Ramazan: Paylaşmak ve Kardeşlik Demektir
Aziz Türk milleti, asırlardır Ramazan-ı Şerif ayını kendine özgü bir hayat tarzı hâline getirmiş ve bu mübârek ayda yapılan ibadetleri ayrı bir şevk ve heyecanla idrak etmiştir. Yüzyıllardır diğer İslâm ülkelerinden ayrı olarak Ramazan ayı, Anadolu insanı tarafından daha rahat daha estetik bir görünüme kavuşturulmuştur.
Ramazan ayı girmeden evlerin ve camilerin temizliği ile ruha ve bedene zarar verebilecek günah ve zararlı şeylerden çekinme alışkanlığı bir hazırlık safhası olarak görülmüştür. Büyüklerimiz gerek kendi hanelerine, gerekse etrafındaki ihtiyaç sahiplerine cömertçe ikramlarda bulunma alışkanlığı ile herkesi düşünebilme terbiyesini bir araya getiren “Ramazan Medeniyeti”ni önce gönüllerde sonra yaşadıkları şehirlerde inşa etmişlerdir. Bu mübarek ay içerisinde yapılan ve yapılacak olan her şey, bu kutlu medeniyetin bir unsuru olarak algılanmış, İstanbul başta olmak üzere tüm Anadolu’da medeniyet şuurunda asırlardır yaşanmıştır.
Ramazan ayı, Osmanlı Anadolu’sunda ayrı bir yaşayış biçimi ve uygulanış tarzıyla farklı bir kültürel yapıya sahip olmuştur. Oruç ibadeti ile bir yandan nefsini terbiye edin mü’minler diğer yandan insan hayatını intizama sokan dinî kurallar bütününe uymaya çalışarak hayatı tezyin etmişlerdir.
Ramazan ayı aynı zamanda bir kardeşlik ve yardımlaşma ayıdır. Bu kutlu ayın toplumdaki herkesi yardımlaşmayla, birlikle, beraberlikle kaynaştırması ideal bir toplum oluşturmanın temelini teşkil etmektedir. Bu saydığımız güzellikleri yapan inanan gönüller arz ettiğimiz hususların hepsini oruç gibi ibadet ruhuyla gerçekleştirmektedirler.
Kur’an tilaveti ve bu minval okumalar Ramazan’ın feyizli geçmesini sağlayan mühim etkenlerdendir. Bir kültür ortamı olarak sohbetler, vaazlar ve nasihatler insanların dinî bilgi ve maneviyatını güçlendirmektedir. Aynı zamanda iftar sofraları, teravihler ve sahur toplantıları, yardımlaşma ve hediyeleşmelerin, kardeşçe paylaşımların ve sosyal dayanışmanın güçlü dinamikleridir.
Bu yıl özellikle deprem bölgelerinde kardeşlerimize veya o beldelerden şehrimize göçen muhacirlere yardımcı olmak bizim kadim kültürümüzün ve medeniyetimizin öğretisi olmalıdır. Tarihin satırlarındaki hakikatler bize bunu öğütlüyor:
“Osmanlı toplumundaki Müslümanlar her sene Ramazan ayında iftar sofralarını muhacirlere de açmışlardır. Muhacirlere sadece sofralarını açmakla kalmamış para, elbise ve eşya yardımı da yapmışlardır. Yiyecek yardımları Ramazan ayında üst düzeye ulaşmıştır. II. Abdülhamid de muhacirlere her Ramazan kavurma, bulgur, pirinç, yağ göndermiştir. Hatta İskenderiyeli tüccarlar aralarında yardım komitesi kurarak muhacirlerin giderlerini belirleyip temin etmişlerdir.”
Bizim dinimizin ve kültürümüzün ortak noktasında Ramazan, paylaşmak ve kardeşlik olarak ifade edilmektedir. Ramazan ayı zenginlerin fakirleri gözettiği, fakir fukaranın tanımadıkları kimseler tarafından mahalle bakkalından borcunun silindiği bir aydır.
Bir gönül kazanmak, bir depremzedenin ihtiyacını karşılamak, bir kardeşimizi memnun etmek Ramazan’daki ibadet huzurumuz olsun. Büyük bir medeniyetin evlatları olarak bu zor ortamlarda, konteyner kentlerde, çadırlarda oruç ibadetini ifa eden kardeşlerimizin dertleriyle dertlenmek bu yılki arzumuz olsun, Ramazan-ı Şerif’iniz mübarek olsun.
Kemal DEMİR
YazarŞihâbüddîn-i Sivasî, Selçuklu Devleti’nden Osmanlı Devleti’ne geçiş döneminde tefsir, hadis, fıkıh, nahiv ve tasavvufî eserleri ile etkin olmuş biridir. Sivasî, aynı zamanda Zeyniyye Tarîkatı’nın Anad...
Yazar: Fatih ÇINAR
Şanlı Türk tarihinde İstanbul’un fethi kadar önemli bir başka dönüm noktası da Malazgirt Zaferi’dir. Bu Zafer neticesinde Anadolu bize vatan olmuştur. İslâm tarihi açısından yönetim sisteminde Müslüma...
Yazar: Kemal DEMİR
Prof. Dr. ali Akpınar ile Röportaj- Hocam, ülkemiz ‘Asrın Felâketi’ denilen büyük bir deprem yaşadı, bu konuda ne söylemek istersiniz?Hepimiz şu dünyada sınavdayız. Bolluk da darlık da sınav sorusudur...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.), sırat-ı müstakîm üzere manevîyat çizgisinde hakîkate ulaşmayı hedef kılmıştır. O; zikir çekmenin, râbıta uygulamalarının, murâkebe hâlinde bulunmanın ve halvet uy...
Yazar: Kemal DEMİR