Sanat Tarihi Açısından Ahlat Mezar Taşları
Öteki dünyaya atılan bir adım olan ölüm, bütün inanç sistemlerinde kendine has ve mühim bir yer tutmuştur. Ölüm bütün inançlarda insanoğlu için bir dönüm noktasıdır. Diğer inanç sistemlerinde olduğu gibi İslâmiyet'te de ölüm insanlığın ve hayatın hep önemli bir gündemini teşkil etmiştir.
Kur'an'ın üç ayrı suresinde geçen "Her nefis ölümü tadacaktır." mealindeki ayet bu gerçeğin kaçınılmazlığını da ifade etmektedir. Onun içindir ki Müslümanlar ölümden sonraki hayata inanmayı imanın bir rüknü olarak görmüşlerdir. Bunun bir nişanesi olarak da Türklerde mezar kültürü çok önemli addedilmiştir.
Mezarlar maddeten olmasa da manevî bakımdan sevdiklerimizi yanımızda hissettiğimiz mekânlardır. Bizde mezarla birlikte bir de mezar taşı, başka bir tabirle kitabe kültürü gelişmiştir. Bu bazen kişinin konumuna göre devasa anıtlara dönüşmüştür. Bunların Türklerdeki ilk örnekleri olarak Göktürk Kitabelerini sayabiliriz.
Ölümsüzlüğe (sonsuzluğa) açılan kapı hükmündedir mezarlıklar. Türk-İslâm kültüründe mezarların toplu olarak bulunduğu yerlere kabristan, mezaristan veya mezarlık denmektedir. Batı (Avrupa) kültüründe ise nekropol (ölü şehri) denilmektedir.
Birbirinden renkli ve özgün mezarlarıyla bütün dünyanın dikkatlerini üzerine çeken Ahlat, Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Murat-Van Bölümünde bulunan Bitlis ilinin tarihî kıymeti haiz kadim bir ilçesidir. Bitlis il merkezine 68 km uzaklıkta bulunmaktadır. İlçenin güneyinde Tatvan, güneydoğusunda Van Gölü, batısında Güroymak, doğusunda Türkiye'nin üçüncü büyük dağı olan Süphan Dağı ve Adilcevaz, kuzeyinde Malazgirt ve kuzeybatısında Bulanık ilçeleri yer almaktadır.
Ahlat'ın en yüksek noktası Süphan Dağı'dır. İlçenin batısında Nemrut Dağı vardır. Ahlat aynı zamanda Van Gölü çevresinin en güzel sahillerine sahiptir. "Sakin şehir" statüsü tescillenen Ahlat'ın denizden yüksekliği 1750 metredir. Ahlat'ta, hâlen, Milattan önce 2000 yıllarına ve Osmanlı'nın son dönemine ait kültür varlıklarının sergilendiği ve 1970 yılında kurulmuş olan bir arkeoloji ve etnografya müzesi mevcuttur.
24 Oğuz boyunun Anadolu'ya yayılması, Ertuğrul Gazi'nin doğduğu yer sayılması, Osmanlı Devleti'nde 'Ata şehir' diye anılması, yetiştirdiği mimar ve zanaatkârlarca ününü tüm dünyaya duyurarak ilk meslek odası niteliği taşıyan ahi teşkilatının kurulduğu şehir olması, 13. ve 14. yüzyıllarda yetiştirdiği ilim, din, kültür ve sanat adamları, mutasavvıf ve zahitleri ile "Kubbetü’l-İslâm" unvanını alması bu kadim şehri tarihî açıdan kıymetli kılmaktadır.
Farklı kültürel mozaikleri bünyesinde barındıran Ahlat'ta Selçuklu Dönemi Malazgirt Zaferi ile başlamıştır. Ahlat, tarihî kaynaklarda, Türklere Anadolu'nun kapılarını açan 1071 Malazgirt Zaferi'nde Sultan Alparslan'ın karargâhını kurduğu yer olarak da geçmektedir.
XIII. ve XIV. yüzyıllarda Belh ve Buhara ile birlikte “Kubbetü'l-İslâm”(İslâm'ın Kubbesi) sıfatını taşıyan Ahlat bir kültür ve medeniyet şehridir. Ahlat'taki taş eserler meşhurdur. Hürremşah, Osman Bin Hasan, M. Davut, Ahmet El-Mezeyn ünlü Ahlat mimarları ve sanatkârlarındandır. Ahlat, kaleleriyle de ünlüdür. Eski Kale, Osmanlı Kalesi bunlara örnektir. Bunun yanında Ahlat'ın tarihî hamamlarını da unutmamak lâzımdır.
Ahlat, kümbetlerin toplu hâlde bulunduğu bir bölgedir. Birer sanat harikası olan Ahlat kümbetlerinin tarihte apayrı bir yeri ve önemi vardır. Masmavi göğün altında tezyin edilen bu kümbetler görülmeye değerdir. Şeyh Necmettin Kümbeti, Erzen Hatun Kümbeti, Çifte Kümbet, Şirin Hatun Kümbeti, Anonim Kümbeti, Emir Ali Kümbeti, Dede Maksut Türbesi, Mirza Bey Kümbeti, Bayındır Kümbeti bunlardan birkaçıdır. Bayındır Kümbeti ise tarzı, mimarisinin zarafeti ve abidevî ölçüleriyle Ahlat'ın simgesi durumuna gelmiştir.
UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi'nde yer alan ve dünyanın en büyük Türk İslâm Mezarlığı niteliğini taşıyan Selçuklu Meydan Mezarlığı'nda her geçen gün yeni mezarlar bulunmaktadır. Büyük bir titizlikle gerçekleştirilen bu kazılar yeni bilgi ve belgeleri de beraberinde getirmektedir. Kazı çalışmaları sonunda bu mezarların on bini bulması muhtemeldir. Dünyada bu kadar kıymetli mezar taşının bir arada olduğu başka bir yer yoktur.
Taş işçiliğine farklı boyutlar getiren Ahlat'taki mezar taşlarının ve kümbetlerin görünüşü son derece gösterişlidir. Volkanik bir malzeme olan Ahlat taşından yapılan bu mezar taşları ve kümbetlerdeki zarafet görülmeye değerdir. Bu taşların üzerine ince bir işçilikle yapılan motifler ve desenler Türk sanat zevkini göstermesi açısından mühimdir.
"Türklüğün Mührü", "Türklüğün Tapusu", "Türk tarihinin kapısı" olarak nitelendirilen Ahlat'ta Türk egemenliği 11. yüzyılda başlamıştır. Ahlat bir süre Selçuklu hükümdarı Alparslan'ın merkezi olmuştur. Bizans ordusunun Ahlat önlerinde yenilgiye uğratılmasından sonra, Ahlat Anadolu Selçukluları’nın en önemli şehirlerinden biri haline gelmiştir. Tarihe "Selçuklu Rönesansının yaşandığı belde" olarak geçmiştir.
Onlarca farklı medeniyete ev sahipliği yapan Ahlat, çok eski bir yerleşim yeridir. Van Gölü kenarında konumlanan Ahlat'ta ilk yerleşimler, M.Ö. 4000'lerde Hurriler ile başlayıp sırasıyla Asurlular, Urartular, Medler, Persler, Makedonyalılar, Partlar, Romalılar sırasıyla sürüp gitmiştir. Devamında Hz. Ömer devrinde Cezîre fatihi İyâz b. Ganm tarafından fethedilerek İslâm hâkimiyetine geçmiştir.
Emeviler, Abbasiler, Bizanslılar (928), Büyük Selçuklular (1040-1061), Mervanoğulları (1061), Dilmaçoğulları, Ahlatşahlar (1100-1207), Eyyubiler (1207), Moğollar (992), Anadolu Selçukluları (1100), İlhanlılar, Celayirliler, Karakoyunlular ( 1451), Akkoyunlular (1470-1501 ), Sefaviler (1502) ve (1548) Osmanlılar'a kadar çeşitli devletlerin idaresinde kalmıştır.
Onun içindir ki Ahlat, bu medeniyetlerin hepsinden derin ve köklü izler taşımaktadır. Bu kadim izler, tarihin bir aynası hükmündeki Ahlat'ı kıymetli kılmaktadır. Cami, kümbet, köprü, kale, mağara evleri, Ahlat Madavans Mağaraları bunlardan sadece birkaçıdır. Urartular Ahlat'a Halads, Ermeniler Şaleat (Şaliat), Süryânîler Kelath, Araplar Hılât, İranlılar ve Türkler ise Ahlat demişlerdir.
Kadim tarihimizin tanıklarından biri olan Ahlat; zamanın en kalabalık, en mühim bilim ve sanat merkezlerinden biriydi. Bunu mezar taşlarının çokluğundan ve bu taşların sanat değeri açısından öneminden anlayabiliriz. Yine mezar taşlarından anladığımıza göre Ahlat pek çok kadı, ilim adamı ve sanatkarlar yetiştiren bir ilim ve kültür merkezi olmuştur.
Mezar taşları üzerinde sanatçı kitabeleri ve imzaları bulunmaktadır. Ahlat mezar taşlan üzerinde adı geçen sanatçılardan bazıları şöyledir: "Osman b. Hasan, İbrahim b. Kasım, Hasan b. Yusuf, Muhammed Davud, Ahmet El Müzeyyin, Veysi b. Ahmet, Esed b. Eyyub, Cuma b. Muhammed, Kasım b. Üstad Alili, Mehmet Kasım b. Muhammed... vb."
Ahlat, XII. yüzyılın başlarından itibaren Ahlatşahlar hanedanının başşehri olmuştur. Böylece İslâm âleminin en büyük şehirlerinden biri hâline gelmiştir. Devamında da tarihinin en parlak devrini yaşamıştır. Burada ticaretin yaygınlaşmasıyla birlikte her konuda mamur bir şehir olmuştur. Buna siyasî açıdan istikrarlı bir duruşu ekleyince Ahlat ilim, sanat ve kültürde de örnek şehre dönüşmüştür. Türklerin Anadolu'ya girişinin kapısı olan ve "Anadolu'nun tapusu" olarak bilinen Ahlat'ta Urartulardan Osmanlı'ya birçok medeniyetin izleri vardır.
Ahlat kültüründe en çok dikkati çeken İslâm-Türk medeniyetinin yaşayan sembolü olan Ahlat mezar taşlarıdır. O dönemin zengin Türk kültürünün ana unsurlarını bu mezar taşları üzerinden okumak mümkündür. O mezarlar ki ölüleri işaretleseler de tarihin canlı tanıklarıdır. Bizler bu mezar taşlarına bakarak o dönemin dili, inanç akideleri, hukuk sistemi, sanatları, tarihleri, örf ve gelenekleri hakkında bilgi sahibi olabiliriz.
İslâmiyet'ten önceki Göktürk Kitabeleri Göktürkler’in tarihleri, kültür ve medeniyetleri hususunda ne kadar önemliyse Ahlat mezar taşları da Selçuklu Türklüğü hakkında birçok sağlıklı bilgi vermesi açısından o derece önemlidir. "Türk kültürünün bütün kadim unsurlarını Ahlat mezar taşları üzerinde bulmak mümkündür." dersek bence pek de abartmış olmayız.
Van Gölü'nün gözdesi Ahlat'ta XII-XV. yüzyıllar arasına tarihlenen âbidevî mezar yapıları ve taşları adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Mezar taşlarının yanında kümbetler ve akıtlar (oda mezar) da görülmeye değerdir. Kuzeyden güneye Taht-ı Süleyman Yolu ile Tatvan Şosesi doğudan batıya İki Kubbe Mahallesi ile Harabe Şehir arasında geniş düzlüğü kaplayan mezarlığın çevresi istinat duvarıyla çevrelenerek koruma altına alınmıştır.
"Anadolu'nun Orhun Kitabeleri" diyebileceğimiz Ahlat mezar taşları 210 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Mezarlıkta her biri anıtsal yapı özelliğine sahip şahideli-şahidesiz sanduka mezarların dışında, Orta Asya Türk mezar tipleri olan oda tarzı yeraltı mezarları da görülür.
Diğer önemli tarihî eserler içerisinde yer alan kümbetler, İslâmî etki ile birlikte gelişmiş olan, yer altı mezar odası üzerine küçük bir mescit eklenen dönemin bey ve yöneticilerine ait anıtsal mezarlardır. Dünyanın en büyük Türk İslâm Mezarlığı özelliği taşıyan Ahlat Meydan Mezarlığı'nda sekiz bini aşkın mezar ve mezar taşı bulunmaktadır.
Ahlat'ta çoğu XIII. yüzyıldan kalma 14 kümbet, 2 kale, Selçuklu Dönemi’nden kalma 5 tarihî mezarlık, Osmanlı Dönemi’nden kalma 1 tarihî mezarlık, Yuvadamı Köyü'nün kuzeyinde M.Ö. 2000 ile M.Ö.1200 yılları arasında kalan döneme ait 4 ayrı mezarlık, Osmanlı Dönemi’nden kalma 2 cami, 1 hamam bulunmaktadır.
Ahlat Meydan Mezarlığı dışında Ahlat'ta "Kale Mezarlığı, Merkez Kabristanı, Harabe Şehir Kabristanı, Kırklar Mezarlığı, Taht-ı Süleyman Kabristanı" adlarında beş tane daha tarihî mezarlık bulunmaktadır.
Selçukluların; Anadolu’nun Türkleşmesinde, Türk sanatının ve kültürünün Anadolu’da kök salmasında önemli katkıları olmuştur. Ahlat Meydan Mezarlığı’ndaki mezar taşları bu sanat eserlerindendir. Selçuklular Dönemi’nde başkentlik yapmış olan Ahlat’ta Türk tarihinin derin ve kalın çizgilerinin farklı yansımalarını bugün de açıkça görebiliyoruz. Bu derin ve kalın çizgiler Anadolu Türk kimliğinin tarihî kökenlerini belgelemektedir.
Mezarlıkta şahideli-şahidesiz sanduka mezarların dışında stupa tarzında Orta Asya Türk mezar tipleri olan oda tarzı yeraltı mezarları da görülür. İlçenin diğer önemli taşınmaz eserleri içinde kümbetler fevkalâde önemlidir. Kümbetler stupaların İslâmî etki ile birlikte gelişmiş olan, yeraltı mezar odası üzerine küçük bir mescit eklenen bey ve yöneticilere ait anıtsal mezarlardır.
Bu mezarlıkta yıkık durumda olan sekizgen planlı kümbet veya türbe ile halk arasında akıt denilen çok sayıda yer altı mezar odası bulunmaktadır. Selçuklu Meydan Mezarlığı’ndaki kitabelerde kullanılan hâkim dil Arapça olmakla beraber Farsçanın da kullanıldığı kitabeler bulunmaktadır. Mezar kitabelerinde mezarda yatan kişilere ait bilgilerin yanı sıra dönemin sosyo-kültürel yapısı ve sanat anlayışıyla ile ilgili bilgiler de vardır.
Selçuklu Meydan Mezarlığı’ndaki kitabeler, kazıma ve kabartma teknikleri kullanılarak sülüs, celi sülüs, kufi ve çiçekli kufi yazı biçimiyle oluşturulmuştur. Bu mezar taşlarının her birini bir anıt olarak nitelendirmek de mümkündür. Mezar sandukalarında Farsça şiirler ve hadis-i şeriflerin yer aldığı kitabeler ön plana çıkmaktadır.
Bir medeniyet merkezi olan Anadolu’da ilk Türk-İslâm izleri Selçuklularla birlikte görülmeye başlanmıştır. Selçuklu Meydan Mezarlığı mezar taşları bu izlerin en görkemli ve en belirgin olanlarıdır. Bunlar sanat tarihi ve genel tarih açısından çok önemli belgelerdir. Bu mezar taşlarında uzun yıllar içinde bozulmalar olsa da hâlâ ihtişamını korumaktadırlar. Bu kümbetler ve mezar taşları bizi Selçuklunun o muhteşem yüzyıllarına götürmektedir.
Günümüzde Ahlat'a ve oradaki kümbet ve mezar taşlarına verilen değer ve kazı çalışmaları ecdadımıza saygının bariz göstergesidir. Bu saygı bizi fevkalâde mutlu etmektedir. Zira tarihine değer vermeyenlerin ve tarihini yok sayanların istikbâlleri de yoktur vesselâm.
M.Nihat MALKOÇ
YazarDağlık Bir Ülke Olan Kırgızistan, Tabiat Güzellikleriyle Dikkat ÇekmektedirBağımsız yedi Türk Cumhuriyetinden biri olan Kırgızistan, Türk Dünyası içerisinde kendine has özellikleriyle önemli bir yer t...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Özbekistan tarihî eserleriyle bir açık hava müzesini andırmaktadır.Yedi bağımsız Türk Cumhuriyeti (Türkiye, Âzerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
İstiklal Madalyası’nı Kabul Etmeyen Tekke Şeyhi Sadeddin Ceylan Efendiİstiklal Savaşı’nı desteklemek ve zafere ulaştırmak amacıyla en hayatî hizmetleri her türlü tehlikeyi göze alarak ifa etmek şerefi...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Tanpınar'ın "Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında." dediği zaman, aslında bizi her yönden bağlıyor. Çünkü zaman bir çeşit ömür ölçerlik vazifesi de yapıyor.Vakti ölçme ve tayin etme çok eskide...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