İhramcızâde’nin “Katre Şiiri”
İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, Sivas ve çevresinde maddî ve mânevî sahadaki hizmetleriyle gönüller fethetmiş bir Hakk dostudur. İsmail Efendi, tevazu ve mahviyyeti, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak gören anlayışı, yaratılanı yaratandan ötürü sevmesi, gönüller ihyâ eden nazarları ve mânevî şahsiyeti ile insanımızın gönlünde derin izler bırakmış bir gönül eridir.
İsmail Efendi, mektup ve kartvizitle haberleşme gibi döneminin iletişim araçlarını ustaca kullanan bir halk adamı olmasının yanı sıra kaleme aldığı eseri ve şiirleri ile de irşâd faaliyetlerini sürdüren bir mürşid-i kâmildir. O, her ne kadar döneminin şartları gereği eser yazmaktan ziyade insan yetiştirmeye odaklanmış olsa da ilmî ve mânevî yönünü serdeden mektupları, Mevlîd-i Nebî adlı eseri ve kaleme aldığı şiirleri ile gönül dünyasının sahip olduğu hakîkatleri insanlarla paylaşmaktan geri durmamıştır. Bu çalışmada İhramcızâde İsmail Efendi’nin gönül dünyasından “Katre Şiiri”ne yansıyan bazı hakîkat umdeleri dile getirilecektir.
İsmail Efendi’nin Gönül Dünyasından
“Katre Şiiri”ne Yansıyan Hakîkat Umdeleri
“Katre Şiiri”ni değerlendirmeye geçmeden önce İsmail Efendi’nin ilmî yönü üzerinde bir nebze olsun durmak isabetli olacaktır. İsmail Efendi, Sıbyân Mektebi ve Sivas Çifte Minare’deki eğitim sürecinin ardından Askerî Rüştiye’den 1895’te mezun olur.
Üç yıl Şifâiye Medresesi’nde tahsil gören Efendi Hazretleri’nin Arapça ve Farsçaya son derece hâkim biri olduğu mektupları, şiirleri ve Mevlîd-i Nebî adlı eserinden anlaşılmaktadır. İlmî birikimini vesîle edinerek insanları irşâd ile meşgul olmak isteyen İsmail Efendi, döneminin şartları gereği telif edilen eserlerle değil sohbet ve gönüllere dokunan eğitim sistemi (seyrüsülûk) ile irşâd faaliyetlerini sürdürmek durumunda kalır.
Bu süreçte Efendi Hazretleri, murâkabe, tefekkür, az konuşmak, yollar, köprüler inşa etmek, camiler ihyâ etmek ve insanları Hakk’a bende kılmak gibi adımlarla Hacı Bektaş-ı Velî (öl. 669/1271), Hacı Bayram-ı Velî (öl. 833/1430) ve Ümmî Sinân (öl. 958/1551) gibi toplumun ıslah ve irşâdı için ömür boyu gayret gösterir.
Şehirlerin maddî olarak ihyasının insanların ihyasına bağlı olduğunu düşünen Efendi Hazretleri, insan yetiştirme gayretinden bir an geri durmaz. O, Sivas İmam-Hatip Lisesi ve birçok caminin (Sivas Ulu, Hayırseverler, Sofu Yusuf, Serçeli Camileri) dernek başkanlığı ile birçok suyolu ve köprünün yapımı gibi adımlarını hep bu gayeye matuf olarak atar.
Efendi Hazretleri’nin irşâd faaliyetlerinde etkin bir araç kullandığı yöntemlerden biri şiirleridir. O, ibnü’l-vakt olan bir velî sıfatıyla şiirin etkileyici yönünü, gönül âlemine akan hakîkat umdelerini dile getirmek için kullanmıştır. Bunun en güzel örneği “Katre Şiiri” olarak bilinen Fatsalı Hamid Hoca Efendi’ye yazdığı şiiridir. İsmail Efendi, bu şiirinde ilk olarak seyrüsülûk süreci ile Hakk’a vâsıl oluşuna ve gönül dünyasının seyrinin hedef noktasına şöyle işaret eder:
“Katremizden hisse al bî-ka’r-ı deryâ olmuşuz
Cümle halka bir bakışla çeşm-i binâ olmuşuz
Gerçi zâhirde lisân-ı nâs ile güftârımız
Ma’nâ yüzünden soyunup hep mu‘arrâ olmuşuz.”
Zâhirde halk ile gerçekte ise daima Hakk ile birlikte olduklarını vurguladıkları bu beytin ardından Efendi Hazretleri, ezel bezminde Hz. Peygamber’e (sav) ve O’nun (sav) gerçek vârislerine bende kılındığını ve bu lütufla Mevlâ’nın sevgisine mazhar oluşunu da nakleder:
“Tâ ezelden olduğundan intisâbım âlemin Seyyid’ine
Düştüm aşkına gelelden bu anâsır bendine
Çok aradım ağladım yüz tutup Hakk’ın kendine
Âlem-i devrân içinde hubb-i Mevlâ bulmuşuz.”
Mânevî seyrin olmazsa olmazı mürşid-i kâmillere tâbi olmanın gerekliliğini Tokatlı Mustafa Hâkî Efendi (öl. 1921) ile Sivaslı Mustafa Takî Efendi (öl.1925) ile olan münasebeti üzerinden aktaran İsmail Efendi, onlarla hemhâl oluşunu, râbıta ile onlara olan muhabbetindeki ziyadeleşmeyi, özü ve sözü itibariyle onları rol model olarak benimseyişini ve onların rûhânî kişiliklerinde fenâ bulup Hakk’a vuslat için yol kat edişini şöyle dillendirir:
“Künhümü bilmek dilersen sırr-ı Hâkî’dir özüm
Ânın etvârıncadır dâim özüm ve sözüm
Her neye baksa basar-ı Hâkî’dir bakan gözüm
Zira evvelden ânınla tek ütenhâ olmuşuz
Bir acep sırr-ı Takî’den aldığım ders-i iber
Ânı bilmek diler isen vereyim sana haber
Her ulûmü almış idi p3irimden o şeyh-i mu’teber
Biz de anda mahvolup bezm-i ferdâ olmuşuz.”
Efendi Hazretleri, her işini Hakk’a ısmarladığını, O’nun takdirine rıza göstererek hoşnutluğunu elde etmenin mümkün olduğunu, halk içinde Hakk ile olarak yaratılana yaratandan ötürü hürmet ettiğini ve böylece hakîkat perdelerini araladığını da belirtir:
“Çünkü kıtmîr olalıdan bu kapıda bu hakir
Her işi sırr-ı ezelden bildim ve takdîr-i Kadîr
Ol sebepten işimiz cümleye ta’zim ü tekrîmdir
Böylelikle halk içinde Hakk’ı ra’nâ bulmuşuz.”
Hakk’ın muhabbeti ile kâinata bakmanın Hakk yolcusu olmakla mümkün olduğunu nakleden Efendi Hazretleri, az konuşmayı Hakk muhabbetini elde edip cihanda eşsiz bir konuma gelmek için bir kapı olarak gördüğünü anlatır:
“Bu tarîkat âleminden olmak istersen sûd-mend
Sen de bu halde olup halktan lisânın eyle bende
İşte budur âcizânem hubb-ı fillâh sana pend
Hayr-hakân-ı cihân simurg u ankâ olmuşuz.”
Hakk’ın sonsuz ilminin tecellîsi ile göz nurunun nice ilim ve ikramlara mazhar olduğunu ve baktığı her şeyde Hakk’ı görmenin asaleti ile hakîkat tecrübesini idrak ettiğini belirten Efendi Hazretleri, bu noktada Hakk’ın eşyaya hulûl ettiği hatasına düşülmemesi gerektiğini dile getirir:
“Bunca ilm ü fazl ile bilmez imiç nûr-i basar
Her işi eden ettiren Allah değil mi ver haber
Lîk hulûl-i ittihazdan eyle gaytle hazer
Biz hakâyık âşiyânı içre mimâr olmuşuz.”
Efendi Hazretleri, hayatın anlamını çözmenin ve hakîkat yolunda vuslata ermenin, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak, yaptığı nasihatlere öncelikle kişinin kendisinin uyması ve Hz. Peygamber’in (sav) yolunu takip etmekle mümkün olduğunu aktarır:
“Emr-i ma’rûf u münkeri bilmez miyiz?
Anlar ile biz amel kılmaz mıyız?
İsr-i pâk-i Ahmed’i bilmez miyiz?
Şimdi ızmâr eyleyüben râh-ı ma’nâ bulmuşuz.”
İhramcızâde Hazretleri, Hakk ve halka karşı kusur işlememek için kişinin işlerinde ihlaslı olmanın gerektiğini, başkasında hata görse de bu hatayı gizlemesini, kendisinin bu hassasiyetlerle hareket etmesinden dolayı eşsiz nimetlere kavuştuğunu söyler:
“Herkesin miktâr-ı ihlâsınca fi’li eder zuhûr
Sen çalış ol muhlisândan çıkmasın senden kusûr
Gayrıda görsen hatayı setredüp andan al huzûr
Bun âdet edinüp bir dürr-i yektâ bulmuşuz.”
