Esmâü’l-Hüsnâ: El-Mümît
İlâhî isimler arasında yer alan “el-Mümît” “canlının hayatına son veren, ölümünü gerçekleştiren” anlamını taşır. Ölümü ve dirimi yaratan Yüce Allah’tır. Bu konuda, Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyet vardır: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”
Yukarıdaki bu âyette, Allah’ın kudret ve tasarrufunu en açık şekilde gösteren deliller anlatılmakta, kimlerin O’nun emir ve yasaklarına uyarak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı ve ölümü yarattığı bildirilmektedir. Aynı âyette geçen, Allah’ın öldürme ve diriltme fiillerine dikkatleri çekmenin ötesinde, önce ölümü, sonra da hayatı yarattığının vurgulanmış olması anlamlıdır.
Ölümün önce zikredilmesinin mânâsı, dünya hayatından âhiret hayatına geçiş hâli, hayattan maksatsa, âhiret hayatıdır. Bir başka açıdan, ölümle dünya hayatından âhiret hayatına geçiş, hayatla da dünya hayatı kastedilmektedir. Zira hayat da ölüm de imtihan için yaratılmıştır; imtihan yeri ise âhiret değil, dünyadır.
Çünkü dünya, teklifler yurdu, âhiret ise, ödül ve cezâ yeridir. Her ikisinin de bu dünyada olması, amaca daha uygun görünmektedir. Hayat ölümden önce olduğu halde âyette sonra gelmesi bize, eşyada asıl olanın yokluk olduğunu, varlık ve hayatın sonradan verildiğini hatırlatmaktadır.
Ölüm olgusu, âyette, insanlara hayatın sorumluluğunu hatırlattığı, onları iyi işler yapmaya teşvik ettiği ve bir uyarıcı olduğu, nihâyet insan hayatında “imtihan” sorumluluğunu daha canlı tuttuğu için önce zikredilmiştir. Bir Müslüman için, dünya hayatı hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığının verileceği ebedî varlık sahnesine geçişi sağlayan dönüm noktasıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de belirttiği gibi ölüm, ciddi bir uyarıcıdır.
Aslında hayata anlam katan, hayatı yaşanılır kılan ölüm duygusudur. Ölüm olgusunu içselleştiren bir birey, hayatını disipline eder, amaçlı yaşar. Ölüm, insan hayatına anlam katar, insanda sorumluluk duygusunu canlı tutmak sûretiyle ahlâkî gelişime büyük katkı sağlar.
Dolayısıyla ölüm olgusuna tasavvuf geleneğimizde; şeb-i arûs, Sevgili’ye kavuşma, ten kafesinden kurtuluş, mekân değiştirme, sırlanma, emr-i Hak, Hakk’a kavuşma gibi anlamların yüklenmiş olması, ölüm korkusunu yenmekle kalmaz, ölüm düşüncesinin insan psikolojisi üzerinde yıkıcı etkisini de asgari düzeye indirir.
Sonuç olarak, Yüce Allah’ın el-Mümît ismi, varlık alanında kendisini gösterir. Bu konuda her türlü tasarruf yetkisi Allah’a aittir. Ölüm, yerine göre nimettir. İki iyilikten birisi kabul edilir. Önemli olan, ölümü unutmamaktır. Ölümü hatırlamak Yüce Allah’ı ve âhireti hatırlatır. Böylece insan, hayatını disiplinli yaşar. Her türlü gayr-i meşru işten uzaklaşır. Hayrın ve iyiliğin yaygınlaşması yolunda mücadele verir.
Editör
YazarEğitimin amacı, insanlara istenen ve kalıcı değişiklikler kazandırmaktır. Burada önemli olan “istenen” kelimesidir. İstenilen şey, bir toplumun gelecekte huzurlu ve düzenli olabilmesi için gerekli ola...
Yazar: Editör
İslâm, toplumun düzenli ve sağlıklı işleyebilmesi için ortak sorumluluklar ve haklara riayet edilmesi gerektiğini öğretir. Bu anlayış, günlük alışverişlerden toplumsal yönetim gibi hayati meselelere k...
Yazar: Editör
Yunus nâr-ı aşktır, ışığı EmreGönüllerde demdir, dördüncü cemreHüdâ’nın vuslatın, sığdırır ömreHakk’ın sevgisini, kullarda ararAşk içre bir ömür, yakar da yürekAllah’ından başka, ona ne gerekBazen yor...
Şâir: Fuat BOSTANCI
Hoşgörü, İslâm ahlakının temelini oluşturan bir erdemdir. Bu erdem; insanları yargılamadan, kırmadan ve aşağılamadan, affedici ve anlayışlı olmayı içerir. Hoşgörü, farklı inanç ve görüşleri kabullenme...
Yazar: Editör