Prof. Dr. Enbiya Yıldırım ile Röportaj
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Dindeki Sarsılmaz Yeri Hakkında
Prof. Dr. Enbiya Yıldırım ile Röportaj
Sahâbenin Rasûlullah (s.a.v.)'la ilişkisi nasıldı?
Hepimizin mantığı kendi anlayabileceği üzere ashâb-ı kirâmın Kur'an-ı Kerim ile tanışması Peygamber aleyhissâlatu vesselâm Efendimiz eli ile gerçekleşmiştir. Yani Kur’an diye bir kitabın varlığını ashâb-ı kirâm Hz Peygamber (s.a.v.)'den öğrenmiştir.
Dolayısıyla Peygamberimiz, Kur’an’ı onlara ulaştıran, kitabı ile tanıştıran rehber olmuştur, aracı olmuştur. “Peki, bu rehberlik çerçevesinde Peygamber (s.a.v.) ashâbı ile nasıl bir ilişki içerisinde idi?” diye bir soru soracak olursak bunun çeşitli başlıklar altında cevaplanabileceğini söyleyebiliriz.
Birincisi: Kur’an-ı Kerim'de kısa öz olarak anlatılan hususların hayata nasıl geçirileceği meselesinde Peygamber Efendimiz sahâbeye rehberlik yapmakta idi. Yani namazın edası, namazın rekâtları, orucun nasıl tutulacağı, haccın nasıl edâ edileceği ve diğer aklımıza gelebilecek bütün ibâdetlerin edâ şekillerini, Allah kitabında mufassal, yani geniş bir şekilde bizlere inzâl buyurmamıştır.
Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.v.) bunların tatbikini ashâb-ı kirâma bizzat kendisi göstermiş ve ashâbı kirâm da Peygamber (s.a.v.)’in buyruklarını hayatlarına tatbik etmiştir.
İkinci olarak: Kur’an-ı Kerim'de zikri geçmeyen pek çok gündelik hayatımıza giren, hepimizin girdiği gibi meseleler var. Yani karşılaşmış olduğumuz problemler var. Her bir meseleyi Hazret-i Peygamber (s.a.v.) zamanında ashâb-ı kirâm Allah'ın kitabında bulamayacağına göre; bu meseleleri çözmek, bunlara cevap bulmak, Hazret-i Peygamber (s.a.v.) ile gerçekleşmekteydi.
Dolayısıyla Hazret-i Peygamber (s.a.v.), onlara günlük hayatlarında karşılaşmış oldukları sorunlara Kur'an mihverli olarak kendisi çözüm üretmekteydi. Ve bunların önemli bir kısmı da neredeyse %90'ı-95'i Allah'ın kitabında bulunmayan meseleler idi.
Zaten günümüzde de aynı durum bizim için geçerlidir. Karşılaşmış olduğumuz her bir meseleyi Allah'ın kitabında bulmamız mümkün değildir. Ve biz ne yapıyoruz Kur'an ve sünneti merkeze almak suretiyle problemlerimize cevap üretmeye gayret ediyoruz.
Üçüncü olarak dile getireceğimiz husus; ashâbın anlamadıkları, takıldıkları problemleri Peygamberimiz’e getirip, Peygamberimiz’in onlara Kur'an merkezli olarak cevap sunmasıdır. Dolayısıyla şöyle dersek esasında hata yapmış olmayız; ashâb-ı kirâm zamanında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Kur'an'ın yanındaydı. Yani ashâb hem Kur'an'ı okuyor, hem Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’e bakarak ikisini kendilerine rehber etmek suretiyle İslâm’ı yaşamış oluyorlar idi.
Ashâb-ı kirâmın hayatında hiçbir zaman Peygamber (s.a.v.)’i dışlayan, “Bizim sana ihtiyacımız yok, biz sadece senin getirmiş olduğun kitaba bakarız, dolayısıyla sen sadece bir postacısın.” diyerek Peygamber (s.a.v.)'e bir cephe alması kesinlikle söz konusu değildir. Zaten böyle bir şey aslında mümkün değildir.
