İhramcızâde’nin Zikir Meclisleri
Müslüman hayat serüvenini boşa geçirmemelidir. Her geçen gün daha güçlü donanıma ermek, her geçen gününü özverili bir şekilde değerlendirmek durumundadır. Hayatı anlamlandırmanın ve en güçlü yaşam kalitesine ermenin yolu zikrullahtır. İlâhî huzura ermek için Hak dergâhının kapısını çalmak gerekmektedir.
Vâridât ve fuyûzâta ermek için evrâd ve ezkâra riâyet etmek vecîbedir.[2] Bizleri insanlık kıymetine büründüren en temel etkenin zikir olduğuna dikkatimizi çeken İhramcızâde, kıldığımız namazların ve düzenli olarak yerine getirdiğimiz virdlerin bizleri insanlık idealine büründürdüğünü söylemektedir. Âyet-i kerîmeden hareketle kalblerimizin zikirle huzur bulduğunu, kalblerin cilasının zikrullah olduğunu belirtmektedir.[3]
Zikirden hâsıl olan lezzet hiçbir tatta bulunmayacak kadar özeldir. Allah’ı zikredenlerin erdikleri lezzet çok özel bir nimettir. Zikirle zevk u safâ elde edenler gönüllerini arıtmış, dillerini destan kılmış ve hayatlarını nurlandırmış isimlerdir. Kendini âlemlerin zikrine ortak kılan, eşyanın tesbîhâtına eşlik eden ve inananların dertlerine zikirle derman bulmalarını isteyen İhramcızâde, bu uğurda kader imtihanına maruz kaldığını ve Allah’ın adını yüceltmek uğrunda çok sıkıntılar çektiğini dile getirmektedir.[4]
Zikre devam edenlerin, dilini, gönlünü ve bütün organlarını zikirle hemhal kılanların Allah’ı tanıma ve O’nun rızasını kazanma imkânı elde edeceklerini söylemektedir. Zikrullaha olan iştiyakları sebebiyle diyar diyar gezdiklerini, esmâdan müsemmâya seyir gerçekleştirdiklerini ve âleme ibret nazarıyla baktıklarını söyleyen İhramcızâde zikrullahla gerçekleşen değişimi bizlere şu şekilde beyan kılmaktadır:
Bilmediler zevkimi cümle ins ü cin melek,
Derdine düştüm bana neler çektirdi felek,
Hâl-i Hakk’ı bulmaya beyim zikrim dâim gerek,
Zikr-i Hakk, seyr u sebakla ders-i yektâ olmuşuz.[5]
Bir Nakşbendiyye mürşidi olarak İhramcızâde tarîkatında kalb zikrinin ne kadar önemli olduğunu, kalbin ıslahı için öngörülen tarîkat derslerini icrâ kılmak gerektiğini hatırlatmaktadır. Kalbin ıslahı için vücudun sıhhat bulacağını belirtmektedir. Kalbi, ruhu, zihni, benliği ve hayatı intizama bürünenlerin âleme nizam verebileceklerini anlatmaktadır. İçsel huzura kavuşamayanların dış dünyanın emniyetini sağlayamayacakları gerçeğine dikkatimizi çekmektedir.
Allah’ı zikredenlerin hayat sahibi, Allah’ı gereğince zikretmeyenlerin ölü mesâbesinde olduklarını düşünen İhramcızâde, âlemdeki her canlının ölümleriyle zikirlerinin ancak kesildiğini hatırlatmaktadır. Mürşid-i kâmilleri müridlerinin başındaki bir şemsiye olarak gören İhramcızâde, mürşid-i kâmillerin tasarruf sahibi olduklarını, müridlerinin hâllerine yakından vâkıf bulunduklarını, müridlerinin gidişatını bizzat kontrol ettiklerini, müridlerinin istikâmet üzere gidişatını sağlayamayanların şeyhliklerini geçersiz görmektedir.
Müridlerinin hâl ve hareketlerinden haberdar olduklarını belirten İhramcızâde, seyr u sülûk eğitiminde kestirme ve kısa yol bulduklarını belirtmektedir. Nakşbendiyye şeyhi olarak buldukları bu kısa yolun kalbe yolculuk olduğuna işaret etmektedir. Vücut gemisini deryâda yüzdürmek için mâhir kaptanlara ihtiyaç hissedildiğine dikkat çekmektedir.
