Ruh İklimimizin Seçkin Edibi: Ziya Osman Saba
Cumhuriyet Devri Türk şiirinde çok farklı anlayışlara, dünya görüşlerine, türlü huy ve karaktere sahip şairler vardır. Diyebilirim ki onlar arasında en orijinal simalardan biri Ziya Osman Saba’dır.
Ziya Osman Saba çok sevdiğim bir şair ve yazar. Bugüne kadar hakkında sayısını bilemediğim kadar yazı yazdım, yakınlarıyla görüştüm, iki kitap yayınladım, toplantılar düzenledim. Şükürler olsun ki kısmen de olsa edebiyat dünyamızın gündemine geldi. Merhum Mustafa Miyasoğlu’nun emeklerini de unutmamak gerek. O da Saba hakkında bir biyografi kitabı yazdı, yazılar kaleme aldı. Bugün de şairimize sahip çıkanlar var. Ne güzel… Vefalı ve kadirbilir insanlarımızın sayısı hep artsın inşallah. Ne acıdır ki Ziya Osman’ın hâlâ bir kabri yok. Bu konuda yıllar önce Eyüpsultan’da yaptığımız araştırmalardan sonuç çıkmamıştı. Ama bu yoldaki çalışmalarım devam ediyor.
Ziya Osman ile Dostluğum
Benim Ziya Osman Saba'nın eserlerini Şanlıurfa'da ortaokulda okuduğum yıllarda okumaya başlamıştım. 13 yaşımda iken şiir ve yazıları beni etkilemiş, eserlerini zevkle okumuştum. Her gün okula gidip gelirken önünden geçtiğim bir fotoğrafçı dükkânı vardı. Adı da “Saba Fotoğrafhanesi” idi. Saba’nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi kitabı ile o dükkânın ismini kafamda ve gönlümde özdeştirmiştim.
Güzel resimleri görüyordum o vitrinde. Gülümseyen, mesut insanların iç açıcı fotoğraflarıydı. Orada çalışan yaşıtım bir çocuğu görüyordum her sabah. Onunla kendiliğinden oluşan samimi bir dostluğumuz başlamıştı. Tabii okul bitti, şehirden ayrıldım. Ben daha sonra bu ilimize defalarca gittim. Ancak hayallerimde esaslı bir şekilde yer eden dükkânın yıkılıp yok olması ihtimali yüzünden o çarşıya gidemedim, o yoldan geçemedim.
Hatırasıyla birlikte içimde bir ukde olarak kaldı. Yıllar sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okurken Ziya Osman’a yeniden merak saldım. Bütün şiir ve hikâyelerini bir daha inceledim. Kitap tanıtım yazılarını tek tek elden geçirdim. Hakkında yazılanları okudum. 1985’li yıllarda onunla ilgili bir kitap yazma hevesine düştüm. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne aylarca kapanarak şiir kitaplarında yer almayan bütün şiirlerini tespit ettim. Bu çok ciddi bir akademik çalışmaydı.
Tevekkülün Şairi
Ziya Osman Saba, Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin en özgün simalarından biridir. Onun özgün şiiri, çağdaşları arasında ilk bakışta fark edilememiş ama geçen zaman içinde değeri artarak ilgi odağı hâline gelmiştir. Saba, şiir, hikâye ve denemelerini yazdığı dönemde kendine ait farklı bir edebiyat dili oluşturdu.
Ferdî diyebileceğimiz, ama aslında herkesi ilgilendiren yalnızlık, ölüm düşüncesi, anne baba sevgisi, eşe sadakat, çocuklara düşkünlük, tevekkül, azla yetinme gibi insani temel temalarla şiirinin kozasını ördü. Sadelik içindeki güzelliği yakalayabilen bir şairdi o. Rabb’ine yalvaran, Yaradan’ına yakarışlarla dolu olan şiirleri, ahiret hasreti, ölüme aşinalık, rıza göstermek ve sabır gibi konular, aslında bizim geleneğimizde, özellikle tasavvuf anlayışımızda yaygın olan temalardı.
Ölümü En Çok İşleyen Şair
Ziya Osman’ın şiirini incelediğimizde ölüm konusunun çok fazla işlendiğini görürüz. Gerçek bir rint olan Saba için ölüm, Yahya Kemal'in muhteşem teşbihiyle “âsûde bir bahar ülkesi”dir. Küçük yaşta annesini, daha sonra da babasını kaybeden şair bütün şiirlerinde ölüme iyimser bir gözle bakar. Çünkü sevdikleri öte dünyaya göçmüştür. Ölümden sonraki âlemi görmek ister. “Bir Ölünün Arkasından” şiirinde ölüm ve ayrılığı anlattıktan sonra, ölümden sonraki kavuşmayı merak eder; “Nasıl öldü, Ya Rabb’im, nasıl öleceğiz!/Hangi sonsuz geceler, iklimler geçeceğiz!/Bundan sonra da bir gün aynı sofrada/Oturacak mıyız bir daha?..”
“Her Sabah Uyanınca” şiirinde de “bitmeyen yarını” sorar; “Bütün kaybolmuşların bir gün beraberinde/Görecek miyim tekrar yirmi yaş baharını?/Hiç bir şey olmamış, her şey yerli yerinde,/Rabb’im, verecek misin o bitmeyen yarını?” Bütün bu sorular “Kavuşmalar” şiirinde cevabını bulur; “Sakin gülümsemede her insan diğerine,/Bütün hastalar iyi, ölüler... Hepsi de sağ!/Her anne evladını basmış artık bağrına./Ya Rab! Merhametinin ulaştık diyarına.”
Ebedî temaları ve beşerî konuları şiir ve hikâyelerine başarıyla aktarabilen Ziya Osman, “Geç Kaldık” şiirinde Yaradan’ına hesap verme telâşı ve endişesini yaşayan bir kulun heyecanını ve pişmanlığını, son derece nefis bir şekilde şöyle dile getiriyor:
“Geç kaldık, Ya Rab, geç kaldık!/Şu hayat işte, gök, dallar, gün,/Bizi sardı, çok oyalandık/Geç kaldık, Ya Rab, geç kaldık,/Bırakıp fazlasını ömrün/Koşup sükûnuna ermeğe,/Koşup sana hesap vermeğe/Geç kaldık Ya Rab, geç kaldık...”
Ölümden Korkmayan Şair
Ziya Osman Saba, devrindeki diğer birçok şairin aksine ölümden korkmayan, edebiyatımızda ölüme aşina aydınlık bir çehre olarak belirir. Mesela 1938 yılında yazdığı “Artık Yaşamak İçin…” şiirinde dünyanın fani oluşunu çok güzel tasvir eder ve bir bakıma öte dünyaya, ebedî âleme herkesin hazırlık içinde olması gerektiğini söyler. İşte o şiirden mısralar:
Artık yaşamak için herkesten kaçacağız,
Dünya bize verecek yalnız güzellikleri,
Yalnız, semalarından dökecek ruhumuza,
Geceler mehtapları ve gündüzler seheri.
Düşünceli yürürken, bir yol dönemecinde
Çıkacak önümüze beyaz dallarla bahar.
Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu,
Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar.
Tekrar yaşayacağız ümitli sabahları,
Bulacağız dünyanın o en güzel yerini.
Ebedî bir sahilde ah tekrar tadacağız
Kol kola, sükûn dolu akşam gezmelerini…
Unutulamayan Şair ve Yazar
Şüphesiz Ziya Osman şiiri ve hikâyeleriyle edebiyatımızın seçkin isimleri arasında yerini almış bulunuyor. Bugün Ziya Osman’sız bir antoloji eksik, ondan söz etmeyen edebiyat tarihi noksandır. 1980’li yıllarda rahmetli Mustafa Miyasoğlu ve benim bazı araştırmalarım ve çalışmalarımla Ziya Osman, daha çok konuşulmaya ve anlaşılmaya çalışıldı. Hakkında yazılanların sayısı arttı, defalarca anma programları gerçekleşti. Dergi ve gazetelerde çıkan yazılarla artık bu özge edibimiz gönüllerde yer alanlar kervanına katılmış bulunuyor.
Bu önemli bir gelişme. Zira Ziya Osman, fikirleri dolayısıyla unutturulmak isteniyordu. Hadi daha açık söyleyelim: Eski değerlerin peşinde görülüyor, “tutucu” kabul ediliyordu. Kimine göre işlediği temalar bayattı, köhneydi. Ölümden, aileden, sevgiden, kabirden ve ahiretten bahsediyordu. Bunlar, çağdaşı olan egemen edebiyat çevrelerinin pek hoşlanmadığı konulardı esasen. Onlar Beyoğlu’nun arka sokaklarında içki sofralarında mırıldandıkları lafların, bohem hayatlarındaki mırıldanışların şiir kabul edilmesini istiyorlardı. Garip, aykırı ve toplumun yadırgayacağı konular revaçtaydı. Olmadı, onların büyük çoğunluğu unutuldu gitti, ama Ziya Osman her dem tazedir; fikirleri, yalın şiiri ve muhteşem nesriyle bugün de aramızda yaşıyor.
“Çelebi Adamı, İyi Bilirdik”
Yıllar önce rahmetli Ergun Göze Ağabeyim ile başında bulunduğu Boğaziçi Yayınları’nda Ziya Osman’ı konuşuyorduk. Edibimiz hakkında hazırladığım biyografi kitabını imzalayıp büyüğüme arz etmiştim. Çok duygulandı ve hatıraları tazelendi. Aynı fakültede okumuşlardı. “Çok beyefendi, iyi bir insandı. Allah rahmet eylesin.” demişti. Çelebi kişiliği ve tevazuuyla en yakın dostlarını bile şaşırtan bu kalem ustası, edebiyatımızda belki de hakkında en çok övgü dolu yazıların kaleme alındığı bir şair ve hikâyecimiz olarak kalacak.
Âdeta edebiyat camiasının tamamı, Saba hakkında kendilerine yöneltilen “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna “İyi biliriz!” karşılığını vermişlerdir. Tabii bu olumlu kanaatler, edebiyatçımızın hem sanatkâr vasfı, hem de insani yönüne dairdir. Çok farklı dünya görüşlerine bağlı şair ve yazarların, Ziya Osman hakkındaki toplu değerlendirmelerini, hassasiyet ve hislerini ihtiva eden hatıralarını Ziya Osman Saba Sevgisi adlı kitabımda bir araya getirdim. Neredeyse hakkında konuşan, yazan, fikir beyan edenlerin hepsi olumlu sözler söylemiş, güzel kanaatler belirtmişlerdi. Şiirlerinde ve hikâyelerinde aile, ölüm, tevazu, kanaatkârlık, merhamet, sevgi ve dostluk gibi ebedî temaları güçlü şekilde işleyen Saba’nın duygu ve düşünce hayatımızda daha çok yer alması, hepimizin kazancıdır.
İdeolojilerin egemen olduğu, kutuplaşmaların yaygınlık kazandığı bir dönemde sloganların dışında kalarak yüreğini konuşturan iyi bir edebiyatçı ile tanışmak isteyenlerin, bu şahitliklere kulak vermesi gerek. Ziya Osman Saba, yüzyıllardır söylenegelen ebedî hakikatleri modern bir dille seslendiriyor aslında. Temelini dinimizden alan erdem ve fazilet hislerini esas alan edibimizin varlığı ise, duygu, düşünce ve edebiyat hayatımızı daha da derinleştiriyor, zenginleştiriyor.
Ziya Osman Saba Sevgisi
Ziya Osman Saba Sevgisi kitabında yer alan, şair ve yazarımız hakkında görüş, telakki ve değerlendirileri bulunanlar arasında Cahit Sıtkı Tarancı, Mehet Kaplan, Oktay Akbal, Yaşar Nabi N ayır, Haldun Taner, Behçet Necatigil, Necati Cumalı, Yaşar Kemal, Tahsin Yücel, Ahmet Hamdi Tanpınar, Faik Baysal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Vasfi Mahir Kocatürk, Nihad Sâmi Banarlı, Ahmet Kabaklı, Salâh Birsel, İlhan Geçer, Selim İleri, Şerif Aktaş, Halit Fahri Ozansoy ve yaşayan pek çok şair ve eleştirmen de bulunuyor.
Mesela Cahit Sıtkı, bir mektubunda diyor ki; “Ziya’cığım, İstanbul’dayken içime sıkıntı bastığı zaman sana koşardım, çünkü sen benim için yalnız vefakâr ve hâlden anlar bir dost değil, aynı zamanda, açık havayı, güneşi, baharı, iyiliği de temsil eden, nasıl olup da insan kalıbına girdiğine daima hayret ettiğim bir meleksin. Melek olduğun şundan da belli ki bana ‘vefasız’ demeye dilin varmıyor. Ne diyeyim, bana senin gibi bir dost verdiği için Allah’a hamd-ü sena etmekten başka ne gelir elimden!”
Mazideki Güzellikler
Yakın dostu Abdülhak Şinasi Hisar’ın uzun yazısından bir paragrafı okuyalım: “Alevleriyle arûzdan mısralar söyleyen bir soba. Bir ninni söyleyen bir salıncak. Rüyâları dâvet eden bir yatak. Kıvılcımları kestaneler gibi çatlayan bir mangal. Küller içinde eşinen ve kıvılcımları bazen çatlayan bir mangal.
Mangal kenarı ki, kış gününün lâlezarıdır. Uyku tiryakisi kediler. Bazen çekilen bir nargile gibi haşmetle homurdanan kedi. Evin günlük şiirleri kadar gecelik şiirlerini duyuran saatler. Uykulu günler ve uykusuz geceler. Uhrevî geceler. Mazimizden bize dönen rüyalar. Mazi sularında yüzülen saatler. Rüyaları çalan saatler. Yıllardan beri ilk defa gördüğümüz bir eski zaman bahçesine benzeyen bir şarkı. En eski duyduğumuz bir nakarat. İstihare uykularına dalan geceler. Talihimizi birer masal gibi söyleyen rüyalar. Ziya Osman Saba, bir geçmiş zaman, yani bir mâzi; bir tahassür yani bir hatıra şairidir.”
“Ziya Osman Bir Çeşme”
İkinci Yeni’nin önemli şairlerinden Cemal Süreya’ya göre, Ziya Osman, “Bugün bir çeşmedir, oralarda bir yerde yaz kış akar durur. Yarın da akacaktır. Yanı başında şadırvanı bile vardır.” Evet, bu şiir ve nesir çeşmesinden bugün de nasibi olanlar içmeye devam ediyor.
Salgın sürecinde hepimiz evlerimizde kaldık. Kimse dışarı çıkamadı. Nefes alıp vermenin kıymetini daha iyi idrak ettik ve işte o zaman rahmetli Ziya Osman’ı da sevgiyle, saygıyla andık. Evde kalanlar farklı okumalar yapıyor, yeni keşiflerde bulunuyor ve manevî güzelliklere erişiyorlar. İki gün önce büyük ve etkili bir vakfımızın başkanı ile telefonda sohbet ediyoruz. “Bu korona virüs, bazı hayırlara vesile oldu. Meselâ Ziya Osman Saba’yı tanıdım. Şiirlerini ve yazılarını keşfettim. Meğer bizim maneviyat dünyamıza ne kadar yakın bir edebiyatçı imiş.” dedi. Kendisine hediye ettiğim Ziya Osman Saba Sevgisi kitabını okuyup bitirmişti.
Ziya Osman 74 yıl önce “Açık Pencere” şiirinde şu mısraları kaleme almış naif bir şairimizdir: “Şu güneş, açık pencereden giren,/Şu rüzgârla birlikte şu aydınlık,/Taze, ılık./Gök, damlar, ağaçlar... İyilik, sevgi.../Bütün kelimelerle, dilimin ucundaki,/Şu bahtiyarlık.” Bunalım edebiyatının revaç bulduğu, pespaye roman, hikâye ve şiirlerin pompalanarak öne çıkarıldığı bir dönemde nezihliğin peşini bırakmayan erdemli bir sanatkârdır Saba. Manevî değerlerimize sahip çıkan, bunları eserlerinde işleyen ve bizi tefekkür âleminde dolaştıran sorumluluk sahibi bir kalem erbabıdır Sebil ve Güvercinler şairi.
Ümitli Mevsim
“İyi Sabah” şiirinde ilkbaharı huzur ve sevinçle karşılayan, yeryüzünde Rabb’imizin dağıttığı nimetlerin kıymetini bilen bir mü’min edasıyla mutluluğunu kuşlarla ve insanlarla paylaşır. Onunla birlikte bizim de içimize iyilik rüzgârı dolar: “Bu sabahla kapımı çalan ilkbahar,/Hasretine sessizce kavuşan kalbim./Henüz kirlenmemiş gün, ümitli mevsim,/Sevincimi paylaşan tanıdık kuşlar.”
İyi şair ve yazarlarımızdan Ziya Osman Saba’nın kitaplarının adı bile şiir isimleri gibi güzel mesajlar taşır: Geçen Zaman, Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi… Bir kitabı da Nefes Almak’tır. İnsanoğlunun her gün binlerce defa alıp verdiği nefeslerin kıymetini anlatır burada. Bu inceliğe dikkat eder, güzelliği fark etmemizi sağlar, monoton hayata dalan insanları şiiriyle uyandırır.
Ziya Osman için Cenab-ı Allah’ın verdiği her nimet kıymetlidir ve asla unutulmamalıdır. Bir yudum su, bir karış toprak, bir çiçek, çocuğun nefes alıp verişi, bütün bu olağanüstü hâller esasında Rabb’imizin biz âciz kullarına birer hediyesi, keremi, bağışıdır. Bir bardak suyu zorlanmadan afiyetle içmenin güzelliğini bir şair başka nasıl anlatabilir: “Evine misafir geleyim,/Kahvemi sen pişir./Taze doldurulmuş sürahiden/Bir bardak su ver/Yetişir…”
Ziya Osman’ı Okumak İçin Sebep Çok
Edebiyat ruh dünyamıza hitap ediyorsa, gönül penceremizden içeriye süzülüyorsa, huzurlu iklimlerde yaşatıyorsa, öte âlemlere kanatlandırıyorsa, manevi gıdalarla zaman zaman bizi besliyorsa görevini hakkıyla yapmış olur. Aksi takdirde sadece kuru laftan, boş lafızdan ve gereksiz süsten ibarettir. Ziya Osman bu yüzden vefatından yıllar sonra bile hâlâ dipdiridir, zevkle okunuyor, rahmetle anılıyor, şiirlerinden tat alınıyor, nesirlerine yeniden dönülüyor.
Ziya Osman’ı okumak için çok sebebimiz var. Onlardan biri de huzur bulmak içindir. Evet, Saba’nın metinleri insana huzur veriyor. Unuttuğumuz ayrıntıları, hatırlamadığımız nimetleri önümüze çıkarıyor, sahip olduğumuz güzelliklere işaret ediyor. Aileyi, ahireti, sevgiyi, kanaati, merhameti dile getiriyor. Belki de modern hayatın dayattığı kıskaçtan bizi kurtaracak isimlerden biridir Ziya Osman. Onun çok güzel şiirleri var. Biri de “Nefes Almak”. Bu şiiri hele bugünlerde şuuruna vararak okuyabilir ve hâlimize şükürde bulunup sağlığımıza hamd edebiliriz:
“Nefes almak, içten içe, derin derin,/Taze, ılık, serin/Duymak havayı bağrında/Nefes almak, her sabah uyanık,/Ağaran güne penceren açık/Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.” Ziya Osman’ın bu şiiri uzun ve güzeldir, son mısralarıyla kendisini selamlayıp rahmetle analım: “Sürahide, ışıl ışıl içilecek su,/Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu./Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses./Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes./Anlıyorum, birbirinden mukaddes,/Alıp verdiğim her nefes.”
İnceliklerin Şairiydi
Ziya Osman Saba, tahassüslerin, inceliklerin, eskimez değerlerin sanatkârı. Abdülhak Şinasi Hisar’ın tabiriyle “bir eski zaman adamı”ydı. Öte dünyaya hasret duyan, ahireti özleyen, ölümü tevekkülle karşılayan bir inanç adamıydı o. Bir şiirinde “En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz/Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz” diyordu. Bugün mezar yeri belli olmasa bile Eyüp Sultan’ın manevî ikliminde ebedî uykusunu uyuyan Saba hâlâ aramızda ruhuyla yaşıyor. Ocak ayında, vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz merhamet ve vefa yazarını. Sebil ve güvercinlerin, iyiliklerin, beyazların ve İstanbul’un şairini asla unutmayacağız.
1910 yılında İstanbul'da doğmuştu. 29 Ocak 1957 tarihinde fani dünya hayatına veda etti, iki gün sonra Eyüpsultan Kabristanı’nda ailesiyle buluştu. Onun hepimizin dünyasında büyük yeri var. Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’ndeki nefis hikâyelerini yine okuyacağız. Sebil ve Güvercinler’deki, Geçen Zaman’daki, Nefes Almak’taki şiirlerini yine okumaya devam edeceğiz. Çocukluğumuzun, hatıralarımızın, İstanbul'un, hüznün, tevekkülün ve sevginin yitik kalemi, mistik sanatkâr Ziya Osman Saba’yı elbette unutmayacağız. Her zaman rahmetle, şükranla, sevgiyle ve dualarla anacağız. Zira o, bizim duygularımızı seslendirmişti. Acılarımızı, kederlerimizi, hüzünlerimizi ifade etmişti. Ona ödenmesi güç minnet borcumuz var.
Kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun inşallah. Pak ve temiz ruhuna rahmet dilediğim Ziya Osman'ın 1941'de yazdığı “Rabb’im, Nihayet Sana” isimli şiirini çok seviyorum. Diğerlerinde olduğu gibi hepimizi kanatlandıran ve özge âlemlere taşıyan hisler var bu şiirde de. Yunus tevekkülü, derviş edası var. Öyleyse sizi bu kutlu şiirle baş başa bırakayım:
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz...
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz...
Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar.
Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar,
Birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz.
Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz,
En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz...
Mehmet Nuri YARDIM
YazarBazı şahsiyetler vardır ki, yüzlerce isim arasından öne çıkar, size gülümser, kendilerini hatırlatırlar. O şahsın çehresi gözünüzün önünde beliriverir, sîmâsı ayan beyân olur. Yüreğinizde yer etmiştir...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Hayatımızı sürdürdüğümüz bu dünyada yeme içme gibi hayati ihtiyaçlarımız arasında beynimizin de ihtiyaç duyduğu bazı kavramlar var. Belki bunları ertelediğimiz ya da pek fazla dikkat etmediğimiz bir ş...
Yazar: Erol AFŞİN
Tarık Buğra Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının en çok konuşulan, hakkında değerlendirmeler yapılan ve özellikle güçlü romancılığı vurgulanan bir yazarımız. Küçük Ağa, İbişin Rüyası, Dönemeçte ve Yağm...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Kıbrıs bizim neyimiz olur? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diyoruz ama güzel ada Kıbrıs, bütünüyle düne kadar bizim değil miydi? Karadeniz’de Kırım Yarımadası, Akdeniz’de Kıbrıs Adası bizim ileri karako...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM