Vicdan Büyük Mahkeme
Hayatımızda birçok olay gelişiyor, kimisine müdahil olabiliyoruz, kimisinde aciz kalıyoruz. Özellikle ülkemizde üç dört yıldır açıkça sıkıntısını çektiğimiz olaylar silsilesi yaşanıyor. Bütün bu olayları birbirinden bağımsız gibi görmek, birbirinden uzakmış gibi algılamak ve yine bunlardan bihaber hayatımıza devam etme gafletine pekâlâ düşüyoruz.
Buna nereden varıyoruz; geçmiş toplumlara baktığımız zaman neler yaşadıklarını okuyunca, düşününce ortaya çıkıyor. Çünkü tarih, ders almak için ibret almak ve aynı hatalara düşmemek için var.
Büyük bir deprem felaketinin ardından insanlar artık yaşam derdine düştü, kiralık ev arayışları, evini geçindirebilmek için iş arayışları, evi olanlar dökülen yıkılan evlerini tamir edebilme derdine düştü. Bunların hepsinden bir ders çıkarmak gerekirdi ama maalesef yaşanan hadiseler sonucunda ders çıkarması gereken insanların ders çıkarmadıklarını acı bir şekilde gördük.
Fırsatçılığın her türlüsünü en ağır şekilde eleştiren insanlar, fırsatçılık yapar oldu. Ev tadilatları depremden önce şimdiye göre nispeten uygun iken çok afakî rakamlar telaffuz edilmeye başlandı. Kiralar aldı başını gitti, çok büyük bir fırsatçılık ve insanları sömürme hâlini aldı maalesef.
Elbette devletimiz bu fırsatçılara en kısa zamanda bir çözüm bulacaktır diye düşünüyorum. Çünkü devlet, vatandaşının bu fırsatçıların elinde boğulmasına seyirci kalamaz, kalmamalı. Onca felaket silsilesi içinde dünya malına tamah etmemesi gerektiğini öğrenmesi gerekirken, mal derdine düşüp kazancına kazanç sağlama yarışına girenler insanlık adına sınıfta kaldı.
Siyasî konular benim alanım değil ancak siyasetin sosyolojik açıdan değerlendirmesine bakınca, depremzede insanlar bir partiye oy verdi diye haklarını haram etme, oh olsun gibi ifadelerle insanların kalbini yaralayan sözleri sarf etme gafletinde bulunan insanlar oldu.
Siyasî tercih ne olursa olsun, devlete ihanet etmeyen ve devletin bekasını isteyen herkes istediği partiyi seçebilir, zaten demokrasinin gereği budur. Terörün her türlüsüne araya mesafe koymuş ise devletinin daha iyi yere gelmesi için insanlar tercihlerini yaparlar ve herkes buna saygı duymak zorundadır.
Sosyolojik konuma dönersek, insanların zor durumda iken yapılan yardımlar zaten insanî bir görevdir, zorunluluktur. Komşunuz aç iken, komşunuz yangın yerinde yanıyorken evlerimizde rahat rahat oturuyorsak, kalbimiz taşlaşmış ve insanlıktan çıkmışız demektir. İşte asıl bunu düşünüp buna yanmak gerekir.
Hangi mevki makam sahibi olursa olsun, evvela iyi bir insan olabilme düsturu ile yola çıkmayı salık vermemiz gerekiyor. Yoksa biraz çalışma ile en iyi doktor, mühendis, usta, öğretmen, hâkim vb. birçok meslek erbabı olabiliriz, ama iyi bir insan olamamışsak adımızın önündeki unvanın hiçbir değeri yok.
Bizi değerli kılan düşüncelerimiz, duruşumuz, olaylara bakış şeklimiz ve nihayetinde davranışlarımızdır. Dünyada olan biten bu kadar olay varken o aklımızı kullanmayı düşünmeyip, ot gibi yaşama gafletine düşmekten sıyrılmazsak acaba bize kim yardım edebilir? Kendi elimizle güzel dünyamızı gittikçe yaşanmaz hâle çevirirsek kimden yardım isteyeceğiz?
Kendi ellerimizle düzeltebileceğimiz yığınla konu varken, bunlarla dertlenmeyip hayatı daha nasıl zor hâle büründürebiliriz diye gayret ettiğimizi görmek çok zor değil. Herkesin bir derdi var, ama herkes birbirine yardımcı olsa belki dünyadaki dertler de azalacak ve daha kolay geçecek günler belki.
