Esmâ-i Nebî: Kerîm
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in isimlerinden bir de “Kerîm/Kerem ve ikram sahibi” idi. O; ikramda, paylaşmada, elindekini başkalarına vermekte, bağışlamada merhamette hâsılı her güzellikte en cömert idi. Cenâb-ı Hak bir âyeti celîlede şöyle buyurmaktadır: “Onların mallarında (ihtiyacından dolayı) isteyen ve (iffeti istemesine engel olan) yoksulun hakkı vardır.” (51/Zariyat, 19)
Bu âyet-i kerimede açıklandığı üzere İslâm, ihtiyaç sahibi ve güçsüzlere yardım elini uzatmayı malî durumu iyi olan Müslümanlara bir görev olarak vermiştir. Bir hadis-i şerifte Cabir (r.a.): “Rasûlullah (s.a.v.) kendisinden bir şey istendiğinde yok dediği olmamıştır.” dedi. Böyle cömert ve kerem sahibi olan bir peygambere ümmet olan Müslümanlara da bu şekilde davranmak yakışır.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri bir hutbelerinde şöyle buyurur: “Aziz cemaat! Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fukaraya yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever, sehî ve cömert idi. Her türlü tehlike karşısında fevkalâde cesarete sahip, doğru sözlü, ashap ve ehl-i beyti arasında adaletle muamele etmeyi sever, hiç kimseyi incitmezdi.
Kimse hakkında kötü söylemez ve kötü zanda bulunmazdı. Hasbe'l-beşer sâdır olan kusurlardan dolayı kimsenin yüz karasını yüzüne vurmaz, ancak bir daha böyle kötü işler yapılmamasını isim zikretmeksizin emir buyururdu.” Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v.) “Müslümanları önemsemeyen ve onlarla ilgilenmeyen mü'minlerden değildir.” buyurdu.
Bu hadis-i şerifte de belirtildiği üzere gerçek Müslüman muhtaçlara yardım eden, keder ve ızdıraplarını dindirmeye çalışan kişidir. Fertleri birbirinden kopmuş, bencil duyguların hâkim olduğu, karşılıklı sevgi ve saygının olmadığı bir toplum, Müslümanlar için örnek bir toplum değildir. Bir âyet-i kerimede mealen şöyle buyruldu: “Herhangi birinize ölüm gelip de (Rabb’im, beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam.) demesinden önce size verdiğimiz rızıktan harcayın.”
Her varlıklı kişi ileriye dönük yatırımlar yapmak ister, bu normal bir şeydir. Ancak yatırımların en güzeli, Allah yolunda yapılan yatırımdır. Çünkü bu tür bir yatırımın çalınma, deprem, yangın gibi felaketlerle yok olması söz konusu değildir. Cenâb-ı Hak tarafından karşılığı kat kat verilecektir. Bu konuda Yüce Rabb’imiz şöyle buyurur: “Allah yolunda ne harcarsanız Allah onun yerine (daha iyisini) verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (34/Sebe, 36)
Allah yolunda yaptığımız harcamaların sevabını kazanmamızın şartı, işe gösteriş karıştırmamak, iyilik yaptığımız kimseyi küçümsememek ve başa kakmamaktır. İyilikte bulunduğumuz kimseyi hor görmek, şahsiyetini rencide edici davranışlarda bulunmak ve riya karıştırmak sevap yerine günah getirir.
Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerim bu hususu şöyle açıklar: “Ey iman edenler, malını gösteriş için hayra veren, gerçekte Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimseler gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı iptal etmeyin; böylesinin durumu üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer.
Sağanak yağan bir yağmur isabet eder de onu sert kaya haline getiriverir (Toprağı gider kaya kalır.). Yaptıklarını bu şekilde Allah için yapmayanlar kazandıklarından hiçbir şeyi tutmaya muktedir olamazlar. Allah nankör kimselere doğru yolu göstermez.” (2/Bakara, 264) Bu ilâhî emirleri yerine getirerek rahmet ve mağfiret sofrasını gereği gibi değerlendirelim. Allah ve Rasûl’ünün verdikleri müjdelere nail olalım.
Editör
YazarVatan bizim bayrak bizimdir elbetBu hep böyle sürsün ila nihayetÇalışıp çabala yeise yer yokÇünkü zafer Türk'ün yeter ki sabretYürek pare pare bölünse de birAyrı renkte çiçek olunsa da birYaşamayı çok...
Şair: Hulusi TATAR
Her sevgi gibi doğa sevgisi de ailede başlar. Doğa sevgisi çocuğun hem sağlığı hem de kişiliği için gerekli olan bir sevgidir. Doğa sevgisi, görerek ve doğa ile iç içe olunarak öğrenilir. Çocukların d...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Müctebâ: Seçilmiş Peygamber (S.A.V.)Peygamberlerin, yaşadıkları toplumların hassas sorunlarını keşfetme ve bu toplumları evrensel ahlâkî değerler etrafında birleştirme konusundaki mücadeleleri, insanl...
Yazar: Editör
Hoşgörü, İslâm ahlakının temelini oluşturan bir erdemdir. Bu erdem; insanları yargılamadan, kırmadan ve aşağılamadan, affedici ve anlayışlı olmayı içerir. Hoşgörü, farklı inanç ve görüşleri kabullenme...
Yazar: Editör