Çünkü onlara kitap diyerek sunulan metni arz eden ağız, Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’in ağzı idi. Yani Kur'an'ı hazret-i Peygamber ağzından öğrendi bu insanlar. Dolayısıyla bu kitap kime indirilmiş ise o kitabı en iyi anlayacak olan en iyi tefsir edecek olan en iyi şekliyle hayata nasıl tatbik edileceğini gösterecek olan elbette ki Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'dir. Dolayısıyla ashâbın hayatında Hazret-i Peygamber (s.a.v.) sarsılmaz, sâbit, değişmeyen ve Kur'an'ın yanında konumlanan bir yere sahip idi.
Kur'an Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’e nasıl bir konu veriyor?
Allah'ın kitabına baktığımız zaman, Peygamber (s.a.v.)’in Müslümanlar için, yani zaman ve mekân kaydı olmaksızın biz Müslümanlar için, yani sahâbe için, sonra tâbiîn, daha sonraki dönemler bizim için, bizden sonraki kuşaklar için nasıl bir yer ifade ettiğine bakacak olursak; Allah'ın kitabında farklı yerlerde bulunan âyetleri bir araya getirdiğimizde, Peygamber Efendimiz’in bizler için değişmez bir rehber olduğunu belirten âyetlerin toplamı 7 sayfa tutmaktadır.
Yani Kur’an-ı Kerim'de 7 sayfa yekûnuna sahip âyetler manzûmesi Peygamber Efendimiz’i her hâlükârda bizim önümüze rehber olarak koymaktadır. Meselâ birkaç tane âyet-i Kerîme örnek verelim. Âl-i İmran Suresi 31 âyet-i kerimede Rabb’imiz şöyle ferman ediyor: “Rasûl'üm de ki eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgecidir.”
Bir âyet-i kerîmede daha Rabb’imiz şöyle ferman ediyor; Nisa Suresi 115 âyet-i kerîme: “Her kimde hidâyet yolu kendisine iyice belli olduktan sonra Rasûlullah’a muhâlefet eder ve mü’minlerin yolundan başka bir yola tâbi olursa biz onu döndüğü yolda bırakırız. Fakat âhirette kendisini cehenneme koyarız orası ne fena bir varış yeridir.”
Bu iki âyet-i kerîme yanında ilgili âyet-i kerîmelere baktığımız zaman Hz Peygamber Efendimiz mutlak suretle peşinden gidilmesi gereken bir rehber olarak bizim önümüze koyulmaktadır. Şimdi burada zamanımız Müslümanları olarak bizim kendimize sormamız gereken bir soru var: “Biz bu âyetlerle ne yapacağız?”
Hazret-i Peygamber (s.a.v.) zamanındaki insanlar, yani sahâbe-i kirâm bu âyetler nâzil olduğu zaman bakıyorlardı ki Allah, Hz Peygamber (s.a.v.)’in peşinden gitmelerini onlara emrediyor ve bu âyeti hayatlarına tatbik ediyorlar idi. Ama Hazret-i Peygamber (s.a.v.) zamanımızda bizim yaşamış olduğumuz bu dönemde hayatta değil. O zaman biz bu âyet-i kerimeye ne yapacağız?
Yani şunu hiçbir Müslüman iddia edemez: “Peygamber (s.a.v.) hayatta yok, dolayısıyla bu yedi sayfalık âyetler manzûmesini Allah'ın kitabından çıkaralım.” Hâşâ… Veyahut da “Bunları kitabın sonuna taşıyalım. Orada son not, dipnot olarak bulunsun, kalmaya devam etsin. Ama bizim için bir şey ifade etmeyecek.”
