Yûnus Emre’nin İslâmî Hassasiyeti
Yûnus Emre gerek yaşantısıyla gerekse yapıtlarıyla İslâm’ı bir bütün olarak yaşamanın derdini taşımıştır. Dinin ferdî, âilevî ve ictimâî yükümlülüklerini yerine getirmek Yûnus Emre’deki bu bütüncül yaklaşımın bir ifadesidir. En güzel bir şekilde yaratılan insanın imkânına sunulan bütün nimetlerin kadr u kıymetini bilmek için Rabb’ine şükrân-ı nimette bulunması gerektiğini vurgulamıştır.
İnsan olarak bizlerin kozmik âlemdeki âhenge uyumlu olarak sosyal hayatımızı insicâma büründürmemizi, renk, dil, din, mezhep, meşrep, ırk, millet ve cinsiyet farkı gözetmeksizin yaşanabilir bir yaşam sürdürmemizi öngörmüştür. Allah’ın Peygamber Efendimiz’e bildirdiği ilâhî gerçeklere bizleri tâbi olmaya, vahyin aydınlığında ömür yolculuğunu sürdürmeye, Kur’ân ve Sünnet’in temel ilkelerine sâdık kalmaya davet etmiştir. Kulluk görevinin hakkıyla yapılabilmesinin bir bilgi, bir idrak ve bir sevgi işi olduğunu vurgulamıştır.[2]
Dindarlığı bir muhabbet iklimi olarak tarif eden Yûnus Emre dinî ölçülere riâyet etmek suretiyle bizlerin insanlık vazifemizi gerçekleştireceğimizi ve fıtratımıza uygun bir kimliğe bürüneceğimizi şu şekilde dile getirmektedir:
Şerîat der sakın şartı bırakma
Şart ol kişiye kim ede hıyânet
Erenler nefesidir devletimiz
Anınla fitneden olduk selâmet
“Belî” kavlin dedik evvelki demde
Henüz bir demdir, ol vakt ü bu sâat
Derildi beşimiz, bir vakte geldi
Beşi bir eyleyip, kim kıla tâat
Biz kimse dinine hilâf demezüz
Din tamâm olucak doğru muhabbet
Doğruluk bekleyen Dost kapısında
Gümânsız ol bulur ilâhî devlet
Yûnus ol kapıda kemine kuldur
Ezelden ebede dekdür bu izzet[3]
Yûnus Emre İslâm’ın hem rûhuna hem de bütün esaslarına candan sâdıktır. Dinin hakîkatine, ilâhî hükümlerin hikmetine, vahyin idrâk edilmesine, Kur’ân’ın ulvî davetine müştaktır. İslâm’ın helal ve haram ölçütlerine, bilgi ile amel bütünlüğüne, iman ve samimiyet ölçütüne, ruh ve beden bütünlüğüne, suret ve mânâ insicâmına, zâhir ve bâtın dengesine, şerîat ve tarîkat bütünlüğüne, mârifet ve hakîkat derinliğine, hikmet ve takvâ seyrine vurgu yapan bir gönül eridir.
