Gerçek Dostluk
Dostluk, aslında en şeffaf ve en mağrur kelimedir. Bizim “dost” dediğimiz, sağ yanımıza aldığımız ve her fırsatta şefkatli bir omuz saydığımız dostlarımızı seçerken dikkat etmemiz gereken en önemli şey Hak rızası olmalıdır. Temelinde Hak rızası olmayan paylaşımlara “dostluk” diyemeyiz. Bu, olsa olsa menfaat birlikteliğidir ve bu birliktelik ilk fırsatta bozulmaya mahkûmdur.
Hayat denen yolculuğumuzda, yaşadığımız olaylarda insanlar ya yanımızda ya karşımızdadırlar. Karşımızda olanlar ile mücadele bir ömür boyu kaçınılmazdır. Ama asıl riskli olanı, karşımızdakiler değil yanımızdakilerdir. Zira karşımızdakilerin sıfatı zaten bellidir, nettir.
Yanımızda olanların da renkleri net olmalıdır ki ilişkiler sağlıklı olsun, ihanetler yaşanmasın. Yanımızdakilerle mücadele etmek zorunda kalmak, yaşanılacak en büyük şanssızlıktır. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” demiştir bir düşünür. Şüphesiz, söylenildiği zamandaki değeri ne ise günümüzdeki değeri de fazlasıyla öyledir.
İnsanı rezil de eden vezir de eden yanındakiler değil midir? Düşününüz, “dost” dediğinizle birlikte bir yola çıkarsınız. Güven, sadakat, inanç ve samimiyetin esas olduğu bir yoldur bu. Bu menzilde giderken sizin bileğinizdeki güç olmalıdır dostunuz.
Canınız sıkıldığında anlamalıdır hâl lisanınızdan üzüntünüzü ve siz istemeden gelmelidir vefası en dost şekilde. Ama bütün bunlara rağmen siz dostunuzu her zaman yanınızda görmek isterken, o -bırakın yanınızda olmayı- sizin inancınızı dahi sorguluyor ise -en kötüsü- “Ben herkesle iyi geçinmeliyim, sen başının çaresine bak.” diye düşünebiliyorsa ve bunu yüzünüze vurmaktan zerre kadar kaçınmıyorsa iyisi mi siz boş verin, gitsin. Konuşmaya bile değmez çoğu kez böylesi dostluklar. Zira “Her yerde olan hiçbir yerde değildir, bir yönde olan ise her yerdedir.”
İşte böylesi durumlarda çok güçlü olmanız gerekir. Aslında bütün ilişkilerinizde güçlü olmanız esastır. Zira dostluklarımızda gidişatı belirleyen en önemli etken, kendi kişiliğimizdir. Güçlü, karakterli, iradeli bir kişiliğe sahipsek yanımıza aldığımız zayıf iradeli, zayıf karakterli kişiler -doğal olarak- bizi taşıyamayacaklardır.
Eğer bu konumdaki dostlarımız bizi ilk fırsatta yapayalnız bırakıp hatta karşımızda yer alıyorlarsa bu aslında onların suçu değildir, onları dost hanesine yazan bizlerin suçudur bana göre. Yani yanlış seçimlerimiz sonucu, verdiğimiz fuzuli değerler nispetinde zayıf karakterler bizim için dezavantaj olacaktır. Öyle ki bu tarz kimselerden bir gün radikal bir şekilde zarar görmek kaçınılmazdır.
Bu sebeple yanımızdaki kişileri, bizi taşıyabilecek kişilerden seçmemiz çok önemlidir. Eşimiz, arkadaşımız, yakınlarımız, pozisyonları ne olursa olsun yanımızdakiler bizleri taşıyamayacak kadar ezik iseler -en kolay tarifi ile- bir gün bir vefasızlık sonucu yollarımızın ayrılması da kaçınılmazdır.