İnsanlık görevini yerine getirirken bunu bir lütufmuş gibi sunan insanların zerre hakları olmadığını da belirteyim. Bir toplumda yaşıyorsanız, olan bitene kayıtsız kalamazsınız, seyirci olamazsınız. O toplumun bir bireyi olarak ayağa kalkabilmek için herkes yüreği ve imkânı nispetinde bir şeyler yapar. Kimi maddî gücüyle kimi manevî gücüyle, dualarıyla… Ama mutlaka herkesin yapabileceği bir şey vardır.
Eğer bizler çevremizden soyut olsaydık, olan bitenden uzak olsaydık ve ne olursa olsun bizi ilgilendirmez gibi bir özelliğimiz olsaydı insan olarak yaratılmaz, taş olurduk. Tabii bu olan bitene taşlar bile çatlar ama toplumsal kalbi zedeleyen, üzen, kıran davranışlara da maalesef şahit oluyoruz.
Oh olsun, diyen insanlara, bu olan biten sizin başınıza gelseydi hâliniz ne olurdu diye sormak mı lazım bilemiyorum. Hiçbir zaman sizin de başınıza gelsin diye bir temennide bulunmayı düşünmedim. Çünkü insanların zararına olan her şey bizim de kalbimizi yaralar, üzer. Allah bir daha böyle felaketler yaşatmasın bize.
Ama dünyada olan biten bütün olayları sadece bir doğa olayı olarak görüp kenara geçmemek lazım. Mazlumların ahının semaya ulaştığını da unutmamak lazım. Bugün bir maaşın kiraya yetmediği dönemlerdeyiz. Fırsatçıların kendini uyanık sanması ile artan ve kontrolden çıkmış bir ev fiyatı, araba fiyatı, kira vb. birçok fahiş fiyat artışlarına şahidiz. Biz kendi kendimizi kandırmaya devam ettikçe zannediyorum ki felaketler başımızdan eksik olmaz.
Bakınız insanların aç kalma korkusuyla marketleri talan ettiğini ve bundan dolayı arz talep dengesi şaşıp fiyatların yukarı doğru çıktığını görmemek mümkün değil. Allah kullarını rızık konusunda müjdelemişken vesvese dediğimiz kavram insanın kalbine kurt düşürmek için kâfi kalıyor.
Başka insanların canını yaktıktan sonra işlerimizin neden düzgün gitmediğini, neden mutlu olamadığımızı sorguluyoruz. Zulüm ile âbâd olanın âhiri berbat olur demiş Yunus Emre. Bu olan biten her şeyde insanların kalbinin kırılmasına sebep olan, bütün insanların en büyük mahkeme olan vidan mahkemesinde bir sınav vereceğini düşünüyorum.
Adalet kavramı sadece duvarlarda olan bir şey değil. İnsanlığın kendini düzeltmesi lazım; doğaya verdiği zararı bitirmesi lazım diyeceğim ama şiraze çoktan kaçmış, en azından hatırı sayılır bir şekilde aza indirmek lazım. Dünyanın hiçbir kaynağı sonsuz değil, sonsuz olmayan bir âlemde sonsuzluk hesapları da yapmaya gerek yok. Unutmamak lazım ki dünya bir yol, biz yolcu.
Erol AFŞİN
YazarHerkes benimsediği sosyal çevresiyle bir anlam ifade etmektedir. Kaynaşabileceği, dertleşebileceği, halleşebileceği ve muhabbetle yaşayacağı bir sosyal çevresinin bulunması insan için büyük bir nimett...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Teknolojinin hayatımıza girmesi ve ivme kazanması iki binli yılların başına dayanır. Ben de aynı şekilde meslek lisesinde bilgisayar bölümüne gitmem vesilesi ile bilgisayar teknolojisi ile tanıştım. B...
Yazar: Erol AFŞİN
Bu gökyüzü, bu dağ, deniz, bu toprak zemin,Ay yıldızlı, nazlı bayrak, bu vatan kimin?Yıllar yılı bölünmedik fırka kalmadı,Kimse dirlik yollarında kapı çalmadı,Bu kavgalar hangimizden bir can almadı,Ak...
Şair: Halil GÖKKAYA
Yaşadığımız dünya üzerinde bir ahengin olduğuna inanırız. Bu ahengin bir yaratıcı tarafından meydana getirildiğine inanırız. Müslümanlar olarak Allah'a inanır ve inandığımız dinin en önemli özelliğind...
Yazar: Erol AFŞİN