15 Temmuz Gecesi Bize Vatan Bahşeden Aziz Şehitlerimize!
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
15 Temmuz kalkışması bağımsızlığımızı, millî irâdeyi, demokrasiyi, hukuk devletini; nihâyetinde birlik ve beraberliğimizi hedef almıştı. O gece; milletin ödediği vergilerle alınan devletin uçakları, tankları ve silahları millete doğrultulmuştu.
Gayeleri bizi vatansız, bayraksız ve devletsiz bırakmaktı. Ama onlar bilmiyorlardı ki bu necip ve aziz millet vatanı, devleti ve bayrağı için tarih boyunca hep ölmüştür. Onlar, söz konusu vatan olunca geri kalan her şeyi teferruat olarak görmüşlerdir. Çünkü vatan yoksa hiçbir şeyin anlam ve önemi de yoktur.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
15 Temmuz, hazırlığı on yıllar süren bir ihânetin fitilinin ateşlendiği zaman dilimidir. 15 Temmuz’un fâilleri, biz farkında olmasak da, nerede bir değerimiz ve değerlimiz varsa onu hoyratça kirlettiler. Takiyye zırhına bürünerek sıra dışı ve güzîde değerlerimizi sıradanlaştırdılar.
Milletin kurbanlarının ve adaklarının üzerine yattılar. “himmet” adı altında bu milletin zenginlerini yıllarca sömürdüler. Eğitimi kullanarak bu milletin en zeki çocuklarını tuzağa düşürüp körpe zihinlerini kirlettiler. Bu iş için dershaneleri üs olarak kullandılar. Sınav sorularını çalarak istediklerini istedikleri mevkilere getirerek bürokrasiyi parsellediler.
Adâleti derdest ederek kendileri gibi düşünmeyenlerin alın terlerini çaldılar. Adâlet terazisini hayattan çekip çıkardılar. “Abla ve ağabey” kavramlarının sıcaklığını sinsice kullanarak ailelerin içine sızdılar. Zekât ve sadaka toplayarak iyice semirdiler. İktidar ve servet hırsları her geçen gün arttı.
Ağızlarında sakız ettikleri Allah rızâsı kavramını devâsâ anonim şirketlere dönüştürdüler. Sermayeleri büyüdükçe sesleri de pervasızca yükselmeye başladı. Bu ve bunun gibi çirkinlikleriyle bütün cemâatleri şüphe ve zan altında bıraktılar.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
15 Temmuz’u kendi gelecekleri ve kaprisleri için bir milat olarak gören zavallılar helâl haram kavramlarını kirli lügatlerinden çıkararak her şeyi mubah gördüler. Dünya çapında dev bütçeli dernekler ve vakıflar kurarak finans kaynakları oluşturdular.
İslâm’a hizmet gerekçesiyle topladıkları himmet paralarıyla kendi medyalarını oluşturarak algı operasyonları yapmaya başladılar. Hile ve kötülükte sınır tanımayarak kör şeytana âdetâ hocalık ettiler. Sürekli fakirlik edebiyatı yaptılar. Algı oluşturmak maksadıyla giydikleri tevâzu elbisesi, içlerindeki kibri görünmez kıldı. Kıtmir kisvesine bürünüp saray ve kâşânelerde oturdular.
Siyasetten uzak bir görüntü çizerek devletin kılcal damarlarına kadar girdiler. Layık olmadıkları kürsülerde salya sümük gözyaşı dökerek merhamet tacirliği yaptılar. Böylelikle kendilerine ve lideri şarlatan olan dâvâlarına taraftar toplamaya çalıştılar. Akıl almaz hile ve desiselerle bütün kurumlara sızarak liyâkati yok saydılar. Yeni mevziler elde ettikçe daha çoğunu istediler. Yedikçe iştahları kabardı. Bir türlü doymak ve kanmak bilmediler.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
Zâlimler 15 Temmuz’da, uzun yıllardan beri oynadıkları çirkin oyunun finalini yapmak istediler. Fakat Anadolu insanının kahramanlığını ve hasbîliğini hesap edemediler. Yıllarca kaynaklarını sömürdükleri bu cömert ve hasbî milleti hakir ve küçük gördüler.
15 Temmuz, aklın ve mantığın devrelerinin yandığı talihsiz bir akşamdır. O gece darbeciler açısından ihânetin, milletimiz açısından da kahramanlığın zirve yaptığı bir gecedir. O gece belki de Bedir’in, Uhud’un, Hendek’in, Kosova’nın, Niğbolu’nun, Mohaç’ın, Preveze’nin, Büyük Fetih’in ve nihâyetinde İstiklâl Harbi’nin en kanlı cephesi olan Çanakkale’nin özetiydi.
O geceyi Kerbelâ hadisesiyle özdeşleştirirsek karşımızda sanki bu çağın Yezid’i ve avaneleri vardı. Beride ise Hüseyin ve onun yolundan giden yiğitleri!...
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
Nemrut’un, Fir’avun’un ve Ebû Cehil’in torunları; İbrahim’in, Mûsâ’nın ve Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in torunlarına karşı kol kolaydı o gece. Zaman nehrinin coşkun sularıyla günümüze gelen nesiller değişse de anlayışlar değişmiyordu. Herkes genleri vâsıtasıyla soyuna çekiyordu. Şeytan vazgeçmiyordu iyilere karşı olan kirli mücâdelesinden, terk etmiyordu şer cephesini. Kötüler kötülerin, iyiler iyilerin izinden gidiyordu ilânihaye.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
Şer cephesi, karşılarında bin yıl boyunca İslâm’ın sancaktarlığını yapan bir millet olduğunu ya bilmiyordu, ya da güç zehirlenmesinin getirdiği bir gafletle unutmuştu. Kötülük bahçesinin bahçıvanları 15 Temmuz’da karşılarında 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri zamanında olduğu gibi, silahları görünce sus pus olan, kaderine râzı, pasif bir halk olacağını sanıyordu.
İnsanların sokaklara döküleceğini hesap etmemişlerdi. Çünkü bugüne kadar Türkiye’de darbeler karşısında millî irâdeye ve demokrasiye sahip çıkmak için ayaklanan bir halk kitlesi yoktu. Hiçbir lider de halkı sokağa çağırma cesaretini gösterememişti. O yüzden bir başkalık ve bir harikulâdelik yaşanıyordu Türkiye’de.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
O gece Türk’üyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Arabıyla, Boşnağıyla, Arnavuduyla, Gürcü ve Abazasıyla bütün farklı ırklar ve renkler tekbir ve tehlillerle “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” anlayışıyla aynı bayrak altında toplanmıştır. O gece şanlı milletimiz halkın ve Hakk’ın gücünün üstünde bir güç ve otorite olmadığını bütün dünyaya haykırarak birlik ve beraberlik destanı yazmıştır. Böylece dünyaya demokrasi dersi vermişlerdir.
O gece milletimiz devlet başkanının emriyle topyekûn cadde ve sokaklara çıkarak tanklara, uçaklara ve ortalığı yakıp kavuran bombalara karşı bedenlerini siper etmişlerdir. Ülkemizi on yıllarca geriye götürecek, kardeş kavgasını körükleyecek ve bizi çil yavrusu gibi dağıtacak menfur darbenin gerçekleşmemesi için vücutlarını kalkan yapmışlardır.
O gece milletimiz çocuğuyla, yaşlısı ve genciyle, kadını ve erkeğiyle ezan ve salâların rûhâniyetinde haysiyetli bir mücâdele vermiş; neticede binlerce gâzimiz, yüzlerce şehidimiz olmuştur. Vatan söz konusu olduğunda bu aziz milletin tıpkı Sakarya’da ve Çanakkale’de olduğu gibi nasıl büyük bir azim ve kararlılıkla yurdunu savunduğu bir kere daha görülmüştür.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
15 Temmuz gecesi verilen olağanüstü mücâdele ve kahramanlık, sadece Türkiye’nin istikbali ve istikrarı için değildi. Aynı zamanda ümmetin mazlumlarının geleceği içindi. Zira bağımsız, güçlü ve istikrarlı bir Türkiye; ümmetin de tek umuduydu. Onun içindir ki ümmetin yetimlerinin duâsı o gece arkamızdaydı. O geceki samimi duâlar, belâları def eylemiştir.
15 Temmuz gecesi sanki bir aynaydı insanlık için. O çetin gecede herkes o sihirli aynada kendi yüzünü ve özünü gördü. O gece bazı yüzler imanın nuruyla parıl parıl parlarken bazı yüzler de, içlerindeki kötülükleri ve nefretleri dışa yansıttığı için simsiyah kesilmişti. Birileri zifiri bir geceyi, birileri de o geceyi gündüze döndüren dolunayı andırıyordu.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
17-25 Aralık operasyonları ileride başımıza musallat olacak depremin öncülleri kabîlinden uyarılardı sanki. O dönemde devletimiz, bu şer şebekenin içyüzünü anlatarak, hâinliklerinin farkında olmadan onlarla bir şekilde ilişkisi olanların bağlantılarını kesmesini salık vermişti.
Aksi durumda gelecekte hukûkî yaptırımlarla karşılaşabileceklerini belirtmişti. Bu uyarıyı dikkate alanlar uyanmış, devletin yanında yer almıştı. Bazı fanatikler de malum şebekeye desteğini daha da artırmıştı. İş bir anlamda kör dövüşüne ve inatlaşmaya varmıştı.
15 Temmuz’da Anadolu insanı ihânet mahfillerine karşı devleşmişti âdetâ. Boğaziçi Köprüsü’nde, Genelkurmay’da, Akıncılar Üssü’nde bir millet kıyâma durmuştu sanki. Kızılay, Saraçhane ve Kısıklı da bütün şehirlerimizin meydanları da onlardan farksızdı.
Buralarda toplananların kalpleri “Vatan!” diye atıyordu. Hiçbirinin elinde silah yoktu. Tek silahları vardı; o da vatan, millet ve bayrak aşkıyla yüreklerinde besleyip büyüttükleri iman... Bu iman onları düşmana karşı güçlü kılıyordu. Vatanını ve bayrağını namus bilip her şeyin üstünde tutan milletin imanlı evlâtları, “Bu akşam tarihî sorumluluğumu nasıl yerine getirebilirim?” sorusuna cevap aramakla meşguldü.
Herkes yarınki nesillerin selâmeti için meydanlara koşmayı görev sayıyordu kendine.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
Düşman saldırıları için yetiştirdiğimiz keskin nişancılar ve topçular namlularını millete doğrultmuşlardı o gece. Oysa karşılarında ne Yunan, ne Bulgar, ne Rus, ne de Ermeni vardı. Karşılarındakiler aynı değerlerin mensupları olan kardeşleriydi. Her zamanki gibi kardeşi kardeşe kırdırıyordu talimatlarını dışarıdan alan yerli işbirlikçiler.
Tankların paletleri altında ezilenler, vatanını canından aziz bilen bu milletin kahraman evlâtlarıydı. Alçaktan uçan uçaklar Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Dairesi’ni bombalıyor, kadın erkek demeden 42 kahraman polisimizi şehit ederek alçaklıkta ve vicdansızlıkta sınır tanımıyorlardı.
Aynı uçaklar sorti üstüne sorti yaparak, kadim düşmanımız Yunan’ın bile akletmediği, Türkiye’nin kalbi olan Ankara’daki TBMM’yi bombalıyor, tabir câizse kalbi besleyen damarları kesiyor, bu çirkin tavır ve davranışlarıyla millet irâdesini hiçe saydıklarını ayan beyan ortaya koyuyorlardı.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nde sanki mahşerin provası yaşanıyordu. Her şehidin ayrı bir hikâyesi vardı o gece. İşte onlardan biri olan Abdullah Tayyip Olçok, ismiyle müsemmâ imanlı bir genç, ülkesinin yarınlarını düşünerek kendi istikbalini hiçe sayıyor, merhamet damarları kurumuş darbeci cuntaya karşı babasını yalnız bırakmıyordu bu kutlu mücâdelede. Onlar alınlarından saçılan şehâdet nuruyla zifiri geceyi aydınlatıyorlardı.
Her destan; kendi sonunu düşünmeyen, uğruna savaştığı vatanının âkıbetini düşünen ve önceleyen kahramanlarla yazılırdı. 15 Temmuz gecesinde yazılan o kutlu destanda 2703’ü gâzi, 251’i şehit olmak üzere binlerce kahramanın kanı ve canı vardı.
Fakat onlardan biri vardı ki cesâretiyle, vatanseverliğiyle ve emsalsiz kahramanlığıyla o gecenin simgesi olmaya namzetti. O da Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevliyken komutanlığı ele geçirmeye çalışan darbe yanlısı Tuğgeneral Semih Terzi’yi göğsünden vurarak öldüren, sonrasında da darbe yanlısı askerler tarafından şehit edilen koruma astsubayı Ömer Halisdemir’di.
Bu çağın yiğit Hamza’sı olan Halisdemir, o gece düşmanların hesaplarını bozan adamdı. Sanki Çanakkale’de 276 kiloluk top mermisini namluya sürerek İngiliz zırhlısını vuran, böylece savaşın seyrini değiştiren Seyit Onbaşı’ydı o. Hayber’in Ali’siydi.
O süreçte kaleme aldığım “İlk Kurşun Destanı” adlı bir şiirimde Halisdemir’i şöyle anlatmıştım: “İman denen mermiyi, namlulara sürdün sen/Batı uşaklarının defterini dürdün sen/Küstah palikaryaya dersini verdin Ömer!/Peygamber-i Zîşân’ın yurduna erdin Ömer!/Neron yaktı vatanı, ateşi söndürdün sen/Türk’ün kara bahtını, talihe döndürdün sen/Şehâdet râyihası yayılıyor parkandan/Asım’ın kutlu nesli, yürüyecek arkandan/Kumpasları bozdun sen, rüyası kutlu yiğit!/Son destanı yazdın sen, mayası kutlu yiğit!”
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
O gece Kahramankazan’da, uçaklar Akıncılar Hava Üssü’nden kalkamasın diye, Millî Mücâdele ve Çanakkale ruhuyla, bütün ümitlerini ve geçimlerini bağladıkları ekinlerini ve saman balyalarını ateşe verenler vardı. Yine o gece pistteki uçakların önüne yatarak kalkışlarına engel olan yiğitler vardı. Bu millet o kahraman evlâtlarını aslâ unutmaz.
O gece herkesin dilinde “Nasıl kandırıldık, nasıl inandık bu ikiyüzlülere?” pişmanlık cümlesi vardı. Fakat dün olduğu gibi o gece de son pişmanlık fayda etmemişti milletimiz için. “Tabanı ibâdet, ortası ticaret, tavanı ihânet…” diye tanımlanan sinsi bir hareketti bu. Kim bilebilirdi bu hıyânet şebekesinin gerçek yüzünü? Zira kamufle olmakta pek maharetliydiler.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
15 Temmuz; dost görünen herkesin hakîkatte dost olmadığını, kimilerinin ince hesaplar içerisinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir. İnancımızın gereği hep hüsn-i zan üzere olsak da, Müslüman aynı zamanda çok uyanık olmak zorundadır.
Zira Müslüman aynı delikten iki kere ısırılmaz. “Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur.” hakîkatinden yola çıkarak evvelâ kendimizi düzeltmeliyiz. Kötülere ve kötülüklere hareket imkânı tanımamalıyız. Ötesi takdîr-i ilâhî... Onlar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktı. Onun için kimsenin Hakk’ın ve hakîkatin zaferinden hiçbir endişesi olmasın.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
Bu millet 1071’de Sultan Alparslan önderliğinde Anadolu’yu fethederek Müslümanlaştırmış, Türk yurdu haline getirmiştir. 1453’te Roma’nın ve Bizans’ın başkenti olan İstanbul’u Fâtih Sultan Mehmed önderliğinde fethederek çağ açıp çağ kapamıştır.
Yine bu millet 1923’te Mustafa Kemal önderliğinde, Batılılar tarafından “hasta adam” olarak nitelendirilen şanlı Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ni çıkarmıştır. Bu millet barış zamanlarında gevşek görünse de, zor zamanlarda bir araya gelerek kenetlenmesini, birlik ve beraberlik içinde hareket etmesini çok iyi bilir. Milletimizin bu müsbet özelliği 15 Temmuz gecesi de tekerrür ve tezâhür etmiştir. Bu özellik bundan sonra da bu minval üzere tecellî edecektir.
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...
Millet olarak 15 Temmuz ihânetini aslâ unutmamalı, o gece milletimizin ortaya koyduğu azim ve kararlılığı, onu besleyip büyüten ruhu yaşatmalıyız. Hâsıl-ı kelâm vatanımıza, milletimize ve bayrağımıza kastedenlerin gerçekleştirmeye çalıştığı hâin darbeyi, 15 Temmuz’u unutmadık, unutmayacağız.
Zira o geceyi unutmak gaflete ve dalâlete çağrıdır. Bizler bu dünya var oldukça sizleri hep rahmetle ve minnetle hatırlayacağız. Ruhunuz şâd, mekânınız cennet, makâmınız âlî olsun.
M.Nihat MALKOÇ
YazarOsmanlı'nın bir nevi kara kutusu olan Balkanlar ve Balkanlarda Osmanlı izleriOsmanlı Devleti çok kültürlü bir yapıya sahip, üç kıtaya hâkim bir büyük imparatorluktu. Söz konusu devlet birçok dinî, etn...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Zâtî (1471-1546)Kâmetin ey bûstân-ı lâ-mekân pîrâyesiNûrdan bir servdir düşmez zemîne sâyesi Yûsuf’u gerçi görenler ellerini kesdilerGün yüzün gördü senin şakk oldu bedrin ayası Menzil-i tîr...
Yazar: Vedat Ali TOK
Tanpınar'ın "Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında." dediği zaman, aslında bizi her yönden bağlıyor. Çünkü zaman bir çeşit ömür ölçerlik vazifesi de yapıyor.Vakti ölçme ve tayin etme çok eskide...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
- Allah’ın birliği inancına dayanan dinimiz, tam anlamıyla bir kardeşlik ve birlik dini olduğuna göre, birlik beraberlik konusunda neler söylemek istersiniz hocam?Son yıllarda hem İslâm ümmeti olarak ...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