Ölüm Gerçeği
Hastalık, salgın, yoksulluk, savaş ve çatışma ortamlarıyla ölüm oranlarının hızla arttığı bir dönemde yaşayan Yunus Emre, ölüm temasını öncelikli olarak ele almış, özellikle genç yaşta ölenleri anıp şiirinde ölüm gerçeğini sıklıkla işlemiştir. Yunus Emre ölümden en fazla söz eden, ölürken ve öldükten sonraki hâlleri acı, tok, etkili, gerçek ve samimi bir şekilde dile getiren bir şairdir. Ölüm gerçeğini en yalın ve açık tarzda ele aldığı bir şiirinde dünya hayatının geçiciliğine şu şekilde dikkat çekmektedir:
Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir, şol göz açıp yummuş gibi
İşbu söze Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi
Miskin âdem oğlanını, benzetmişler ekinciye
Kimi biter, kimi yiter, yere tohum saçmış gibi
Bu dünyada bir nesneye, yanar içim, göyner özüm
Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi
Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele, hak şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise, bir eskice verdin ise
Yarın anda karşı gele, hulle donun biçmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada, iki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola, âb-ı hayat içmiş gibi.
Kişinin varlığına, makamına, şanına, şöhretine, gençliğine, gücüne ve kuvvetine güvenmeden acizliğini hissetmesini, hayatın bir varmış ve bir yokmuş gibi ne denli gelip geçici olduğunu Yunus Emre şu şiirinde daha açık izah etmektedir:
Hiç bilmezem kezik kimin, aramızda gezer ölüm
Halkı bostan edinmiştir, dilediğin üzer ölüm
Bir nicenin belin büker, bir nicenin mülkün yıkar
Bir nicenin yaşın döker, var gücünü ezer ölüm
Birinin alır kardaşın, revan döker gözü yaşın
Hiç onarmaz bağrı başın, hayır işten bezer ölüm
Yiğidi koca olunca, komaz kendiyi bilince
Birini koyup gelince, gözlerini süzer ölüm
Kanı anın sevdik yâri, kıl tâatın arı yürü
Miskin Yunus aydur bunu, ejderhalar ezer ölüm.
Ölen kişiler garip ve kimsesiz olunca, onların yalnızlığı Yunus Emre’yi divane kılar. Yalnızlık, gariplik, yoksulluk, muhtaçlık ve çaresizlik psikolojisinin ne denli zor ve yürek burkan bir durum olduğundan bahisle şöyle seslenir bizlere:
Acep şu yerde var mı ola, şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı, şöyle garip bencileyin
Gezdim Rum ile Şam'ı, Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım, şöyle garip bencileyin
Bendeler garip olmasın, firkat oduna yanmasın
Hocam kimseler olmasın, şöyle garip bencileyin
Bir garip ölmüş diyeler, üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar, şöyle garip bencileyin
Söyler dilim ağlar gözüm, gariplere göyner özüm
Meğerki gökte yıldızım, ola garip bencileyin
Nice bu dert ile yanam, ecel ere bir gün ölem
Meğerki sinimde bulam, şöyle garip bencileyin
Hey Emrem Yunus bîçâre, bulunmaz derdime çare
Var imdi gez şardan şare, şöyle garip bencileyin.
Her ne kadar ölümün soğuk yüzünü güçlü hissiyatla ortaya koysa da Yunus Emre, ölümü her şeyin bittiği gibi bir sonuç olarak görmemektedir. Ona göre ölüm aynı zamanda bir uyarıcı ve terbiye edici bir özelliğe sahiptir. Ölüm bizlere ahiret hayatına hazırlık noktasında ebedilik dersleri vermektedir. Bu derslerin hepsi şu dizelerinde de ifade ettiği gibi dünyada nasıl yaşanması gerektiğini ortaya koymaktadır:
Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri
Ger taş isen eriyesin, bakıp görücek bunları
Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halları
Son ucu bir gömlek imiş, anın da yoktur yenleri
Kani mülke benim deyen, köşk ü saray beğenmeyen
Şimdi bir evde yaturlar, taşlar olmuş üstünleri
Bunlar geri gelmeyeler, zühd u tâat kılmayalar
Bu beyliği bulmayalar, zira geçti devranları
Kani ol şirin sözlüler, kani ol güneş yüzlüler
Şöyle kaybolmuş bunlar, hiç belirmez nişanları
Bunlar bir vakt beyler idi, kapıcılar korlar idi
Gel imdi gör, bilmeyesin, bey hangidir ya kulları
Ne kapı vardır giresi, ne yemek vardır yiyesi
Ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri
Bir gün senin dahi Yunus, benim dediklerin kala
Seni dahi böyle ide, nitekim etti bunları.
Ölüm kadar büyük vaiz yoktur. Hayat ile ölüm Yunus Emre’nin şiirlerinde iç içedir. Hayatın en büyük gerçeği elbette ölüm olgusudur. Dünya hayatı son derece fanidir, hayat nehri akıp gitmektedir, geçen günler geri getirilememektedir. İbret almak, dikkatli olmak, gözümüzü açmak, geleceğe hazırlanmak, sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmek ve Müslümanca yaşamak, sonsuzluk hayatına hazırlık yapmak sadedinde ölüm, bizleri geçici tutkulardan kurtarmaktadır. Ölümle dünya zindanından kurtulmakta ve ebedi hayata geçiş yapabilmekteyiz. Şöyle ki:
Ağla gözüm ağla gülmezem ayruk
Gönül Dost'a gider gelmezem ayruk
Ne gam bunda bana, bin gez ölürsem
Anda ölüm olmaz, ölmezem ayruk
Yansın canım yansın aşkın oduna
Aksın kanlı yaşım silmezem ayruk
Göyündüm aşk ile tâ kül olunca
Boyandım rengine, solmazam ayruk
Beni irşad eden mürşid-i kâmil
Yeter, bir el almazam ayruk
Varlığım yokluğa denişmişem ben
Bugün cana, başa kalmazam ayruk
Fenâdan bâkıye göç eyler olduk
Güneldim şol yola, dönmezem ayruk
Muhabbet bahrının gavvası oldum
Gerekmez, Ceyhuna dalmazam ayruk
Dilerim fazlından ayırmayasın
Hocam, senden özge sevmezem ayruk
Söyler âşık dilinden bunu Yunus
Eğer âşık isem, ölmezem ayruk.
Yunus Emre’nin düşünce sisteminde ölüm, nefsin arzularını söküp atmak, nefsin hastalıklarından kurtulmak, benlik duygusunu terk etmek, bayağı tutkulardan kurtulmaktır. Ölüm; günahlarımızın muhasebesini tutmak, hatalarımızı düzeltmek, kötü gidişatımıza son vermek, kendimizi otokontrole tabi tutmak, kötü ahlâklardan kurtulup güzel ahlâklı bir konuma gelmektedir. Âşık kimdir sorusuna verdiği cevapta bizlerden canımızı aşk yoluna feda kılmamızı istemektedir:
Cânını ‘ışk yolına virmeyen ‘âşık mıdur
Cehd eyleyüp ol dosta irmeyen ‘âşık mıdur
‘Işk kadehinden içüp nefs dileginden geçüp
Hak yolına er gibi turmayan ‘âşık mıdur
Dost sevgüsin gönülde cânıla berkitmeyen
Tûl-ı emel defterin dürmeyen ‘âşık mıdur
Dâyim riyâzât çeküp halvetlerde diz çöküp
Hak dîdârı eserin görmeyen 'âşık mıdur
‘Işka tanışık sıgmaz degme cân göge agmaz
Pervâne gibi oda yanmayan 'âşık mıdur
Kişi dertlü olıcak dermân istegen olur
Kendü derdi dermânın sormayan ‘âşık mıdur
İy Yûnus sen dostunun cefâsına katlangıl
Yüregine 'ışk odın urmayan 'âşık mıdur.
Özetle Yunus Emre’ye göre ölüm hayat gerçeğinin ta kendisidir. Ölümden kaçış asla mümkün değildir. Ölüm gerçeğini idrak edenler ebedi hayata hazırlık yaparlar. Ölümsüzlük ruhuna sahip olanlar için ölüm, sadece bir yolculuktan ibarettir. Asıl ölüm kötü hasletlerden arınmak, imansızlık girdabından kurtulmak, salih amele koyulmak, gayret kemerini kuşanmak, ahiret hayatına hazırlanmak, Rabbimize yaraşır bir kulluk gerçekleştirmektir.
Ölüm bir vuslat deneyimidir. Yegâne sevdiğimiz varlık olarak Rabbimize kavuşmak, Rabbimizin katında O’nun rızasına layık bir konuma gelebilmektir. İşte o zaman ölüm acı bir hal değil ballar balını bulmaktır.
Kadir ÖZKÖSE
YazarAzîz Mahmûd Hüdâyî’nin Üstâdlarından: Nûreddîn-zâde Muslihuddîn Mustafa Efendi ve Gönül Dünyasından YansımalarNûreddîn-zâde, Belgradlı Münîrî (ö. 927/1521) tarafından “Zamanımızın Hasan-ı Basrîsi”,[1]...
Yazar: Fatih ÇINAR
Müezzin deyince hayyalel felah,Salihe ahiddir sabah ezanı.Diriye şifadır ruha inşirah,Gafile lahiddir sabah ezanı.Bülbüller seslenir uyuyan kula,Erkeğe kadına bekara dula,İster ki müminler miracı bula...
Yazar: Yaşar ÖZKAN
Seyyid Yahyâ-Yı Şirvânî (ö. 870/1466)Azerbaycan’ın Şamahı kentinde doğan Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’nin tam adı; es-Seyyid Cemâleddîn Yahyâ bin es-Seyyid Bahâeddîn eş-Şirvânî eş-Şamahî el-Bakuvî’dir. İma...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Afrika coğrafyası geçmişten günümüze pek çok tarîkatın etkinliğine sahne olmaktadır. Afrika’da tarîkatlar hayatın bir gerçeğidir. İslâm’ın yayılması ve yaşaması tarîkatların bizzat öncülük etmesiyle g...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE