Kendini Bilmek
İnsanlar çeşitli duygulara haiz varlıklardır. Sevinir, üzülür, sinirlenir, mutlu olur, üzülür, hayal kırıklığına uğrar, kalbi kırılır, kırar vb. birçok insani özellikleri barındırır. Elbette insanlığın bu duyguların hepsine illaki ihtiyacı vardır ki Allah, bu duyguları bizlere vermiş ama neyin nerede nasıl kullanılacağını da bize bırakmış.
Hayatın olanca zorlukları içinde zaman zaman insanlar, kendi elleriyle de işleri çıkmaza götürdükleri olabiliyor. Zaten zor olan hayat bu defa çekilmez bir hâl alıyor ve çağımızın hastalığı endişe, stres gibi sorunlar baş gösteriyor. Yaşadığımız dünya içinde her zaman birilerine kendimizi kanıtlamak zorundaymışız gibi hissediyoruz ya da böyle olması gerektiği bize dikte ediliyor. Şahsi düşüncelerimizin ya da bir konu hakkında nasıl bir fikre sahip olduğumuzun birilerinin gözünde hiçbir hükmü yok.
Oysa insan olmamızın verdiği hakla herkesin düşüncesi önemli ve herkes fikirlerini haddini hududunu aşmadan saygı çerçevesinde ifade edebilmeli. İnsanlar hayır dediği zaman hemen onu dışlayıp dünyanın en kötü insanı gibi lanse etmenin hiçbir anlamı yok. İşlerimiz görülürken iyi, herhangi bir şey yapılmadığı zaman kötü diyorsak o insan için bir mantık hatası vardır. İnsani ilişkilerimizin sadece maddi manevi çıkarlar için kurulmuş olması bizi samimiyetten uzaklaştırır.
Yüzyıllardır insanlığı tam olarak anlamış değiliz, bir muamma olarak kalmaya da devam edecektir sanırım. Elbette insanı anlama noktasında birçok adım atılmış olabilir fakat insan dediğimiz varlık sürekli değişen bir yapıya sahip olduğu için düşünceleri, davranışları, hayata bakışı, çevresine ve kendine bakışı illa ki değişecektir.
Zaten değişen bir dünya düzeni üzerinde insanların düşüncesinin sabit kalması da beklenemez, haksızlık olur. İnsani duygu ve düşüncelerimizi yerli yerinde kullanmadığımız için geçmişten bu yana hep bir sitem hali bulunmaktadır. Mesela nereye gidiyor bu gençlik diyerek gençliğe dair sitemimiz varken, bin yıl öncesinde de gençliğin kötüye gittiğinden şikâyet edilirmiş.
Demek ki bazı durumlarda insanlar illa yaşayarak öğrenecek. Mesela Hz. Âdem’e elma çok gizemli bir şekilde sunulmuştu ve Allah onu yasaklamasına rağmen Hz. Âdem merak etmiş, merakına yenik düşerek elmayı yemesiyle cennetten çıkarılmıştı. İnsan da başına bir musibet gelmeden olayın vahametini tam olarak çözemiyor sanırım.
Bazen basit gibi gelen konular insani ilişkiler açısından önemli bir boyuta sürükleyebilir bizi. Bazen kendimizi üstün görmek ya da başka insanlara göre daha üstün vasıflara haiz olduğumuzu düşünmek hatta daha da ileri giderek bir kibir vakarı ile insanlara bakmak olgunlaşmamış bir insan fotoğrafıdır. Deyim yerindeyse hamdır, pişmemiştir.
Nitekim Yunus Emre yüzyıllar öncesinde,
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır.”
diyerek okuduğumuz akademik okulların da kendimizi bilmemiz noktasında bir faydası olmamışsa hükmünün olmadığına işaret ediyor. Zaten Yunus Emre, Hacı Bektaşi-ı Velî, Akşemsettin gibi insanlar, kalpleri kazanmak, insanlarla güzel bir muhabbet ortamı oluşturmaktan daha öte ne istemiş olabilir ki?
Riyadan uzak, yola çıktığında heybesindeki ekmeği bölüşerek yarenlik eden bu canlar için ne kötü düşünebiliriz ki? Hayat dediğimiz âlem içinde hepimiz bir yöne doğru akıyoruz aslında. Kimimiz yaya yürüyoruz, kimimiz çeşitli vasıtalara binmiş gidiyoruz bir alamete doğru. Yolda giderken güçsüze el uzatmak bize ne zarar verebilir ki?
İnsani nefsimizin dizginlerini elimizde tutmazsak ne kendimizi bulabiliriz, ne kendimizi başkasına izah edebiliriz ne de başkaları bizi anlayabilir. Tabii anlamak derken orada da birçok eksikliğimizin olduğu inkâr edilemez. Bekliyoruz ki hep başkaları bizi anlasın ya da biz hep başkalarını anlayalım. Olmaz böyle. Herkes birbirini anlamalı, insan anlayışlı olmalı. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın safsatasından kurtulmalı.
Duygularımızın her biri ayrı güzel ama yerinde kullanılırsa, duygularımızı yerli yerinde kullanırsak kendimizi bilmiş oluruz, kendimizi bilirsek kendimize saygımız olur, başkalarını hor, hakir görmezsek kendimizi bulmuş oluruz. Geçmişten bu yana kibir hiçbir zaman tasvip edilen bir duygu olmamıştır ki bundan sonra da sevimli olabilsin. Sürekli ben demekten çıkarak biz demeyi başarabilmeliyiz. Çünkü bu âlemde ne oluyorsa hep birlikte yaşayacağız.
Erol AFŞİN
YazarYazar-Şair Halil Gökkaya’nın yeni şiir kitabı “Şiilerle Sultanlar” okuyucuların istifadesine sunuldu. Ilgaz Belediyesinin bir kültür hizmeti olarak basılan eserde ağırlıklı olarak, Somuncu Baba dergim...
Yazar: Yusuf HALICI
Toplum içinde yaşamanın bazı sonuçları vardır. Bir sürü insanın bir arada yaşaması, birbirini anlamaya çalışması, sorunların en aza indirilerek yaşamaya çalışılması gibi konular pek kolay değildir. Ba...
Yazar: Erol AFŞİN
Hayatımızı bir şekilde iyi kötü diyerek düzene koymuş yaşayıp giderken bazen hayatın monotonluğundan, tek düze bir şekilde yaşamış olmanın sıkıcı olduğunu düşünerek zamanımız geçiyordu belki. İnsanlığ...
Yazar: Erol AFŞİN
Toplum içinde yaşarken insanların birbirini anlaması, insanî düşüncelerin yerli yerinde kullanılması çok önemli. Bazı hususlara takılıp kalmak, o dar pencere içine hapsolup etrafımızda olan biteni gör...
Yazar: Erol AFŞİN