Osmanlı Medeniyetinde Köprü Geleneği
Osmanlı Devleti, hâkim olduğu her alanda inşâ ve ihyâ faaliyetlerini geliştirmiş, o bölgeyi ulaşım ve ekonomi adına kalkındırmıştır. Osmanlı egemenliğine giren topraklarda çok sayıda köprü inşâ edilmiş, geçiş yerleri ve ulaşım korunaklı hâle getirilmiştir. Birçok eski köprü de aynı yüzyıllarda elden geçirilmiş tamir ve onarımı yapılmıştır.
XV ila XVIII. yüzyıllarda geçerli olan genel bir Osmanlı köprü yapım tekniği, tarzı bulunmaktadır. Osmanlı köprü yapım tercihleri tek kemerli yapılardan farklıdır. Yaygın olarak yapılan köprüler sıra kemerli olanlardır. Her tür köprüde yanaşık derzli kesme taş örgü standart bir uygulamadır.
Köprü kemerleri hemen dâimâ sivri yapılmakta ve profillerinin çökertilerek belirginleştirilmesi de yine genel bir tercih olarak karşımıza çıkmaktadır. Trakya’da Ergene Nehri üzerinde inşâ edilen Uzunköprü (II. Murad Köprüsü), XV. yüzyılın en önemli mimarî etkinliği olmuştur. 174 adet gözü olan köprü, kitâbesine göre yaklaşık 16 yıllık bir çaba sonucunda 1443-44 yıllarında tamamlanmıştır. Oldukça geniş nehir yatağının bataklık arazideki uygun mesnet noktalarında dirsek yaparak sel sularının toplanmasını sağlayıcı bir biçim ile yapılan köprü döneminin en güzel eserlerindendir.
Mimar Sinan’ın çok sayıda köprü inşâ ettiği bilinmektedir. Mimar Sinan’ın eserleri arasında adları geçen köprülerinin bugünkü Türkiye sınırları dışında kalan ikisi haricinde diğerleri Marmara Bölgesi’nde bulunur. Kânûnî Sultan Süleyman Köprüsü, İstanbul ilinin Büyükçekmece ilçesinde bulunan, Büyükçekmece ile Mimar Sinan Mahallesi arasında yer alan tarihî köprü. İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan tarihî ticaret yolu üzerinde, Büyükçekmece Gölü'nün Marmara Denizi ile birleştiği noktada yapılmıştır.
Mimar Sinan tarafından inşâ edilen köprü, İstanbul'a 36 km uzaklıkta yer almaktadır. Kânûnî Sultan Süleyman (1520-1566) Zigetvar Seferi'ne çıkarken, ordunun, Büyükçekmece Gölü ile denizin birleştiği bu noktadan sallarla karşıya geçmekte çok zorlanması üzerine buraya köprü yapılmasını emretmiştir.
Ancak Kânûnî Sultan Süleyman, Zigetvar Kuşatması sırasında vefat ettiği için köprü, oğlu II. Selim zamanında, 1567'de tamamlanmıştır. Büyükçekmece Köprüsü, birbirlerine yapay adalarla eklemlenen dört parçalı sistemi ve 638 metrelik uzunluğuyla önemli bir mimarî teknik ile inşâ edilmiştir.
Drina Köprüsü, Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa adına 1577'de Drina Irmağı üzerine yapılan 11 gözlü köprüdür. Köprü bugün Bosna-Hersek’in doğusunda yer alan Vişegrad’dadır. Drina Irmağı’nı kuzey-güney doğrultusunda keser. Eni 7 metreden biraz geniş, uzunluğu 180 metreye yakın olan Drina Köprüsü büyük kesme taş bloklardan yapılmıştır.
Mostar Köprüsü (Boşnakça: Stari Most), Bosna-Hersek'in Mostar şehrinden geçen Neretva Nehri üzerinde bulunan bir köprü. Orijinal köprü Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşâ edilmiştir. Mimar Hayreddin, köprü için 456 kalıp taş kullanmıştır.
Köprü, 2005'te UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilmiştir. Neretva Nehri'nden 24 metre yüksekte 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde olan Mostar Köprüsü’nün, dönemine göre gelişmiş bir teknolojiyle inşâ edildiği görülür. Muhteşem bir eserdir. Köprü, inşâ edildikten sonra yakınındaki şehre ismini vermiştir, şehirde ticareti canlandırmış ve zenginleştirmiştir.
Meremmetçi/Köprücü
Osmanlı Dönemi’nde köprülerin korunması ile bakım ve onarımından sorumlu olanları “köprücü” olarak adlandıran özel bir hizmet sınıfı oluşturulmuştur. Devlet tarafından ya da vakıf olarak yapılmalarına bakılmaksızın köprülerin bakım ve korunmasına tayin edilmiş olan kimselere genelde “köprücü” adı verilmekle birlikte bazı belgelerde “meremmetçi” olarak tanımlandıkları da görülür.
Her türlü tamir işleri ile meşgul olurlar, bütün onarım ve tadilatları yaparlardı. Ancak, her iki tanımın birlikte kullanıldığı durumlar da vardır ve her iki terim mevcut bir köprünün işlevini sürdürmesine yönelik gözetim altında tutulmasını tanımlar. Köprücü olanların vergi yükümlülüklerinden muaf tutulmaları ve bu durumun tahrir ve mevkûfât defterleri gibi çeşitli kayıtlarda işlenmesi gözde bir görev olmasına neden olmuştur.
Köprücülerin sayısı köprünün yeri ve büyüklüğüne göre değişmekteydi. Köprünün bir köyden 15-20 kişinin sorumluluğuna bırakıldığı ya da köyün bütün halkının köprücü atandığı durumlar görülür. Bir köprücü köyünün birkaç köprünün bakımından sorumlu olması yanı sıra, Sakarya ve Adapazarı’nda bulunan uzun köprüler için birkaç köyden köprücü yazılarak sayıları yüzün üzerinde olan ekipler oluşturulmuştur.
Osmanlı Devleti köprüye, geçit noktalarına, ulaşıma çok önem vermiştir. Köprülerin bulunduğu yerler stratejik alanlar olduğu için özel anlamda bakım ve onarımını yaptırdığı gibi bu bölgeleri koruma altına almış, hatta burada görevli olanları vergiden muaf tutmuştur. Bu ise köprülerin ve burada bulunan görevlilerin önemini artırmıştır.
Osmanlı Devleti bu alanlara özel bir hassasiyet göstermiştir. Evliyâ Çelebi’de kimi köprülerin (Misis, Malabadi, Irgandı) iki başında demir kapı bulunduğunu ve bac alındığını belirtir. Bac, “hisse, pay” anlamına gelmekte olup, genel olarak vergi anlamında kullanılmaktadır. Köprü geçiş parası hemen hemen her uygarlıkta ve ülkede rastlanan yaygın bir uygulamadır. Ancak Osmanlı Dönemi’nde yapılan köprülerden çoğunlukla devlet sorumlu olduğundan XIX. yüzyıla kadar köprü geçiş parası istisnâîdir.
Osmanlı Yüzer Köprüleri
Yüzer köprü Osmanlıların icat ettiği bir yapı türü değildir. Normal kargir ya da ahşap köprülerle aşılamayacak kadar geniş akarsularla karşılaştıklarında çeşitli kültürler yüzer köprüler inşâ etme zorunluluğu duymuşlardır. Özellikle askerî ve stratejik gereksinmeler yüzer köprü yapımının tarih boyunca ana sebeplerinden biri olmuştur.
Engeli geçecek ordu kalabalık ve hem yapım hem de geçiş süresi kısıtlı olduğunda bütün ordular bu yola başvurmuşlardır. Özellikle askeri gereksinimden ihtiyaç olarak doğmuş bu doğrultuda da yüzer köprüler yapılmıştır.
Tarih kaynaklarında kaydı geçen ilk Osmanlı yüzer köprüsü ise, Fatih’in İstanbul kuşatması sırasında Haliç’te kurdurduğu köprüdür. Bu köprünün yapımı daha kuşatmanın başlarında planlanmış, ancak gerçekleştirilmesi gemiler karadan Haliç’e indirildikten sonra mümkün olmuştur.
Tursun Bey’in Târîhu Ebi’l-Feth’ine göre, Fatih Sultan Mehmed, Moldavya’daki Kili ve Akkerman Kalelerini fethe giderken Tuna üzerinde de bir yüzer köprü inşâ ettirmiştir. Çünkü askerî olarak kurulan bu köprüler fetih hareketleri açısından önem arz etmekte ve ilerleyişi hızlandırmaktadır.
Osmanlı yüzer köprülerine ilişkin ikinci önemli veri grubu Balkanlar’a değil, Irak’a ilişkindir. Matrakçı Nasuh, ünlü kitabı Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn’de Kânûnî’nin 1534-35 Irakeyn Seferi sırasında Dicle ve Fırat üzerinde birkaç köprü yaptırdığını belirtir.
Matrakçı Nasuh, Bağdat ve Hille kentlerini resmederken bu köprülerden ikisini de betimler. Sultan, sefere ara verip Bağdat’ta kışladığı sırada yapılmışlardı ve ordunun, meselâ Hille’de ve genel olarak Bağdat’ın güneyinde bir harekâta girişmesi olasılığı yoktu. Nitekim sonraki yüzyıllarda da Bağdat’ta kentin iki yakasını dâimâ bir Osmanlı yüzer köprüsü birbirine bağlamıştır.
Evliyâ Çelebi’nin bütün masrafının devlet hazinesinden karşılandığını bildirdiği Bağdat yüzer köprüsü sonraki yüzyıllarda da sürekli yenilenip yeniden yapılarak varlığını korumuştur. Kısacası; Osmanlı Devleti hâkim olduğu coğrafyalarda hâkimiyetini devam ettirmek için bütün imkânlarını kullanmış ve stratejik hareketlerde bulunmuştur. Bu sebeple de Osmanlı medeniyetinde köprünün ayrı ve özel bir konumu bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
ÇULPAN, Cevdet, Köprülerde Tarih Köşkleri, Sanat Tarihi Yıllığı/2, İstanbul 1968.
Evliyâ Çelebi, Seyâhatnâme, C. 3-5, İstanbul 1315.
Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, ( Haz: Hüseyin Yurdaydın), Ankara 1976.
ORHONLU, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım Üzerine Araştırmalar, İzmir 1984.
TANYELİ, Gülsüm, 16. Yüzyıl Osmanlı Mimarlık Teknolojisi, Türk Kültüründe Sanat ve Mimari: Klasik Dönem Sanatı ve Mimarlığı Üzerine Denemeler, İstanbul, 1993.
TDV İslam Ansiklopedisi, C.4, İstanbul 1991.
Tursun Bey, Târîhu Ebi’l-Feth, ( Derleyici: Mertol Tulum), İstanbul 1974.
Resul KESENCELİ
YazarBeyitGönül nefsine hâkim oluben eyle zafer peydâZiyâsı kalbi rûşen kılmağa et bir kamer peydâ(Ey gönül sen nefsine hâkim olursan, onun dediğini yapmazsan, nefsine boyun eğmezsen zafere ulaşırsın, baş...
Yazar: Resul KESENCELİ
Tarih; beşeriyetin, milletlerin ve devletlerin hafızasıdır. Binlerce ibretlik olaylarla bezenmiştir, çok iyi anlayıp gelecek için dersler alınması gereken öğretmendir tarih. Şeyh Sadi Şirazi’nin “Baht...
Yazar: Resul KESENCELİ
Bir garip kuş yuvasını yıkmışlarÇalı arar sığınmaya Allah’ımGözü yaşlı kanadını kırmıslarVakti yokmuş dövünmeye Allah’ımSenden başka kimi var ki dönecekAğaç bulsa dallarina konacakHava soğuk geç kalır...
Şair: Ramazan PAMUK
BeyitSaâdetdir o yârın uğruna cânı nisâr etmekKabâhatdır ana cân vermeyip de i’tizâr etmek(O sevgilinin uğruna can vermek âşık için mutluluk kaynağıdır. O sevgiliye can vermek yerine özür beyân etmek ...
Yazar: Resul KESENCELİ