Kuzunun Parası
Yusuf her sene bahar günlerinde Çanakkale Şehitliği’ni ziyarete geliyordu. Fatihalar okuyup dualar ediyordu.
Bu sefer Yusuf oğlu Can ve yeğeni Cemil’i de Çanakkale Şehitliği’ne ziyarete getirmişti.
“Biraz dinlenelim. Ziyaretten sonra etrafta dolaşın,oynayın.” dedi.
Ortalık gelincik, papatya, gül gibi çiçeklerle kaplıydı. Manzara eşsiz bir tablo güzelliğindeydi.
Biraz dinlendiler.
Sonra Yusuf, “Hadi bakalım.” dedi. “Şimdi dolaşmanın zamanı. Gezin dolaşın.”
Can ve Cemil oradan uzaklaşırlarken Yusuf, “Durun!” dedi. Can ve Cemil durdular.
Yusuf çocukların yanlarına gelip onların ellerini tuttu. Şunları söyledi:
“Gelin benimle. Şu ilerdeki koyun sürüsünü görüyorsunuz ya. Size oradan bir kuzu alacağım. Kuzuyla oynarsınız.”
Çocuklar çok sevindiler.
“Yaşa baba…”
“Yaşa Yusuf Amca…”
Beraberce sürünün çobanının yanına geldiler.
Yusuf, çobana, “Biz bir kuzu satın almak istiyoruz. Çocuklar sevsinler diye.” dedi.
“Buyurun istediğiniz kuzuyu seçin beyim.” dedi çoban.
Can koşmuş bir kuzuyu boynundan tutmuştu. Sevinçle çığlık attı;
“Bu kuzu çok güzel. Bunu alalım baba.”
Cemil de kuzunun yanına gelip o da kuzunun boynundan tuttu.
“Kuzuların hepsi güzel. Ama mademki onu sevdiniz onu alalım.”
Yusuf çobana, “Çocuklar bu kuzuyu sevdiler. Onu alalım.” dedi.
Yusuf’la çoban kendi aralarında konuşmaya başladılar.
“Buyurun helali hoş olsun. Çocuklar sevsinler.”
“Ne kadardır bunu fiyatı?”
“Ne parası ağabey. Bizim hediyemiz olsun.”
“Olmaz çoban kardeşim.”
Çoban vurgulu bir sesle şunları söyledi:
“Hiç tartışmayın. Boşuna uğraşmayın. Ben bu parayı almam. Alamam.”
“Yahu kardeşim. Sen burada ücretle koyun güden bir çobansın.”
“Öyleyim. Ama bu toprakların çocuğuyum. Siz şehitliğe ziyarete geleceksiniz. Buradan kuzu alacaksınız. Ben de bunun parasını sizden alacağım. Bu mümkün mü?”
“Olmaz çoban kardeşim. Böyle yapma.”
Bu sırada sürünün asıl sahibi oraya geldi. Söze girdi. Sesi vurguluyd;
“Durun bakalım. Tartışmanızı duydum. Bu sürü bana aittir. Yavrucuklara kuzuyu ben hediye ediyorum. Sakın para lafı da etmeyin. Bu iş de burada bitmiştir.”
Mustafa AKGÜN
YazarÇiğdem okul dönüşünde yemeğini yedi. Üstünü değiştirdi. Sonra evlerinin avlusuna çıktı. Çöp kovasını ve süpürgeyi aldı. Avluyu süpürmeye başladı. Süpürdüğü çöpleri sokaktaki belediyenin çöp aracına bo...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Adam çalar saatin tiz sesiyle yataktan fırladı. Yüzüne buz gibi bir su çarptı. Aynaya baktı. Birilerini mutlu etmek için harika bir gün, dedi.Dilini yakacak kadar kaynamış olan sütü içerken, yapılacak...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
(Bu hikaye Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin bir hikayesinden uyarlanmıştır.)Kendini beğenmiş bir gramer yani nahiv bilgini vardı. İlim sahibi olduğundan kibirliydi. Kendini yükseklerde görüyordu.Bir gün ...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Çocukluğumda ve lise yıllarında tavşanlara karşı ilgim pek fazlaydı. Şu yaşımdayım; hâlâ da öyle…İlk anımsadığım, amcamla birlikte otomobille Sivas’tan dönüyorduk yaşadığımız ilçeye… Vakit akşamdı, bi...
Yazar: Erdal KARASU