Çiçeklerin Dili ve Anlamları
Çiçekler hayatımızın bir parçası. Yaşamın her devresinde çiçeklerin değişik türlerini görüyoruz. Doğumda, düğünde, kabir başında... Yeşilsiz ve çiçeksiz bir hayat düşünülemez. Çiçeklerin doğuşu hakkında Taberî tarihinde mânidar bir rivayet vardır.
Rivayet odur ki Hz. Âdem’le Hz. Havva’nın üzerinde kuruyup dökülen cennet yaprakları toprakta güzel bitkiler hâlinde bir uç vermiş. Gül de bunlardan biridir. Fakat en güzel rivayet, gülün Hz. Muhammed (s.a.v.)’in teninden oluştuğudur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in gülü çok sevdiği ve gülde Allah’ın muhteşem güzelliğinin tezâhür ettiğini söylediği rivayet edilir.
Mesela; beyaz gül masumiyeti, akasya zerafeti, lavanta huzuru, papatya saf sevdayı, hanımeli şefkati, menekşe vefayı, kardelen sebâtı, karanfil ise kalp kırıklığını anlatır.
Çiçeklerin baharda gönlümüze huzur ve mutluluk verdiği gibi kış mevsiminde de karlar altında hissedilen sevgi de bir gül kadar güzeldir. “Keşke bir gül olabilseydim.” diye düşünmeye başlıyor insan.
Çiçeklerin de dili varmış, konuşurlar ve Allah’ı her an zikrederlermiş. Aziz Mahmut Hüdâî Hazretleri Bursa kadısı iken içine aşk ateşi düşmüş, Üftâde Hazretleri’nin tekkesine derviş olmak için gitmiş. Gitmekle de kalmamış, bir imtihana tabi tutulmuş.
Üftâde Hazretleri müridânı ile birlikte Aziz Mahmut Hüdâî Hazretleri’ni de çiçek toplamaya gönderir. Bursa’nın Aydede semtinde demet demet kır çiçekleri toplayan müridân yanında, Aziz Mahmut Hüdâî dalından kopmuş bir çiçekle dergâha döner. Demet demet çiçekleri teslim alan Üftâde Hazretleri boynu bükük Aziz Mahmut Hüdâî’ye neden çiçek demeti getirmediğini sorar. Aziz Mahmut Hüdâi:
- Hangi çiçeğe yanaştımsa Allah’ı zikreder bir hâlde buldum, koparamadım der.
Evet, çiçekleri bir bilebilsek, anlayabilsek… Âşıklar birbirine çiçek göndererek meramını ifade ederlermiş. Her çiçek bir nâmedir, bir mesajdır.
Derler ki kırmızı gül; artık dayanamıyorum, sabrım tükendi. Pembe gül; her zaman sevinirim. Sarı gül; sararıp soldum, hastayım, bu ıstırabıma son ver. Yabanî gül; seninle buluşamayacak mıyız? Menekşe; sizden başka düşüncem yok.
Karanfil; aşkımdan şüphe etmeyin, benim de size güvenim vardır. Lâle; size olan sevgimi açmak için fırsat bekliyorum. Mine; sizinle gizli şeyler konuşmak istiyorum. Nergis; sizden uzak kaldıkça üzülüyorum. Papatya; sakın şüphelenmeyin. Hanımeli; gönlüm size bağlıdır, şeklinde mesaj iletir.
Gel gül dedi, bülbül güle, gül gülmedi gitti.
Bülbül güle, gül bülbüle yâr olmadı gitti.
Hallâc-ı Mansur taşlanırken dostları da umumi teamüle uyarak Mansur’a taş yerine gül atarlar. Mansur:
- Düşmanların taşları değil, dostların gülleri beni üzdü demiş.
Âşıkların dilinde gül, şiirlerle kalplere nakşedilmiş.
Huzur bir damlacık gözyaşı gülde, her sabah güneşe, rüzgâra sitem,
Çağıl çağıl kaynayış var gönülde, pınarlar fışkırır er oğlu, erde.
Türk kültüründe çiçekler hatırı sayılır bir yere sahip. Klasik Türk şiirinde ise çiçeklerin kendine özgü bir dili var. Bu dil, çiçeklerin yetiştirilmesinden renklerine, kokularından biçimlerine kadar latif bir uyum içerisinde.
Necip Fazıl Kısakürek şöyle diyor:
Akıl akıl olsaydı ismi gönül olurdu
Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu.
Türk edebiyatında şairler, duyguları ifade ederken çiçeklerin dilinden de yararlanıyor. Çiçekler, doğal hayatın olduğu kadar kültürel ve sosyal hayatın da bir parçası. Diğer taraftan doğal hayat da kültürel ve sosyal hayat gibi edebî metinlerin beslendiği kaynaklar arasında yer alıyor.
Çiçekler, insanoğlunun sosyal hayatına ne kadar girdiyse edebî metinlere de o kadar girdi. Nitekim Türk edebiyatında çiçeklerin özellikle İslâmiyet sonrasında geniş bir yer edindiği görülüyor. Yerleşik hayata geçişle birlikte gittikçe artan bir oranda şair ve yazarlar, eserlerinde çiçekler ve diğer bitkilerle ilgili tasvirlere, imgelere ve hayallere yer verdi.
Çiçeklerin özelliklerini bilmeden şiiri doğru çözümlemeniz mümkün olmaz. Söz gelimi gülün taç yapraklarının en küçük bir darbede bile zarar görecek kadar hassas olduğu bilgisini dikkate almayan, onların güzelin yüzü ve yanağı ile nasıl ve neden ilişkilendirildiğini anlayamaz.
Benzer biçimde lâlenin ortasında tohumlarını barındıran siyah bir bölümün olduğunu dikkate almayan, lâle ile yara arasında ilişki kuran bir şiiri doğru yorumlayamaz. Menekşenin küçük bir çiçek olduğunu ve taç yapraklarının yere doğru eğik biçimde olduğunu dikkate almayan da menekşe ile âşık arasında ilgi kurulmuş bir şiiri doğru anlamlandıramaz.
Çiçeklerin de bir dili var. Daha doğrusu çiçeklerin birtakım duygu ve düşüncelerin dile getirilmesinde sıkça başvurulan simgesel anlamları var. Klasik Türk şiirinde çiçeklerin kendilerine özgü bir dili var ve bu dil; çiçeklerin yetişme şartlarıyla, renkleriyle, kokularıyla, çanak veya taç yapraklarının biçimiyle uyumlu.
Cem Sultan bir beytinde şöyle diyor:
Gül bana gerekmez bana sen gül de yetersin.
Tek gül sanemâ gül de karanfil de yetersin.
Bana gül lâzım değil, bana gül olarak sen yetersin. Ey güzel! Yeter ki sen gül. Sen gül de karanfil olarak da yetersin.
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarEmek, bir işin yapılması için harcanan beden veya kafa gücüdür. İnsanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çerçevesini hem de kendisini değiştiren çalışma sü...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Her ne ararsan ara, ille kendinde ara,O güzel yüreğini atma ateşi nara,Akıbetin hoş olsun, hayır olsun encamın,Kendini kurtarırken dostuna açma yara.Gönül mülkü sultanı Hacı Bektaş-i Veli,Bir İlahi âş...
Şair: Rabia BARIŞ
El-Muhyî: Yaşatan Ve DiriltenEl-Muhyî, Yüce Allah’ın güzel isimleri arasında yer alır; hayatla ilgisi bulunan, varlıkta hayatı yaratan, can veren mânâsına gelir. Muhyî, yoktan bir şeyi îcâd etmek, yar...
Yazar: Editör
Bir gül için ne çilelere katlanır bahçıvan. Ta en uzak kuyulara kadar gider. Bazen eli boş döner. Kurumuştur kaynaklar. Ama hep ümitle gider, ümitle döner bahçıvan. Bugün yoksa yarın vardır. Yarını ya...
Yazar: Esra GÖKTEPE