Kula gelen bela ve musibetlerin imtihan için olduğunu ve kulu kemâle erdirmek için bu sıkıntıların yaşandığını nakleden İsmail Efendi, günâhlardan arınmış olarak Hakk’a varmak için Hakk’tan gelen her şeyi nimet bilmeyi, kulluğun tadını almak noktasında fırsat olarak görmeyi tavsiye eder:
“İbtilâ âlemde var ikmâldir etme cedel
Her kula etmez nsaip ânı Hüdâ izze ve cell
Başa gelse bil ânı devlet ve nimet bî-bedel
Biz ânı görmüş geçirmiş pâk musaffâ olmuşuz.”
İsmail Efendi, her şeyde Hakk’ın tesirini görmenin hayata bakışı değiştireceğini, bu tecrübenin ancak gönül gözü ile idrak edilebileceğini, rıza halinin/makamının kişinin gönlünde Hakk’ı tam manasıyla hâkim kılacağını ve Hakk’ın lütfuyla bu güzelliklerin kişiye verileceğini aktararak sözlerine devam eder:
“Hakk’ı her şeyde ayân görmüş ve bilmişlerdeniz
Ol sebepten Hakk katında lübb-i ma’nâ gözleriz
Kahr u lütfu cümlesin bir bildim ve tuttum azîz
Hamdülillâh biz bu lütfa mazhar-ı mücellâ olmuşuz.”
İhramcızâde İsmail Efendi, son olarak her insan, cin veya meleğin kendisinin sırlarını bil(e)mediğini, Hakk’a vâsıl olmak için türlü imtihanlardan geçtiğini, ancak daimî zikirle Hakk’a vâsıl olunacağını tecrübe ettiğini ve bu yöntemle eşsiz dersler çıkarıp hayatın anlamını yakaladığını dile getirerek şiirini noktalar:
“Bilmediler zevkimi cümle ins ü cin ve melek
Derdine düştüm bana neler çektirdi felek
Hâl- Hakk’ı bulumaya zikrin beyim dâim gerek
Zikr-i Hakk seyr ü sebakla ders-i yektâ bulmuşuz.”[1]
SONUÇ
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi, kişisel ve toplumsal anlamda hayatın sırrını çözmenin yollarını, kısa ve özlü bir şekilde dile getirdiği “Katre Şiiri”nde bir nevi mânevî kazanımların maddî sahadaki seyre tesirini gözler önüne sermiştir. Bu anlamda şiirde ilk olarak ezel bezminde yapılan taksimata rıza göstermeyi, halk içinde Hakk ile birlikte olmanın hazzını yaşamayı ve Hz. Peygamber’in (sav) sevgisi ile O’nun (sav) izini sürmeyi gündeme getiren Efendi Hazretleri, bu söylemiyle inanç ve amelden yoksun olan kimsenin anlamsız bir hayat sürerek helâke düşeceğini dile getirmiştir.
Herkese Hakk’ın kulu olmaları gözüyle bakmanın dert ve tasaları gidereceğini vurgulayarak şiirinin girişini süsleyen İsmail Efendi, bir mürşid-i kâmile bende olmadan bu olgun bakış açısına sahip olmanın mümkün olmadığını naklederek şiirini taçlandırmıştır. Bu anlamda o, Tokatlı Mustafa Hâkî Efendi ve Sivaslı Mustafa Takî Efendi ile râbıta ve muhabbet özelindeki ilişkisinin onları rol model olarak benimsemesine sebep olduğunu ve bu tecrübeyi herkesin yaşaması gerektiğini vurgulamıştır.
İsmail Efendi, şiirde, her olayın asıl fâilinin Hakk olduğunu bilmeyi, bundan dolayı başa gelen her şeye rıza göstermenin hakîkat perdelerini aralamaya vesîle olacağını da belirtir. Bu söylemiyle o, kişisel ve toplumsal manada asıl mutluluğun Hakk’a teslim olmaktan geçtiği kabulünü dile getirmiş olur.
Efendi Hazretleri, şiirin devamında, Hakk yoluna bende olmadan Hakk’ın muhabbetinin elde edilemeyeceğini ve varlık âlemine geliş amacı olan Hakk’a kulluğun başka bir şekilde elde edilemeyeceğini söyleyerek gönül âlemini ihya etmenin önemine işaret eder. Hakk’ın muhabbeti ile âleme bakmanın kişiyi eşsiz bir konuma yükselteceğini belirten İsmail Efendi, bu tespitiyle muhabbet tecrübesinin psikolojik ve sosyal tesirini veciz bir şekilde dillendirmiş olur.
Hakk’ın lütfu ile birçok ilim ve ikramların kişiye ulaşacağını ve bu bilinçle kişinin baktığı her şeyde Hakk’ı temâşâ etmesinin onu hakîkat diyarına ileteceğini telkin eden Efendi Hazretleri, bu noktada hulûl gibi itikâdî yanlışlara düşmenin tehlikesine karşı dostlarını uyarır.
Bu mesajı ile o, itikâdî yönden mü’minin sağlam bir duruşa sahip olmasının önemine atıfta bulunmuş olur. İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak, nasihatçinin önce kendi nefsinde verdiği nasihatleri ifa etmesi ve Hz. Peygamber’in (sav) yoluna ittibâ gibi kişisel ve toplumsal boyutu itibariyle anlam arayışında insanlara yön veren mesajlarını yineleyen İsmail Efendi, ihlâs, başkalarının hatalarını gizlemek, Hakk ve halka karşı hata işlememek gibi mesajları ile de aynı usûlünü devam ettirir.
Bela ve musibetlere sabretmek, başa gelenleri günâhlardan arınmak için fırsat bilmek ve bu imtihanları Hakk’ın bir lütfu olarak görmek gibi kişiyi motive eden, dünya ve ahirette kazanmak düşüncesiyle sabır zırhına bürünmeyi tavsiye eden tavrı ile Efendi Hazretleri, mânevî âlemin maddî âleme yön veren ilkelerinden bazılarını sıralamış olur.
Gönül gözü ile her şeyde Hakk’ı görmenin kişiyi rıza tecrübesine ulaştıracağını söyleyen İsmail Efendi, gönülde tam anlamıyla Hakk’ın hâkimiyeti için Hakk’ın lütfuna ihtiyaç duyulmasını kulluğun zevkini tatmak için büyük bir nimet olarak görür.
Kulluk bilincini kuşanmak için sıraladığı bu başlıklarla İsmail Efendi, insanın Kur’ân-ı Kerîm’de yaratılış gayesi olarak zikredilen abdiyyet mertebesine ulaşması için yol gösterici nitelikte bazı argümanlar sunmuştur. Kulluk bilincine zikr-i dâimî ve imtihanlara sabırla ulaşılabileceği yönündeki telkinleri ile şiirini sona erdiren İsmail Efendi, bu sırra herkesin ulaşamayacağını belirterek kişiyi gönül gözünü açmaya, bu sırların mihmandarı olmaya davet ederek şiirin tamamında söz konusu olan hakîkat perdelerini aralamaya dair telkinleri ile şiirini tamamlar.
[1] Lütfi Alıcı, İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri (Ankara: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, 2001),43-44; İsmail Hakkı Altuntaş, Gavsü’l-Âzam İhramcızâde Hacı İsmail Toprak, Nakşî-Hâkî Tariki ve İlm-i Ledün Sırları (İstanbul: Gözde Matbaacılık, Tarihsiz), 152-234; Reşat Öngören, “İsmail Hakkı Toprak”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2012), 41/264-265.
Fatih ÇINAR
YazarAllahu Teâlâ, Asr Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır: “1. Asra yemin olsun ki 2. İnsan gerçekten ziyan içindedir. 3. Bundan ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve ...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
İslâm, madde ile mânâyı birlikte ele alır. İnsan beden ve ruhtan oluşmuştur. Yüce Yaratıcı, ilk insanı çamurdan önce bedenini yaratmış, ardından ona ruh vermiştir. Yani insanın maddesi önce şekillenmi...
Yazar: Ali AKPINAR
Bilge Bir Hükümdârın Gönül Dünyası: Kadı Burhâneddîn Dîvân’ında Gönül Gemisinin Seyri‘Işkı denizine ben biliş idüm ezeldeÂşinâyam nola eşkümde eger yüzer isem[1]Kadı Burhâneddîn, XIV. yüzyılı ilmî, ed...
Yazar: Fatih ÇINAR
Mustafa Nehcî Efendi, Halvetiyye Tarikatı’nın Cihangiriyye kolunun önemli isimlerindendir. O, hakîkat yolcusu bir mürşid-i kâmil ve topluma yön veren gönül erlerindendir. Nehcî Efendi, velûd bir müell...
Yazar: Fatih ÇINAR