Gönüllere Hitap Edebiliyor muyuz?
Atalarımız, "Yarım elma gönül alma." demişler. Amacımız; gönül kırmak, incitmek, üzmek mi yoksa gönül kazanmak, gönül almak, gönüllere girmek mi olmalı? Hayırlı ve güzel işler yapanları asla unutamayız. Onlar gönlümüzde yer etmiştir.
Gönlümüzü kazanan kişileri unutmamız mümkün değil. Hangi gönül yaranıza kim merhem oldu? Yanan hangi gönlün tütününden sakındınız; bunu düşünmek durumundasınız, düşünmek zorundayız. Bizim gönül yaramıza kimin merhem olduğunu düşüneceğiz, hatırlayacağız, unutmayacağız. Asla unutmayacağız bu iyiliği.
Kimin gönül yarasına merhem olduğumuzu bilip unutacağız hemen ki işe yarasın. Unutmayacağımız asıl konu, elimizden geldiği kadar, bir gönlü perişan etmemeye çalışmak olacak.
Yakınlık istiyorsak gönlü gözeteceğiz öncelikle. Gönül kırılırsa yakınlığın gideceğini çok iyi bileceğiz; muhabbetin, dostluğun, arkadaşlığın, beşerî münasebetin çekim merkezinde ‘gönül’ olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız hiç.
"Kalbimiz gül gibi olacak ki söz ve davranışlarımız ıtır gibi olsun. Böyle olalım ki yeni güllerle ıtırlarla arkadaşlık doğsun; arkadaşlık doğsun ki bülbüller şakısın yanımızda yöremizde. Böyle olsun ortam ki sağlamlaşsın aramızdaki gönül birliği. İşin başı; gönlümüzün dertli olmasını istememek, bu uğurda çok çaba göstermek, bunu başarmak, başarabilmek elbette!
Gönlümüzün neler neler çektiğini bizden iyi kimse bilemez. Bunu kabul etmek, kendi gönlümüz dertli olunca başka gönüle nasıl yardımcı olamayacağımıza inanmak gerekiyor. Öç ve gururu/kibri gönülden atmak; gönlümüzde ne varsa dilimizde de o olması gerekiyor.
Haramın, hilenin, riyanın gönlü karartmaması gerekiyor. Gönül dostlarını başkalarına şikâyet etmemek gerekiyor kesinlikle. Gönül acısını ancak bir dost elinin geçirebileceği fikrinden hareketle gönlü güzel insanlara kapıları kapatmamak, onlarla hemhâl olmak gerekiyor. Öyle olmak gerekiyor ki bizim gönlümüz de güzel olabilsin."
Mevlânâ: ‘Dertli insanın gönül evi, duman içindedir; derdini dinlersen o eve bir pencere açmış gibi olursun.’ Önce gönül kazanmak lâzım. Gönül kazanamazsak, yapayalnız kalmayı göze alacağız/alıyoruz demektir. Vermemiz gerekenlerin hepsini gönülden verebilmek; alabileceğimi de alabilmek gerekiyor.
Bu, mutlu yaşamanın temel kuralı! Evet, evet; işin özü, kendi kalbine daha çok bakarak hayatı bulanıklıktan kurtarmak, kalp kazanmak, gönül almak; gönlü ferah tutmak. Bunun için yeter şart, gönül gözü ile bakıp gönül gözü ile görebilmek. Gönül gözü ile görebilirsen/bakabilirsen, gönüle en yumuşak sözle girebilmek mümkün… Gönül alıcı bir söz ile kışı yaza çevirebilmek mümkün… Gönüllerin anahtarını yumuşak huy ve yumuşak kelimeler kabul edince, açılmayacak kapı yoktur.
Bir sözün bir gönül yaptığını unutmadan, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın dediği gibi, "Güzel sözler, güzel yüzler, tatlı diller gönüllerde azizdir." diyerek gönüllerde yer edebilmek mümkündür. Temiz bir kalp, zehirli dillerin bozduğunu telafi ediyor.
