Depremin İkinci Günü Kahramanmaraş İzlenimleri
Dostlarım, insanın hayatında tarif etmekte zorlandığı, ne diyeceğini bilemediği, şaşkınlığa düştüğü anlar vardır. 07.02.2023 Salı günü yani büyük depremden bir gün sonra cenaze hizmetleri için Kahramanmaraş’a gitmiş bir kardeşiniz olarak işte ben de böyle bir durum yaşadım. Oraya ulaştığım ilk anlarda ağzımdan; “Maraş’ın kıyameti kopmuş.” cümleleri dökülüverdi.
Gerçekten bir kıyamet sahnesinde kendimizi bulduk. Kur’ân-ı Kerim’de çocukların saçlarını beyazlatacağı belirtilen, hamile kadınların çocuklarını kaybedecekleri ifade edilen ve dehşetinden insanın en yakınlarını görmezlikten geleceği belirtilen kıyametin Maraş’taki provasını gördük.
Ürkütücü Bir Manzara
Maraş’a ilk gidişim maalesef bu büyük deprem vesilesiyle oldu. Yeni Maraş denilen mevkide yıkılan fazla bina yoktu ama eski Maraş neredeyse yok olmuştu. Yıkılan Maraş Ulu Camii’nin minaresi, Maraş’ın çarşısı ve yok olan onlarca bina… Çok ürkütücü bir manzara ile karşı karşıya idik.
Hızlı bir şekilde Gaziantep yolu üzerindeki şehir mezarlığına vardık. Her taraftan mezarlığa gelen cenazeler; nice acılarla yoğrulmuş hikâyeleri, hüzünleri, çaresizlikleri, acıları, tarifi mümkün olmayan teslimiyet örneklerini barındırıyordu.
Büyük küçük, genç yaşlı, kadın erkek, zengin fakir, âmir memur ne kadar dünyevî unvanlar varsa hepsinin sıfırlandığı, herkesin büyük bir hızla yıkanıp, kefene sarıldığı, namazının kıldırılıp aynı toprağın altına emanet edildiği tüyler ürperten bir manzara… Hiç arkası kesilmedi cenazelerin…
Kimisi evladının, kimisi anne babasının, kimisi tanımadığı komşusunun kimisi akrabasının cenazesini getirmiş, yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve defninin yapılması için yoğun bir gayret içerisindeydi. Kendileri de depremden etkilenen bu insanların gözlerine yansıyan duyguları, aklınızı başınızdan almaya yetiyordu.
Depremden kurtulduğuna sevinemeyen bir bakış, sizi yıkmaya yeterli oluyordu. Nice yakınlarını kaybetmiş, kendisi yaralı, ne yapacağını bilemeyen insanlara yol göstermeye çalışmak, gerçekten zor bir görev… Allah hepimizin yardımcısı olsun…
Asılsız İddialar
Cenazeler içerisinde organları olmayan, bedeni zarar görmüş, yanmış nice bedenlere şahit olduk. İnsanın içini parçalayan manzaralar karşısında ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyor âciz insan… Cenazelerin yıkanma, kefenlenme, namazının kılınması ve defnedilmesi süreçleri büyük bir titizlikle gerçekleştirildi.
Sonradan duyduk ki “Kefen yok.”, “Cenazeler yıkanmıyor.” benzeri dedikodular çıkarılmış. Bunlar bizi gerçekten çok üzdü. Hâlbuki depremden hemen sonra Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı bütün imkânlarını seferber ederek bölgeye intikal etti ve elinden geldiği kadar hizmetlerini ifa etmeye gayret gösterdi. Biz buna bizzat şâhidiz.
Deprem sürecinde devletin olmadığı, Allahu Ekber demenin örgüt propagandası olduğu, enkaz altından şu veya bu siyasî parti mensuplarının önce çıkarıldığı, din görevlilerinin orada olmadığı, gasp, yağma gibi olayların önüne geçilemediği gibi deli saçması iddiaların ise fazla üzerinde durmaya gerek yok.
Gün birlik ve beraberlik içerisinde yaraları sarmak, tefekkür etmek, ders almak, kardeşimizin derdiyle dertlenmek günüdür. Böyle aziz bir milletin ferdi olmaktan dolayı Rabb’ime şükrediyorum. Allah’ımız hepimizden razı olsun. Allah’ımız devletimize, milletimize zeval vermesin.
İlahi Takdir
Dostlarım, depremin elbette fizikî ve coğrafî sebepleri, psikolojik, ekonomik ve sosyal birçok mesajı var. Konuların uzmanları gerekli analizleri, değerlendirmeleri, çözüm önerilerini söyleyecek ve bu süreçte ihmâli olan, hatası olan varsa karşılığını elbette bulacaktır.
Meseleye bir de ilâhî takdir penceresinden bakmak lazım bence. Düşünün evladını Suriye’de yapılacak sınır ötesi ki operasyona yolcu etmek için deprem bölgesine giden bir aile depremde vefat ettiler. Gece tanıdığı insanlarla yatağa girip uyuyan onlarca insanımız tanımadıkları insanlarla mezar komşusu oldular.
“Tevbe ederim, hele yaşım genç.” veya “Düzelirim, fırsatlar çok.” diyen nice kardeşimiz genç yaşında ve fırsat bulamadan vefat ettiler. İlâhî takdir bir şekilde hepsinin vefatını aynı tarihe aynı saate takdir etmiş ki o gün ve o saat hepsi dünyalarını değiştiler.
Yürek Dayanmıyor
Nice yaşanmışlıklar var ki kulaklarımızda çınlayan ve gözlerimizle şahit olduğumuz. Bir anne-baba evlatlarını son yolculuğuna uğurlamak için gelmişlerdi. Anlaşılan kimseleri kalmamış. Götüremediler cenazelerini. Din görevlisi arkadaşlarla birlikte götürüp defnettik.
Birçok Suriyeli kardeşimizi gördük. Savaş dolayısıyla yurtlarını terk edip ülkemize gelmişler ama ecel onları burada yakalamış. Hatta bir örnekten özellikle bahsetmek istiyorum. Suriyeli bir anne; dört evladını ve babasını depremde kaybetmiş ama metanetini hiç yitirmemiş bir anne. Dört çocuğunu birden kucağına alıp onlarla oynayarak mezarlarına götürmesi unutulmayacak acı bir hatıra olarak kazındı zihinlerimize.
Yine bir anne babadan bahsetmek istiyorum. Vefat eden küçücük bir yavruları vardı. Baba; “Çocuğun ayağını örtelim, ayakları üşür.” dedi cenazenin başında. Annesi; “Ölmüş çocuğun ayağı üşür mü?” diye metanetini kaybetmeden eşine cevap verdi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama yürek dayanmıyor işte…
Aziz Milletimiz
Netice olarak su, doğalgaz, elektrik ve diğer temel ihtiyaç maddelerinin zor bulunduğu (ilk günlerden bahsediyorum) bir zamanda ordaydık. Bizler Maraş’a giderken Maraş boşalıyordu. Maraş’tan dönerken Türkiye Maraş’a akıyordu.
Yardımlar, Trabzon, Bursa, Denizli, Kars, Hakkâri, Sivas, Kayseri… ülkenin her tarafından su gibi yardım yağıyordu. Bu necib millet kendine yakışına her zaman yapmıştır, Allah’ın izniyle yapmaya da devam edecektir. Çünkü DNA’sında İslâm’ın; Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin asaletini taşımaktadır. İşte yardım kampanyalarına gösterilen ilgi de bunun bir başka göstergesidir.
Allah’ımız ümmet-i Muhammed’e bir daha böyle büyük acılar yaşatmasın. Dünya ve ahiret yollarımızı aydınlık eylesin. Birlik ve beraberliğimizi daim kılsın. Geçmişlerimize rahmet eylesin. Yaralılarımıza acil şifalar ihsan eylesin.
Geride kalan bizlere sabr-ı cemil ve ecr-i cezil ihsan eylesin. Her şart ve durumda takdirine rıza gösterebilmeyi, Allahu Teâlâ’nın büyüklüğünü layıkıyla anlayıp bu bilinçle hayatımıza yön verebilmeyi bizlere nasip eylesin. Dilimizden ve gönlümüzde tekbir sadâlarını eksik eylemesin: Allahu Ekber.
Fatih ÇINAR
Yazar1. Beni ey servi mecnûn eyleyen vechin hayâlidirYazılmaz söz ile denmez bu ne aşkın melâlidir2. Girer meydân-ı aşka her taraf yâra sücûd eylerYine ol secdesi anın Hudâ-yı Zü’l-Celâlidir3. Gözün görmez...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Kaygusuz Abdal, Bektaşiyye Tarikatı’nın ve tekke edebiyatının en önemli simalarından birisidir.[1] XIV. yüzyıl sonu ile XV. yüzyılın birinci yarısında yaşayan, Teke ili Alâiye Sancağı Beyi’nin oğlu ol...
Yazar: Fatih ÇINAR
Mehmed Emîn-i Tokâdî, 17. yüzyılın ikinci yarısı ile 18. yüzyılın ilk yarısının önde gelen isimlerindendir. Bir Nakşbendî şeyhi olan Tokâdî aynı zamanda seyyah sûfîlerdendir. Bu çalışmada, velûd bir m...
Yazar: Fatih ÇINAR
Gülşeniyye Tarikatı’nın Hâletî kolu şeyhlerinden olan Mahvî (ö.1150/1737), XVIII. yüzyılda Hayrabolu’da faaliyet yürüten, dilindeki zenginlik, edebî zevki ve içeriği ile dikkat çeken Dîvânçe’si ile ta...
Yazar: Fatih ÇINAR