İnsanlarla İyi Geçinmek
Hepimiz etrafımızdakilerin bizi sevmesini arzularız. Beraber olduğumuz insanlarla aramızda sorunlar yaşanmasını istemeyiz. Bizden bahsedilirken meziyetlerimizin dile getirilmesinden memnun kalırız. Bu demek oluyor ki, bir kişinin güzel bir insan olabilmesi büyük oranda başkalarının onu öyle kabul etmesine bağlıdır.
İbadetler hiç şüphesiz ki çok önemlidir, onlar olmadan Müslümanlık düşünülemez, ancak insanın hayatını paylaştığı, aynı ortamda yaşadığı kişilere dolayısıyla çevresine karşı sorumlulukları vardır. Bunları da yerine getirmesi gerekir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Ahlakı ve yaşantısıyla çevresindekileri memnun edemeyen insan Rabbini de memnun edemez.
Dolayısıyla etrafımızdaki insanlar bizden, gidişâtımızdan ve onlara karşı davranışlarımızdan hoşnut değillerse, kullara karşı vazifelerimizi hakkıyla yerine getirdiğimizi söyleyemetiz. Hatta büyük çoğunluğu insanlarla olan ilişkilere ayrılan âyetler ile hadislerdeki buyrukları yerine getirmekte sorunlarımız var demektir. Bir başka ifadeyle, kulluğumuzun bir tarafı yarım kalmaktadır.
Peygamberimiz bir gün sahâbîlerine sorar: “Allahu Teâlâ’nın içinizde en fazla sevdiği kimseyi size söyleyeyim mi?” Sahâbîleri, “Söyleyin ya Rasûlallah.” derler. Onlar zannederler ki Hz. Peygamber (s.a.v.) içlerinden birinin ismini verecek. Fakat Rasûlullah şöyle buyurur: “Allah’ın içinizde en çok sevdiği kimse, kulların en hoşnut olduğu kimsedir.”
Rasûlullah bu sözlerinin ardından, “Allah’ın en çok kızdığı kimseyi size söyleyeyim mi?” diye sorar. Ashâbı Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yine bir isim vereceğini sanarak, “Söyleyin ya Rasûlallah.” derler. Hz. Peygamber (s.a.v.) de, “Allah’ın içinizde en çok kızdığı kişi, insanların en çok kızdığı kimsedir.” buyurur.[1]
Sevgili Peygamberimiz’in sözlerine dikkat edilirse, Allah’ın kulu sevmesi diğer kulların onu sevmesine bağlanmaktadır. Mü’minler bir insandan memnun iseler Allah da memnundur, râzı değillerse Allah da râzı değildir, demektir. Dolayısıyla söz konusu insan istediği kadar ibâdetlerini yerine getirsin Allah yine de ondan memnun değildir. Çünkü o sorumluluklarının sadece bir bölümüne dikkat kesilmektedir. Hayatı paylaştığı çevresine karşı duyarsız kalmakta, çevresindekilerin hak ve hukuklarına dikkat etmemekte, onları incitmektedir.
Öyleyse esas mahâret insanları memnun etmektir. Çünkü Allah’ı memnun etmek kulları memnun etmekten çok daha kolaydır. Rabbimiz geniş rahmetiyle küçücük bir iyiliğimiz veya amelimiz sebebiyle bizleri bağışlayabilir ve cennetine koyabilir.
Zira o kullarının eksikliklerini bilmekte ve geniş rahmetiyle affetmektedir. İnanan kullarını cennetine koymak için âdetâ bahâne aramaktadır. Kullar ise böyle değildir. İnsan bazen kendisine yapılan haksızlığı ömür boyu unutmaz. Karşısındaki ne kadar özür dilese bile kalbindeki acı dinmez. Bazen çekilen acının şiddetiyle, kendisine o sıkıntıyı çektiren insanı ömür boyu bedduayla anar.
İnsanların Bizimle İlgili Düşünceleri
Tanıyanlarla birlikte olmadığımızda hep iyiliklerimizden bahsedilmesi, bizleri görenlerin gönüllerinde sıkıntı yerine mutluluk uyanması, kalplerinde dinî duyguların galeyâna gelmesi, yanlarından geçtiğimizde içlerinden verip veriştirmemeleri, bizimle dost olmayı bir fazîlet ve ayrıcalık telakkî etmeleri, kimselere açamadıkları ızdırap ve sıkıntılarını gönül huzuruyla açıp paylaşmaları, vefat ettiğimizde cenâzemize mutlaka gelmeye çalışmaları, imam “Nasıl bilirdiniz?” diye sorduğunda en küçük bir tereddüt geçirmeden “İyi bilirdik!” demeleri bizim iyi bir insan olduğumuzu göstermeye yeterlidir. Hem ibâdetlerimizi yerine getiriyor hem de kendimizi böyle biri yapabilmek için çabalıyorsak, Rabb’imizi memnun ediyoruz demektir.
Böyle değilsek ve etrafımıza güzellik namına bir şey veremiyorsak, bulunduğumuz meclislerde hep kötülük gündeme geliyorsa, bir kez olsun Allah anılmıyorsa, ardımızdan kınayıcı sözler söyleniyorsa, bizi görmek insanların üzülmesine sebep oluyorsa, kalplerine bir kasâvet çöküyorsa, Allah’ı râzı eden bir yolda bulunmadığımızı anlamak o kadar da zor olmayacaktır.
Çevreleriyle barışık yaşayamayan böylesi kişiler, hayatı hem kendilerine hem de aileleriyle çevrelerine zindan ederler. Sürekli olarak birilerini rahatsız ettiklerinden dolayı her Allah’ın günü uğraşmaları gereken sıkıntıları ve sorunları vardır. Aile hayatlarında huzur yoktur. Mutlu olarak geçirebildikleri gün sayısı çok azdır. Kalpleri rahat değildir. Ölümleri çevreleri için bir kurtuluş olur. Artlarından ne bir üzülen, ne de bir gözyaşı döken bulunur.
Böyle bir hayat geçiren insanın, Allah’ın huzuruna onu memnun etmiş olarak çıkmayacağı aşikârdır. Hem kendisine hem de etrafına sıkıntı vererek geçirdiği ömrün hesabını Allah katında vermesi gerçekten çok güç olacaktır. Çünkü bu insan, Allah’ın karışmadığı kul haklarını yüklenmiş olarak ilâhî huzura çıktığından oldukça sıkıntılı bir hesaba maruz kalacaktır. İnsanları üzmenin bedelinin ne kadar ağır olduğuyla orada yüzleşecektir. Ama iş işten geçmiş olacaktır.
Çok Büyük Şey mi İstiyoruz?
Güzel insan olmak çok mu zordur? Elbette hayır. Allah’ın bizlerden istediği güzel hasletler hiçbirimizin kaldıramayacağı ağırlıkta değil ki. Tersi olsaydı zaten yaratıcımız bunu bizlerden istemezdi. Söz konusu sorumluluğun asgarî ölçüsü, insanın kendisine yapılmasını istemediği şeyleri karşısındakine yapmamasıdır. Bunu prensip olarak benimseyen bir kişi başkalarının hakkına her zaman dikkat eder.
En basitinden, şehir hayatının tabîî bir sonucu olan kuyruklarda bekleyen insanların hakkını yemez, çevresini kirletmez, etrafına zarar vermez. Apartman hayatının gereklerini yerine getirerek, yaşadığı binayı komşularına zehir etmez, kimseyi rahatsız etmez. Maddî veya fizikî gücünü başkalarını ezmekte kullanmaz.
Köyde yaşayan bir insansa, tarlaların sınırlarıyla oynamaz, komşuların hayvanlarına, ağaçlarına, bağ ve bahçelerine zarar vermez. Komşusu onu görmese bile her zaman bir gözetleyenin bulunduğunu bilerek, kendi malına yapılmasını istemediği şeyi komşusununkine yapmaz.
Zira Sevgili Peygamber’inin şu güzel sözünü hiç unutmaz: “İyi müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”[2] Elbette bunlara dikkat ederken sadece cehennem korkusunu taşımaz. Severek ve isteyerek yapar. Olması gerekenin bu olduğunu bilir. Bunlara dikkat ettiğinde hem kendisinin güzelleştiğini hem de çevresini güzelleştirdiğini görür ve mutlu olur.
Şöyle zihnimizi ashâba doğru bir yöneltelim: Allah Kur’ân’ında onlardan râzı olduğunu belirtmektedir.[3] Hz. Peygamber (s.a.v.) de pek çok hadislerinde sahâbîleri övmektedir. Onların hem Yaratan’ımız hem de Peygamberimiz tarafından övülmesinin sebebi ne olabilir ki diye düşündüğümüzde, cevabın çok basit olduğunu görürüz:
Onlar güzel insanlar idiler. Allah’a ve kullara karşı olan görevlerine dikkat ediyorlardı. Dolayısıyla bizler de sahâbîler gibi olabilirsek, Allah bizi de övecektir, Rasûlullah bizden de hoşnut olacaktır.
Böylesine nezih bir hayat süren mü’minin ömrü insanlara hep iyilikler getirdiği gibi, ölümü de hayırlara vesile olacaktır. Zira iyilikleriyle ve güzel ahlâkıyla anılacak, bu yönü diğer insanlara anlatılacak ve geride kalanlara örnek gösterilecektir. Hayatında da ölümünde de bir bereket olacaktır.
Böyle olmayana gelince, verdiği zararlarla ölüm kendisi için değil ama çevresi için bir kurtuluş olacaktır. Adı kötülükleriyle anılacak ve kısa sürede unutulup gidecektir. Ne mutlu gıyâbında hep iyilikleriyle anılan, sürdüğü ömürle çevresine hep güzellikler katan, öldüğünde hayırla yâd edilen, iyilikleriyle örnek gösterilen, çocukları için iyi bir baba veya anne olabilen insana.
[1] Taberânî,, Evsat, 6019.
[2] Buhârî 10.
[3] 5/Mâide 119.
Enbiya YILDIRIM
YazarProf. Dr. ali Akpınar ile Röportaj- Hocam, ülkemiz ‘Asrın Felâketi’ denilen büyük bir deprem yaşadı, bu konuda ne söylemek istersiniz?Hepimiz şu dünyada sınavdayız. Bolluk da darlık da sınav sorusudur...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
İnsanoğlu var olduğu günden beri dünyadaki nesneleri bazen merak bazen ihtiyaç gibi çeşitli sebeplerle toplama ve biriktirme hevesi içine olmuştur. Bunda çok kere zamanın yok ediciliğinden kurtarmak v...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Ramazan-ı Şerif bilindiği üzere Kur’ân ayıdır. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in bin aydan (83 küsur yıl) hayırlı olan Kadir Gecesi’nde indirildiğini biliyoruz. Ramazan sabır ayı olmakla beraber, aynı ...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Tarih; beşeriyetin, milletlerin ve devletlerin hafızasıdır. Binlerce ibretlik olaylarla bezenmiştir, çok iyi anlayıp gelecek için dersler alınması gereken öğretmendir tarih. Şeyh Sadi Şirazi’nin “Baht...
Yazar: Resul KESENCELİ