Şiirimizde Fetih Ruhu
Türk şiirinde fetih ruhu; yeni ülkeler alma, bütün dünyaya hâkim olma, fatihlik ideali merhum Osman Turan’ın ifadesiyle “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi” tâ başlangıçtan itibaren hâkim temayüllerden biri olmuştur. Daha Oğuz Kağan Destanı’nda “Başka denizler, başka ırmaklar alalım/ Güneş bayrağımız, Gök çadırımız olsun.” denilmektedir.
Türkler 9. ve 10. asırlarda Müslüman olduktan sonra aynı ideal “Îlâ-yı Kelimetullah/Allah adını yüceltme” şekline dönüşerek devam etmiştir. Osman Gazi’ye mâl edilen manzum vasiyetnamesindeki “İstanbul’u aç, gül-i zâr (gül bahçesi) yap.” sözünde de bu Kızıl Elma ideali vardır.
Fatih’in atını denize sürmesinde de bu ülkünün izleri görülür. Türk şiirinin en başta gelen temalarından birinin kahramanlık olması, birçok gazavatnâme ve fetihnâmeler yazılması, mehterin o kadar gelişmesi de, bu ruha bağlı bir hâdisedir. Hiç şüphesiz Türk şiirinin en güzel örneklerinin önemli bir bölümünü epik/destûnî şiirler teşkil eder.
İhtişam devrinin şairi Bâkî, Kanûnî Mersiyesinde, sayısız savaşlara katılmış olan Sultan Süleyman’ı aynı fetih ruhu ile över:
Aldın hezar (binlerce) bütgedeyi (kiliseyi) mescid eyledin,
Nakus (çan) yerlerinde okuttun ezanları
Şemşir (kılıç) gibi ruy-ı zemine (yeryüzüne) taraf taraf,
Saldın demir kuşaklı cihan pehlevanları,
Karacaoğlan; “Hazır ol vaktine Nemçe kralı/ Yer götürmez asker ile geliyor.” diyerek Avrupalının yüreğine korku salar ve “Gökteki yıldızdan çoktur sayılmaz/Yedi iklim dört köşeden geliyor.” diyerek ilave eder. Kayıkçı Kul Mustafa Genç Osman destanında şöyle söyler:
Eğerleyin kır atımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazında Bağdat kapısın
Allah Allah deyip açtı Genç Osman
Dadaloğlu; “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.” anlayışındadır. Enis Behiç’e (Koryürek) göre, “Biz öyle bir milletiz ki, ezelden beri/Hak yolunda, yalın kılıç, hep seferberiz.”
Namık Kemal, bu ruhun uyumaya yüz tuttuğunu görünce, “Uyan ey yâreli şîr-i jeylan (erkek aslan) hâ-bı gafletten.” diyerek onu uyandırmaya çalışır.
Mutasavvıf şairlerimiz, bu dış dünya fethini iç âlem fethi ile tamamlamaya çalışırlar. Gazilerin ruhlarını eğiterek, onları fetihlere hazır hâle getirirler. Yûnus Emre, Hacı Bayrâm-ı Velî, Mevlâna ve daha nicelerinde bunu görürüz.
“Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm.”
Fetihler devrinin sona ermesi bazı şairlerimizde melankolik duygular meydana getirir. Rıza Tevfik’in (Bölükbaşı) “Uçun Kuşlar” ve Fuat Köprülü’nün “Akıncı Türküleri”, kırgın, küskün kolektif şuuraltının su yüzüne çıkması şeklinde yorumlanabilir.
Bu şiirlerde Yahya Kemal’in bazı şiirlerinde olduğu gibi, fetih devirlerine bir özlem ve kaybedilen topraklara “mahzun hudutların ötesinden akan sulara karşı önüne geçilmez bir hasret” duyulur.
“İçimde oralı bir bülbül vardır.”, çünkü şairlerimizden birçoğunun doğdukları yerler artık bizim değildir. “Uçun kuşlar uçun doğduğum yere/Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.” ama aynı zamanda “Yüce dağ başında siyah tül vardır/Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.”
Fuat Köprülü de aynı kırgın, küskün ruh hâlini şöyle dile getirir: “Tuna boylarında sıra serviler/Tan yeli estikçe sessiz ağlarmış/Kırık minarelerden duyulmaz ezan/Hep ocaklar sönmüş devrilmiş kazan/Söğüt dallarında hasta serçeler/Eski akın destânını heceler/Tuna ağlıyormuş bazı geceler, ama yine de hor bakmayın bu durgun sele/O yetmiş bin kavme akın çıkarmış.”
Bir cihan devleti kaybetmenin melankolisi ve derin iç sızısı, Cumhuriyet Dönemi’nin hececi şairlerinden Kemalettin Kamu’da da görülür.