Hayatta şartlar hep olumlu gelişir, her derdin çaresi bulunabilir, emekler gönül hoşluğu ile bağışlanabilir, dünyanın sıkıntılarından kurtulup kurtuluşa ulaşılabilir; bunlar yapılır belki. Belki çok kolay bunlar. Gönüllerde yer edilebilir belki. Unutmayalım ve unutturmayalım ki "Gönüle girmek nasiptir; orda kalmak mârifet."
Öncelikle kendimize şu soruyu soralım: Gönül kazanmak gibi bir derdimiz var mı? Gönül kazanmak için neler yapıyoruz? İnsanların kusurlarını çok çabuk bulmada tecrübeli, ama tamir etmede bir çırak gibiyiz. Bazen kardeşten öte bellediğimiz dostumuzun bize anlatmış olduğu bir sırrı bir hatasını gördüğümüzde sinsi bir şekilde açığa çıkarabiliyor ve gönlünü kırabiliyoruz.
Mevlânâ'nın "Kusur arıyorsan tüm aynalar senindir." sözü her şeyi anlatıyor. Oysaki güzel bir davranış sergilediğimizde veya güzel bir söz söylediğimizde karşındaki kişinin gönlünü kolayca fethedebiliyor, bir demet çiçekle bir kadının gönlünü kazanabiliyoruz.
"Peki, bir kişinin gönlüne nasıl girebiliyoruz? Toplum içindeki insanların hatalarını gördüğümüz zaman kolayca yargılıyor, gönlünü kırıyoruz. Bunu yaparken de farkında olmadan gıybet ediyoruz. Zaten arkasından yaptığımız gıybet eğer doğru değilse iftira etmiş oluyoruz.
Oysaki yanlış yaptığımızı biz kendimiz de fark ediyoruz; ama bunu başarmaktan geri durmuyor, gönül kırmaya devam ediyoruz. İnsanların gönlünü kırmak çok kolay, insanları kapıdan kovmak çok basit geliyor. Ama şunu unutmamak gerekir ki bir gün Mevla o kusuru bize de yaptırabilir. Empati kurarak insanların kusurlarını örtmede, Hz. Mevlana’nın dediği gibi, gece gibi olmalıyız.
Gönül kazanmak ben diyen nefsini kendi yenmekle, hayır ve fedakârlıklarla, salih amellerle, kısacası gönül insanı olmakla başarılmaktadır. Eskiden tekkelerde iki soru sorulurmuş: Bugün gönül kırdın mı? Namazını kıldın mı? Birinciye cevap evet ise, ikinci soru sorulmazmış! Ne garip…
Kazanmak bize yetmiyor, diğerlerini kaybetmek için adeta bir yarış içerisine giriyoruz. Oysa bir gönül kazanmak, bütün dünyayı kazanmak kadar değerlidir. Gönüllülük, baktığımız şeyde değil, bakışımızda olmalıdır."
Gönül kazanmanın yollarına sevgi tohumları ekmeli ve yeşermesi için tüm inancımızla seferber olmalıyız. Yaşam şartlarımız ve düşüncelerimiz farklı olabilir ama gönül kazanmada her zaman tek ses olmalıyız. Birlik beraberlik içerisinde kusurlarımızı örtmede dost, gönül kazanmada kardeş olmalıyız.
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarÇevremize baktığımız zaman titiz insanlarla karşılaşırız. Bunların arasında komşumuz olduğu gibi arkadaşımız, eşimiz, dostumuz da olabilir. Fakat titizlik hemen hepsinde farklı özelliktedir.Toplumda t...
Yazar: M. Emin KARABACAK
İnsanı mutlu eden duyguların başında, elinde olanı başkalarıyla paylaşmak gelir. İhtiyaç sahibi insanları arayıp bularak; aralarında ayırım yapmadan, hâlini, hatırını, derdini, sıkıntısını, ihtiyacını...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Sevgimiz Allah için değilse o sevgi gelip geçicidir. Hakikî sevgi fâni olan değil bâki olandır. Gönül toprağımıza ekeceğimiz Hak sevgisinin tohumları büyüyüp dal budak sardıkça tüm güzel yürekli insan...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz konuların başında bir ve beraber olmamız gerektiği gelmektedir. Yüce Rabb’imiz, Âl-i İmrân Sûresi’nin 103. âyetinde; “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. ...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