Hulûsi Efendi'nin Gönülleri Eğiten Tasavvufî Ahlâkı
Ziyâretçilerin Kaleminden Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Gönülleri Eğiten Tasavvufî Ahlâkı
Tasavvuf; Kur’an’ı Kerim’i Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gibi yaşamaya çalışma gayretinin adıdır. Kettânî tasavvufun, güzel ahlâktan ibaret olduğunu zikretmiştir. “Kim güzel ahlâkta senden ileride ise, tasavvuf yolunda da senden ileridedir.” denmiştir. Bu doğrultuda, tasavvufî eğitim, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini merkeze alarak Kur’an ahlâkı ile ahlâklanmak ve bu yönde bir eğitim anlayışına sahip olmak anlamına gelmektedir.
İnsanın bedenî ihtiyaçları için gösterdiği gayreti, özeni, cömertliği, mânevî hayatı için de göstermesi gerekmektedir. Maddî hayatı sürdürmek ve uzatmak için gösterilen istekliliği mânevî ve sonsuz bir hayat için de göstermek de elzemdir.
Hz. Mevlâna, “insân-ı kâmil” dediği ahlâkî olgunluk kazanmış insanı, içinde âlemler barındıran, dibi ve kıyısı olmayan bir tevhit denizine benzetmiştir. O, insanın zâhiren küçük, ama gerçekte en büyük varlık olduğunu savunur. Hulûsi Efendi Hazretleri de,
"Gerçi görünüşte cirm-i sagîrsin
Âlemi ekbersin ekvân içinde"
beytiyle bunu ifade etmiştir.
Esas itibariyle mutasavvıflar, “Allah‘ın rızâsını kazanmış bir insan tipi” yetiştirmek isteğiyle mânevî eğitimlerini yürütürler. Yalnız bu amaca ulaşma yolunda pek çok engeller vardır. İnsanın bizzat içinde bulunan hırs ve tamah, bunların başında gelir. İnsanın dünya hayatında mutlu olabilmesi için, hırs duygusunun kötü yönde kullanılmasına yol açan mal mülk sevgisini gönlünden atmalıdır.
Bu hiçbir zaman, zenginlik ve servete karşı bir cephe almak demek değildir. Çünkü dünya nimetleri bir imtihan vesilesidir. Bu imtihanda başarılı olmak, bunların varlığına bağlıdır. Hırs duygusunu iyi yönde eğitmek, malın asıl sahibinin görülmesi ile başlar. Bu sağlandıktan sonra, egoistlik zaten ortadan kalkar.
Tasavvufî ahlâkın esası, kötü ve olumsuz huy ve tutumları bırakmak, güzel huyları besleyip çoğaltmak ve netice itibariyle olgunlaşıp insân-ı kâmil olmaktır. Tasavvuf ehli, dini temel alan bir eğitim ile birlikte güzel ahlâkın kazanabileceği görüşündedir. Mâneviyat büyükleri, insanları güzel ahlâka ve iyiliğe çağırırlar.[1]
Bir erenin eğitiminden geçen öğrenci, o erenin güzel ahlâk ve ilmini örnek alarak öğrenmeyi gerçekleştirir. Tasavvuf, öğrenciler ile birebir iletişimi esas alır. Sohbetlerde gerçekleşen eğitim, söze dayanır. Öğrenci yetiştirme süresi ise, belli değildir. Öğrenci, kendi isteği ve hocasına teslimi ile eğitimini çabuk tamamlar. Derviş; sabırlı ve kanaatkârdır, dünyadan gönlünü çeker. Halkın övgü ve yergisi, onun tavrını değiştirmez.[2]
Gönülleri inşa edip gönüllere hitap eden Hulûsi Efendi’nin etkisini ziyâretçiler şöyle dile getirmişler:
“Mübarek ve muazzez ruhların mekânında, Hacı Hulûsi Efendi’nin dergâhında feyzyâb olduk. Eserlerini görerek hizmetlerinin ulviliğini idrak ettik. Allah himmetlerini eksik etmesin. Şimdiyle kadar Darende’yi ziyâret etmemekle noksanlığımı anladım.
Allah feyizlerinden manen istifadeyi nasip etsin.
28.6.1997
Prof. Dr. Hayrani Altıntaş”
“Yüce Mevlâ’mıza hamd olsun tekrar şirin belde Darende’yi ve en önemlisi Somuncu Baba Hazretleri ile merhum büyüğümüz Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’nin huzurunda bulunmak bu mânevî sofradan nasip almak kısmet oldu. Hulûsi Efendi Hazretleri’nin başlattığı örnek misafirperverliği ve diğer mânevî hizmetleri yürüten Vakıf Başkanımıza ve bütün emeği geçen gönül dostlarımıza gönülden teşekkürler. Merhum büyüklerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyor Darendeli dostlara sevgi ve selamlarımı sunmanın mutluluğunu yaşıyorum. Yüce Allah (c.c.) razı olsun.
