Ezana Dair Duygular Düşünceler
Edebiyatımızda Saat/Vakit Vurgusu
Türk edebiyatında saat ve vakit vurgusu birçok eserde, şiirlerde, hikâyelerde, romanlarda geniş şekilde yer almıştır. Hatta bu tema, sadece bu ana türlerde değil hatıra, mektup, gezi ve tiyatro eserlerinde de bolca işlenmiştir. Hemen hatırlayacağımız ilk eser, şüphesiz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” isimli kıymetli romanıdır. “Bursa’da Zaman” da yine Tanpınar’ın güzel bir şiiridir ve bu güzel şehrimizdeki vakti anlatır. Ahmet Haşim’in “Müslüman Saati” de bu anlamda büyük önem arz eden muhtevası zengin bir yazıdır.
Bir bütün olarak edebiyatımızda saat ve vakit vurgulu metinleri incelediğimizde karşımıza, öncelikle Ezan-ı Muhammedî için kaleme alınmış nefis şiirler çıkar. Zira engin semalarda günde beş vakit okunan ve mü’minlerin hem kulaklarına hem kalplerine hem de ruhlarına dolan ezanımız, namaz ve ibadet vaktini bildirmenin yanı sıra âdeta Müslümanların günlük hayatlarını tanzim eden bir zaman bildirme, vakti hatırlatma mekanizmasıdır. Yani insanlarımız günlük zaman mesailerini âdeta ezan vaktine göre uyarlamaktadır. Bu hakikat, mü’min vatandaşlarımızın dünya kadar kulluk görevlerine ve ahiret düşüncesine verdikleri ehemmiyeti gösteriyor.
Ezan Vaktine Ayarlı Hayat
Esasen bizim eski sosyal hayatımızda ibadetler, ezan vaktine ayarlı olduğu gibi yemeklerimiz, işlerimiz, hatta buluşmalarımız da bu mübarek vakitlerin başında veya ardında olurdu. Öğle yemeğimiz öğle namazından sonra veya önce yenir, dostlarla ikindiden sonra buluşulur ve hoş bir mekânda çay içilir, akşam ise konu komşuya akşam veya yatsı ezanından sonra namazlar kılındıktan sonra gidilirdi.
Yani mü’minler vakitlerini âdeta beş ayrı dilime, ezan vakitlerine göre ayarlardı. Zaten ezan vakitlerinin değeri bu kadar yüksek olmasaydı, şüphesiz birçok şairimiz ezan şiiri yazmaz, pek çok yazarımız da ezanlara dair duygu ve düşüncelerini ifade eden nesirleri kaleme almazlardı. Öyleyse ezan etrafında çerçevelenmiş edebiyatımıza ve sanat hayatımıza bu gözle bakmamız gerekiyor.
Tanzimat’ın ikinci devir edebiyatçılarının önde gelen ismi şüphesiz Şair-i Âzam ismiyle müsemma olan Abdülhak Hâmid Tarhan’dır. Onun kaleme aldığı dinî metinler arasında seçkin bir yere sahip olan “Tekbir”i bu anlamda yeni edebî mahsuller arasında dikkat çeken çok güzel bir şiirdir. Şiirin ilk kıtası şöyledir:
“Allahü ekber! Kâim onunla mihrâb u minber,
Tekbir-i millî, İslâm’a rehber: Allahü ekber!
Dinim bu dindir, Allah birdir, hakdır peygamber
Millet, diyanet, devlet, hilâfet dâim beraber.
Allahü ekber! Allahü ekber!”
Kıymetli edebiyat tarihçisi Prof. Dr. İnci Enginün’ün hazırladığı Bütün Şiirleri, Abdülhak Hâmid Tarhan isimli eserde yer alan bu şiirin devamı da çok önemlidir ve kalıcı bir edebî metindir.
Ezan ve Kur’an
Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul” isimli o nefis eserinde “Ezan ve Kur’an” başlıklı destansı bir yazı vardır. Şairimiz orada Topkapı Sarayı’nı gezerken huşu içinde dinlediği Kur’an-ı Kerim’den ve Ayasofya’da ruhuna ve kalbine dolan Ezan-ı Muhammedî’den çok etkilenir. “Evlad-ı Fatihan” olan Beyatlı, Müslümanların bilhassa Osmanlı Türk’ü olan mü’minlerin çok değer verdikleri bu iki ana güç hakkındaki makalesini şu derin anlamlı satırlarla tamamlar:
“Gezintilerimde bir hakikat keşfettim. Bu devletin iki manevî temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor! Selim’in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur’an ki hâlâ okunuyor! Eskişehir, Afyonkarahisar’ın, Kars’ın genç askerleri siz bu kadar güzel iki şey için döğüştünüz!”
Beyatlı’nın Unutulmaz Şiiri
Hem şiiri hem de nesri çok güçlü olan büyük edibimiz Yahya Kemal’in 1942 yılında yazdığı ve Türkiye’de ezanın aslına uygun biçimde okutulmadığı o bahtsız günlerde bu mısralar, mü’min kalpler için şifa olmuş, insanlarımıza moral vermiş ve bir bakıma manevî destek sağlamıştır.
Hepimizi 80 yıldır sarsan ve intibaha getiren bu feyizli, bereketli ve manidar mısralar, büyük bir moral de sağlıyordu. Ezanın, Demokratların zaferiyle taçlanan 1950 yılında kavuşacağı hürriyet iklimini âdeta bu şiir sekiz yıl öncesinden müjdeliyordu. İşte o mısralar:
“Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedi
Kâfi değil sadâna Cihan-ı Muhammedî.”
Aziz şairimiz bu muhteşem mısralarla âdeta ezanla hasret gidermiştir. Tabii çok önceden, varlık yokluk savaşı verdiğimiz 1920’li yıllarda Mehmed Âkif’in haykırdığı “Bu ezanlar ki, şahadetleri dinin temeli/Ebedî, yurdumun üstünde benim, inlemeli” mısraları dalga dalga semamızda yankılanıyordu. Âkif, köküne, inancına, milletine ve ümmetine bağlı olan bu mısralarla, memleket sathında bir ahlak ve fazilet örneği münevver portresi sergiliyordu. Zaten Mehmed Âkif ve Yahya Kemal, bir bakıma Türkiye’nin diriliş devrinin, manevîyat dünyasının sanata yansıyan iki öncü ismi, parlak yıldızı ve abide şahsiyetidir.
Bir başka değerli şairimiz Ahmet Haşim, 1901 yılında Mecmua-i Edebîye dergisinde yayımlanan “Allahü Ekber!” isimli şiirinde, bu ulvî çağrının yüreklerde uyandırdığı hazzı şiirinde anlatıyordu. Biz bu şiirin sadece ilk paragrafıyla yetinelim:
“Sükûn-ı leyl ile hâbîde her taraf, her şey.
Bu rûh-ı sâmiti etmez müheyyiç ü nâlân,
Ne bir sadâ-yı teessür, ne bir terâne-i ney;
Sükûn içinde evet, hep nühûr, hep mürgan!...”
Şiir bu mistik duyguları ruhlara serperek yoluna devam edip gider.
“Her Lahza Ezan”
Beş Hececiler’den Faruk Nafiz Çamlıbel, manevî dünyamıza dair kaleme aldığı şiirleriyle de tanınır ve sevilir. “Han Duvarları” şairi, mübarek Ramazan ayını andığı şu dörtlüğünde, ezanın kutsiyetinden bahseder ve ömrümüzün her günün Ramazan ulviyetinde olması için şöyle dua eder:
“Alnımız secdede bulsun bizi her lâhza ezan
Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan
Zikrimiz Arşı geçip fecre kadar yükselsin
Mâveralardan ümîd ettiğimiz ses gelsin.”
Cumhuriyet Devri Türk edebiyatının en görkemli şairi Sultanü’ş-Şuara Üstat Necip Fazıl Kısakürek 1958 yılında yazdığı “Ezan” şiirinde “Ölürken aynı âhenk, salâ sesinden sızan;/Kulağıma doğduğum günde okunan ezan.” diyordu. Çile eserinde yer alan bu beyitte her Müslümanın doğarken kulağına okunan Ezan-ı Muhammedî’yi hatırlatan Şairler Sultanı, bir bakıma ezanla doğan, sala ile uğurlanan mü’min hayatının çerçevesini iki çarpıcı mısrada çerçeveliyordu.
Millî ve dinî motifli şiirleriyle tanınan Mevlevî muhibbi, “Naat” ve “Bayrak” şairimiz Arif Nihat Asya, bir şiirinde mübarek Ramazan ayında iftar saatinin yaydığı kutlu neşveyi şu mısralarla dile getiriyor:
“İftar topu aksedince İhsâniye’den
Seslendi ezanlarım, Süleymaniye’den
Altında ve üstünde yanıp bin kandil
Nur indi civara Nuruosmaniye’den.”
Şairimizin “Dua”sı bir başka şaheser değil midir? Asya, orada Rabb’ine “Yarının yollarında yılları da,/Ramazan’sız bırakma Allah’ım!” diyerek boynunu büker, yakarır.
Asya’nın Rübâiyyat-ı Ârif isimli eserinde geçen “Ezan” başlıklı şiir de aynı duygu dünyamıza hitap eden bir üstün eserdir:
“Zannetmeyiniz düşle hayalden geliyor:
Bir kutlu salâ bu… -Daldal’den geliyor… dalyan mı yoksa?
Artık uyanın siz de ey Üçler, -Yediler!
Tarsus’ta ezan, şimdi, -Bilal’den geliyor.”
Şairimiz Duâlar ve Âminler kitabında “Sabah Ezanı” adlı şiiriyle kendi kendine seslenir ve şöyle der:
“Uyan ey Ârif, uyan:
Uyar uyuklayanı.
Ki yerle gök –şimdi-
Ezanların vatanı:
Vakit seher vakti.
Ezana Bakışlar
Güzel okunan ezanların birçok farklı din mensubunu İslâm’ın aydınlığına çektiğini duyuyor, biliyoruz. Bilhassa İstanbul Sultanahmet’te selatin camilerinde okunan Ezan-ı Muhammedî’nin bölgeyi gezmekte olan Hıristiyanları, Musevileri ve diğer din mensuplarını çok etkilediği malum. Hatta pek çok yabancı turistin, ezanı dinledikten sonra bu kutlu çağrıya uyarak İslâm’ı tercih ettiği ve Müslüman olup din değiştirdiği ferahlatıcı bir hakikattir.
Hayati İnanç 28 Nisan 2022 tarihinde katıldığı bir panelde konuşmuş ve şöyle demişti: “İstanbul’da işgal sırasında İngilizler çıplak ezanı dinlerler. Komutan askerlerine emir verir. Derhal bu müezzini tutuklayın. Çünkü bu ezanlar böyle okunduktan sonra bizim işgalin bir anlamı olmaz.”
Destan Şairimizden Ses
Destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, “Destanlar Burcu” eserinde yer alan “İstanbul’da Minareler” isimli şiirinde şöyle der:
“Uçlarında âlemleri
Sinan’ın taş kalemleri
Yedi tepeden beş öğün,
Her katına yedi göğün
Allahü ekber yazarlar.”
Bu güzel şiirin son kıtası şöyledir:
“Her an yeniden, tazeden
Açılan bir yelpazeden
Hiç şaşmadan ezel-ebet
Kürre-i arza beş nöbet
Hayyı âle’l-felah süzerler.”
Bugün ne yazık ki edebiyat çevrelerinde unutulan değerli bir şairimiz daha var: Refet Körüklü. Merhum Körüklü’nün, “Gönüller Üstü” isimli kitabında geçen “Ezan” şiirini okuyalım:
“Güzel bacım, yiğidim
Gün doğmak üzere…
Bir serin rüzgâr esmekte Şu an,
Gönüller ürpermede…
Dinle, ruhumuzu okşayan
Ezan seslerini dinle…
Boşuna gönül vermemişiz,
Bu ulvî seslere seninle…
Rüzgârla perde perde dağılan
Bu ezanlar ki,
Gök kubbe kadar geniş
Minareler kadar anlamlı düz.
Onunla sükûn bulur neşelenir
Onunla mağrurdur gönlümüz…”
Dünkü şairlerimiz ve yazarlarımız görevlerini hakkıyla yaptılar ve en mümtaz vakitlerin habercisi olan ezanımıza birbirinden güzel ve anlamlı şiirler yazdılar, uhrevi hayatın teneffüs edildiği yazılar kaleme aldılar. Şimdi görev günümüzün edebiyatçılarında.
Kollarınızı sıvayın artık ey şairlerimiz yazarlarımız! Gözünüz minarelerde, kulağınız ezanda, yüreğiniz maneviyat dünyamızda olsun. Sizden de benzer edebî eserler okuyalım, dinleyelim, hafızamıza ve gönlümüze nakşedelim. Ki gelecek nesiller de sizden sitayişle, hayırla, iyilikle, güzellikle bahsetsinler. Bu muazzam ilhamı verecek olan kutlu ezanlara ve salalara yetiştiniz biliyorum. 15 Temmuz’u yaşadınız. Öyleyse şimdi sancak nöbeti sizin. Haydi kalem erbabı, görev başına!
Mehmet Nuri YARDIM
YazarMustafa Nehcî Efendi, Halvetiyye Tarikatı’nın Cihangiriyye kolunun önemli isimlerindendir. O, hakîkat yolcusu bir mürşid-i kâmil ve topluma yön veren gönül erlerindendir. Nehcî Efendi, velûd bir müell...
Yazar: Fatih ÇINAR
Doğrusu sade, kolay ve rahat gibi görülen başlığımızın bu kadar geniş kapsamlı, çetrefilli ve girift olabileceğini hiç düşünememiştim. Zira şair ve yazarlarımızı araştırdığımda, şunu gördüm ki pek çok...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Bu aşkın pazarındaMelâmet bize düştüMeclisin kenarındaİkamet bize düştüHalka bigâne gibiGeçtik divane gibiAşka pervane gibiİcabet bize düştüAyak baş ayırmadıkBiz gittik çağırmadıkKırılsak da kırmadıkN...
Yazar: Mahmut NACAR
Kur’an-ı Kerim’deki ibretli kıssalardan birisi de bahçe sahipleri kıssasıdır. Kalem Suresi’nde anlatılan bu kıssada, bahçe sahibi olan bir grup insanın denenme süresinden bahsedilir. Kıssadaki bahçe s...
Yazar: Aydın BAŞAR