Bunu hiçbirimiz söyleyemeyeceğine göre o zaman mademki Allah'ın kitabı bizim kitabımızdır, Allah'ın son buyruğudur, kıyâmete kadar bizim için geçerli, tüm insanlık için geçerli olan bir buyruktur, o zaman bu âyet-i kerîmeleri hayatımızda tatbik etmek, pratize etmek durumundayız.
Bunun karşılığı da nedir? Allah, Hz Muhammed (s.a.v.)’i bizim önümüze rehber olarak koydu mu? “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” Bu âyet-i kerîmede Allah, eğer Allah diye bir derdiniz varsa, Hz Peygamber (s.a.v.)’in peşinden gideceğimizi söylüyor.
Başka bir alternatif bize bırakmıyor. Dolayısıyla “Allah'ı Rab olarak, kitabını Kur'an olarak kabul ederim, ama kitabında peşinden gitmemi istediği insanın peşinden gitmem.” böyle bir şey dememiz bir Müslümanın akıl dünyasından geçecek olan bir şey değil. Dolayısıyla Peygamber Efendimiz bütün zamanlar için, bütün dönemler için, bütün coğrafyalar için ebedî bir rehberdir. Çünkü Allah Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'e böyle bir konum biçmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) günümüz Müslümanları için ne ifade ediyor?
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yaşamış olduğu zamanda ashâb-ı kirâm doğrudan Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’i görme imkânına sahipti. Biz bundan mahrumuz. Yani Peygamber Efendimiz’i sadece gönüllerimizde yaşatmak durumundayız. Peki, az önce ifade etmeye çalışmış olduğum âyet-i kerimeler, mademki bizim Peygamber Efendimiz’e tâbi olmamızı emrediyor o zaman biz ne yapacağız? “Hazret-i Peygamber (s.a.v.) bizim için nasıl bir örneklik sergileyecek?” diye düşünecek olursak onun iki şıklı bir cevabı var.
Bir; ümmetin Peygamber (s.a.v.)'e tevârüs edip bugüne kadar taşımış olduğu uygulamalar var, pratik var. Yani milyarlarca insan, kuşaklar boyunca birbirlerine aktarmak suretiyle haccı, zekâtı, orucu ve diğer bütün bilmiş olduğumuz ibâdetleri (nâfilelerde dâhil olmak üzere) kuşaklar boyunca pratize ederek bizlere aktarmıştır. Müslümanlar çok sağlam güvenilebilir bir geleneğe ulaşmıştır.
İkinci olarak da Peygamber (s.a.v.)’in mirasını bizlere taşıyan hadis mecmuaları, hadis kitapları dediğimiz sünenler ve diğer geniş mufassal hadis kitapları Peygamber (s.a.v.)’in hayatını sabahından yatmasına varıncaya kadar bizlere takdim etmektedir. Dolayısıyla biz ne kadar Peygamber (s.a.v.)’i görme imkânına sahip olamadıysak da Peygamber (s.a.v.)’in esasına mânen ulaşma imkânına, onu görme imkânına sahibiz.
Yani hadis kitaplarını okumak suretiyle Peygamber (s.a.v.)’in nasıl yapıp ettiğini, ne yiyip ne içtiğini, nasıl davrandığını, insanlarla nasıl konuştuğunu bu kitaplar vesilesiyle öğrenmek durumundayız. Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Dönemi’ndeki insanlar kadar, yani onu görenlerin elde etmiş olduğu haz elbette ki bizim için söz konusu değil, ama en azından bizler de Peygamber (s.a.v.)’in hayatını en ince ayrıntısına varıncaya kadar bilmek durumunda olan kimseler olarak, bizler de Peygamber (s.a.v.) ile hemhal olmak imkânına sahibiz.