28.06.1997
Cemil Çiçek / Ankara Milletvekili, Ali Coşkun/ İstanbul Milletvekili”
Tasavvufî eğitimle dervişler, birbirini anlama duygusuna sahip olur, nefislerini ortak bir potada eritir, başkalarını sevmeyi, acıları paylaşmayı, sevince ortak olmayı ve sükûnete ermeyi öğrenirler. Tilâvet, salâvat, semâ’, devrân, zikir, tesbihât, evrâd ve mûsikî ile yoğun bir şekilde duygusal ve ruhsal hâller yaşarlar.
Derviş veya muhibbânın içe bakışı, derin tefekkürü, bilinçaltını algılaması, sorunları ile yüzleşmesi, kendini aşması ve kendini keşfetmesi sağlanır. Vecd, istiğrâk, gaybet, sekr ve huzur hâlleri ile mânevî coşkuya gark olur. Şekerlerde bulamadığı tadı zikirlerde, kitaplarda hissedemediği sıcaklığı mûsikînin kıvraklığında, şekilden öteye gitmeyen ibâdetlerinde bulamadığı yakınlığı gözyaşı ile sulanan secdelerde elde etmeye başlar.
Böylece kendinden, toplumdan ve Rabb’inden kaçan tipler her varlıkla ünsiyet peydâ etmeye, cümle varlığa Hak nazarı ile bakmaya, yetmiş iki milletin dilini konuşmaya başlar. Stres, buhran, depresyon ve bunalım hâlleri kaybolmaya, dostla beraber olma huzurunu yaşamaya çalışır.
Hayata korku yerine umutla bakmaya, kıvranan ruh hâleti yerine coşkun ve taşkın bir ruh atmosferine bürünmeye, tedirgin geçen günler yerine güven ve itmi’nâna eren bir yaşam sürmeye ve kararlı bir çizgi takip etmeye başlamış olur. Hayatla tam bir iç içelik ve ânla tam bir bütünleşme gerçekleşir. Geçmiş ve gelecek kaygısından kurtulmuş olur. Tabiatın ekolojik düzeni korunur ve hayatın görünmez ritmi ile bağlar kuvvetlendirilir. Aşkın gerçekliği yaşanır ve varoluşsal birlik elde edilir.[3]
Hulûsi Efendi Hazretleri’nin gönül eğitimi ve ahlâkî yüceliğinin tesirlerini bir ziyâretçi şu satırlarla ifade ediyor:
“Bismillahirrahmanirrahim
Es-Selâmu Aleyküm
Sadat-ı kiramdan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in 36. kuşaktan, Somuncu Baba Hazretleri’nin 12. batından nesl-i pâki Mustafa’dan torunları Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin 1986 yılında kurmuş olduğu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı hakikaten her konuda takdire şayan çalışmalar yapmış.
Devletimizin ve İslâm âleminin medâr-ı iftiharı olmuştur. Cenâb-ı Hakk’ın inâyeti başta olmak üzere Peygamberimiz (s.a.v)’in sünnetine, İslâmiyet’in şiarına, Osmanlı’nın vakıf anlayışına ve ruhuna uygun “Hayır işleyiniz kurtuluşa eresiniz.” âyet-i kerîmesi de mihenk taşı olarak ele alınmıştır.
Derin bir tarih köklü bir kültüre sahip, her köşesinde bir tarih hazinesi yatan, suların şırıl şırıl akışı, ağacın, kayalığın, tabiatın ve yeşilliğin müstesna köşesi Darende’de bir eğitim öğretim abidesi kendisini göstermiş, zirveye çıkmıştır. Allah’ın izniyle daha da çıkacağı kanaatindeyim.
Cenab-ı Hakk’ın haşmetinin, veliyullah himmetinin, insan gücü ve sevgisinin bu güzel ve tertemiz Peygamber neslinin devam ettiği beldede büyük bir huşû, derin bir saygı ile gördüm. Huzur ve ibâdetle Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin hayatını idame ettirdiği, Allah dostunun evinde tazimle eğiliyor; 1990 yılının 14 Haziran (Perşembe günü) âlem-i cemale intikal edip esas ve mutlak sevgiliye kavuşan bu zat-ı muhterem mürşidimi hayal ediyor, gönlümden geçiriyorum.
Burada bana bir sahife ayıran güzide evladı Es-Seyyid Hâmid Hamideddin Ateş Efendi’ye sevgi ve saygılar sunuyorum. Hizmet sancağını ele alarak her konuda ve çalışmada daha da ilerilere hamle yapacağına inanıyor, huzurlarında böyle bir eğitim-öğretim-sağlık vakfının bu güzel beldede gelişmesinden dolayı Yüce Allah’a hamd-ü senâlar ediyorum.
Peygamberimizin hurma bahçelerini vakfettiği güzel davranışından hareket ederek, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın ebediyete kadar var olmasını, devam etmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyor, sevgi ve saygılar sunuyor bu aciz kuluna himmet etmenizi diliyorum.
19.09.1998
Yakup Oskay
Aksaray Milli Eğitim Şube Müdürü”
Her mutasavvıf, aynı zamanda bir terbiyeci yani eğitimcidir. Çünkü tasavvuf; insanı, sabır, çile, riyâzât, tevekkül ile ilâhî vuslat potası içinde yoğuran bir inanç sistemidir. Tasavvuf, insanın güzel bir kalıba girmesini sağlar. Mürşid-i kâmiller, geniş halk kitlelerini sohbet, mûsikî ve şiirle irşat ve terbiye ederler.
Telkin ve nasîhatlerini, insanın gururu ve sorumluluk duygusu incitilmeden yapılırsa şahsiyet gelişiminin daha sağlıklı olacağını belirtirler. Onlar, akıl ve gönül sentezine ulaşan büyük bir eğitimcilerdir.
Hulûsi Efendi (k.s.), gönlünü Allah sevgisiyle doldurmuş ve bu sevginin, insanı gerçek mânâda sevmekten geçeceğine inanmıştır. İnsanı sevmenin; insanı insan olma şuuruna sahip olgun birer kişi hâline getirmekle, kemal sahibi yapmakla, ilim ve irfan ehli olmasını sağlamakla mümkün olacağına âdeta iman etmiş bir kişidir. Tasavvufta kişilerin fert fert eğitimi ve terbiyesi çok önemlidir. Bu iş ise en başta nefis terbiyesiyle mümkündür.
Kur’an ve sünnete göre iyi insan, insanlara faydalı olan, onlara güzel davranan, sâlih amellerde bulunan; bütün davranışlarında doğruluktan ayrılmayan; insanlara iyiliği emredip, kendisini unutmayan; kötülüğü iyilikle savan; kendisi için istediğini, kardeşi için de arzulayan; kendi kusurlarıyla meşgul olup, başkalarının dertleriyle ilgilenen, kimsenin gönlünü kırmayan ve kırılmayan bir kimsedir. İşte Hulûsi Efendi’nin Dîvân’ında bu husus Yûnus’u hatırlatan şu mısralarla anlatılmıştır:
"Sakın nefsine uyup bir cân incitmeyesin
Hüsn ü edebi koyup, bir cân incitmeyesin"
Mutasavvıflar halkın içinde yaşayan ve halkı terbiye eden insanlardır. Bunlar halkın anlayacağı lisanla konuşarak onları, iyiye, doğruya, güzelliğe ve hâsılı bütün faydalı hasletlere ulaştırmak için uğraşırlar.
Tasavvuf İslâm’ın âdetâ estetik sunumudur. 13. yüzyılda başlayan tasavvuf hareketi bir nevi Doğudan başlayıp Batıya doğru giden bir aydınlanma hareketidir. Önemli bir insan ve toplum inşâsı olan tasavvuf yoluyla Türkler arasında İslâmiyet hızla yayılmıştır.
Özellikle Türklerin ruhuna uygun bir metotla tasavvuf sunulmuş ve Türkler bir taraftan Haçlı saldırılarıyla baş ederken diğer yandan Avrupa ortalarına kadar, tasavvufun hoşgörü iklimiyle yayılmışlardır. İşte bu hareket, gönülleri eğiten tasavvufî ahlâk anlayışı bugün bir örnek olarak Darende’de yaşatılmaktadır.[4]
[1] Edibe Geden, Tasavvufî Eğitimde Çocuğun Ahlâkî Gelişimi: Gazâli ve Mevlânâ Örnekleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2018, s.157-158.
[2] Süleyman Doğan, Mutasavvıfların Eğitim Metodu Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumu, Malatya, 25 Mayıs 2012, cilt.1, ss.37-67, s. 40.
[3] Kadir Özköse, Dervişin Günlüğü, Ensar Yayıncılık, İstanbul, 2009, s. 10-11.
[4] Doğan, a.g.m, s.41.
Musa TEKTAŞ
YazarCanı tenden çıkarıp toprağa vermektir ölüm,Ebedî âleme can postunu sermektir ölüm.Kabri boydan boya kaplar bir ölüm velvelesi,Yâr için göğsünü her güçlüğe germektir ölüm.Yücelir katbekat Allâh’a adanm...
Şair: Yusuf DURSUN
Tasavvuf; İslâmî ilimlerin zirve noktası, zübdesi ve özü olarak ifade edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanda fıtrî olarak var olan dünya sevgisini gönülden atıp, ibâdeti önceleyerek kulluk ş...
Yazar: Musa TEKTAŞ
1. Bizi terk eyledi yârân gele mi tâb seherKim bilir neyle geçer bu gecede hâb seher2. Sâkiyâ sen bize mey sun da gumûmu def’ etGecemiz subha kadar böyle geçe tâ-be-seher3. Secde-i şükr edelim elde ol...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Yazar-Şair Halil Gökkaya’nın yeni şiir kitabı “Şiilerle Sultanlar” okuyucuların istifadesine sunuldu. Ilgaz Belediyesinin bir kültür hizmeti olarak basılan eserde ağırlıklı olarak, Somuncu Baba dergim...
Yazar: Yusuf HALICI