Asrın Felaketi Depremin Mesajı
Hayatımızı bir şekilde iyi kötü diyerek düzene koymuş yaşayıp giderken bazen hayatın monotonluğundan, tek düze bir şekilde yaşamış olmanın sıkıcı olduğunu düşünerek zamanımız geçiyordu belki. İnsanlığın hep daha iyiye, daha fazlasına ulaşma isteği her zaman vardır bundan sonra da olacak gibi. Çünkü bu da fıtratın gereği olsa gerek. Fakat hayat, yaşadıkça bize yeni şeyler öğreten bir serüven.
06 Şubat 2023. Bir gün öncesinde Allah’ın rahmetinin tecellisi olarak yağan lapa lapa kar yerlerde beyaz bir örtü hâlini almıştı. Kurak bir sonbahar ve kış mevsimini geride bırakırken yağan karın sevinciyle en azından bu senenin daha iyi olacağını düşünüyorduk. Ağaçlar, ekinler susuz kalmayacaktı.
Bazı rahatsızlıklarımdan dolayı o gece uyuyamamıştım, ilaçlarımı almıştım ve artık takatten düşünce uyuyacaktım. Saat dördü geçmişti, uyumak için hazırlık yaparken bir sallantı hissettim, Elazığ depremi Ocak 2020’de olmuştu. Ve o depremi de Malatya’da şiddetli bir şekilde hissetmiştik. O zamandan kalma bir psikoloji ile sallantı hâli oldu diye düşünürken bir baktım lamba sallanıyor, perde sallanıyor derken elektrikler gitti. Hemen telefonumu bulmaya çalıştım, masanın üzerinden kitaplar ayağıma düştü.
Hemen yanımda dolap vardı Allah’tan üzerime devrilmedi. İşitme cihazı kullandığımdan hemen masaya uzandım ve işitme cihazımı aldım, kulağıma taktım. Allah’ım bu nasıl bir ses, depremin kendisi ayrı bir ürkütücü çıkan ses ise apayrı bir korkunç. O an bilemedim ne yapayım diye, yer sallanıyor.
Uzun sürdü baya ve şiddetlenmeye başladı sarsıntı. Artık her şeyden ümit kesmiştim, dedim galiba yıkılacak artık. Allah’ım yardım et diye dua ederken o zaman dilimi çok uzun geldi bana. Bir baktım duruldu. Hemen üstümü giyip, montumu alıp alelacele kapıya çıktım, kapıdaki vanayı kapatmak aklıma geldi. Hemen kapatıp indim.
İnsanların hepsi panik hâlinde... Binaların önü dolmuş vaziyette, yan apartmanda annem babam olduğundan hemen onlara koşayım dedim ve bir baktım onlar da geldi şükür. İşitme cihazı kullandığımdan ötürü onlar da ben uyumuşsam duymam diye korkmuşlar. Hakikaten öyle bir sorun var. Uykuda iken bir şey duyamadığımdan Allah saklasın duymam ve çıkamayabilirim. Allah’a şükür evimiz başımıza yıkılmadı ama her taraf, duvarlar döküldü.
Kendimizi dışarı attıktan sonra araca geçtik, yollar birden kilitlenmişti, ne yapacağımı tam olarak kestiremedim. Araçta durun dedim, kardeşlerimi aradım biri bir komşusunun aracına sığınmıştı, diğeri de okula sığınmıştı. Ne hikmettir ki iki büyük depremde de hep aşırı bir soğuk zamana denk gelmişti. İmtihan büyük sanırım. Elazığ depreminde de o kadar soğuktu ki hava ellerim yara olmuştu.
Arabanın içinde iken de altı büyüklüğünde bir deprem daha olduğunu sonradan öğreniyorum. Ve arabanın içinde o sarsıntıyı da şiddetli bir şekilde hissettim. Henüz depremin açtığı yaranın büyüklüğünün farkında değiliz. Kendimize gelmiş değiliz çünkü. Dilde dua gönüllerde ve gözlerimizde korku ile olan biteni seyre daldım. Sakin durmak gerekiyordu çünkü panik hâli iyice hata yapmaya neden oluyordu.
Zaten zor bir dönemde iken insanların da gelişigüzel araç kullanması yeni sıkıntıları ortaya çıkarıyordu. Kazalar, araçların birbirine çarpışan araç misali vurması tam bir kargaşa hâline çeviriyordu ortamı. İnternetten neler olup bittiğine bakayım derken on şehirde şiddetli bir şekilde hissedildiğini öğrendim.
Kahramanmaraş merkezli depremin 7,6 büyüklüğünde olduğu ve Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman’da daha şiddetli hissedildiğini ileriki zamanlarda öğrenecektik. İnternette Malatya’nın simgesi hâline gelmiş kapalı çarşının karşısındaki Yeni Camii’nin yıkıldığının görüntüleri vardı. Merkezde birçok binanın yıkıldığı haberini okudum.
Eski hastanenin yanındaki üç dört binanın ilk zamanlarda yerle bir olduğunu gördüm. Ve en acısı ilk zamanlarda hiçbir yardımın ulaşmadığını görmek idi. O enkazların altında insanların olduğunu düşünmek ise insanı ayrı bir hüzne boğuyordu. Yara büyüktü ve çaresizlik daha büyüktü. Herkes ailesini güvenli bir yere götürebilme derdinde.
Bir süre sonra çalıştığım okula kardeşlerimi alıp geçtik ama orası da elektrik kesik olduğundan hiçbir şey çalışmıyordu ve soğuktu. Kaynağı zarar gördüğü için su da kesilmiş ve şehir susuz kalmıştı. Hayatta neleri dert ettiğimiz gözümün önünden geçiyordu, hepsi bir anda değerini yitirmişti. Hayatta kalabilme sınavı başlamıştı.
Depremin birkaç mesajı vardı aslında. Allah her şeyin en iyisini bilendir ama benim naçizane tespitim ise şu idi. Vefat edenlerin dünya imtihanı bitti, hesap kapandı artık ahiret kısmı başladı. Yaralanan, sakatlananlar ise ayrı bir dertle boğuşacak, kalanlar ise yaşama derdiyle hemhâl olacaktı. İşte bu pencereden bakmayınca sadece hayatta kaldığınıza şükredin nasihatleri ile insanlar biraz daha hüzünlenecekti.
Deprem bize aslında hiçbir hesabımızın tam olarak tutmayacağını gösterdi bize. Sonraki dönemde yaşadıklarımız da bunu doğrular nitelikte oldu. Yaptığımız hiçbir plan tutmadı. Artık hayat bizi nereye sürüklerse öyle gelişti olaylar. Gerek hava şartlarının olumsuzluğu, gerekse depremle birlikte gelen yol hasarları neticesinde ulaşımda ister istemez bazı aksaklıklar oldu.
Tabii yara da büyüktü, diğer şehirlerden insanların organize olup gelmeleri zaman alacaktı. Asrın en büyük depremi olarak nitelendirilen iki büyük sarsıntının neredeyse peş peşe olmasının yanında olumsuz hava şartlarının da etkisiyle koordinasyonda da olumsuzluklar meydana gelmiştir. Ama başta AFAD olmak üzere ülke genelindeki vakıf ve derneklerin hızlı bir şekilde deprem bölgelerine yardım amaçlı intikalleriyle aksaklıklar, belirsizlikler ve insanların beslenme ve barınma konusundaki ihtiyaçları giderilmeye çalışılmıştır.
Umut ederiz ki devletimiz bu yarayı tez zamanda sarabilsin, çünkü insanların psikolojisi altüst olmuş durumda. Allah’ın hikmetinden sual olunmaz elbette ama depremlerin hâlâ devam etmesi artık kıyamete doğru mu gidiyoruz diye düşündürmüyor değil. İnsanların vurdumduymazlığı, doymak bilmez durumu neticesinde dünyadaki dengelerin altüst olmasıyla birlikte de acaba yer küre buna mı dayanamadı bilinmez.
Fakat bir silkelenme, kendimize gelme zamanı. Bencillikten sıyrılıp bir kendimize gelmemiz lazım, sorgulamamız lazım. Ansızın gelen deprem, ansızın gelen ölüm bütün hesapları bitirir. Çünkü hesapların üstünde bir hesap vardır. Her şeyin bir sebebe bağlandığı bu âlemde, yaratan kulunu başıboş bırakmaz.
Erol AFŞİN
YazarTarih; beşeriyetin, milletlerin ve devletlerin hafızasıdır. Binlerce ibretlik olaylarla bezenmiştir, çok iyi anlayıp gelecek için dersler alınması gereken öğretmendir tarih. Şeyh Sadi Şirazi’nin “Baht...
Yazar: Resul KESENCELİ
Yaşadığımız dünya üzerinde bir ahengin olduğuna inanırız. Bu ahengin bir yaratıcı tarafından meydana getirildiğine inanırız. Müslümanlar olarak Allah'a inanır ve inandığımız dinin en önemli özelliğind...
Yazar: Erol AFŞİN
Duygularımızı doğru ve yerinde kullanmamız ihtiyacı tamamen insanîdir. Yaşadığımız dünya üzerinde milyarlarca insan bulunmakta ve bu da milyarlarca farklı düşünce anlamına geliyor. Dünya nüfusu arttık...
Yazar: Erol AFŞİN
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuzhan Aydın Hocamızın “Seçkin Örneklerle Anadolu İrfanı” adlı eseri okuyucularıyla buluştu. Çok yönlü bir çalışmanın eseri olan kitapta Anadolu’muzun manevî ...
Yazar: Yusuf HALICI