Biz Türkiye Olarak Birlik Ruhu ile Güçlüyüz

Deprem ve diğer doğal âfetler, insanlık tarihi boyunca her zaman gündemde olmuştur. Depremin nerede, ne zaman olacağını Allah’tan başka kimse bilemez. Hangi şiddetle gerçekleşeceğini, felaketin tesir alanını, can ve mal kaybına yol açma şeklini bilim insanları bile öngöremiyorlar.  Bu nedenle insan olarak bize düşen elimizden gediğince teknik tedbirleri alıp, sorumluluklarımızı yerine getirmek olacaktır.

Depremin ekonomik bakımdan zayıf toplumlarda ve gelişmemiş iskân alanlarında yıkıcı etkisinin arttığı bir gerçektir.  Önlem almayan, ihmali bulunan insanoğlunun deprem ve kazaları sanki zorunlu bir kadermiş gibi yorumlamaları veya ilâhî ceza olarak algılamaları dinimiz açısından doğru değildir.

Yüce Rabb’imiz evreni ve içinde var olan her şeyi belli bir ölçü ve düzen içinde yaratmıştır. Depremin de bu ölçü ve ilâhî kanunlar çerçevesinde, yer içindeki fay kırıkları üzerinde biriken enerjinin boşalmasıyla meydana gelmektedir. İslâm dini insanların; doğal âfet ve kazalarla karşılaştıklarında, tevekkülle, iradeyle, kader inancıyla, akılla ve bilimle değerlendirmesini istemektedir. Çağımızın gelişen yapı teknolojisi ve teknik araçları dikkate almak suretiyle deprem vb. âfetler gelmeden önce gerekli önlemlerin alınması dinî ve insanî bir görevdir.

Müslüman bilim adamları öyle bir teknik alt yapı öyle bir gelişmiş araştırma teknikleri ile binalar inşa etmişlerdir ki yüzyıllardır tarihî eserler hâlâ ayakta durmaktadır. Asırlar öncesinden Selçuklular ve Osmanlılar Döneminde o günün teknik imkânlarıyla inşa etmiş oldukları cami, medrese, han, hamam, kervansaray, konak, çarşı, gibi tarihî eserler yüzyıllardır doğal âfetlerden etkilenmemiş ve ayakta kalmışlardır.

Hâlbuki inşaat sanayi, teknoloji ve birçok imkân bugün daha gelişmiş durumda iken maalesef insanımızın ihmali ve dünyevî hesaplar neticesinde birçok vatandaşımız depremde yıkılan enkazların altında can vermektedir.  Kalkınmış bir toplum olmanın göstergelerinden biri de alt yapıda güçlü olduğu kadar yaptığı iş ve işlemde doğru ve dürüst iş yapabilme kabiliyetine sahip olmak, yaşanan olaylardan tecrübeler kazanarak gelişmek ve daha muhkem işler yapabilmektir.  

İnsan hayatını ve güvenliğini önemseyen, teknik kazaların önlenmesi için gayret gösteren eğitimlerin çoğaltılması ve hayata uygulanması gerekmektedir. Özellikle devletimizin deprem sonrasında yapılan yardımlaşma ve kurtarma organizasyonu her türlü takdirin üzerindedir. Buna yardımcı olan sivil toplum kuruluşlarının da gayretleri ortadadır.  

Biz de Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı olarak bütün imkânlarımızla devletimizin ve milletimizin yanında olarak depremin ilk anından itibaren depremzedelere her türlü aynî ve nakdî yardımı yapmaya çalıştık. Hayırsever gönüllülerimizin bizlere emanet etmiş olduğu yardımları ihtiyaç sahibi kardeşlerimize ulaştırdık.

Kimine bir tas sıcak çorba, kimine ısıtıcı soba, kimi kardeşlerimize giysi ve ev eşyası sağladığımız gibi deprem bölgesinde konteyner tahsisi yaptığımız aileler de oldu. Ayrıca evi yıkılıp deprem bölgesinin dışına çıkmak zorunda kalan 70 kadar aileye evlerini açan, hanelerini tahsis eden gönüllülerimizin fedakârlığı gözlerimizi yaşarttı.

Millet olarak imanımızdan ve köklerimizden aldığımız terbiye ve kardeşlik ruhu ile bir binanın parçaları veya bir bedenin uzuvları gibi birimizin acısını hep beraber yüreğimizde hissettik. Bu aziz milletin bir ferdi olmaktan bir kez daha gurur duyduk.

Bu vesileyle 6 Şubat Depremi’nde vefat eden kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz. Yaralılara acil şifalar temenni ederken, depremzedelerin her daim yanında olduğumuzu bir kez daha beyan ederiz. Biz Türkiye olarak birlik ruhu ile güçlüyüz.