Depremde Enkazda Yitenler
Asrın felaketi olarak kayıtlara 6 Şubat 2023 Pazartesi günü saat 04.17 geçti. O zamandan bu yana on bir şehrimizde büyük zorluklar yaşanmaya başladı. Ama özellikle Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay en çok etkilenenler arasında oldu. Malatya özelinde devam ederek deprem konusuna değinmeye çalışacağım. Elbette hem bizzat bu sıkıntıları yaşamış ve yaşamaya devam eden biri olarak hem de dışarıdan gözlemlemeye çalışan biri olarak.
Yazan insanlar sanırım yazarak içini döküyor, bir nevi bununla terapi oluyor. Zaten dert yazdırır derler. Allah’ın takdir ettiği bir şey muhakkak vardır ama Allah’ın takdirinin yanında Allah’ın verdiği akıl ile de kullarının düşünmesi gerekir. Okumanın önemine sürekli dikkat çekerken sadece akademik okumadan, diploma almaktan bahsetmiyoruz aslında. Okumak insani düşüncelerin derinine götüren bir araçtır aslında. İnsana değer vermenin bir geçiş yoludur.
Osmanlı Devletinin insanı yaşat ki devlet yaşasın düsturunu tam olarak anlayabilmiş değiliz sanırım. Yara büyük yıllardır yapılan ihmallerin sonucudur bu olan bitenler. Sadece kendi nefsimiz için yaşamamızın sonucudur bunlar. Enkazın altında nice hayaller, umutlar kaldı. Ve enkazın altında bencilliğimiz sonucunda, sadece zenginleşme derdinde olan kapitalist düzenin kurbanları da kaldı maalesef. Allah bunun elbette hesabını soracaktır. Ama umut ederiz ki dünyada da bunun hesabı sorulsun ve yaralar bir nebze hafiflesin.
Depremin ardında birçok soru kaldı. İnsanlar ne yapacaklarını bilmez haldeler, psikolojileri bozuk durumda. Allah’ın bize verdiği umutla yaşıyoruz sadece. Devletimiz elbette büyük ve inşallah bu yaraları kapatabilecek güçtedir. Ama uygulama konusunda ciddi sıkıntılar var.
Bu şehirlerde yaşayan tüm insanlar depremzede, hayatlarını biraz düzene koymaya ihtiyaçları var. Çünkü barınma konusu hayati bir meseledir. İnsanlığın yaşamını sürdürebilmesi için barınmaya, işe ve aşa ihtiyacı vardır. Dolayısıyla şu anda insanların bu sıkıntılarının ivedi çözülmesi gerekmektedir. İşte devlet, bu noktada devreye girmeli ve insanının yanında olmalıdır. Bütün sorunların çözülmesi için gerekli gayretin gösterilmesi elzemdir. Rabbim bizlere ferahlık versin, dayanma gücü versin.
Depremden sonra zihnimizi toparlamaya çalışırken yeni sorunlar da ortaya çıkıyor. Evlerimizin büyük çoğunluğu hasarlı durumda onların tekrar oturulacak hâle gelmesi de uzun zaman alacak gibi. İş hayatımızın nasıl düzene oturacağı gibi ciddi konular var.
Bunların hepsini düşününce içinden çıkılmaz bir hâl alıyor bizim için. Güçlü olmak zorundayız elbette. Ama neticede insanız ve sevinç de üzüntü de insana has bir özellik. Dolayısıyla morale, umuda çok muhtaç olduğumuz bir dönemdeyiz.
Enkazın altında yitip gidenlerden biri de hayaller, umutlar. İyi kötü bazı hayat alışkanlıklarımız vardı, kimseye zararı olmayan, kimseyi üzmeyen kendi dünyamızda yoğrulup giden, hasbi duygular… İşte bunlar da gitti, bir kahve içimlik saltanatımız varmış meğer. Hayatın hep andan ibaret olduğuna inanırım. Öyledir de bir saniye sonrasına kimsenin garantisi yok.
Bu yazılar satırlar da geleceğe sadece bir anı niteliğinde, kayıt belki de. Şehrin hafızası yitti enkazların altında. Malatya’nın merkezi artık bildiğimiz bir merkez değil. Gittiğimiz caddeler, sokaklar yok artık. Hatta öyle ki hafızamız birden silindi gibi, yiten yerde hangi binanın olduğunu hatırlamakta da güçlük çeker olduk.
Şehrin merkezini kurmak daha kolay olur belki ama nice anıları barındıran yuvaları kurmak hiç de kolay olacak gibi değil. Malatya sokaklarında gezerken sıra sıra dizilmiş kamyonlar, taşıma asansörlerini görünce içim cız etti. Şehir bir an önce tahliye ediliyor gibiydi. Nasıl olmasın ki neredeyse yarıdan fazlası ağır hasarlı hale gelmiş bir şehir.
Oturduğum muhitte yan blok ağır hasarlı olmuş, bizim binaya az hasarlı demişler ama nasıl içini yaptırıp oturabileceğiz hiç bilmiyorum. Hayalet bir şehir haline gelen muhitte, evimizde eskisi gibi güvenle nasıl oturacağız? Yan blok ağır hasar almışsa, bizim evde alırsa ne olacak gibi düşüncelerle zihin iyice yoruluyor. Yazmak bazen sadece hep olumlu şeyleri anlatmak değil aslında. Burada ciddi olumsuzluklar var ve çözüm bekliyor, dolayısıyla bunları da yazmak gerekir ki belki bir yetkili okur ve gereğini yapar.
Biz okuyup yazan insanların büyük bir korkusu da vardır aslında… Taşınma meselesi çok büyük bir derttir okuyan insan için. Neden derseniz koli koli kitapların taşınması büyük derttir. Taşıma firmaları da istemez genelde kitap taşımayı, kitabı genelde külfet olarak gördüğümüz için maalesef böyle bir sorun var.
Okuyan ve yazan biri külfet olarak görmez ama bu zorluklar göz önüne gelince ciddi bir sorun olarak karşısındadır. Elbette can havli ile kitaplar aklınıza gelmiyor, daha sonraları ortalık biraz durulmaya başlayınca kitaplar ne olacak diye sormaya başlıyorsunuz kendi kendinize.
Eşyaları alıp bir yere koymak isteseniz koyamıyorsunuz çünkü depolar bile bir dünya masraf olmuş, bu hengâmede her şeye gücünüz yetmiyor artık ve daha tutumlu olmak zorundasınızdır. Artık ben de kitaplarımı kaderine bıraktım. Allah ne derse o olur diye düşünerek. Kitabı, okumayı merkeze alırken şimdi sadece yaşayabilmeyi, barınabilmeyi merkeze almak durumundayız. Kültürün yaşaması, aktarılması için de kitaplar mutlaka önemli. Şehrin kütüphanelerinin bu anlamda korunması da önemli…
Depremde sadece oturduğunuz evin sağlam olması değil şehrin bütün yapılarının sağlam olması önemli. Depreme berberde, lokantada, konferans salonunda, sanayide de yakalanmak mümkün. Hayatın olduğu her yerin önemli olduğunu söylemek lazım. Yaşamak kutsal bir şeydir ve herkesin yaşama hakkı vardır. Yapıların sadece depreme dayanıklı olması da yetmez depremden sonra da hayata devam edebilmemiz için tüm gücüyle ayakta durması gerekir. Bu felsefe ile hareket etmeyi düstur edinebilirsek zannediyorum deprem korkusu hayatımızdan çıkar.
Japonya’da sürekli deprem oluyor, ancak onlar depremle yaşamayı artık bir yaşam biçimi olarak benimsemiş ve insanlarına değer verdiklerini görüyoruz. Dilerim ülkemizde de bu anlayış ile daha güzel yapılar oluşturulur. Ayağımız her daim toprağa yakın olsun, gökdelenler bizi göğe ulaştırmaz, bizi medeniyetin zirvesine de ulaştırmaz. Medeniyete ancak yaptıklarımızla, kültürümüzle ve bilgimizle ulaşabiliriz.
Erol AFŞİN
YazarFethini müjdeleyen Muhammed Mustafā'dır"Bir taşına bütün bir Acem mülkü fedādır"Hangi şehir hakkında bunca şiir yazılmış?Efendisi, Türkçesi, gönüllere kazılmış?İçinden deniz geçen, dünyâdaki tek şehir...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Evliya Çelebi XVII. yüzyılda İstanbul’u Seyahatname isimli eserinde anlatırken Ayasofya’nın Sırları ve gizemlerini yazmıştır. Biz de bu eserde anlatılanları bu yazımızda ifade etmeye çalışacağız.Seyah...
Yazar: Resul KESENCELİ
İstanbul’un Fethi dünyanın en büyük hadiselerinden birisi. Fatih Sultan Mehmed bu fetihle hem Hazret-i Peygamberin müjdesine mazhar olmuş hem de Osmanlı’nın cihanşümul olmasına öncülük etmiştir. Ve Fa...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Her mü'minin gözündenBirer damla yaş aksaZincirleri kökündenSöker Mescid-i AksaUtanırız Ömer'denYüzümüz kalkmaz yerdenHer mü'min, peygamberdenEmânet diye baksaBu kutlu belde içinCan verdi nice mü'minK...
Yazar: Mahmut NACAR