Ölüm Gerçeği ve Ölüme Hazırlıklı Olmak
Allahu Teâlâ, Enbiyâ Sûresi 35. âyette şöyle buyurmaktadır:
“Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.”
Bu âyette ifade edildiği gibi her canlı ölümü tadacaktır. Doğumla dünyaya gelen bütün canlılar, ölümle bu dünyadan ayrılmaktadırlar. Bu, Yüce Allah’ın koymuş olduğu değişmez bir kanunudur. Yüce Allah, hayırla ve şerle insanları imtihan etmekte/sınamaktadır. Dünya hayatının sonunda insan, Allah’ın huzuruna döndürülecek ve dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekilecektir.
Dünyada pek çok insan, ölümü hatırlamak istemez. Hatta ölümü hatırlatan her şeyden uzak durmaya çalışır. Hâlbuki Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed, “Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayınız.”[1] buyurmuştur. Tirmizî’nin rivâyet ettiği başka bir hadiste ise, “Aslında sizler ölümü çok sık hatırlamış olsaydınız şu gördüğüm vaziyette olmazdınız. Öyleyse lezzetleri yok edeni (yani ölümü) çok hatırlayınız.”[2] buyurmuştur.
Bu rivâyetlerden anlaşıldığına göre ölümü hatırlamak, insanı gafletten kurtarmakta ve ebedî hayat olan âhiret için hazırlık yapmaya yönlendirmektedir. Ölümü unutup da dünyaya ve dünyalık işlere dalan insanlar, bedbaht insanlardır. Çünkü ölüm, Allah tarafından gizli tutulmuş olup her an gelebilir. Ölüm ansızın geldiğinde dünyaya dalan kişi, hazırlıksız olarak yakalanacaktır. Dolayısıyla âhirete hazırlıksız olarak giden kişi kaybeder ve hüsrana uğrar.
Gaflet içinde olup da ölümü hatırlamayan, ölümden sonraki âhiret hayatı için hazırlık yapmayan insanı, gerek ölüm anında, gerek kabirde, gerekse kabirden sonraki âhiret hayatında dehşetli bir sonuç beklemektedir. Zira o kişinin âkıbeti son derece kötü olacaktır.
Ölüm bir hakîkattir. Ölümden kaçmak kurtulmak aslâ mümkün değildir. Nitekim Yüce Allah, “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kaleler içerisinde olsanız bile!”[3], “(Rasûl’üm!) De ki; ‘Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size aslâ faydası olmaz! Kaçsanız bile pek az bir zaman yaşatılırsınız (sonunda yine ölürsünüz).”[4]
Ölüm mutlakâ geleceğine göre ölümden kaçmak yerine ölümden sonrası için hazırlık yapmaya gayret etmek gerekir. Nitekim bir sahâbî, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, “Akıllı insan kimdir?” diye sorduğunda Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap vermiştir:
“Akıllı kişi, nefsini dâimâ hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır.”[5]
Bazı insanlar tarafından ölüm bir son olarak düşünülmektedir. Hâlbuki gerçekte ölüm bir son değildir. İnsan, ruh ve bedenden meydana gelen bir varlıktır. Doğumla dünyaya gelir. Yaratıcı’nın takdir ettiği bir süre bu dünyada yaşar ve kendisine takdir edilen ecel geldiği zaman ölümle bu dünya hayatı sona erer.
Ruh bedenden ayrılınca ölüm olayı gerçekleşmiş olur. Bedenin fonksiyonu biter, ancak ruh ölmez, hayâtiyetini devam ettirir. Şehitlerin ölü olmadıklarını ve nimetlerle rızıklandırıldıklarını bildiren âyet-i kerîmeler[6] rûhun ölmediğini göstermektedir.[7]
Ölüm olayı gerçekleşince maddî beden zamanla çözülür, çürür ve toprak olur. Ancak ruh, hayâtiyetini devam ettirir, aslâ ölmez. Ruh, çevresinde olup bitenleri görür, duyar ve algılar ancak dışardakilere hiçbir mesaj ulaştıramaz.[8]
Yüce Allah, hesap günü ile ilgili, “O gün ne mal ne de evlatlar fayda verir. Ancak selim bir kalple gelenler kurtulacaklardır.”[9] buyurmuştur.
Hesap gününde selim bir kalple Allah’ın huzuruna çıkabilmek için de dâimâ ölümü hatırlamak ve ölümden sonraki ebedî hayat için hazırlıklı olmak gerekmektedir.
Netice olarak diyebiliriz ki, ölüm, bir canlının hayatının tam ve kesin bir biçimde sona ermesidir. Ölüm her canlının karşılaşması zarûrî olan bir hakîkattir. İnsan, ölümü aslâ aklından çıkarmamalı, hayat sermayesi elinde iken Rabb’ini râzı edecek sâlih amellerini artırmalıdır.
Sonsuz adâlet ve şefkat sahibi olan Yüce Allah, her insanın önüne öğüt alabileceği çeşitli fırsatlar çıkartmakta ve belirli bir süre vermektedir. Şu husus aslâ unutulmamalıdır ki, ölüm bir yok oluş değildir. Sanıldığı gibi ölümle her şey bitmemektedir. Ölüm Câhiliye insanlarının düşündüğü gibi sonsuz tatlı bir uykudan ibaret de değildir. Ölümle insanın sonsuz ve ebedî hayatı başlar ki, bu hayat kişinin dünyada yaptığı amellere göre şekillenecek olan asıl hayattır.
Ne mutlu ölümü unutmayıp ebedî hayatı için hazırlık yapanlara!
[1] Nesâî, “Cenâiz”, 3.
[2] Tirmizî, “Sıfatü’l-kıyâme”, 26.
[3] 4/Nisâ, 78.
[4] 33/Ahzâb, 6.
[5] Tirmizî, “Kıyâmet”, 25/2459; İbn Mâce, “Zühd”, 31.
[6] Bk., 2/Bakara, 185; 3/Âl-i İmrân, 169-171.
[7] Mehmet Soysaldı, Kur’ân’a Göre Ölüm ve Ölüm Ötesi Hayat, (İstanbul: Beka Yay., 2020), 65-66.
[8] Soysaldı, a.g.e., 66.
[9] 26/Şuarâ, 88-89.
Mehmet SOYSALDI
YazarCennet kokusu taşırHas bahçenin gülleriRûhumuza ulaşırHas bahçenin gülleriHepsi de rengârenktirTop top hevenk hevenktirTam da rûhuma denktirHas bahçenin gülleriBurcu burcu rahmettirTükenmez berekettir...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Asırlık bir virde durmuş,Güvercin göğsü kubbeler.Can sırrına mühür vurmuş,Ağzı kilitli türbeler.Misafiri hastır amaVârisleri taşa benzer,Taşın bağrındaki yaraGözden düşen yaşa benzer.Göğe uçurmuş huzu...
Şair: Bestami YAZGAN
Sultan I. Abdülhamid’in kızlarındandır. Yedinci çocuğu olarak 17 Temmuz 1778 Perşembe günü dünyaya geldi. Annesi, I. Abdülhamid’in ikinci kadını Ayşe Sineperver Kadın Efendi’dir. Padişah kızına,...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Tasavvufî sohbetler, bir edeb mektebi olarak gönülleri eğitir. Mürşid-i kâmil bu mektebin muallimidir, gönül yolunun sâlikleri olan ihvanlar ise bu mektebin talebeleridir. Sohbet ortamında, müritler m...
Yazar: Musa TEKTAŞ