Mehmed Âkif Ersoy’un Mizah Dünyası
Şair ve yazarların muhtelif yönleri, ilgi çekici cepheleri vardır. Bir şairi ve yazarı incelerken, hakkında yazarken, hele biyografisini ayrıntılı olarak değerlendirirken mutlaka bütün bu taraflarına bakmak, bilinmeyen veya az bilinen hususiyetlerine dikkat çekmek gerekiyor.
27 Aralık 1936 tarihinde vefat eden İstiklâl Marşı şairimiz Mehmed Akif Ersoy hakkında her sene bu ay içinde yüzlerce program düzenleniyor, toplantı yapılıyor. “Çanakkale Şairimiz” elbette bu alakayı ve muhabbeti ziyadesiyle hak ediyor.
Şükürler olsun ki ülkemizde Akif gibi büyük şair ve fikir adamları, artık sadece belli bir ayda, sadece vefat yıldönümlerinde değil senenin hemen hemen bütün mevsimlerinde rahmetle, hürmetle ve dualar eşliğinde yâd ediliyor. Haklarında paneller, sempozyumlar düzenleniyor, dergilerde makaleler yazılıyor, eserler telif ediliyor. Bu müspet ve sevindirici gelişme, özellikle son 15-20 yılda rahatlıkla görülebiliyor. Bu da özümüze dönüşün bir alameti, değerlerimize sarılışımızın işareti, vefalı ve kadirbilir olmaya başlayışımızın kesin bir ifadesidir.
Mehmed Akif büyük şair. Bunu artık sadece dostları, sevenleri değil, fikirlerine katılmayan muhalif kesim bile teslim ediyor. Akif Safahat’taki yüzlerce şiiri yazmasaydı da sadece “İstiklâl Marşı”, “Çanakkale” ve “Bülbül” şiirleriyle kalsaydı bile Türk edebiyatı tarihinin altın sayfalarına rahatlıkla geçecekti.
Kabul edelim ki bugüne kadar büyük şairimiz hakkında belki de on binlerce yazı yazıldı, yüzlerce kitap kaleme alındı. Hepsi şüphesiz kendi çaplarında değerlidir. Ama artık Akif gibi büyük şahsiyetlerin farklı cephelerine de eğilmemiz gerekiyor. Şairin şiirleri ve fikirleri üzerinde bugüne kadar çok duruldu. Peki, mesela mizah dünyası gerektiği kadar incelendi mi? Bu vadide beş mizah kitabı hazırlamış biri olarak diyebilirim ki edebiyatımızın en nüktedan isimlerinden biri, belki de birincisi Mehmed Akif’tir. Tabii zekâ ürünü ve düşündürücü nükteler bunlar. Yoksa sadece güldürmeyi amaçlayan anekdotlar değil elbette.
Mizahı Seven Şair
Evet, Mehmed Akif Ersoy nüktedan bir kişiliğe sahiptir. Mizahı, ölçülü ve zekice olmak kaydıyla çok sever; eserlerinde ve konuşmalarında bol bol kullanır. Hatta mektuplarında da… Günlük konuşmalarında, dostlarıyla sohbetlerinde iç dünyasının yansıması olan mizahın, çok güçlü bir şekilde yer aldığını gözlemleyebiliyoruz. Mahir İz, Akif’in dostlarıyla sohbet ederken fıkralar söylemeyi veya nükteler dinlemeyi sevdiğini söyler. Şairimiz gereksiz, lüzumsuz, abes sözlere ise kulak vermekten pek hoşlanmaz.
Mizah vadisinde diyebiliriz ki en yakın dostlarından biri olan Süleyman Nazif ile sıkı bir şekilde yarışmıştır. Esasen o devrin Mehmed Akif, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi büyük şair ve yazarlarının hemen hemen hepsi az çok nüktedandır, fikirlerini ve eserlerini biraz da mizah baharatıyla tatlandırır, okuyucularına bu hâliyle takdim ederler. Mehmed Akif’in yaptığı zarif nüktelerden rahatlıkla bir kitap çıkabilir. Biz burada tespit edebildiğimiz belli başlı nüktelerini bir araya getirmeye çalıştık.
Dikkatle okunursa bu nüktelerin sadece güldürmek amacıyla yapılmadığı, düşündürücü fonksiyonlarının da yüksek olduğu görülecektir. Sanılmasın ki, nükteleri sadece bunlardan ibarettir. Asla ve kat’a! Bunlar onun mizah deryasından sadece bir avuç tebessüm damlalarıdır. Bu vesile ile aziz şairimizi rahmetle, minnetle, hürmet ve dua ile yâd ediyor, seçtiğim nüktelerini de siz değerli okuyucularıma da takdim ediyorum:
Âkif’in Müslüman Ettiği…
Yüce dinimiz İslâm’a dar zaviyeden bakan, ifrat ve tefrit arasında gidip gelen, ölçüsüzlükleriyle dinimize zarar veren bazı hocalar her zaman var olmuştur. Ne yazık ki bunlardan bir kısmı, Süleyman Nazif’in çevresinde dolaşmıştır. Bir gün İslâmiyet’i yine kısır görüşleriyle anlatan bazı hoca kisveli kişilere karşı Mehmed Akif’in en yakın dostlarından biri olan Süleyman Nazif, şu sitemde bulunur: “Akif beni Müslüman etti, bu hocalar beni yine gâvur edecek!”
