Dükkâna Gelen Bereket
Vaktiyle Kalaycı Dede adında bir âlim zat yaşarmış. Şehrin ârif şahsiyeti ve akıl hocasıymış. İsminden de anlaşılacağı üzere kalaycılıkla uğraşır, yalnızca günlük ihtiyacını karşılayacak kadar kazanır ve sonra ibadete çekilirmiş. İkindi üzeri şehrin çarşısına iner, ihtiyaçlarını alır, insanlarla ve esnafla sohbet eder ve onlara güzel öğütler verirmiş. Mâhir elleriyle kapları kalayladığı gibi sözleriyle de insanların ruhunda bir aydınlık, ferahlık sağlarmış.
Kalaycı Dede kimden alışveriş ederse, o günün gözde dükkânı o olur, halk da o dükkânı tercih edermiş. Dükkân sahipleriyse o, dükkâna girince hem âlim bir zâtın kendilerini seçmiş olmasından dolayı şeref duyar hem de günün en fazla satış yapacak dükkânı olmanın sevincini yaşarlarmış. Bu yüzden Kalaycı Dede'nin torbasına onun alacakları dışında başka şeyler de sıkıştırır, hediye ederlermiş. Kalaycı Dede de bu duruma sesini çıkarmaz, torbadan kendi ihtiyacını aldıktan sonra geriye kalanı bir fakire verirmiş.
Günlerden bir gün şehre zengin bir tüccar gelmiş ve çok büyük bir dükkân açmış. İçinde en kaliteli mallar ve şehre daha hiç uğramamış eşyalar varmış. İlk günler bu dükkân halkın ziyâdesiyle ilgisini çekmiş. Kalaycı Dede'nin âdeti üzere gelip "Hayırlı olsun!" demesi beklenirken, o dükkânın önünden bile geçmemeye dikkat ediyormuş.
Daha sonraları, Kalaycı Dede'nin tavrının farkına varan halk, "Vardır bir hikmeti." deyip birer ikişer dükkândan ayaklarını çekmişler. Üç-beş gün sonra dükkâna kimse uğramaz olmuş.
Dükkân sahibi olaya bir anlam verememiş ve niçin böyle birden müşterinin ayağının kesildiğini araştırmaya başlamış. Durumu öğrenir öğrenmez araya aracılar koymuş, Kalaycı Dede'yi dükkânına davet etmiş, ama nafile. Kalaycı Dede bir türlü ikna olmuyormuş.
Zengin tüccar yiyecek, giyecek, eşya gönderdikçe Kalaycı Dede geri gönderiyor ve; "İkram etmeyenden alınmaz!.." diyormuş. Tüccar az buldu sanıp daha fazla gönderiyor, Kalaycı Dede de olduğu gibi geri gönderiyormuş. Olay bir müddet bu şekilde devam etmiş. Nihâyet tüccar, Kalaycı Dede'nin maksadını öğrenmek için ona gitmeye karar vermiş. Niyeti bir kez daha onu dükkânına davet etmek ve bu sefer ne yapıp edip bu dâvete icabetini sağlamakmış.
Tüccar, elleri kolları güzel hediyelerle dolu olduğu hâlde Kalaycı Dede'nin evine gitmiş. Kalaycı Dede de "Misafirdir." deyip evine kabul etmiş. Yalnız tüccar tam kapıdan içeri ayağını atacakken; “Dur! Önce elindekileri bırak, sonra gir." demiş Kalaycı Dede. Şaşırmış tüccar, ama denileni yapmış.
Yapmış lâkin sormadan da edememiş; "Efendim, nedir bu hâl? Niçin mallarımdan illetliymiş gibi kaçıyorsun, milleti de kaçırıyorsun?" Kalaycı Dede başlamış anlatmaya; "Bak oğlum! Benim ne sana ne de rızkına bir garezim var. Ama ne yapayım ki; senin malların buram buram haram kokuyor."
"Ne haramı!" demiş tüccar, "Ben her şeyimi alnımın teriyle kazandım." Gülümsemiş Kalaycı Dede ve sormuş; "Peki, Allah'ın sana verdiklerini paylaşman gerekenlerle paylaşır mısın? Allah'ın üzerine borç kıldığı zekât ve sadakayı verip ikram eder misin?"
"Niye ki?" demiş tüccar. "Ben çalışayım, yorulayım sonra dağıtıp malımı hebâ mı edeyim?"
"Dur, sana şöyle izah edeyim." demiş Kalaycı Dede:
"Diyelim ki, hasat zamanı bir arkadaşınla beraber tarlada çalışılıyorsun. Ücretinizi de buğday olarak alacaksınız. Tarla sahibi gücünüze, çabanıza ve yaptığınız işe bakarak sana daha büyük, arkadaşına da küçük bir çuval verdi. Ücret olarak bu çuvallara dolduracağınız buğdayı almanızı istedi.
Çuvalın büyük olduğu için de sana büyük kovayı, arkadaşına küçük kovayı verdi. İkiniz de aynı hızda bir müddet çuval doldurmaya uğraştıktan sonra senin çuvalın dolduğu hâlde arkadaşınınki dolmamış ise, o hâlâ çuval doldurma telaşındayken senin de kendi çuvalın dolu olduğu hâlde onun üzerine daha fazla buğday koymaya çalışman anlamsız olur.
Çünkü çuvalın alabileceği buğday bellidir. Bir kova dahi fazladan alamaz. Sen fazladan taşıdığın kovaları eğer arkadaşının çuvalına koyarsan işe yarar. Yok, inatla kendi çuvalına sığdırmaya uğraşırsan hem emeğin boşa gider hem nimet taşar dökülür; işte o zaman hebâ olur. Onun için eğer büyük çuvalla kova sana düştüyse paylaşmanın hakkını ver. Ve unutma ki paylaşılmayan mal murdardır."
Ayşe Gül PINAR
YazarBir gül için ne çilelere katlanır bahçıvan. Ta en uzak kuyulara kadar gider. Bazen eli boş döner. Kurumuştur kaynaklar. Ama hep ümitle gider, ümitle döner bahçıvan. Bugün yoksa yarın vardır. Yarını ya...
Yazar: Esra GÖKTEPE
Ülke olarak bir seçimi daha atlattık. Bunu yazarken amacımız elbette ki siyaset yapmak değil. Zira oy zamanı gelince herkes aklını, fikrini kullanarak oy verir. Seçimlerin sonunda hükûmeti kuranlarla ...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Yaşlı bir baba kuzu etinden yapılmış yaprak döneri çok severmiş. Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş.Baba, yemeği ö...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Lale derLal'e'derMevsim ondanRenk ondanBaharın sunduğu renklerin insana hissettirdiği huzur, ömre sunulan nadide zamanlardır. Sarı laleler, beyaz papatyalar, kırmızı güller gönül bahçemizde de yankı b...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