Malazgirt Zaferi ve Devlet-i Ebed Müddet
Millet olmak kolay bir şey değildir. Bu belli bir birikimi ve tarihî süreci gerektirir. Devlet olabilirsiniz ama millet ol(a)mayabilirsiniz. Dünyada toplama devletlerin yanında, millet devletler de vardır. Bugünkü Türkiye, millet devletlerin en kadimi ve en dikkate değer olanıdır.
Fakat bu, sadece Cumhuriyet’le gerçekleşmiş bir durum değildir. Millet olma sürecimizi ta Göktürklere kadar götürebiliriz. Hatta biraz daha zorlarsanız daha da gerilere gidebilirsiniz. Millet, bu uzun süreçteki kültürel ve tarihî birikimdir.
Fertleri toplama olan devletler çözülmeye ve dağılmaya müsait bir sosyal yapıya sahiptirler. Oysa millet devletleri birbirine bağlayan, onları sımsıkı kenetleyen tarihî, sosyal ve kültürel bağlar vardır. Bu bağların kopması zannedildiği kadar kolay değildir. Bu çelikten bağlar dış mihrakların tasallutuyla zayıflasa, hatta kopsa da toplum önderleri tarafından belli bir süre sonra tamir edilebilirler. Yeter ki millet, özünü unutmasın; geçmişine sırt çevirmesin.
Türk milleti, tarih içinde çok çetin dönemeçlerden geçmiştir. Fakat insanımız hiçbir zaman geçmişle bağlarını koparmamış, geleceğe yönelik olarak hep ümitvar olmuştur. Bunun da semeresini fazlasıyla görmüştür. Tam tarihten silindik, silineceğiz derken, esen rahmanî bir rüzgâr bizi tekrar ait olduğumuz zirveye taşımıştır.
Allah, dinine ve davasına hizmet edenlerden rahmetini esirgemez, tarih boyunca da esirgememiştir; kanaatimiz odur ki bundan sonra da hiçbir zaman esirgemeyecektir. İslâm'ın bayraktarlığını yapan Osmanlı’nın zengin ve şanlı mirasını emanet alan büyük Türk milleti ilelebet hep özgür ve bağımsız kalacaktır.
Anadolu’nun Müslümanlaşmasının İlk Adımı: Malazgirt Meydan Savaşı
Türklerin Anadolu’ya açılışını ve bugünkü kadim ve bereketli toprakları kendisine yurt edişini sağlayan vesile, Malazgirt Ovası'nda yapılan, tarihe mal olmuş o dehşetli savaştır. Bu mühim savaş, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in ordusu arasında, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Doğu Anadolu’da, Muş’a bağlı Malazgirt Ovası'nda meydana gelmiştir.
Bu muharebe dinî, millî, siyasî, askerî neticeleri ve Türk-İslâm tarihinin en büyük zaferlerinden biri olması bakımından çok önemlidir. Çünkü bu savaş yepyeni bir dönemin başlangıcıdır. Anadolu’nun Müslümanlaşmasının ilk adımıdır.
Malazgirt Zaferi, Türk’ün maddî gücünün çok ötesinde, asıl manevî gücünün eseri ve tezahürüdür. Bu bir moral ve inanç savaşıydı. İnancı ve morali üstün olanlar, mübarek neticeyi belirlemiştir. Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın bu büyük zaferi aslında dünya tarihinde de bir dönüm noktası olmuştur.
Bu aynı zamanda imanın küfre galebe çalmasının muhteşem bir yansımasıdır. Bu kutlu zafer Müslümanların kendilerini tüm dünyaya kabul ettirişinin güçlü zeminini hazırlamıştır. Bundan sonra Haçlılar daha fazla ortak hareket etme ve yekvücut olma ihtiyacı duymuşlardır.
Fakat buna rağmen kaderleri hep hezimet ve keder olmuştur. İslâm coğrafyasının her köşesinde Türk-İslâm ordularının zaferi için hutbelerin okunduğu Malazgirt Meydan Muharebesi, Alparslan’ın şu tarihî konuşmasıyla başlamıştır:
“Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete girerim. Bir er gibi savaşa gireceğim. Üzerimde sultanlık belirtisi hiçbir şey yoktur. Şehit olursam, üzerimdeki şu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır.”
Malazgirt'in Kahraman Askerleri "Ölmek Var, Dönmek Yok." Moduna Girmiştir.
Zafere dair güçlü bir imanla yola çıkan Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan, atından inip secdeye kapandıktan sonra ellerini göğe doğru açarak “Ya Rabbi! Seni kendime vekil ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum.
Ey Allah’ım, niyetim halistir, bana yardım et” diye dua eder. Bu noktadan sonra, başta kalbi ve ruhu olmak üzere bütün uzuvları ile savaşa motive olmuştur. "Ölmek var, dönmek yok." moduna girmiştir. Böyle bir ruhla yola çıkanı alt etmek asla mümkün değildir.
"Dua müminin silahıdır." demiş Peygamber Efendimiz. Yüce Mevlâ böyle inançlı ve kararlı bir kulunun samimî duasını hiç geri çevirir mi? Elbette çevirmez, çevirmedi de!... Onun kararlı ve inançlı tutumu, kendisine tâbî olan askerleri de heyecana sevk etti.
İçinde bir nebze korku ve telaş olanlar da mutmain oldu. Şüphe ve tereddütler izâle edildi. Çünkü bu, maddî olduğu kadar da psikolojik bir savaştı. Zira bu savaşın neticesi, zaferin sadece insan sayısıyla ve maddî güçle kazanılamayacağını göstermiştir. Çünkü tarihî kaynaklara göre Bizans’ın 200 bin kişilik ordusuna karşı, Selçuklu kuvvetleri 50 bin kadardı. Selçuklular karşılarındaki Bizans ordusunu dörtte bir oranındaki bir kuvvetle yenmesini bilmiştir.
Malazgirt Meydan Muharebesi savaşta kemiyetin (sayının) değil, keyfiyetin (niteliğin) önemli olduğunu gösteren ibretlik bir hadisedir. 200 bin kişilik bir orduya karşı 50 bin kişilik bir ordunun zafer kazanması başka türlü açıklanamaz. Buna azmin ve inancın zaferi de diyebiliriz.
Bu savaşta Bizans ordusunun büyük bir kısmı kılıçtan geçirilmiş, imparator ve çok sayıda general esir alınmış, askerlerin ancak bir bölümü kaçarak canlarını kurtarabilmişti. Kahraman olduğu kadar naif ve medenî bir insan da olan Sultan Alparslan, imparatora bir savaş esiri değil bir konuk hükümdar muamelesi yapmış, hatta onu yanına oturtmuştur. Daha sonra iki devlet başkanı arasında barışın şartları müzakere edilerek anlaşmaya varılmıştır.
Kadim Türk Tarihinde Malazgirt Savaşı'nın Yeri ve Konumu Başkadır.
Türk harp tarihine baktığımız zaman Malazgirt Meydan Muharebesi'nin apayrı bir yerde durduğunu görürüz. Geçen bin yıllık süreçte birçok savaş yaşansa da Malazgirt'in yeri ve konumu başkadır. Bu zafer âdetâ bir milletin temeline atılan ilk harçtır. Bu savaşın kutlu neticesi Anadolu toprağını şehitlerin kanları bedel sayılarak vatan toprağına döndürmüştür.
Malazgirt bizde ne kadar önemli ve olumlu başlangıçlara kapı aralamışsa Bizans'ta da o denli olumsuzluklara yol açmıştır. Malazgirt yenilgisi Bizans'ın ve onun adeta bir kibir abidesi olan başı Romen Diyojen'in elindeki imkân ve kabiliyetleri yok etmiştir.
Bu savaştan sonra Bizans İmparatorluğu gerileme dönemine girmiş, İslâm dünyasını kontrol altında tutma ve Selçukluları Yakındoğu'dan uzaklaştırma imkân ve kabiliyetini de kaybetmiştir. Bizanslılar malum olduğu üzere son ve kesin darbeyi yine Türklerden yemişlerdir. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı orduları İstanbul'u alarak Bizans'ı tarihten silmiştir.
Anadolu'nun Müslümanlaşması dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk-İslâm tarihinde ve Müslüman âleminde çok mühim bir dönemeç olan Malazgirt Meydan Muharebesi, Bizans egemenliğindeki Anadolu'da İslâmlaşmanın da ilk adımıdır.
Anadolu'daki Bizans- Grek- Ortodoks kültürü Malazgirt Zaferi'yle birlikte yerini Türk-İslâm kültürüne ve medeniyetine bırakmıştır. Bu savaşta Roma'nın mirasçısı olarak gördüğümüz Bizans İmparatorluğu, Selçuklu Devleti karşısında adeta hezimeti yaşamıştır.
Onlar için sürpriz olan bu büyük yenilgi kendilerine çok pahalıya mal olmuştur. Her şeyden önce dünya karşısında mevcut karizmalarını yerle bir etmişlerdir. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi'yle birlikte Anadolu'da Selçuklu Türk Devleti kurulmuştur. Böylece Türkler İslâm'ın bayraktarı olma şerefini elde etmiştir. Bu durum Anadolu topraklarının İslâm'la tanışmasına vesile olmuştur.
Malazgirt Meydan Muharebesi sadece iki orduyu ve onların kumandanlarını karşı karşıya getirmemiştir. Bununla birlikte iki ayrı dünyayı ve iki ayrı medeniyeti de karşı karşıya getirmiştir. Buna Doğu-Batı mücadelesi de diyebiliriz. Genelde Batı'nın üstünlüğüyle neticelenen bu mücadeleler Malazgirt'le birlikte Doğu'nun zaferine dönüşmüştür.
26 Ağustos 1071 tarihinde Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen’e karşı Malazgirt Ovası'nda kazandığı bu büyük zafer, yalnız Türk-İslâm ve Bizans tarihinde değil, dünya tarihi içinde de bir dönüm noktası olmuştur. Bu zaferin Anadolu'nun kültürel ve etnik yapısının değişmesinde de önemli bir faktör olduğu görülür. Bu zafer atlı-göçebe kültürden yerleşik şehir kültürüne geçişimizin de milâdı olmuştur.
Bizim çok köklü ve zengin bir tarihî geçmişimiz vardır. Bu şanlı mâzide nice şanlı kahramanlar arz-ı endam etmiştir. Bu bağlamda tarihimizde Türk çocuklarının hayatlarında "rol model" edineceği Oğuz Kağan, Alparslan, Ertuğrul Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanunî ve Mustafa Kemal gibi çok sayıda sanal olmayan büyük kahraman mevcuttur.
Onun içindir ki He-Man, Rocy, Rambo, Star Wars ve Samuray gibi ithal sözde süper kahramanlara hiç ihtiyacımız yoktur. Çocuklarımız bu yönüyle de çok şanslıdır.
Malazgirt Zaferi şairlerin kaleminde ve kelâmında kendine geniş bir yer bulmuştur.
Kadim şiirimizin başat konularından biri olan Malazgirt Zaferi ve onun bugüne yansımaları büyük şairlerin vazgeçemediği temalardan biri olmuştur. Büyük şair Yahya Kemal Beyatlı, "Alparslan'ın Ruhuna Gazel" adlı şiirinde Malazgirt Zaferi'nin ihtişamını ve Türk tarihi içindeki yerini ve ehemmiyetini şöyle anlatır:
"İklîm-i Rûm'u tuttu cihangîr savleti/Târih o işde gördü nedir şîr savleti//Titretti arş ü ferşi Malazgird önündeki/Cûş u hurûş-i rahş ile şemşir savleti//On yılda vardı sâhil-i Konstantaniyye'ye/Yer yer vatan diyârını teshîr savleti//Ey şanlı cedd-i ekberimiz âb-ı tîginin/Bî-hadd imiş güneş gibi tenvîr savleti"
Malazgirt Zaferi şairlerin bir türlü kayıtsız kalamadığı müstesna bir zaferdir. Kerküklü şair, yazar, gazeteci ve gönül insanı merhum Ömer Öztürkmen de "Malazgirt Marşı" adlı şiirinde, tarihin seyrini değiştiren bu savaşın gönül imbiğinden geçirilmiş saf duygularını şöyle dile getirerek ete kemiğe büründürür:
"Bir cuma sabahı Allah’a karşı/Malazgirt’te elli dört bin er/Bestelediler en güzel marşı/Allahu ekber, Allahu ekber//Bayrak bayrak fetih müjdesi/Parça parça Diyar-ı Urum/İlk denizlerde ilk seccadesi/Alparslan ordularının Anadolu’m//Geliyor ışıktan kopmuş askerler/Allah’a uzanmış eller geliyor/Kalk ayağa kubbe ol ey yer/Göklerce minareler geliyor//Onlar ki ilâhilerle yıkandılar/Kırklarca okunmuş bir namazlı su/Vaktiyle dağlardan inen bozkurtlar/Şimdi son peygamberin ordusu…"
Nice hamasi şiirler yazılmıştır Malazgirt'e. Türk destan geleneğimizin ve Malazgirt Zaferi’nin edebiyatımıza yansıması açısından müstesna güzellikte bir eser olan "Ağustos Güneşi" şiir kitabından alınan "1071" isimli şiirde şair Azmi Güleç Malazgirt Savaşını şöyle tasvir eder bizlere:
"Ülkelerin içinde bir ülkemiz var: Doğu/Oğuz’un, Mete’lerin, Kür Şad’ların doğduğu//Anadolu fethine uzandı mı yolumuz,/Alparslanlar olacak orduların başbuğu//Ne Bizans, ne tekfurlar güvenmesin gücüne/Bu milletin ezelden arşa çekilmiş tuğu//Doğdu mu ufkumuzda ağustoslar güneşi:/Biziz Malazgirtlerin, Dumlu’ların çocuğu…"
Malazgirt Zaferi'yle ilgili şiir yazanlardan, kalemini bu zaferle şereflendirenlerden biri de naçizane benim. Vaktiyle kaleme aldığım "Malazgirt Destanı" adlı şiirimde bu zafere dair şu hamasî duygulara yer vermiştim:
"Yıllardan bin yetmiş bir, aylardan ağustostu
Malazgirt Ovası'nda düşmanlar nefret kustu
Bizans'ın üzerine hücum emri verildi
O gün kanlı ovada ne hesaplar görüldü
Haykırdı koca yiğit, inledi yerler gökler
Kılıç şakırtısını dinledi yerler gökler
Serdengeçti yiğitler atıldı dört bir koldan
Menzile yürüdüler ceddin geçtiği yoldan
Göz gözü görmez oldu meydandaki dumandan
Zafer narası attı soylu yiğit, kumandan
Yaktılar her ne varsa, savurdular külleri
Karşılarında durdu karakter heykelleri
Alparslan'ın ordusu atıldı seller gibi
Yalınkılıç koştular kasırga, yeller gibi
Arkasına bakmadan yürüdü alperenler
Küçük dilini yuttu, yiğitleri görenler
Giydiği elbiseler şehide kefen oldu
Ruhlar semaya vardı, arda kalan ten oldu
Malazgirt Ovası'nda dillendi dağlar taşlar
Bizans ordularında öne eğildi başlar
Dualı ağızlardan eksik olmadı tekbir
Birlikte haykırdılar: Hakikat bir, Allah bir
Bizans'ın askerleri önümüzde diz çöktü
Karanlığın ardından beklenen şafak söktü
Geceyi böldü şimşek, parladı gözün feri
Cenab-ı Hak Türklere nasip etti zaferi
Ruhlarını İslâm'ın harcında yoğurdular
Oymakla yola çıkıp bir millet doğurdular
Karanlığın ardından bir mübarek tan oldu
Şehitlerin kanıyla coğrafya vatan oldu
Coşkun bir sel gibiydi Malazgirt'te atlılar
Mesafeyi yok saydı, rüzgârdan kanatlılar
Canını siper etti yiğit subayı, eri...
Açılmamak üzere, kapattık bu defteri
Peygamberin övdüğü bu milletti, bu millet
Bize göre değildi onursuzluk ve zillet
O gün Anadolu'nun kapıları açıldı
Şehitlerin üstüne ne rahmetler saçıldı
Malazgirt deyip geçme, zaferlerin hasıdır
Esaret kor ateştir, sinelerin pasıdır
Bu zaferin ardından tarihe mühür vurduk
Bu kutlu topraklarda nice devletler kurduk
Kabımıza sığmayız, bize dardır Malazgirt!...
Anadolu'yu açan anahtardır Malazgirt!..."
Malazgirt Zaferi, Türk-İslâm Tarihinin Eşsiz Bir Kazanımıdır.
Malazgirt Zaferi, Türk-İslâm tarihinin eşsiz bir kazanımıdır. Bu zaferi tarih sayfalarına altın yaldızla işlesek yeridir. Çünkü Malazgirt Zaferi sonuçları itibarıyla hem Türk tarihi, hem de dünya tarihi bakımından çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu zaferle Anadolu kapıları Türklere ardına kadar açılmıştır.
Müslümanlar için derin bir nefes alma zamanı gelmiştir. Bu hayırlı neticenin verdiği güçle ezikliğimizi de üzerimizden attık. Artık Anadolu, ebediyen Türk ülkesi oldu. Bu zafer, Türklerin İslâm dünyasındaki itibarını ve kredisini fevkalâde artırdı. Mağriptekiler ve maşrıktakiler, o güne kadar basite alınan milletimize daha farklı bir gözle bakmaya başladılar.
Milletimizi hafife aldıklarından dolayı utandılar. Yani bize bakış açıları çok ama çok değişti. Bu zaferden sonra bize geleceğin lider ülkesi(milleti) olarak bakmaya başladılar. Ceddimiz onların bu yeni bakış açılarını fiilleriyle haklı çıkardılar.
Malazgirt Zaferi, Anadolu'ya doğan bir güneştir. Bugün duygularıyla hareket etmeyen, aklı başında bütün tarihçiler, Malazgirt’in dünya tarihinde bir dönüm noktası teşkil ettiği fikrinde birleşmektedir. Millet olarak bu zaferle ve onun eşsiz kahramanlarıyla ne kadar övünsek azdır. Ne mutlu bize ki o güzel insanların torunları olma şerefini taşıyoruz. Fakat bu onurun ağırlığını kaldırabiliyor muyuz? Bu mevzuda bir kısım tereddütlerim yok değil.
Malazgirt nesli olmak kolay değil. O büyük kahramanların torunları olmak bedel ve fedakârlık ister. Gelin iş işten geçmeden, yozlaşmadan, daha çok bozulmadan o insanlara lâyık nesiller olmanın mücadelesini verelim. Malazgirt Zaferi’nin 952. yıldönümünü gurur ve onurla kutlarken sözlerimi destan şairimiz merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun ‘Malazgirt Destanı’ adlı şiirinden aldığım bir bölümle neticelendirmek istiyorum:
“Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah... Bismillah... Allahuekber
Türk, Ulu Tanrı’nın soylu gözdesi
Malazgirt Bizans’ın Türk’e secdesi
Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi
Bu seste birleşir bütün yürekler...
Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!..”
Milletimiz Değerlerine ve Değerlilerine Karşı Son Derece Vefalıdır.
Devletimiz ve onu idare edenler, şanlı geçmişine ve o şanlı geçmişi millî ve manevî değerlerimizle nakış nakış örerek bugünlere getiren kahramanlarına karşı vefalı ve duyarlıdır. Muş Alparslan Üniversitesi de bir vefa örneğinin somut nişanesidir.
Zira bu üniversitemiz adını Malazgirt Zaferi'nin komutanı Sultan Alparslan’dan almıştır. Söz konusu üniversite 23-24 Ağustos 2021 tarihlerinde Muş'un Malazgirt ilçesinde Kültür Bakanlığı, Muş Valiliği, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’nun desteklediği "950. Yılında Malazgirt Zaferi" konulu uluslararası bir sempozyum düzenleyerek üzerine düşen vazifesini yerine getirmiştir. Sempozyumda Malazgirt Zaferi birçok açıdan ele alınmıştır.
Bundan tam 952 yıl evvel 26 Ağustos 1071 Cuma günü, Malazgirt Ovası'nda Türk ve dünya tarihi yepyeni bir şekil almıştır. Bu, masada değil cephede gerçekleşmiştir. Bu durum milletimiz için bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Bu kutlu zaferle Türkün yiğitliği ve civanmertliği, şeref ve haysiyeti, emsali görülmemiş vatanseverliği dünyaca konuşulmaya başlanmıştır.
Böylece milletimiz yiğitlik bakımından parmakla gösterilmeye başlanmıştır. Bu büyük mirası gelecek nesillere aktarıp onların da atalarıyla gurur duymalarını sağlamalıyız.
Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Malazgirt Zaferi’nin 952. yıl dönümünü büyük bir gururla ve coşkuyla kutlarken, bize bu toprakları vatan yapmak için can veren Mehmetçiklere yüce Allah'tan rahmet diliyorum. Zira bu topraklar onlar sayesinde vatanlaştı.
M.Nihat MALKOÇ
YazarEy ümmetin kara yağız yiğidi!İslâm yurtlarının son mücahidiMüslüman yurdundan kov gitsin itiBizim için namus, şeref, ar Kudüs!Kalbimize giden şah damar Kudüs!Bitsin siyonistin Hakk'ı üzmesiPerva...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Özbekistan tarihî eserleriyle bir açık hava müzesini andırmaktadır.Yedi bağımsız Türk Cumhuriyeti (Türkiye, Âzerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Dağlık Bir Ülke Olan Kırgızistan, Tabiat Güzellikleriyle Dikkat ÇekmektedirBağımsız yedi Türk Cumhuriyetinden biri olan Kırgızistan, Türk Dünyası içerisinde kendine has özellikleriyle önemli bir yer t...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Dünden Bugüne Tarihî Süreçte Boşnakların SerencamıBosna-Hersek, Avrupa'nın güney doğusunda Balkanlar olarak bilinen kadim coğrafyada tarih boyunca değişik etnik ve dinî grupların ikamet ettiği b...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