Kamu, Tuna adlı şiirinde “Yelesi kabarmış atlarla değil/Kötü bir trenle geçtim Tuna’dan.” der. Onun “Akdeniz’den Geçerken” adlı şiiri, mâzî ile hâlin tezadını çarpıcı biçimde vermesi bakımından oldukça manidardır.
Suları pırıl pırıl, rüzgârı misk kokulu,
Kuş uçurmaz eski Türk kalyonlarının yolu,
Sağda sıra dağlarla kabaran Anadolu,
Yeşil eteklerinde tükeniyor Toros’un.
Akşam pembeleşiyor bembeyaz tepelerde,
Eğiliyor bulutlar engine perde perde,
Dönüyorken kıyılar koyu bir laciverde,
Sesini dinliyorum sularda Barbaros’un.
Havada bir dost eli okşuyor derimizi,
Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi,
İçimize çevrilip nemli gözlerimizi,
Geçtik yabancı gibi yakınından Rodos’un
Şükrü Elçin “Adalara Destanlar” adlı şiir kitabında Kemalettin Kamu’dan, “Dilini sevdiğim şair, Rodos’un yakınından geçtin yabancı gibi bir zaman.” diye bahsediyor. Bir başka şiirinde de şunları söylüyor: “İstanköyde bir çınar ağacı, güngörmüş diri, koca/Şimdi bekler eski, şanlı günleri/Kök eski kök, dal eski dal, yalnız uyuyan yapraktır/Aydınlık boğar elbet bir gün karanlıkları.”
Elçin, “Şile Fenerine Vuran Bıldırcın Destanı’nın” başına da şu ilgi çekici açıklamayı koymuş: “Bir sabah emir erim arkadaşlarıyla bıldırcına gidiyor, ben de toplayayım ister misin?” Hayretten donakaldım. Açıklamak ihtiyacı duydu: Efendim, Karadeniz’in öbür yakasından uçan kuşlar, mesafeyi tahmin edemedikleri için deniz ortasında bunalıp kalırlar. Türk sahillerindeki ışıklar, onlara karaya yaklaştıkları hissini verir. Kendilerini yorgun ve baygın bizim topraklara atarlar. Halk bundan ötürü kuşları elle tutabilirler, dedi.
Emir-erimin anlattıkları tarifi güç bir gariplik duygusu ile kalbimi yaktı. Hayalimde, bu kuşlarla tarihin ve talihin bizden ayrı düşürdüğü kardeşlerimiz arasında bir bağ kurdum.
Şükrü Elçin, burnumuzun dibinde fakat bizim olmayan Meis Adası için de şu mısraları söylüyor: “Başına döndüğüm gül yüzlü Meis Sen orada, ben burada/Utanırım/…/ Ben seni Meis. Öksüz, yetim bıraktım, nasıl söylesem, anlatsam/Utanırım.
Beş hececilerden Yusuf Ziya Ortaç da “Göz Ucu ile Avrupa” adlı kitabında Avrupa’dan Türkiye’ye deniz yolu ile dönerken, Ege Denizi sularında şunları düşündüğünü belirtir:
“Daha ben, mektepte coğrafya okurken bu kıyılar bizimdi…
İçimde toprak olmuş bir ses, hocam Faik Sabri’nin sesi beni ayağa kaldırıyor; ‘Yüz yirmi bir Yusuf Ziya Efendi… Selanik vilayetini anlatınız.’
Güverte bomboş. Baş tarafa doğru yürüyorum. Rumeli kıyılarından esen rüzgâr gözlerimi kuruluyor.”
Yine Kemalettin Kamu da Meriç Nehri kıyısında benzer duygular taşır:
Ne o? Dur diyen mi, yol kesen mi var,
Kim bu silahlılar? Kimin bu sular?
Meriç kıyılarında
Başını büktü atım!
Bulgar kurşun atımı,
Yunan sekiz on adım!
Dur atım, sorgu gibi
Boynunda bükülüşün,
Sapsarı Tunca’ya bak.
Yeşil Tuna’yı düşün
Faruk Nafiz Çamlıbel, “At” şiirinde, esir edilmek, yok edilmek veya Asya içerisine geri gönderilmek istenen ve şanlı bir Kurtuluş Savaşı veren Türk Milleti’ni şahlanmış bir ata benzetir.
Bin gemle bağlanan yağız at şâha kalkıyor.
Gittikçe yükselen başı Allâh’a kalkıyor.
Yirminci yüzyıl şiirimizde, fetih ruhu bilhassa Mehmet Âkif, Yahya Kemâl, Necip Fazıl ve Arif Nihat Asya’da yeniden canlanır. Onların peşinden Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ve başka şairler gelir. Yahya Kemal, İstanbul’un Fethi’ni Peygamberimiz (s.a.v.)’in müjdelediği bu kutlu işi, Türk tarihinin en parlak sayfalarından biri sayar. Mâzî ile köprülerin atılmaya çalışıldığı bir zamanda şiirleriyle geçmişe uzanılan bir köprü olur.
“Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik/…/Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kâfilelerle” der. “Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle/Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle.” diyerek savaş ve zafer tasvirleri yapar. Tutumunu; ‘Kökü mazide olan âtî’yim.” diye açıklar.
Arif Nihat, "Bayrak" şiirinde şöyle der: “Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim/Yeryüzünde yer beğen…/Nereye dikilmek istersen/Söyle seni oraya dikeyim.”, “Senin destânını okudum, senin destânını yazacağım.” Fetih Marşı, bu bakımdan son derece dikkate değer bir şiirdir.
Fetih ruhu bu şiirde adeta yeniden elle tutulur hâle gelir. “Yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın/ Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın/Göster kabaran sular nasıl yıkar bendini/Haydi artık, uyuyan destânını uyandır!/Senin de destânını okuyalım ezberden.”
Yürü aslanım Fetih hazırlığı başlasın. Aynı şiirde, Türk gencine Ulubatlı Hasan örnek gösterilir; “Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan’dan.” Sezai Karakoç, bir yazısında “Bundan altmış-yetmiş yıl önce bizim de bir imparatorluğumuz olduğunu bugün acaba içimizde kaç kişi hatırlar, diye sorar. İşte Ârif Nihat Asya, bir Cihan İmparatorluğu çocuğu olduğunu unutmayanlardandır. Onun her şiirinde fetih ruhu buram buram tüter.
Şairlerin şiirlerini, öncelikle kendi şahsî duyguları, düşünceleri, dilekleri, hayalleri kabul etsek bile bunlar bir yerde de, içinden çıktıkları milletin umumî temayülleri sayılırlar. Şairin ruhu, toplumun ruhundan büsbütün soyutlanamaz. Bana göre, şairin ruhu ile toplumun kolektif şuur ve şuuraltı devamlı bir alış-veriş hâlindedir.
Büyük şairler milletlerin ve insanlığın en duyarlı antenleridir. Bu bakımdan bazı şiirlerdeki ferdi gibi görünen sembolleri daha geniş bir çerçevede yorumlamak gerektiğine inanıyorum. Yahya Kemâl’in “Açık Deniz” şiirindeki deniz bana göre Osmanlı İmparatorluğu’nun tâ kendisidir.
Bu şiirde, Devlet-i Ebed-müddet gayesine yönelik Osmanlı’nın son döneminde yaşadığı ızdıraplı günler vardır. Şair, “Duydum bir aşina gibi heybetli hüznünü.” diyor. Sonsuz ufuklardan sonra bugünkü coğrafya ile sınırlanmak, hudutluluğun denize verdiği eza gibi şaire de ağır gelmektedir.
Zeki Ömer Defne’nin “Kıyıdaki Tekne” şiirinde de eski fetih çağlarına özlem hissedilmektedir. “Kurudum da kadid (iskelet) oldum kumlarda/Sefer bekliye bekliye her gün ben/Enginlerden bir rüzgâr esmez mi serin serin/Pul pul ürperişler geçer içimden.”
Şu mısrayı da İsmail Gerçeksöz’ün “Estergon'da Bir Yeniçeri Mezarı” adlı şiirinden aldım:
Mezarın Tuna’yı görür dört bir yandan
Akıncılar başı mıydın ne?
Erzurum’dan Belgrad’a Tuna’ya
Devler düşü müydün ne?
Bekir OĞUZBAŞARAN
ŞairSomuncu Baba Dergisi yazarlarından hadis profesörü Enbiya Yıldırım Hoca’mızın Somuncu Baba’nın Kırk Hadis Şerhi adlı kitabının basımı tamamlanarak okuyucuların istifadesini sunuldu.Kırk hadis geleneği...
Yazar: Yusuf HALICI
"İnsan insanın kurdu" değilİnsan insanın can eşidirİnsan, "cehennem yurdu" değilÜşüyen elin ateşidir Yorgun düşene el uzatanİmdat diyene kol uzatanBataktakine dal uzatanİnsan insanın güneşidir&nb...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, Sivas ve çevresinde maddî ve mânevî sahadaki hizmetleriyle gönüller fethetmiş bir Hakk dostudur. İsmail Efendi, tevazu ve mahviyyeti, halka hizmeti Hakk’a hizme...
Yazar: Fatih ÇINAR
Yahyā Kemâl Beyatlı, fetihleri, "Her yaz şimāle doğru asırlarca bir koşu..." diye anlatırFetihlerden sonraki geri çekilmeyi dile getirdiği Açık Deniz'de okuru ağlatırKendi hayat hikâyesiyle Devlet-i A...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN