Vatan İçin Rehavete Kapılmamak
15 Temmuz ihanetinin üzerinden tam 7 sene geçti. Dünyadaki emperyalist ülkelerin kullandığı ve ülkemize musallat ettiği cemaat görünümlü ama aslında bir istihbarat örgütü olduğu ortaya çıkan FETÖ’nün Türkiye’de gerçekleştirdiği kanlı ve kirli suikastı dehşetengiz bir şekilde yaşadık.
Bazıları hafıza kaybına uğrayarak bu büyük felaketi ve ihaneti unutabilir, hatta unutmuş gibi görünebilir. Ama vatanına sadakatle bağlı, bayrağına âşık, dinine sağlam şekilde inanmış olan hiçbir kimse şüphesiz bu acı hadiseyi unutamaz. Şayet unutursa bu davranış, şehitlerimize ve gazilerimize nankörlük olur.
Herkes Bölgesinden Sorumludur
Peki, ne yapacağız? Her gün, her yerde FETÖ’den mi bahsedeceğiz? Elbette buna gerek yok. Ama her an, her saniye vatanımızı sevmeye devam edeceğiz. Ona dış güçlerin, iç ihanet örgütlerinin fırsat buldukça saldırabileceğini unutmayacağız. Şüphesiz devletimiz bu konuda üzerine düşeni yapıyor. Toplumun her kesiminde FETÖ, PKK ve diğer kanlı örgütler yakından takip ediliyor.
Haberlerde her gün duyuyoruz: Ülkemizde ve sınır ötesindeki ihanet şebekelerinin mensupları tek tek ele geçiriliyor, firariler bulundukları ülkelerden derdest edilip getiriliyor ve hukuk anlayışı içinde adalete teslim ediliyor. Bu konuda bilhassa Millî İstihbarat Teşkilatı’mızın çok üstün başarılar sergilediğine şahit oluyoruz.
Allah yâr ve yardımcıları olsun. MİT ile birlikte ordumuz ve polisimiz de hainlerin ensesinde. Âdeta nefes aldırmıyor. Seçim öncesinde Kandil’deki canilerin nasıl feryat figan ederek bazı siyasî çevrelerden yardım istediklerini unutmadık. Şükürler olsun ki Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle artık bebek katilleri “inlerinde vuruluyorlar.”
“Devlet Nasılsa Görevini Yapıyor” Düşüncesi…
Evet, bazıları “Devlet nasılsa vazifesini yapıyor, terör örgütlerini takip ediyor. Ben ne yapabilirim ki?” diye düşünebilir. Bu çok anlamsız, haksız ve yanlış bir düşünme şeklidir. Rehavete düşmeye asla hakkımız yok. Elbette devletimiz, polisimiz, askerimiz, kamu kuruluşlarındaki memurlarımız görevlerini hakkıyla yapıyorlar ama vatandaş olarak da bize çok büyük mükellefiyetler düşüyor.
Herkes kendi mıntıkasını temizleyecek. Askerî tabirle söyleyelim; “Mıntıka temizliği yapılacak!” Yani rehavete kapılmayacağız. Dış güçlere bağlı aparatların hiç bitmediğini, her anı kolladıklarını ve fırsat bulunca yeniden Türkiye’mize musallat olabileceklerini katiyen unutmamak gerek.
Peygamber Efendimiz “Önce tedbir sonra tevekkül!” buyurmuştur. Biz tedbirlerimizi alacağız, uyanık duracağız, yeni nesillere bu tehlikeleri anlatacağız. Vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı, ezanımızı, dinimizi çocuklarımıza sevdireceğiz. Ondan sonra hayatımıza huzur içinde devam edeceğiz.
Kültür Sanat Dünyası Ne Âlemde?
Kültür sanat dünyasına, aydınlarımıza, medeniyet odaklı çalışma yapanlara, bu alanda sürekli olarak çalışan vakıf ve derneklerimize çok büyük görevler düşüyor. FETÖ ihanet hareketinin “yeşillenme” adı altında bütün kurum ve kuruluşlara sızmak istediğini asla unutmamalıdırlar.
Mesela vakıf ve dernekler, üyelerini baştan sona elden geçirmeli, bu örgütle iltisaklı olanları derhâl üyelikten atmalı. Bu yolda olan kişilere verilmiş ödüller varsa geri alınmalı ve bu keyfiyet herkese ilan edilmelidir.
Bazı dergilere bakıyorum. Millî ve manevî değerlere bağlı görünen bu mecmualarımız, bu yolda lüzumlu hassasiyeti hiç göstermiyor. İhanet teşkilatına destek olmuş yazar ve şairlere yine sayfalarında cömertçe yer veriyor, onlarla röportajlar yapıyor ve okuyucularına adamları tanıtıyor. Çok yanlış, vahim bir hâl…
Bu keyfilik ve lakaytlık, 15 Temmuz’da vatanımıza kastedenlere cesaret verir. “Toplum da artık kanıksadı, bizi dışlamıyorlar. Biz de eski gücümüzü gösterebiliriz.” vehmine kapılabilirler. Bazı şaibeli partiler, oy kaygısıyla bu yola tevessül edebilir ama kültür sanat müesseseleri çok hassas olmalı.
Bütün kurum ve kuruluşlar ödül verirken araştırmalı, kime mükâfat verdiklerini iyi bilmedi, hataya düşmemelidirler. FETÖ iltisaklı kişilere ödül vermek demek, 15 Temmuz şehitlerimizi cezalandırıp ruhlarını tazip etmek olur, bunu hiç kimse kesinlikle unutmamalıdır.
Suskun Yazarlar!..
Malum terör örgütünün mensubu olan ve bu aziz millete ihanet eden yazarların bir kısmı çeşitli ülkelere kaçtılar, firar ettiler. Bir bölüğünün haklarında davalar açıldı, şimdi içeride cezalarını çekiyorlar. Bir bölümü ise henüz irtibatları tespit edilememiş, dışarda dolanıyorlar.
Dikkat ediyorum bu sözde aydınlar, yazıcılar 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana ağızlarını hiç açmadılar, bir laf etmediler, tek satır yazmadılar. Hâlbuki aydın, çağının tanığıdır. Yahu, her konuda ahkâm kesersiniz de “İkinci İstiklal Harbi”ni yaşadığımız 15 Temmuz ihaneti hakkında niçin tek laf etmezsiniz? Dilinizi mi yuttunuz yoksa? Hafızanızı mı yitirdiniz, konuşma ve yazma melekeniz dumura mı uğradı?
Geçenlerde bu örgütün mensubu olduğu bilinen bir yazıcı, hatıralarını kaleme almış. Merakla okudum, adam neredeyse hayatının en ince teferruatını ayan beyan yazıyor. Kronolojik sırayla kaydetmiş anılarını… Ben de merakla bekliyorum. Sıra 15 Temmuz 2016 tarihine geldi. Şu mealde satırcıkları karalamış: “Bu tarihte ‘kalkışma’ olduğu iddia edilen bir hareket yaşandı. Ne olduğu tam bilinmiyor.
Gelecekte tarih bunu doğru şekilde yazacak.” Görüyor musunuz alçaklığı! Adam resmen bazı gafil ve hain politikacılar gibi “15 Temmuz tiyatroydu.” demek istiyor. Ve bu kişi utanmadan, sıkılmadan bazı muhafazakâr dernek ve vakıflara girip çıkıyor.
İnsanlar Hata Edebilir
İnsan hata edebilir, yanlış yapabilir. Sevdiği, tuttuğu, desteklediği insanların ihanetine şahit olabilir. Ama özür denen bir şey vardır. İnsan bu durumda ‘adam’lığını yapmalı ve “özür dilemesini” bilmelidir. Peki, şairler, yazarlar ve sanatçılar bu pişmanlıklarını nasıl gösterecekler? Elbette eserleriyle.
Tek tük birkaç kişinin dışında o ihanet örgütüne mensup olanlardan pişmanlık kitaplarını okudunuz mu? Hadi kitaptan vazgeçtim özür yazılarına rastladınız mı? Demek ki aynı fikirde ısrar ediyor, aynı kanaatleri hayâsızca besliyorlar.
Temmuz ayı bizim için hicran yarasıdır, yaşadığımız büyük kederlerdir, çekilen acılardır. Temmuz, ebedî âlemlere uğurladığımız mübarek şehitlerdir, şanlı gazilerimiz, kahramanca ve yiğitçe direnen ulu milletimizdir. Hadsize haddini bildiren kutlu, görklü devletimizdir. Başkomutan’ın cesareti ve kararlılığıdır.
O günü unutursak vah bize, vahlar bize! Ben aziz milletimizin, bilhassa kültür sanat adamlarının, gerçek edebiyatçıların 15 Temmuz’u hiç unutmayacaklarına, o destansı ruhu konuşmalarında ve eserlerinde diri tutacaklarına inanıyorum. Allah devletimize, milletimize ve ümmetimize zeval vermesin. İçerideki hainlere ve dışarıdaki düşmanlarımıza asla fırsat vermesin! Zira Türkiye, İslâm âleminin lideri, Türk dünyasının öncüsü ve bütün mazlum coğrafyaların biricik ümididir.
Mehmet Nuri YARDIM
YazarTürkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı D. Mehmet Doğan vefât etti. Ebedî âleme göç etmesi başta yakınları olmak üzere bütün dostlarını, edebiyat, sanat, kültür ve basın dünyasını üzdü. Elbette bir mü...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...15 Temmuz kalkışması bağımsızlığımızı, millî irâdeyi, demokrasiyi, hukuk devletini; nihâyetinde birlik ve beraberliğimizi hedef almıştı. O gece; mi...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Çocukluk yıllarımızdan itibâren Tarık bin Ziyad bizim için diğer İslâm kahramanları gibi öncüydü ve büyük fetihlerin efsâne komutanıydı. Sonra bir fetret döneminde hem bu yiğit öncüyü hem de Endülüs r...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Şiâr, sözlükte, “bir şeyin kendisine özgü niteliklerine kılavuzluk eden alâmet, nişan, sembol, parola” anlamlarına gelir. Çoğulu, şeâir olup, bir şeye alem kılınan, bir şeyle alâmetlendirilen he...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