Yûnus Emre’nin dindarlık telakkîsinde dinin kuru merâsime indirgenmesine, dinî ölçütlerin dışlanmasına, riyâ ve gösterişe dayalı yaşam seyrine müsâmaha yoktur. Politik hesaplara değil ebedî saadete, çıkar ilişkilerine değil ilâhî rızâya, sınıf ve gurup taassubuna değil kardeşlik ve dayanışma rûhuna davet esastır.[4]
Dinin hakîkatini yaşama derdinde olan Yûnus Emre kimi çevrelerin kendisini yanlış anlamak suretiyle, “Şerîatın hükümlerini terk etti.” diye dedikoduya koyulduklarında sitayişle şu şekilde bahsetmektedir:
Tuymayanlar hâlümi dînin kodı dir bana
Neyile dîn beslesin cânsuz gönülsüz kalan.[5]
Dindarlık hakîkate ermenin, gönlü ilâhî huzurla tatmin kılmanın, mânevî besinlerle beslenmenin, mânâyı elde etmenin, zikrullahla gönlü itminana erdirmenin yoludur. Gerçek anlamda dindarlık kalitesine ermenin yolu ise şerîat, tarîkat, mârifet ve hakîkat kapılarından hakkıyla geçmeye bağlıdır. Hakîkat makamına eren âşıklar aşkı sermaye edinmek, aşk ile beslenmek, cezbe-i ilâhiyyeye düşerek yükselmiştir.[6]
İslâm’ın kuralları bir bütündür, zâhirî hükümleri vazgeçilmez ölçütlerdir, Müslümanlık kisvesi özel kurallar bütünüdür. Bahsi geçen ölçütlerin içsel derinliğini, hikmetini, anlam örgüsünü ve ruh dokusunu samimiyetle yaşamak da bir o kadar önemlidir. O sebeple hakîkat erlerinin dinin zâhiri yanında bâtınını, suretleri yanında mânâsını da idrak etmesi gerekmektedir. Şöyle ki:
Dost bakalı yüzüme ben şehi görüp geldüm
Ol yüce yücesine bî-gümân irüp geldüm
Esrikligüme bakma adum delüye takma
Esrikligüm ezelden ‘işreti sürüp geldüm
Ezelden bileyidüm Elest’de Belâ didüm
Ol kaîmî denizden sil olup akup geldüm
‘İşretüne irmişem salâ diyü durmışam
Cânı dîn ü îmânı şükrâne virüp geldüm
Nûr bana ‘Îsâ oldı erenler duâ kıldı
Niçe kezin toprakdan ben öri turup geldüm
Mansûr eydür Ene’l-Hak dir sûretün oda yak
Dinüz dâra gelsünler ben dârı kurup geldüm
Sorman Yûnus’dan haber dost kandasa anda var
Haberi gören virür ben anı görüp geldüm.[7]
Hakk’ın meclisine varan ve davetine icabet eden Yûnus Emre, Hakk’a yönelmiş, can ve din namına nefsine verdiği bütün payelerden geçip bütün varlığını Hakk’a teşekkür babından vermiştir. İlâhî davete candan icâbet ettiğini, “elest” bezmindeki ahde sâdık kaldığını, Müslümanlık coşkusuyla kıyâma kalktığını, huzûra vardığını, ilâhî emre âmâde olduğunu, Hakk’a yönelip benlik yükünü üzerinden attığını söylemektedir.
Tevhîde ermek ve hakîkat deryâsına dalmak için varlık kisvesinden soyutlandığını, yaratılmışlara bel bağlamaktan kurtulduğunu, vahdet sırrına erdiğini, esmâ ve sıfât tecellîsine erip ahadiyet makamına yöneldiğini belirtmektedir.[8]
Yûnus Emre dindarlığını sevgi temeli üzerine binâ etmiş, yatay dindarlıktan öte dikey dindarlığı önemsemiş, aslâ amellerine güvenmemiş, hiçlik duygusuna bürünmüş ve olanca çabasıyla mahviyet eri olmaya çalışmıştır.
Gerçek ‘âşık olanlarun hemen dostı sever cânı
Unıdur kibr ü kînini ma’şûka terk ider cânı
Gerçek ‘âşık öğüt bilmez zire ögüt assı kılmaz
Karâr itmez ögüt ile bulmak ister ol Sübhân’ı
Gerçek ‘âşık olanlarun yüzinde nişânı olur
Dün ü güni turmaz akar gözleri yaşının kanı
Bu cümle ‘âlem sevdügi bu dîn ile bu îmândur
Va’llâhi ışksuz gerekmez şol dîn ile şol îmânı
Bir ucına varurısa ayru degül ‘âşık cânı
Sorun cümle ‘âşıklara kıldan kıla bilür anı
Evvel âhir Hayyü’l-Kayyûm ‘âşıklara ma’şûkıdı
‘Aklun varısa hisâb it geçiser bu ‘ışk devrânı
Her kim âşıkam diyüben hasret geçürür varısa
Gözi hicâblıdur anun görinmedi ‘ışk nihânı
Yûnus yüzün kaldurmagıl ‘âşıklarun ayagından
Fidî eyle yüz bir cânı anda bulasın sultânı.[9]
dizeleriyle Yûnus Emre sevgi esasına dayalı, aşk tadında, candanlıkla yaşanan, içtenliği şiâr edinen, kesretten kurtulup vahdete erdiren bir dindarlık çizgisini ortaya koymaktadır. Ona göre erenlerin yolu inceden inceymiş. Şöyle ki:
Erenlerün yolları inceden inceyimiş
Süleymân’a yol kesen şol bir karıncayımış
Ol karınca söyledi Süleymân’a yol didi
Ol karınca söyledügi cevâb alıncayımış
Götürmedi kimsene kimsenenün gücini
Güç götürdüm diyenler eli irinceyimiş
Kim kime ne dirise eger hayr u eger şer
Allah virür cezâsın gele yol inceyimiş
Gönlüm bana eydürdi seni severem dirdi
Gönlüm beni sevdügi dosta irinceyimiş
Gönlüm eydür varayın sana girü geleyin
Gönlüm uydugı bana dostı bulıncayımış
Yârenlerüm eydürler ‘âşık melâmet gerek
Geldi benüm başuma ol söz yirinceyimiş[10]
‘Âşıkun gözi yaşı dün-gün dökülür durmaz
‘Âşık kan agladugı ma’şûk sorıncayımış
Dört kitâbun ma’nîsin okıdum tahsîl kıldım
‘Işka gelicek gördüm bir ulu heceyimiş
Ben dervîşem diyenler harâmı yimeyenler
Harâmun yinmedügi ele girinceyimiş
Eydürler fülân öldi mülkile mâlı kaldı
Ol mâlun irkildigi ıssı ölinceyimiş
İki kişi söyleşür Yûnus’ı görsem diyü
Biri eydür ben gördüm bir ‘âşık kocayımış.[11]
Yûnus Emre dindarlığı Hakk’a vuslatın yolu ve yöntemi olarak görmektedir. Dindarlık iddiası, dindarlık gösterisi, dinin dar kalıplar içerisine sokulması, dinin özünden uzaklaşılması Yûnus Emre’nin en büyük kaygısıdır.[12] O dinin hiçbir hükmüne kayıtsız kalamaz, hiçbir emri terk etmez, farz ve haram çizgisini göz ardı etmez ve der ki:
Hakîkatûn ma’nîsin şerh ile bilmediler
Erenler bu dirligi riyâ dirilmediler
Hakîkat bir denizdür şerî’atdur gemisi
Çoklar gemiden çıkup denize talmadılar
Bular geldi tapuya şerî’at tutdı turur
İçerü girübeni ne varın bilmediler
Şerî’at oglanları bahis da’vî kılurlar
Hakîkat erenleri da’vîye kalmadılar
Dört kitâbı şerh iden ‘âsîdür hakîkatde
Zirâ tefsîr okuyup ma’nîsin bilmediler
Yûnus adun sâdıkdur bu yola geldünise
Adın degşürmeyenler bu yola gelmediler.[13]
Yûnus Emre kendisinin bizzat Ehl-i Sünnet anlayışını benimsediğini özenle hatırlatmaktadır. Dünyanın fânîliğine inanan Yûnus Emre gönül gözü açık Sünnî Müslümanların zamanında nâdir olduğunun sancısını çekmektedir. Sünnî kelimesini tek başına değil, Müslüman kelimesi ile birlikte kullanmaktadır.
“Sünnî Müslüman” ifadesiyle Yûnus Emre, İslâm’ın özüne uygun bir yaşam kalitesini kastetmektedir.[14] Hak sözünü tutmadan Müslümanlık iddiasında bulunulamayacağını şöyle beyan kılmaktadır:
Dimesün kim müselmânam Çalap emrine fermânam
Dutmazısa Hak sözini fâyide yok dînden ana
Ol kişi kim sagır durur söyleme Hak sözin ana
Ger dirisen zâyi’ olur nasîb yokdur sözden ana.[15]
Buradan hareketle Müslümanlık kişinin özüyle sözünün bir olması, içiyle dışının pak olması, kisvesiyle benliğinin Allah’a teslim olması esastır. Şöyle ki:
‘Âriflerden nişân budur her gönülde hâzır ola
Kendüyi teslîm eyleye sözde kîl ü kâl olmaya
Görmez misin sen aruyı her bir çiçekden bal ider
Sinegile pervânenün yuvasında bal olmaya
Eger güher isterisen hıdmet eyle ‘âriflere
Câhil bin söz söylerise ma’nîde miskâl olmaya
Miskin Yûnus zehr-i kâtil ‘ışk elinden tiryâk olur
‘İlm ü ‘amel zühd ü tâ’at pes ‘ışksuz helâl olmaya.[16]
Özetle Yûnus Emre, hayatı boyunca İslâm’ın sesi olmuş, kendini şerîat terazisinde tarmış, hakîkat sevdâsına düşmüş, örnek Müslüman kimliğine bürünmenin çabasını gütmüş, İslâm bireysel ve toplumsal hayatta yaşanan bir din haline gelmesini önemsemiştir.
Cemiyetten uzak, toplumdan kopuk, çevresine duyarsız bir şeyh tipini değil içerisinde yaşadığı toplumun maddî ve mânevî olaylarıyla doğrudan ilgilenen duyarlı bir mürşid-i kâmil örneğidir. Yaşadığı dönemde gözlemlediği sosyal yaralara çareler aramış, insanların derdine derman olmuş, başkalarının sıkıntısını gidermenin gayretini gütmüştür.
Yaşadığı dönemi ve çevreyi etkilediği kadar o gönülleri uyandıran şiirleriyle çağlar ötesinde halen günümüz insanının problemlerine de esaslı çözümler sunmuştur.
[1] Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, SİVAS.
[2] Behçet Dede, Yunus Emre’nin Eserlerinin Tahlili, Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 1990, s. 116.
[3] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât Yûnus’un Gül Bahçesinden II, haz. Mustafa Tatcı, TOBB, Ankara 2013, c. 2, s. 47; Muzaffer Civelek, Yunus Emre, Hareket Yayınları, İstanbul 1971, s. 109.
[4] Mehmet Fuat, Yunus Emre Yaşamı Sanatçı Kişiliği Yapıtları, De Yayınevi, İstanbul 1976, s. 32.
[5] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, c. 2, s. 345.
[6] Mustafa Tatcı, Her Genç Bir Yûnus, H Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2021, s. 281-282.
[7] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, c. 2, s. 294.
[8] Tatcı, Her Genç Bir Yûnus, s. 309.
[9] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, c. 2, s. 487.
[10] Yunus Emre, a.g.e., c. 2, s. 170.
[11] Yunus Emre, a.g.e., c. 2, s. 171.
[12] Alpay, Gönül, “Yunus Emre’nin Hümanizmasının Temelleri”, Uluslararası Yunus Emre Semineri 6-7-8 Eylül 1971 Bildiriler, Baha Matbaası, İstanbul 1971, s. 17.
[13] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, c. 2, s. 68.
[14] Bayram Dalkılıç, “Yunus Emre’nin İslâm’ı Anlayış ve Anlatış Biçimi”, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, 31 Mayıs-1 Haziran 2007 Bildiriler, SDÜ İlahiyat Fakültesi Yayınları, Isparta 2007, s. 130.
[15] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, c. 2, s. 35.
[16] Yunus Emre, a.g.e., c. 2, s. 29.
Kadir ÖZKÖSE
Yazar6 Şubat sabahı asrın felaketini yaşadık. Bu topraklar çok acılar gördü. Ama böylesi büyük bir felâket yaşanmadı. Kıyâmeti yaşadık. Bir şehir, bir belde veya bir noktada değil, çok geniş sahada büyük y...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
İtikadın iki yoluBiri Kur’an, biri sünnetFelaha götürür kuluBiri Kuran, biri sünnetVedâ hutbesinin özüOl Resulün kutlu sözüMüslümanın iki gözüBiri Kuran, biri sünnetAç gözün gerçeğe uyanİslamın nuruna...
Şair: Ramazan PAMUK
İnsan topraktan yaratılmıştır, toprak tabiatlı olarak tevâzu gösteren her zaman kazanır, kibri yener, iç dünyasına tevâzu hâkim olur. Artık onun alacağı kararlarda, hareketlerde tevâzua uygunluk söz k...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Küfrün taşkınlığı, şer odaklarının pervâsızlığı, ahlâksızlığın yaygınlaşması, hak ve hukukun çiğnenmesi karşısında Müslümanın sessiz ve tepkisiz kalması kadar yersizlik olamaz. Kötülüklerle mücâdele e...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE