Cihan Bî-Can Muhammedsiz
Cihan Bî-Can Muhammedsiz
(Dede Ömer) Rûşenî (?-1487)
Ey risâlet bûstânında hırâmân serv-kad
Ve’y nübüvvet ravzasında yâsemen-bû lâle-had
Adı Ahmed bî-adeddür yâ Nebîyullah Velî
Sen bir Ahmed’sin ki senden görünür nûr-ı Ahad
“Sad” aynın “mim” ağzın “dal” zülfün göreli
Yâ Nebî gitmez dilümden bir nefes zikr-i Samed
Enbiyânın her birinin var nihâyet ilmine
Hak sana verdi ki ilm ü hikmete yok hadd ü add
Cism-i bî-cân gibidir cânâ cihân sensiz kamu
Cânların sen cânısın câna sana cândır cesed
Konmadı âyîne-i bî-jengine gerd ü gubâr
Sîne-i bî-kînine gelmeyiben hıkd u hased
Rûşenî bî-çâre zulmetde kalurdı yâ Nebî
Ana “mim” ağzınla iki “dâl”ın olmasa meded
Na’t Edebiyatımızda, klâsik benzetmelerin, hattâ klasikleşecek kelimelerin ve ifâdelerin ilk örneklerinden biri de Rûşenî’nin na’tları olsa gerek. Zîrâ özellikle 14. ve 15. asırdan sonra anlam ve anlatım bakımından, birbirini tekrar eden na’tların çoğaldığını görmek mümkündür. Bu açıdan, ilklerden diyebileceğimiz bu na’tlarda kullanılan kelimeleri, mazmunları kendi çağında özgün kabul etmek gerekiyor.
Dede Ömer Rûşenî, ilk beyitte Hz. Muhammed (s.a.v.)’i, peygamberlik bahçesinde salınan serviye benzetiyor. Klâsik edebiyatımızda sevgilinin boyu ve salınarak yürüyüşü hep serviye benzetilir. Servinin özelliği, elif harfi gibi dümdüz olmasıdır. Boyu uzundur ve diğer ağaçların arasında hemen belli olur ihtişamıyla. Nasıl ki servi, bahçedeki ağaçların şâhı ise, Peygamber Efendimiz de diğer peygamberlerin arasında yegânedir. O, nebîlerin bahçesinde de yâsemen kokulu ve lâle yanaklıdır.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bir adı da “Ahmed”dir. Ahmed ismi dünyada pek çok kimseye ad olmuştur; fakat Hz. Muhammed (s.a.v.) öyle bir Ahmed’dir ki “Ehad” ismi onda görünür. Ehad, “bir” demektir ki Allah’ın sıfatlarından biridir. Eski yazıda Ahmed kelimesi ile Ehad kelimesinin yazımında farklı olan tek harf “mim”dir. Şair burada Peygamber Efendimiz’in ehadiyyete mazhar olduğunu, nûrunu Allahu Teâlâ’dan aldığını ifade etmek istiyor.
“Sad” aynın “mim” ağzın “dal” zülfün göreli
Yâ Nebî gitmez dilümden bir nefes zikr-i Samed
beytinde şair harfleri bir benzetme unsuru olarak kullanıyor; sonra da onların birleşiminden ortaya çıkan kelimeye işarette bulunuyor.
Klasik edebiyatta sevgilinin gözü sad (ﺺ) harfine (bu harfin baş kısmına) benzetiliyor. Ağız küçük olduğu için mim (ﻢ), saçlar ise dal (ﺪ) harfi gibidir. Şair diyor ki: “Senin gözün sad, ağzın mim, saçların ise dal harfine benzer. Bu yüzden dilimde daima Samed zikri vardır. Samed, İhlâs Sûresi’nin 2. âyetidir. Bu kelime Allahu Teâlâ’nın dâim ve bâkî sıfatını belirtir.
Şair dördüncü beyitte, bütün peygamberlerin ilimlerinin belirli bir adedi ve bir sonu olduğunu fakat Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ilmine ve hikmetine bir son olmadığını söylüyor.
Cism-i bî-cân gibidir cânâ cihân sensiz kamu
Cânların sen cânısın câna sana cândır cesed
Yukarıdaki beyitte en fazla dikkat çeken noktalardan biri şairin, kelimeler arasında bir aliterasyon sağlamaya çalışmasıdır. Cân, cânân, cânâ, cism, cihân, cesed kelimelerindeki “c” sesi ile bir ritim oluşturulmuş. Bu kelimelerdeki “a, e, i” gibi sesli harfler de âhengin bir parçası olmuş denilebilir.
Şair, Hz. Muhammedsiz bir dünyanın cansız (ruhsuz) bir ceset gibi olduğunu ifade ederken, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, sadece bir cesetten ibaret olan insanlığa can verdiğini söylüyor.
Konmadı âyîne-i bî-jengine gerd ü gubâr
Sîne-i bî-kînine gelmeyiben hıkd u hased
Peygamber, Allah’tan aldıklarını insanlara tebliğ edendir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de öyle yapmıştır. Allah ne emretmişse, neyi tavsiye etmişse onları insanlara tebliğ etmiştir. Bunu yaparken, Allahu Teâlâ’nın söylediklerinin yanına, kendinden veya bir başkasının söylediklerinden bir şeyler katmamıştır. Bu bakımdan şair Onu, üzerine toz konmamış, temiz bir aynaya benzetiyor. Onun sînesinde kinden, öç alma duygusundan, hasetten zerrece bir iz bulunmamıştır.
Burada ifadeye kuvvet vermek için bir benzetme ve bir karşılaştırma yapılıyor. Aynanın pas tutması ile insanın kin tutması mukayese ediliyor. Eğer ayna jeng tutarsa temiz ve net bir görüntü de vermez. Bunun gibi, insanın kalbinde kin, gurur, haset varsa onun da sînesindeki bu zararlı şeyler hem kendinde hem de diğer insanlarda olumsuz bir hava oluşturur.
Dede Ömer Rûşenî, son beytinde Peygamber Efendimiz’e hitâben şöyle diyor: “ Ey Allah’ın Rasûlü, bîçâre Rûşenî, Senin mim ağzınla iki dal’ın meded etmeseydi, karanlıklar içinde kalacaktı.”
Rûşenî bî-çâre zulmetde kalurdı yâ Nebî
Ana “mim” ağzınla iki “dâl”ın olmasa meded
Şair burada da harflerin anlamları ve yüklendiği mazmunlarla âdeta oyun oynuyor. Mim ve iki dal bir araya getirildiğinde meded lâfzı çıkar.
Peygamber Efendimiz’in ağzından çıkan dindir, nasihattir. Dine sarılan insan ise zulumattan kurtulur. Dolayısıyla din insanlara medettir.
Dal kelimesi hem Arap harflerindeki bir harfe hem de Peygamber Efendimiz’in, mecâzen, kollarına işaret eder. Onun kollarına, yani onun söylediklerine sarılmak da yine insanı kurtuluşa götürecektir.
Netice olarak, Rûşenî, yukarıda da söylediğimiz gibi Anadolu’da na’t geleneğinin ilk temsilcilerinden biri olması hasebiyle önemlidir. Sanatı ve söyleyişi de çağına göre üstün vasıflarla doludur diyebiliriz.
Vedat Ali TOK
YazarVücudûn bâ’is-i îcâd-ı âlem yâ RasûlallahAnınçün cümleden sensin mükerrem yâ RasûlallahZuhûr-ı zât-i pâkindür anı halleyleyen yohsaKalurdı sırr-ı mevcûdât mübhem yâ RasûlallahAceb mi âb-ı rûyunla döne...
Yazar: Vedat Ali TOK
Vasco Da Gama’nın Rehberi Müslüman Denizci: Ahmed İbni MâcidPortekizli denizci Vasco da Gama (1469-1524), Portekiz kralı I. Manuel tarafından Doğu’nun hazinelerine ve Hindistan’a ulaşmakla görevlendir...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Cemi’-i enbiyâlardanMuhammed cümlenin şâhıYüzü nurundan almışlarFelekler şems ile mâhıYedi kat gökleri geçtiKadem arş üstüne bastıErişdi kâbe kavseyneTavâf eyledi dergâhıAnın seyr ü sülûkundanMelekler...
Yazar: Vedat Ali TOK
Fetih, “açma, başlama, başlatma” anlamlarına gelir. Bizim Hayat Kitabımızın bir bütün olarak ilk inen ve Mushaf’ın en başında olan sûresi Fâtiha Sûresi’dir. “Açan” anlamına gelir ve Kitabımız o kutlu ...
Yazar: Ali AKPINAR