İşte o zaman “Eyvah! Sırtımdan vuruldum.” sözü ilk söylenen söz olacaktır. Çünkü yanımızdakilerin bu şahsiyet zayıflıklarını bile bile onlara itimat etmemiz, dost gözüyle güvenmemiz ve olağan diğer gerçekleri göz ardı etmemiz değil midir bize bu sonu yaşatan şey? Kâinatta her şey dengiyle beraberdir. Bizden gidenler de denk olamadıkları için gitmemişler midir? Neden bunu hiç düşünemeyiz? Belki de düşünürüz de yine de vefamız dile gelir, konduramayız dost bildiklerimize.
Zira onların ezikliklerini, bizi her an satabileceklerini bile bile onları yıllarca yanımızda taşıyıp en yakınımızda tutuyor isek, sonuçlarından şikâyetimiz de yine kendimize olmalıdır diye düşünüyorum. Neticede işimizde-ilişkilerimizde ve diğer kıstaslarda hayata sunumumuzu direkt olarak etkileyen bu dost dediklerimiz, bizden fıtraten ve konum olarak çok uzakta iseler o ilişkinin başarı şansı da yok denecek kadar az değil midir?
Mesela yapılan iyilikler her fırsatta önünüze getiriliyorsa bu ilişkinin adı dostluk olabilir mi? Ya da sizin en çok ihtiyaç duyduğunuz anda sizden günlerce kaçanlar ne derece dostunuzdur? Peki, sizin onurunuzu zedeleyenlerle bile bile dostluk gösterilerinde bulunanlar, aynı anda size ne kadar dostturlar ve dostlukları ne derece güvenilirdir?
Peki ya yanınızda sandığınız bu kişi bu desteğini her fırsatta bir kayıp olarak düşünüyorsa? Bu çizgiler uzadıkça uzar, gider… Gider de biz de saflığımızla kalakalırız bir başımıza. Ama her şeye rağmen aynalara baktığımızda vicdanımız çok rahattır, gülümseriz sırf bu yüzden.
En iyi intikamın vicdan azabı olduğunu düşünerek. Zayıf da olsa herkesin sızlayacak bir vicdanı vardır elbet mevcudu oranında. Ve biz yine de mutluyuzdur her şeye rağmen. Çünkü yekûnu az ama muhtevası kâinatı örten çok nezih dostlarınız vardır. Ve onlar her koşulda sizinle beraberdir. Sizi taşır ve onore ederler gerektiğinde. Üzüntünüz hafifler, içiniz genişler. Mutlu ve huzurlusunuzdur. Çünkü en yüce dostla günde beş kez berabersiniz. Yüce Kur'an’da; “Kalpler, ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” buyurulmuyor mu?
Her şeyden önemlisi, tebessüm edersiniz hayata yeniden hem de eskisinden daha pozitif ve güçlü bir şekilde. İşte şimdi tam da çılgınca bağırma ve dünyaya meydan okuma zamanıdır: “Dünyanın en mutlu ve en şanslı insanı benim! Çünkü benim çok değerli dostlarım var!” diye.
Sümeyye Büşra YILDIZ
Yazarİslâm kardeşliği, Allah’ın mü’minler arasına koyduğu öyle yüce ve değerli bir hukuktur ki hakkıyla yapıldığı zaman mükâfatı çok büyüktür. Toplumun huzur, sevinç ve mutluluk kaynağıdır. İslâm kardeşliğ...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Toplumu toplum yapan millî ve manevî değerlerdir. Gelenek ve görenekler bunların arasında yer alır. Gelenek ve göreneklerimiz insanın köklerini hatırlatır. Bunların uygulanması, bilinmesi duygusal ola...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Eskiden aile bireyleri aynı odada oturup birbirinin yüzlerine ve gözlerine bakarak saatlerce konuşurlardı. Çocuklar aile büyüklerinin edebini, ahlâkını örnek alırdı. Onlar gibi konuşur, onlar gibi yaş...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Cennet yurdunda Âdem'eHazırladı tuzak ŞeytanNimeti sonsuz âlemeEtti bizi uzak ŞeytanFısıldayıp tatlı sözlerGünahı mübahla gizlerPerde arkasından izlerBilmez haram, yasak ŞeytanBoynuna yuları takarGüna...
Yazar: Mahmut NACAR