Dolayısıyla Hazret-i Peygamber (s.a.v.) nasıl kendi dönemindeki insanlar için rehber idiyse bizim için de aynı durumu arz etmektedir. Mısırlı büyük bilgin, rahmetli Muhammed Gazâlî (vefatı 1996) derdi ki; “Hazret-i Peygamber (s.a.v.) yaşayan bir Kur'an tefsiriydi.” Hazret-i Peygamber (s.a.v.) ona bakmak suretiyle Kur'an'ın nasıl hayata geçirileceğini, nasıl tatbik edileceğini öğrenme imkânına sahipti insanlar. Günümüzde de Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’in mirasını bize aktaran hadisler olduğundan dolayı bizler de Kur'an'ın nasıl hayata tatbik edileceği, pratize edileceği noktasında Kur'an'ın yürüyen tefsiri olan Hz Peygamber (s.a.v.)'e bakmak durumundayız.
Ve şunu unutmayalım ki bizim Müslümanlık olarak yaşamış olduğumuz her ne varsa geleneklerimiz, ibâdetlerimiz, düşüncelerimiz ne varsa bunların hepsini şekillendiren Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’dir. Kur'an'ın ışığında bunları pratize eden, insan hayatına sokan, insanın yaşama alanına getiren Hz Peygamber (s.a.v.)'dir. Biz Hz. Peygamber (s.a.v.)'den öğrendik Müslümanlığımızı.
Hadislerle ilgili uyandırılmaya çalışılan şüphenin nedenleri ve çözüm yolu nedir?
Zamanımızda özellikle genç kuşakların İslâmî bilgiden, birikimden, altyapıdan eksik olmalarından istifade etmek suretiyle; hadise karşı gençlerin soğutulduğunu, onların zihin dünyalarında sorunlar uyandırılmaya çalışıldığını her birimiz biliyoruz. Ancak unutulmaması gereken şey şudur; bizim elimizde “hasen” ve “sahih” dediğimiz durumda olan 25000 civarında hadis vardır.
Tarih boyunca, bu ifademe lütfen dikkat, tarih boyunca tartışılan hadis sayısı 250'yi geçmez. Dolayısıyla 250 rivâyet üzerinden bütün bir hadis mecmuasını karalamaya çalışmak hakikaten İslâm'a, İslâmî geleneğe, Müslümanlığa ve Peygamber (s.a.v.)'e saygısızlıktır.
Unutmayalım ki bu tartışılan hadiseler de Müslümanların günlük hayatlarını tanzim eden rivâyetler değildir. Bu son derece önemlidir. Dolayısıyla tartışma alanında olan rivâyetler bizim gündelik Müslümanlığımıza dokunan rivâyetler değildir. Bunlar tarih boyunca tartışılmış, tartışılmaya da devam edilecek ama biz bu küçük, dar alandaki tartışmayı bütün bir hadis mecmuasına taşımak suretiyle Peygamber (s.a.v.)’in rehberliğinden, onun güzel örnekliğinden yoksun kalamayız. Buna son derece dikkat etmemiz gerekmektedir.
Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Yazar"Kılık kıyafet ile âdem âdem olmazBir ulu kimseden el almayınca"Hacı Bektaş Velî’nin meşhur mısraında dervişliğin, daha geniş anlamıyla insanlığın kılık kıyafetle değerlendirilemeyeceğine işaret edili...
Yazar: Vedat Ali TOK
“TOPLUMLAR ADÂLETLE ÂBÂD, ZULÜMLE BERBAT OLURLAR”Bu sayımızda Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dergimizin yazarı Prof. Dr. Ali Akpınar Hoca’mızla yaptığımız adâlet ile ilgili söyleşimiz...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Din Eğitiminin Güncelliği Konusunda Röportaj- Saygıdeğer Hocam, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Sohbetimizin başında “Niçin din eğitimi?” diye sorsam neler söylersiniz...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Yûnus Emre gerek yaşantısıyla gerekse yapıtlarıyla İslâm’ı bir bütün olarak yaşamanın derdini taşımıştır. Dinin ferdî, âilevî ve ictimâî yükümlülüklerini yerine getirmek Yûnus Emre’deki bu bütüncül ya...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE