getirmek, yasaklarından da sakınmakla mümkün olur.
Rasûl’e itâat ise ona iman etmek ve onun dinle ilgili emirlerini yerine getirmek ve verdiği hükümleri kabul edip hayatta tatbik etmekle mümkün olur. Nitekim Yüce Allah, kendi sevgisine ve rızâsına ancak Peygamber (s.a.v.)’e ittibâ etmekle ulaşılabileceğini şöyle ifade etmektedir: “(Rasûl’üm!) De ki; ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”[10] Peygamber (s.a.v.)’e iman etmeden, Peygamber (s.a.v.)’e tâbi olmadan ve onun sünnetini kabul edip hayata tatbik etmeden Allah’ın rızâsına kavuşmak mümkün değildir.
Allah’ın Velî Kullarına Yardım Etmek
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de, “Sâdıklarla beraber olunuz.”[11], “Allah’ın velî kullarına korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir de.”[12] buyurmaktadır. Bu âyetlerde Allah’ın velî/sâdık kullarıyla beraber olmak emredilmektedir. Çünkü onlara korku olmadığı gibi, onlar âhirette üzülmeyeceklerdir.
O hâlde Allah’ın velî kullarına yardım etmek; onları sevmek, onlarla beraber olmak ve onları örnek almakla mümkün olabilir. Allah’ın velî kulları ihsan şuurunda hayatlarını yaşamakta ve dâimâ Allah’ın dinine hizmet için çaba ve gayret sarf etmektedirler.
Netice olarak diyebiliriz ki, Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de iki âyette kendisine yardım edilmesini istemektedir. Allahu Teâlâ sonsuz güç ve kudret sahibidir. Hiçbir yardıma ihtiyacı yoktur. O hâlde bu âyetlerde mecâzî bir anlatım tarzı kullanılmıştır.
Allah, dinine, Peygamberlerine ve velî kullarına yardım edilmesini kendisine yardım olarak kabul etmekte ve emretmektedir. Yardım edenlere de ilâhî yardımı müjdelemekte ve düşmanlarına karşı Müslümanlara yardım edip ayaklarını sırât-ı müstakîm olan hak yol üzere İslâm’da sâbit kılacağını va’detmektedir.
Nitekim Yüce Allah, İslâm tarihi boyunca bu ilâhî va’dini, kâfir ve müşriklerle yapılan savaşlarda mü’minlere yardım için melekler göndermek sûretiyle birçok defa gerçekleştirmiştir.[13] Bundan sonra da kıyâmete kadar gerçekleştirecektir inşallah. Yeter ki Müslümanlar ihlasla Allah’ın dinine, Peygamber (s.a.v.)’ine ve velî kullarına yardım etmeye devam etsinler.
Hülâsa Allah’a, Peygamber (s.a.v.)’e, velî kullara yardım, mâhiyeti itibariyle İslâm dinine yardımdır. İslâm dinine yardım, insanlığın kurtuluşuna yardımdır. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Allah’ın yardıma ihtiyacı yoktur, fakat insanlığın dâimâ ihtiyacı vardır.” Bir hadîs-i şerifte ifade edilir ki, Yüce Allah kıyâmet günü kulunu karşısına alır ve ona şöyle buyurur:
“Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyâret etmedin.” Âdemoğlu;
“Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyâret edebilirdim?” der. Allahu Teâlâ;
“Falan kulum hastalanmıştı, ziyâretine gitmedin. Onu ziyâret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın.” buyurur. Âdemoğlu;
“Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim?” der. Allahu Teâlâ;
“Falan kulum senden yiyecek istemişti, ona bir şey vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, vermedin.” buyurur. Âdemoğlu;
“Ey Rabb’im! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim?” der. Allahu Teâlâ;
“Falan kulum senden su istemişti, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevabını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur.[14]
Bu hadiste de ifade edildiği üzere Allah’ın kullarına yapılan yardım, Allah’a yapılmış gibi Allah katında kabul edilmekte ve büyük bir ecir/sevapla mukabelede bulunulacağı müjdelenmektedir.
[1] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, Sad. İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel, (İstanbul: Azim Dağıtım, ts.,), 7/134; Hayrettin Karaman vdgr, Kur'ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, (İstanbul: D.İ.B. Yay., 2017), 5/49.
[2] Zemahşerî, Cârullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an hakâyikı gavamidi’t-tenzîl ve uyunu’l-akâvîl fi vücuhi’t-te’vîl, (Riyad: Mektebetü’l-ubeydan, 1418/1998), 5/518; Beydâvî, Nasuriddin Ebu’l-Hayr Abdullah b. Ömer b. Muhammed eş-Şirâzî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, (Beyrut: Dâru ihyai’t-türâsi’l-Arabî, 1418/1998), 5/120; Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 7/134, 5/493.
[3] Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebibekir, el-Câmi li Ahkâmi’l-Kur'ân, (Beyrut: Müessesetü’r-risale, 1427/2006), 14/412.
[4] Taberî, Ebû Câfer Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-beyân an te’vili ayi’l-Kur'ân, (Kahire: Dâru hicr, 1422/2001), 16/587.
[5] Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur'ân, 19/252.
[6] Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur'ân, 19/252-253.
[7] Mâtüridî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd, Te’vilâtü ehli’s-sünne, (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-iyliyye, 1426/2005), 9/267.
[8] 4/Nisâ, 136.
[9] Allah ve Rasûl’üne itaati emreden âyetler için bk., 3/Âl-i İmrân, 31, 32, 132, 172; 4/Nisâ, 13, 14, 42, 59, 61, 64, 65, 69, 80; 5/Mâide, 92; 7/Araf, 158; 8/Enfâl, 1, 13, 20, 24, 46; 9/Tevbe, 24, 29, 61, 62, 63, 71, 81; 14/İbrahim, 44; 24/Nûr, 47, 51, 52, 54; 33/Ahzâb, 31, 33, 36, 66, 71; 46/Ahkâf, 32; 47/Muhammed, 33; 48/Feth, 17; 49/Hucurât, 1, 14; 53/Necm, 3, 4; 58/Mücadele, 13, 20; 59/Haşr, 4, 7; 64/Tegâbün, 12; 72/Cin, 23.
[10] 3/Âl-i İmrân, 31.
[11] 9/Tevbe, 119.
[12] 10/Yûnus, 62.
[13] 9/Tevbe, 26; 8/Enfâl, 9; 33/Ahzâb, 9.
[14] Müslim, Birr, 43.
Mehmet SOYSALDI
Yazar“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.”Allahu Teâlâ, Saff Sûresi 2-3. âyetlerde şöyle buyurmaktad...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Yüce Allah’ın son mesajı Kur’ân ve son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) ile bir kez daha yenilediği İslâm dini, bütün zamanları ve bütün coğrafyaları kuşatan evrensel bir dindir. Onun kitabı ve Peygam...
Yazar: Ali AKPINAR
Yüce Allah Kalem Sûresi 4. âyette şöyle buyurmaktadır:“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”Yüce Allah, peygamberleri insanlara örnek olarak gönderdiği gibi son peygamber Hz. Muhammed’i de en güzel ör...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Allahu Teâlâ, Âl-i İmrân Sûresi 31. âyette şöyle buyurmaktadır:“(Rasûl’üm!) De ki: ‘Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışla...
Yazar: Mehmet SOYSALDI