Müridlerini namazlarına, niyazlarına, derslerine ve virdlerine titizlikle uymaya davet etmektedir. Yatarken, kalkarken, yerken, içerken dâimâ abdestli olmaya, herkesi nefislerini köreltmeye, nefislerini ruhlarının emrine âmâde kılmaya, nefislerini zayıflatıp ruhlarını takviye etmeye davet etmelidir. İhramcızâde’nin meclisinde derviş zikre başlayınca kendini zikre kaptırmalı, zikirle yoğrulmalı, zikir onu benliğinden soyutlayıp ilâhî isim ve sıfatların nuruna gark etmeli, dış dünyaya alakasını kesmeli, zikre doymamalı.[6]
Tam bir mahviyet sahibi olan İhramcızâde, Hakk’a gereğince kul olamamanın sıkıntısını duyar, kusurlarını dile getirir, acziyetini ortaya koyar, ne kadar ibâdet etse de Rabb’ine lâyık olmadığını söylerdi. Müntesiplerine fenâfillaha ermelerini, kendilerine pâye vermemelerini, hiçlik dersi almalarını, benlik davasından kaçınmalarını istemektedir.
O kendi ahvâlini bizlere şu özel hatırlatmalarıyla ortaya koymaktadır: “Gardaşlarım! Hepinizi Allahu Teâlâ’ya emânet ettik. İnsan yok olmalı, bu da laf ile değil, hâlle olacak. İnsan dört şeyden mürekkeptir; hava, su, toprak ve ateş. İnsanda bir et parçası var o da kalptir. Gardaşlarım! Soyadımızı Toprak koymuşlar ama toprağa bakıyorum da utanıyorum. Dirimizi, ölümüzü ve gıdamızı hep o muhâfaza ediyor. Biz toprak gibi tevâzulu olamıyoruz.”[7]
Zikrin tadından yoksun kalanlara kendilerinin erdikleri zikir safâsını yerli yerince anlatan İhramcızâde, bugün Allah diyenlerin yarın cennet gülzârına girecekleri müjdesini vermektedir. Dünyada Allah’ın adını yâd edenlerin âhirette susuzluklarını giderip rahmet deryâlarına gark olacaklarını hatırlatmaktadır.
Bugün “Allah” diyenler aşk bağına erecekler, gam ve kederlerden uzak kalacaklar, Kevser suyundan içmenin zevkini tadacaklardır. Bugün “Allah” diyenler Allah yolunda canını ve başını verecekler, ilâhî mükâfata erecekler, rahmet suyundan içeceklerdir. Bugün “Allah” diyenler, mukarribler gibi Allah’ı görecekler ve meşrebini pâk eyleyeceklerdir. “Allah” diyenler dostun bülbülü olacaklar, hoş kokulu sümbüle dönecekler, tecellîler bağının gülü haline geleceklerdir.[8]
İhramcızâde’ye göre zikir, fıtrata yolculuktur.
Zikir, aslımıza sâdık kalma deneyimidir.
Zikir, yaratılış gerçeğini idrâk edebilmektir.
Zikir, Hakk’ı bulmanın yolu, seyr u sebak ve ders-i yektâdır.
Zikir, ballar balını bulmak, kulluk zevkini tatmaktır.
Zikir, ilâhî imtihanı başarma azminin seyridir.
Zikir, vuslat iklimi, rahmet serencâmı ve muhabbet deneyimidir.[9]
Herkesin bireysel zikirlerini titizlikle yerine getirmesi kadar dervişlerin birlikte icrâ ettikleri hatme-yi hâcegân zikrine katılmaya çok önem veren İhramcızâde, “Hatm-i Hâce’ye altı saatlik yerde dahi olsa gidiniz.”[10] hatırlatmasında bulunmaktadır.
Günah ve isyanlarla ömür geçirenleri tevbeye, gafletle ömrünü hebâ edenleri zikre davet eden İhramcızâde; “Her şeyin cilâsı ve gıdası vardır. Kalbinki ise zikirdir. Bunun kıymeti ise sonra anlaşılır.”[11] diyerek bizleri zikir ehli olmaya davet etmektedir.
Zikirle kalbe yolculuk yapılmakta, zikirle gönül gözü açılmakta, zikirle perdeler açılmakta, zikirle rahmet iklimine girilmektedir. Kendisini sevenlere nerede bir hatme-yi hâcegân yapılıyorsa oraya uğramalarını isteyen İhramcızâde, “Biz dört koldan oradayız.”[12] hatırlatmasıyla kendisini sevenleri zikir meclisine teşvik etmektedir.
İnsana değer katan gerçeğin zikir olduğunu söyleyen İhramcızâde, amellerin en üstün olanını zikir olarak nitelemektedir. Kulluktaki zaafımıza dikkat çektikten sonra bizlerin her an Allah ile beraber olmasını istemektedir. Konuyu kâğıt örneğinden hareketle açıklamaya çalışan İhramcızâde, “Piyasada tonlarca kâğıt var. Bunların belirli bir kıymeti var. Ama kâğıda imza atılıp mühür vurulduğu zaman para oluyor. Kâğıdı para yapan mühür ile imzadır. İnsanı insan eden de zikirdir. Allahu Teâlâ’yı zikredin.”[13] hatırlatmasında bulunmaktadır.[14]
İsmail Hakkı Efendi amellerin ihlâs ile yapılmasına çok önem verirdi. Dostlarına da böyle hareket etmelerini tavsiye ederek bu uygulamalarını âdet hâline getirmelerini öğütlerdi. Bu anlamda bir dörtlüğünde şöyle der:
Herkesin mikdâr-ı ihlâsınca fi'li eder zuhûr
Sen çalış ol muhlisândan çıkmasın senden kusûr
Gayrıda görsen hatâyı setredip ondan al huzûr
Bunu âdet edinip bir dürr-i yektâ bulmuşuz. [15]
[1] Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
[2] Kadir Özköse, Tasavvufî Ahlâk Abidesi İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak’ın Tasavvuf Anlayışı, Nasihat Yayınları, Malatya 2022, s. 150.
[3] İhramcızâde, İhramcızâde’den Özlü Sözler ve Katre Şiiri, haz. Recep Toparlı, Sivas Belediyesi Yayınları, Sivas 2019, s. 47.
[4] Özköse, Tasavvufî Ahlâk Abidesi, s. 150.
[5] İhramcızâde, Katre Şiiri, s. 78.
[6] Özköse, Tasavvufî Ahlâk Abidesi, s. 151.
[7] Hacı İsmail Hakkı Altuntaş, Gavs-ül Ậzam İhramcızậde Hacı İsmail Hakkı Toprak Nakşî-Hậkî Tarikatı ve İlm-i Ledün Sırları, Gözde Matbaacılık, Ankara 2007, s. 352-353.
[8] Alim Yıldız, “İhramcızâde’nin Bilinmeyen Şiirleri”, Kültür - Edebiyat ve Araştırma Dergisi Somuncubaba, Yıl: 13, Sayı: 63, Ocak 2006, s. 37; Özköse, Tasavvufî Ahlâk Abidesi, s. 152.
[9] Halil İbrahim Şimşek, “İsmail Hakkı Toprak (k.s.)’ın Tasavvufî Görüşleri”, Kültür - Edebiyat ve Araştırma Dergisi Somuncubaba, Yıl: 17, Sayı: 118, Ağustos 2010, s. 61.
[10] Altuntaş, İhramcızậde Hacı İsmail Hakkı Toprak, s. 304.
[11] Altuntaş, İhramcızậde Hacı İsmail Hakkı Toprak, s. 304.
[12] Altuntaş, İhramcızậde Hacı İsmail Hakkı Toprak, s. 308.
[13] Altuntaş, İhramcızậde Hacı İsmail Hakkı Toprak, s. 332-333.
[14] Özköse, Tasavvufî Ahlâk Abidesi, s. 153.
[15] Şimşek, “İsmail Hakkı Toprak’ın Bazı Tasavvufî Görüşleri”, İhramcızâde İsmail Hakkı, s. 282-283.
Kadir ÖZKÖSE
YazarRabb’imiz bizden iyi işlerde birbirimizle yarışmamızı ve hepimizin dönüşünün Allah’a olacağını hatırlatırken[1], Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir.”[2] buyurmak...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Bizler seferle emr olunmuş inanmışlarız. Bu sefere iyi hazırlandığımızda, ihlâsla, samîmiyetle ve usûlüne uygun hareket ettiğimizde seferin sonu Allah’ın izniyle zaferle neticelenir. Yeter ki biz, reh...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Tasavvuf büyükleri müntesiplerini samîmî olmaya çağırır. Toplumsal ve ailevî ilişkilerimizde bizleri samîmiyetten alıkoyan faktörlere dikkat çekerler. Kişiyi samîmiyetten uzaklaştıran temel faktörleri...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in irtihâlinden sonra fetih hareketleri hız kesmeden devam etti. Asr-ı Saâdet Dönemi Müslümanları, İslâm’ın mesajını cihana duyurmak uğruna ve i’lâ-yı kelimetullah derdiyl...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE