Dünyevileşme Örneği Olarak Bahçe Sahipleri Kıssası
Kur’an-ı Kerim’deki ibretli kıssalardan birisi de bahçe sahipleri kıssasıdır. Kalem Suresi’nde anlatılan bu kıssada, bahçe sahibi olan bir grup insanın denenme süresinden bahsedilir. Kıssadaki bahçe sahipleri ahireti öteleyen ve sanki hep bu dünyada yaşayacaklarmış gibi dünyevileşen tiplerdir. Kıssada aşırı mal hırsı ve biriktirme tutkusuyla dünyevileşenlerin sonu ibretlik bir şekilde ortaya konulmaktadır.
Kur’an-ı Kerim kıssaya giriş yapar: “Vaktiyle bahçe sahiplerini denediğimiz gibi, bunları da denedik, hani sabah olunca onu mutlaka devşireceklerine, biçeceklerine yemin etmişlerdi.”[1] Daha sonra ise bahçe sahiplerinin başlarına gelen kötü bir sürprizin anlatımıyla kıssa sona erer.
Bahçe sahipleri, yetimleri ve garipleri hor gören bir anlayışla bahçelerinden çıkan mamulleri kimseyle paylaşmamak için gizli gizli bahçelerine giderler. “Miskin” diye bilinen fukaraları, ihtiyaç sahiplerini yanlarında götürmedikleri gibi, onlara küçük bir pay dahi ayırmazlar.
Giderken de gözlerini madde bürümüş bir hâlde yalnızca toplayacakları ürünün miktarı hakkında konuşurlar. Yani bugünkü kapitalist materyalist mantığa denk gelen bir mantıkla “hep bana” tarzında hareket ederler ve tüm bu batıl ideolojilerde olduğu gibi mala ve kazanca endeksli bir beyni sembolize ederler.
Telef Olmuş Bir Bahçe
Hiçbir şeyden habersiz bir şekilde tatlı bir uyku çektikten sonra sabah olunca erkenden yola düşerler. Erkenden çıkmalarının sebebi ürünleri devşirmek için acele etmeleri ve fakirlerle karşılaşmak istememeleridir. Bahçeye ulaştıklarında ise çok kötü bir sürpriz onları beklemektedir. “Onlar daha uykudayken Rabb’inin katından gönderilen bir salgın (felaket) onu sarıverdi. Ve bahçeleri kapkara kesiliverdi.”[2]
Bu ayetten anlaşıldığına göre telef olmuş bir bahçeyle karşılaşırlar. Bahçenin kapkara kesilmesi bahçenin yanması olabileceği gibi, bir gecede olağanüstü bir şekilde çürümesi de olabilir. Yemyeşil meyvelerle dolu güzel bir bahçe, insanın gönlünü açıp insana huzur ve sükûn verirken bu şekilde kararmış bir bahçe ise bozguna uğramışlığın mükemmel bir anlatımıdır.
Bu kıssa bize kapitalist mantıkla hareket edenlerin ve dünyevileşenlerin bir gün mutlaka hüsranla karşılaşacağını öğretir. Bununla birlikte Yüce Allah hesaba katılmadan yapılan işlerin sonucunun ziyan olacağı da muhakkaktır. Nitekim bahçe sahipleri bahçeyi devşireceklerine yemin etmelerine rağmen hüsrandan başka bir şeyle karşılaşmadılar. “Bir istisna da yapmıyorlardı.”[3] ayetinden anlaşıldığı üzere onlar kazanca o kadar odaklanmışlardır ki kazancın ziyan olması ihtimalini dahi akıllarına getirmediler.
İnşaallah Demediler
Bu kıssada üzerinde durmamız gereken en önemli meselelerden birisi de şudur: Bahçe sahipleri, kıssadan anlaşıldığına göre bahçedeki ürünleri devşirmeyi planlarken “İnşallah!” yani “Allah dilerse!” dememişler ve mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdir.
Onların bu yeminleri, denenme sürecinde cüzî iradelerinin bilincinde olmayarak külli iradenin alanına girmeye çalıştıklarını gösterir. Yani cüzî iradeleri ile bahçeyi biçmeye karar verirler fakat onu mutlaka biçebileceklerine yemin ederek kendi yetki ve irade alanını aşmaya yeltenirler.
Aslında “Yarın bahçeyi biçeceğim.” demek, cüzî iradenin etrafını kuşatan küllî iradeyi hesaba katmamak anlamına gelir. Bir işin olması için cüzî irade ne kadar karar verirse versin, son karar küllî iradenindir. Yani Yüce Allah istemeden hiçbir fiil vukua gelmez.
İşte çağımız insanının anlamakta güçlük çektiği mesele de budur. Kendi kendine planlar yapar, çözümler üretir, hayaller kurar fakat işin sırrının O’nun “Ol!” demesi olduğunu bir türlü kavrayamaz. “Ben bir plan yapıyorum ama bakalım Yaratan’ın planı ne olur.” diye düşünmez.
Peygamber Efendimiz de Uyarılmıştı
Demek oluyor ki inşallah demek Allah’ın iradesini hesaba katmak demektir. Bu konuda Peygamber Efendimiz’in hayatından şöyle bir örnek vardır: Bir gün Yahudiler, Peygamber Efendimiz’e ruh, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn hakkında sorular sorarlar. Peygamber Efendimiz de “İnşaallah/Allah dilerse!” demeyi unutarak “Yarın gelin cevaplayayım.” der.
Peygamber Efendimiz “Yarın vahiy gelse de cevap versem.” diye düşünürken vahiy, on beş gün sonra gelir. Gelen vahiy Peygamber Efendimiz’i uyarıcı niteliktedir. “Herhangi bir şey hakkında sakın ‘Ben bunu yarın mutlaka yapacağım.’ deme, ‘Ancak Allah dilerse yaparım.’ de. Bir şeyi de unuttuğun zaman Rabb’ini an ve ‘Umarım Rabb’im beni bundan daha doğrusuna ve daha iyisine iletir.’ de.”[4] Böylece gaybe ilişkin bir sorumluluk almaması için Peygamber’imiz uyarılmış ve ikaz edilmiştir.[5]
Görülüyor ki, yapacağımız işlerden önce “inşaallah” demek oldukça önemli bir konudur. Ki bu kelime küllî iradeye saygı ifadesi olduğu gibi kulun Yüce Allah’ın takdirini hesaba kattığını da ifade eden bir kelimedir. Şayet kul yaptığı işlerde inşallah demez ve Yüce Allah’ın kararlarını önemsemezse tıpkı bahçe sahipleri gibi hüsranla karşılaşır. Bu kıssa bizlere Yüce Allah’ı hesaba katmayan sermaye sahiplerinin, kodamanların ve dünyacıların karşılaşacağı son hakkında ipucu verir.
[1] 68/Kalem, 17.
[2] 68/Kalem, 19.
[3] 68/Kalem, 18.
[4] 18/Kehf, 23-24.
[5] Bkz; Razî, Beydavî, Kurtubî, Taberî.
Aydın BAŞAR
YazarKuşkusuz ki camiye, cemaate, hacıya, hocaya, imama, müezzine hürmet etmek bir anlamda dine hürmet etmek demektir. O yüzdendir ki kalbinde iman kıvılcımı olan herkes dini sembollere karşı hassasiyet gö...
Yazar: Aydın BAŞAR
Bir gece Göynük‘te kaldıktan sonra, Akşemseddin Hazretleri’ni son bir kere daha ziyaret edip, son güllü dondurmalarımızı da yedikten sonra Göynük’ten ayrıldık. Her zamanki gibi nereye g...
Yazar: Aydın BAŞAR
“Müslümanların kendilerine has bir tarih okuma modelleri var mıdır?” sorusuna cevap arayarak konuya girecek olursak, bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Hayatın hiçbir alanını boş bırakmayan bir dinin,...
Yazar: Aydın BAŞAR
Allah’ın güzel kulları Yüce Allah’ın verdiği nimetleri kendilerine aitmiş gibi hissetmezler. Her şeyin Yüce Allah’ın mülkü olduğunu bilir, kendilerini de birer emânetçi olarak görürler. Bu bilinçle el...
Yazar: Aydın BAŞAR