Aynı Hâl
Mütevazı bir mizaca sahip olan Mehmed Akif, burnundan kıl aldırmayan kibirli insanlardan hiç hazzetmezdi. Ali Şevki Hoca da oldukça gururlu bir kimse imiş. Hele Avrupa’ya gidip Paris’te tahsilini tamamlayıp döndükten sonra kibrinden yanına yaklaşılmıyormuş. Akif bir toplulukta iken adama bu özelliğini, zarif bir teşbihle şöyle hissettirir: “Siz, insanlara eskiden Fatih Camii’nin minaresinden bakardınız, şimdi Eyfel Kulesi’nden bakıyorsunuz.”
Baytar Mı?
Konuşmasını bilmeyen soysuz ve edepsiz bir herif, bulunduğu toplantıda Mehmed Akif’i küçük düşürmeye çalışıp alaycı bir tavırla, “Siz baytar mısınız?” diye sorar. Akif istifini bozmadan adama hak ettiği şekilde cevap verir: “Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?”
Beğenmek
İstiklâl Marşı’nı ilk defa Meclis kürsüsünden okuyan Hamdullah Suphi Tanrıöver, daha sonra Akif’e, “Çok heyecanlandım, nasıl okuduğumu bilemedim.” der. Şiirinin iyi okunması hususunda çok titiz olan millî şair, “Öyle güzel okudunuz ki, ben bile beğendim.” karşılığını verir.
Birimiz Yazar, Birimiz Okur
Akif’in sevdiği dostlarından birisi de Bursalı Hafız Emin’di. Davudî sesi, iyi tahsili ve ince zekâsıyla şairin gönlünde taht kurmuştu. Hafız Emin Kur’an okuduğu zaman şairimiz her zaman vecd içinde kalır, huşu içinde dinlermiş. Bir gün şair, dostuna şöyle takılmış: “Benimle sen, Yesarî (hattat) ile İzzet Molla’ya (şair) benziyoruz. Birimiz yazar, birimiz okuruz.”
Demir Hafız
Mehmed Akif, Kur’an-ı Kerim’i sağlam bir şekilde ezbere bilirdi. Hıfzı çok iyi olanlara eskiden ‘Demir Hafız’ deniliyordu. Yakın dostu Müderris Yozgatlı İhsan Efendi anlatıyor: “Bazı Ramazan geceleri biz de üstada cemaat oluyorduk. Yanlışsız okuyordu. ‘Üstad, hakikaten siz ‘Demir Hafız’ olmuşsunuz.’ derdik. O da ‘Evet.’ derdi. ‘Ben bunu Hocama da yazdım. Dedim ki, ‘Ben Kur’an’ı himmetinizle takviye ettim. Şimdi hatimle teravih kıldırıyorum. Bana dayanıklı Müslüman gönder.”
Dile Saygı
Akif, Ezher Üniversitesi’nde ders vermeye başladığı zaman bir dostu sorar; “Nasıl, Arapçayı rahat konuşabiliyor musunuz?” Şairin cevabı çok ilginç ve makuldür; “Derse başladığım zaman talebeye şöyle dedim. ‘Siz benim Arapçama gülmeyin, ben de sizin Türkçenize, geçinip gidelim.”
Diş Göstermek
Mehmed Akif, son hastalığı esnasında hastanedeyken dostu Ömer Ferid Kam ziyaretine gelir. Sohbet sırasında neşelenen ve gülen şairin dişleri, bütün beyazlığıyla ortaya çıkar. Ömer Ferid Bey, bu görüntüye hayran kalarak “Aman üstadım, ne kadar beyaz dişleriniz varmış. Hiç fark etmemişim.” deyince Akif dostuna sevgiyle bakarak şöyle cevap verir: “Ben şimdiye kadar sana dişlerimi hiç göstermedim ki...”
Dördüncü Mevki
Mehmed Akif yürümeyi çok seviyor, hemen hemen her yere yürüyerek gitmeyi tercih ediyordu. Bir gün, “Trende kaçıncı mevki ile geliyorsunuz?” diye soran bir dostuna, yürümeyi kastederek şu cevabı verir: “Dördüncüsüyle...”
Hangi Bülbül?
Mehmed Akif, yapmacık hareket ve edalarla şiir okuyanlardan hiç hoşlanmazdı. Bir gün böyle biri, Tâceddin Dergâhı’nda, şairimizin “Bülbül” şiirini sunî tavır ve davranışlarla, zevksizce okur. Canı sıkılan Akif, şiir okunuşuyla ilgili olarak görüşünü şöyle açıklar: “Bu bülbül bizim Bülbül’e benziyordu ama ne kanadını bıraktı, ne kuyruğunu!”
Herkes Farklı İşte
Mithat Cemal, Berlin’den dönen Mehmed Akif’i ziyarete gider. Şairden memleketin gidişatı hakkında malumat almak ister ve “Berlin’de ne var, ne oluyoruz?” diye sorar. Akif’in cevabı işlerin neden düzelmediğini açıkça göstermektedir: “Ne olacağız. Berlin’e gittim, elçimiz Kur’an’a tefsir yazıyor; İstanbul’a geldim, Fatih’te hocalarımız siyaset konuşuyor. Ne olacağız, artık anlarsın.”
Huy Değiştirmek
Mehmed Akif ve Safahat uzmanı M. Ertuğrul Düzdağ, Kızlarağası Medresesi’ndeki bir toplantıda anlatmıştı. Mehmed Akif ile Eşref Edib çok iyi arkadaşlarmış. İkisi birçok hususta anlaştıkları hâlde bir konuda mizaçları taban tabana zıtmış. Âkif çok cömert, Eşref’in ise eli biraz sıkıymış. Bir gün biri Millî şaire iki paket getirir ve “Biri benim, biri de Eşref Edib’in hediyesi.” der. Âkif çok şaşırır ve sorar: “Hayrola, Eşref huyunu mu değiştirdi?”
Kaç Mana
Akif, Baytar Mektebi Müdür Muavini iken muhasebeden yazılan ve karışık ibarelerle dolu olan bir yazılı evrakı anlayamaz. Ne demek istenildiğini öğrenmek için kâğıdı yazan harcama kâtibi Salih Efendi’yi bularak sorar. Salih Efendi, “İki türlü mana çıksın diye öyle yazdık.” cevabını verince Akif tebessümle karşılık verir: “Efendi ne söylüyorsun. Biz bir türlü bir mana çıkaramadık!”
Kötü Haber
Mehmed Akif Mısır’da iken İstanbul’da bulunan annesi vefat eder. Uzun zamandır haberleşemediği dostu Ömer Ferid Kam, bunun üzerine şaire yazdığı mektupta hem vefat haberini verir hem de başsağlığı diler. Akif, ahbabına yazdığı cevabî mektupta oldukça sitemkâr bir dil kullanır; “Yahu, sizden ses seda çıkması için, bizim evden bir cenaze çıkması mı lâzım?”
Muharrirlik Etmek
Mehmed Akif, Türkçeye çok değer veren bir şairimiz. Gençlerin konuşurken yaptıkları hataları anında düzelten bir karaktere sahiptir. Bir gün Bâbıâli Caddesi’nde bir gence rastlar. Onunla sohbet ederken ne ile meşgul olduğunu sorar. Genç, “Muharrirlik yapıyorum.” diye cevap verince Akif dayanamaz bu sözü hemen düzeltir: “Hayır, muharrirlik yapıyorum değil, muharrirlik ediyorum. Çünkü bir masa veya kundura yapılır, fakat marangozluk veya muharrirlik edilir.”
Mukayese
Mehmed Akif Almanya’dan döndüğünde dostları kendisine sorar; “Berlin’de ne var ne yok üstat?” Safahat şairi şöyle cevap verir: “Ne olsun, gördüğüm kadarıyla yaşayışları dinimiz gibi, dinleri yaşayışımız gibi.”
Tren Almak
Akif, Halkalı Ziraat Mektebi’nde görevli iken Sirkeci’den bindiği trende, kendi aralarında konuşan gençlere kulak verir; “Bu sabah sen kaç trenini aldın?”, “Sekiz trenini aldım, sen?” “Ben de dokuz trenini aldım.” Güzel Türkçemize aykırı olan “tren almak” deyimini yanlış bulan Akif gençlere tebessüm ederek müdahale eder: “Çocuklar o treni daha hükümetiniz alamadı, siz nasıl aldınız?”
Mehmet Nuri YARDIM
YazarBizim çok zengin bir kültürümüz, derinlikli edebiyatımız, muhteşem tarihimiz ve göz kamaştırıcı bir medeniyetimiz vardır. Peki, toplum olarak bunun farkında mıyız? Ben henüz bu muazzam hazinemizi tam ...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Her bidâyetin bir nihâyeti vardır. Bizler fânî varlıklarız. Bâkî olan sadece Yüce Allah (c.c.)’tır.Esas olan O’nun istediği gibi bir hayatı yaşayabilmektir. İnsan hayatı, doğum ve ölüm arasında ...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Çölde susuz güvercin, dağda yurtsuz maralımAşka aşık yüreğim, pek bahtsız bedeviyimSuret- i hayal canda düşte bir kez göreyimGölgenin sütresinde sır olayım Ey Nebi!Acem yurdunda ah u zar, viran gezmek...
Yazar: Öznur ÖZÖNCEL
Bazı şahsiyetler vardır ki, yüzlerce isim arasından öne çıkar, size gülümser, kendilerini hatırlatırlar. O şahsın çehresi gözünüzün önünde beliriverir, sîmâsı ayan beyân olur. Yüreğinizde yer etmiştir...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM