Esmâ-i Nebî: Mansûr
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in mübarek isimlerinden biri de “Mansûr/Allah'ın yardımını gören, zafere kavuşturulan”dır. Cenâb-ı Allah (c.c.), Rasûl-i Ekrem'e her zaman ilâhî nusretiyle yardımda bulunmuş ve muzaffer kılmıştır. Bedir Savaşı’nda Müslümanlar sayıca müşriklerden çok az olmalarına rağmen çok büyük bir cesaret ve kararlılıkla Peygamberimiz (s.a.v.)'in arkasında savaşa girmişler ve Allah'ın desteğiyle mucizevî şekilde büyük zaferler kazanmışlardır.
Kur’ân âyetlerinde Allah'ın meleklerle mü’minleri desteklediği ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in savaşta mü’minleri meleklerin yardımıyla müjdelediği şöyle haber verilir: “Sen, mü'minlere; ‘Rabb’inizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?’ diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabb’iniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.” (3/Al-i İmran, 124-125)
Allah, âyetlerde de buyurduğu gibi, meleklerin yardımını, inananlara bir müjde ve kalplere tatmin vesilesi olarak göndermiştir. Yoksa kuşkusuz Allah hiçbir sebebe ihtiyacı olmayandır. Dilediği takdirde iman etmeyenleri üzerlerine gönderdiği tek bir azap ile bozguna uğratır. Dilerse onları ve ordularını saniyeler, dakikalar içinde yerin dibine geçirir. Allah tüm bunlara güç yetirendir.
Rabb’imizin böyle şanlı ve mucizevî zaferler vermesi ise, Peygamberimiz (s.a.v.) ve beraberindeki mü’minler için büyük bir müjde olmuştur. Bedir Savaşı’nın artık son hazırlıkları yapılıyordu. Ordusunun sağ kanadına kahraman mücahid Zübeyr bin Avvam, sol kanadına da Mikdad bin Esved kumanda edecekti.
Rasûlullah Efendimiz, şerefli ashabıyla, savaşa nasıl başlanacağı hakkında istişare etmek istediler: “Nasıl çarpışırsınız?” buyurdular. Asım bin Sabit ayağa kalkıp elinde yayı ve oku olduğu halde; “Ya Rasûlallah! Kureyşliler bize yüz metre kadar yaklaştıklarında, onları ok atışına tutalım. Sonra elimizle taş atımı mesafesine geldiklerinde, taş atalım. Mızrak erişecek kadar yaklaştıklarında da kırılıncaya kadar mızraklarımızla mücadele edelim. Sonra da kılıçlarımızı sıyırıp çarpışalım!” diyerek reyini bildirdi.
Bu taktik, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hoşuna gitti. Ashabına şu talimatı verdi: “Hatlarınızı bırakıp ayrılmayınız. Bir yere kımıldamadan yerlerinizde sebat ediniz. Ben emir vermedikçe harbe başlamayınız. Oklarınızı, düşman size yaklaşmadan kullanıp israf etmeyiniz. Düşman kalkanını açtığı zaman okunuzu atınız. Düşman iyice sokulunca elinizle taş atınız. Yaklaştıklarında da mızraklarınızı kullanınız. Düşmanla göğüs göğüse gelindiği zaman da kılıçlarınızla çarpışınız...”
Sonra nöbetçiler bırakılarak ashab-ı kirama istirahat verildi. Onlar, Allahu Teâlâ’nın hikmeti, öyle derin bir uykuya daldılar ki, göz kapaklarını kaldıracak halde değildiler. Peygamber Efendimiz de, hurma dallarıyla yapılan gölgeliğe çekildiklerinde, önce Hz. Ebû Bekir, sonra Sa'd bin Mu'az kılıçlarını sıyırıp gölgeliğin kapısında nöbet tuttular.
Editör
YazarEz-Zâhir: Varlığını ve Birliğini BelgeleyenEz-Zâhir, Allah’ın en güzel isimlerinden biri olarak, “varlığını ve birliğini gösteren birçok delil açısından âşikar” demektir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de, “O...
Yazar: Editör
Her birimiz, içinde yaşadığımız çevreden anlaşabileceğimiz kimselerle arkadaşlık ilişkisi kurarız. Arkadaşlar birbirini maddî ve manevî yönden etkilerler; duygu, düşünce, kişilik ve ahlâkî gelişimi üz...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Hoşgörü, İslâm ahlakının temelini oluşturan bir erdemdir. Bu erdem; insanları yargılamadan, kırmadan ve aşağılamadan, affedici ve anlayışlı olmayı içerir. Hoşgörü, farklı inanç ve görüşleri kabullenme...
Yazar: Editör
İnsanların birlik ve beraberlik içinde yaşaması çok önemlidir çünkü hiç kimse tek başına her şeyi başaramaz. Herkes zaman zaman yardıma ihtiyaç duyar ve dayanışma sayesinde zorlukların üstesinden geli...
Yazar: Editör