Tarih–Şuur–İrfan
Tarih; beşeriyetin, milletlerin ve devletlerin hafızasıdır. Binlerce ibretlik olaylarla bezenmiştir, çok iyi anlayıp gelecek için dersler alınması gereken öğretmendir tarih. Şeyh Sadi Şirazi’nin “Bahtiyar o kimsedir ki ilim, adalet ve iyilikle ün kazansın. Bu geçici dünyaya her gelen mutlaka gidecektir. İnsan ne ektiyse onu biçecektir. İnsana iyi ve kötü isminden başka bir şey kalmaz.” ifadeleri ne kadar düşündürücüdür. Yine Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Dîvân’ında bulunan şu beyitler ne kadar manidar ve ibret vericidir.
Bu bir yoldur köprübaşı üstünden
Her demde bin yahşi kem gelir geçer
Güvenme dünyânın varı yoğuna
Sabr eyle mihnet ü gam gelir geçer
Ömür dedikleri bir rüyâ gibi
Göz açıp yumunca dem gelir geçer
Erol Güngör, Zeki Velidi Togan, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu, Mükrimin Halil Yinanç, Halil İnalcık gibi pek çok münevver mütefekkirlerimiz, modern zamanlarda millete hayatiyet verecek şuuru kazandırma yolunda necip milletimizi yönlendirmiş ve tarih ilmine önem vermişlerdir.
Bununla birlikte, tarih şuuru yalnızca münevverlere mahsus bir durum değildir. Bu şuur, mensubiyet duygusu, kimlik duygusudur, millete ait olma bilincidir. Bu şuuru bir başka ifadeyle milletlerin hafızasında canlı tutmak, millî kültürle beslemek gerekir.
Millî kültürün içinde dil, din, edebiyat, tarih, manevî değerler, inanç, iman, örf, adet, gelenek ve görenekler yer alır. Bu sebepledir ki milletimize çok iyi şekilde tarih şuurunu kazandırmak önem arz etmektedir. Millî şuuru uyanık tutmak, onu yükseltmek, toplumumuzun müşterek sorumluluğu içerisindedir.
Türk milletinin ruh haritasını çizmekteki, kültürünü anlamaktaki birinci yol haritası, şüphesiz ki tarihtir. Erol Güngör’e göre tarih; “Bir milletin hayatıdır; yani hayat içinde karşılaşılan ve büyük ölçüde başkalarınınkinden farklı olan şartların ve bu şartlara yapılan tepkilerin hikâyesidir. Kültür ise bu tepkilerden doğan inanç, norm ve davranış özellikleridir.”
Millî devletler “millî tarih şuuru” çerçevesinde kurulur. Millî tarih şuuru millete ait tarihin basit vakalar yığınından ibaret değil de bugünkü kaderi çizen manalı bir zincirin halkaları hâlinde anlaşılması demektir. Millî tarih şuuru o milletin fertlerini belli bir millî benliğe sahip kimseler hâline getirecek, bu da ortak tarihe sahip insanların yine ortak çalışmaları ile kuvvetli bir istikbal verebilecekleri fikrini kuvvetlendirecektir.
Tarih şuuru sayesinde tarihimizin derinlikleri ile inceliklerini ve önümüzde çok uzun bir geleceğin bulunabileceğinin bilinciyle hareket etmek gereklidir. Öyle ki gelecek nesilleri ecdada layık bir şekilde hayata hazırlamak elzemdir, aksi takdirde bizler pek çok sıkıntı ile karşılaşırız. Bu sıkıntıların önüne geçmek için tarih şuurunu kazanmak zorunlu bir durumdur. Hangi şartlar altında olunursa olunsun bu şuur kazanıldığında, bu durum davaya dönüştüğünde daima olumlu sonuçlara ulaşılır.
Millet için hayat denince tarihi, hayat tecrübesi denince de kültürü anlıyoruz. Millet ile tarih arasındaki ilişki millî ruhun oluşmasını beş bölümde ifade edebiliriz; birincisi, tarihin millet hayatında tartışmasız zirvede ki bulunduğu yerdir. İkincisi, millet-tarih ilişkisi içerisindeki tarih şuurudur.
Tarih şuuru, millet fertlerinin kendi tarihlerine mensubiyetleridir. Üçüncüsü, Tarih içersin de ki ideallerini dava biçimiyle nesillere aktarmaktır. Dördüncüsü, kültürel birikimi sonraki nesillere aktarmak ve dünya medeniyetine katkıları öğretmektir. Beşincisi, milletimize mensubiyet bilincidir. Geçmişten kök bulmak, yeni hâle getirmekle aynı manaya gelir. Şu hâlde geçmişin hiç değilse bir “sosyal hafıza” hâlinde bugünkü hayatımızda bulunması zorunludur.
Tarihin millî hayat içinde kullanılması çeşitli şekiller gösterir. Bunlardan biri de tarihimizde altın harflerle yazılan olay ve kahramanlarını çok iyi anlamak, dönemin şartlarını idrak etmek, fikriyatını idrak etmektir. Bu suret de insanımızda ki millî ruhun uyanmasını, sağlam bir şuurla hareket kabiliyeti kazanmasını sağlamaktır.
Millî ruhun doğuşu bir bakıma millî tarihin doğuşu demektir böylece onlar arasında birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışma sağlanmış olur. Devletimiz ve milletimiz el ele tüm zorlukların üstesinden gelir. 6 Şubat 2023’de Kahramanmaraş ve Elbistan’da yaşanan yüzyılın en büyük afeti olan deprem felaketin de devletimiz ve milletimiz el ele, gönül gönüle, ruh ruha vermek suretiyle tüm Türkiye olarak acıyı en içten hissederek sahiplenilmiştir. Tüm yaralar, ıstıraplar, dertler, acılar dindirilmeye çalışılmış, deprem bölgesindeki insanlarımıza çok boyutlu olarak sahip çıkılmıştır.
Kültür; bir milletin duygu, düşünce ve davranış kalıplarını, bir milletin belirli dönemlerdeki bilgi, sanat ve beceri birikimlerini, Bir milletin kendi varlığı hakkındaki tarih şuurunu, bir milletin belirginleşen sosyal yapısını, bir milletin sosyal yapısını meydana getiren din, ahlak, dil, sanat, edebiyat, ekonomi ve teknoloji gibi sistemler bütünlüğünü, bu sistemlerin biçim ve içeriklerini kapsayan hayat tarzlarını ifade etmektedir.
Bir milletin hissettiği duygular, ortaya koyduğu düşünceler, gösterdiği davranış ve beceriler, ürettiği bilgiler, sanat değerleri, biçimlendirdiği sosyal yapılar, uyguladığı dinî, ahlâkî, hukukî, ekonomik ve teknolojik sistemler ve tarih şuuru gibi unsurlar, o milletin zaman içinde yaşadığı sosyal gerçekliklerdir.
Kültür, tarihî bir birikimdir. Tarihî birikimin sonucu maddî ve manevî kültür değerlerini oluşturur. Bu değerlerin, toplumun bütün kesimlerinde bütünleştirici bir tesir göstermesi millî şuura yol açar. Millî şuur; toplumun kimliğine sahip çıkması, kendine güvenmesi, yardımlaşması, birbirini desteklemesi, aynı sevinç ve acıyı paylaşması, nesillere yön vermesi, insanımıza sahiplenmesi ile tarih içinde devam etme arzusu ve inancıdır.
Türk Dil Kurumu, hafızayı “yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü” olarak tanımlamaktadır. Hafıza, geçmiş, şimdi ve gelecek arasında ilerleyen bir süreçtir. Önemli olan bu süreci çok iyi bir şekilde yönetebilmektir.
Erol Güngör; "Tarihimizin büyüklüğü bizim için kuvvet kaynağıdır. Dün büyük olduğumuz gibi, yarın da büyük olabileceğimizi düşünüyoruz. Bu tarih şuuru sayesinde arkamızda bir geçmişin bulunduğunu ve önümüzde bir geleceğin bulunabileceğini düşünüyor, bu düşüncenin azim ve metaneti içinde hareket ediyoruz." demektedir.
Tarih, geçmişin ortak kültür mirasını bugüne aktarmakta, bununla birlikte insanı geçmişin yükünden ve ağırlığından kurtarmaktadır. Bu miras, kişi veya topluma ne olduğunu, niçin ve nasıl böyle olduğunu açıklar. İnsan, ortak kültür mirasının şuuruna eriştiği andan itibaren, kendini o miras karşısında hür hissedebilmektedir.
Bu durumda insan, onu kabul ve reddedebilir. Bugünü anlamak, gelecek için hazırlanabilmek, sağlam ve doğru bir tarih şuuru ile mümkündür. Tarihî hadiseleri, olayları yeniden, tekrar tekrar okumak insan ve toplum hafızasının yeniden canlanması için önemlidir. Tarih, ait olduğu toplumun hafızasıdır. Tarihten doğru sonuçlar çıkarmak için tarihi doğru okumak gerekir.
Geçmişlerinden gereken dersleri alan milletler, bir olay karşısında verilmesi gereken en uygun tepkiyi verir. Fakat gerekli çıkarımları yapamayan milletler ise felakete sürüklenmeye mahkûmdurlar. Bunun içinde tarihi iyi anlamak, iyi okumak, tarih şuurunu kazanmak ve gelecek nesillere aktarmak gerekir. Çünkü zaman o kadar hızlı geçmektedir ki yalnızca bu dünyaya yönelik değil ebedi âleme müteallik şuuru kazandırmak da gerekir.
Tarihi iyi anlamak her iki nokta-i nazardan bakmayı sağlayacaktır. Bu sebeple tarih şuuru yalnızca okumak olayları anlatmak değil bir davanın idrakine varmak irfan sahibi olabilmektir.
Resul KESENCELİ
YazarProf. Dr. ali Akpınar ile Röportaj- Hocam, ülkemiz ‘Asrın Felâketi’ denilen büyük bir deprem yaşadı, bu konuda ne söylemek istersiniz?Hepimiz şu dünyada sınavdayız. Bolluk da darlık da sınav sorusudur...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
BeyitSaâdetdir o yârın uğruna cânı nisâr etmekKabâhatdır ana cân vermeyip de i’tizâr etmek(O sevgilinin uğruna can vermek âşık için mutluluk kaynağıdır. O sevgiliye can vermek yerine özür beyân etmek ...
Yazar: Resul KESENCELİ
Aziz Türk milleti, asırlardır Ramazan-ı Şerif ayını kendine özgü bir hayat tarzı hâline getirmiş ve bu mübârek ayda yapılan ibadetleri ayrı bir şevk ve heyecanla idrak etmiştir. Yüzyıllardır diğer İsl...
Yazar: Kemal DEMİR
Hayatımızı bir şekilde iyi kötü diyerek düzene koymuş yaşayıp giderken bazen hayatın monotonluğundan, tek düze bir şekilde yaşamış olmanın sıkıcı olduğunu düşünerek zamanımız geçiyordu belki. İnsanlığ...
Yazar: Erol AFŞİN