Kalpler Ancak Allah’ı Zikirle Huzura Kavuşur
Yüce Allah, Ra’d Sûresi 28. âyette şöyle buyurmaktadır:
“Onlar iman eden ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”
Bu âyet-i kerimede hakiki mü’minlerin önemli bir özelliği açıklanmaktadır. Mü’minler, gönülleri Allah’ı anmak ve Allah’ı zikretmekle sükûnete eren/huzura erişen kişilerdir. Onlar hayatları boyunca Allah’ı anmaktan geri durmazlar. Her daim halk içinde Hak’la beraberdirler. Zira onlar çok iyi bilmektedirler ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.
O halde zikir nedir? Allah’ı zikir nasıl yapılır? Allah’ı nasıl zikretmeliyiz ki kalplerimiz huzura erişebilsin?
Zikir sözlükte, “bir şeyi anmak, hatırlamak ve korumak” anlamlarına gelir.[1] Dinî ıstılahta ise, “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten ve nisyandan kurtuluş anlamında kullanılmaktadır.”[2]
Zikir hem kalp hem dil ve hem de beden ile yapılabilir. Allah’a inanmak, Allah’ın varlığı ve birliğine delalet eden kevnî ve enfüsî delileri düşünmek ayrıca onu zat, isim, sıfat ve fiilleriyle tanımak kalbin zikri, Allah’ın güzel isimlerini övgü ile anıp noksan sıfatlardan tenzih ederek varlığı ve birliğini ikrarla birlikte eşi ve benzeri olmadığını ifade eden tesbih, tahmid ve şükürle ilgili sözleri söylemek dilin zikri, Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmak suretiyle ona ibadet etmek de organların/bedenin zikri olarak kabul edilmektedir.[3]
İnsan, hamd, tesbih ve tekbir sözlerini dili ile söyleyip Allah’ı övmek suretiyle zikredebileceği gibi Allah’ın verdiği nimetleri hatırlayarak kalp ile tefekkür edip şükretmek suretiyle de yapılabilir. Ayrıca kulluğun gereği olarak namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hac yapmak ve kurban kesmek suretiyle mal ve bedenle de zikir yapılabilir.
Yüce Allah, dua ve istiğfar ederek içtenlikle yalvarıp yakarmak suretiyle azabından ve gazabından korkup rahmetini ümit ederek alçak sesle sabah akşam çokça zikredilmesi, tesbih edilmesini emretmektedir.[4] İslâm dininde Allah’ı zikretmek en büyük ibadet olarak kabul edilmektedir.[5] Nitekim İslâm dininde en önemli ibadetlerden biri olan namaz da Allah’ı anmak ve hatırlamak için kılınır.[6]
Tasavvuf ehli, nefsi terbiye için şu altı şeyi yapmayı tavsiye etmişlerdir: Kıllet-i taâm, kıllet-i kelâm, kıllet-i menâm, uzlet ani’l-enâm, zikr-i müdâm, tefekkür-i tam.[7]
Kıllet-i taâm; az yemektir. İnsan hayatını devam ettirecek ölçüde az yemelidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) “Âdemoğlu karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer mutlaka yemesi gerekli ise, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeğe, üçte birini de nefes almaya ayırsın.”[8] buyurmuştur. Çok yiyen insan çok uyur. Çok uyuyan da kalbi katılaşır ve yakini çok az olur.
Kıllet-i kelâm; az konuşmak demektir. Çok konuşan bir insanın hata yapması ve günaha girmesi muhtemeldir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin veya sussun.”[9] buyurmuştur. İnsan, daima hayırlı ve faydalı şeyler konuşmalıdır. Eğer hayırlı ve faydalı şeyler konuşma imkânı yoksa susmalıdır. Atalarımız da “Söz gümüş ise sukut altındır.” demek suretiyle az konuşmanın önemine işaret etmişlerdir.
Kıllet-i menâm; az uyumak demektir. Her şeyin fazlası zararlı olduğu gibi çok uyumak da zararlıdır. Zira çok uyku insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Fazla uyku depresyon riskini artırdığı gibi obezite, baş ağrısı, kalp hastalıkları, sırt ve bel ağrılarına sebep olmaktadır.
Uzlet ani’l-enâm; insanlardan uzak durmak demektir. İnsanlarla çok ihtilattan sakınmak gerekir. Zira insanlarla çok haşir neşir olmak, gıybet başta olmak üzere çeşitli günahların işlenmesine sebep olmaktadır.
Zikr-i müdâm; sürekli zikir demektir. İnsan Allah’ı çok anmalı ve onun yüce adını vird-i zeban etmelidir. Nitekim bir Allah dostu, insanın iki şeyi asla unutmaması ve zihninde daima canlı tutması gerektiğini söylemektedir. Bunların birincisi, Allah’ın varlığı ve birliği, insanı her yerde görüp gözettiği, ikincisi ise ölüm denen bir hakikat vardır. Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır.[10] Bu iki hakikati daima zihninde canlı tutan/hatırlayan kişi asla Allah’ın emirleri dışına çıkamaz. Başkalarına kötülük düşünüp haksızlık edemez.
Tefekkür-i tam; mükemmel bir şekilde tefekkür edip düşünmek demektir. İnsan Allah’ın kâinatta yarattığı canlı cansız bütün varlıkları düşünmeli tefekkür etmelidir. Zira her şeyde yaratıcının varlığını, birliğini, güç ve kudretini gösteren bir delil vardır. İnsan o delilleri ancak mükemmel bir tefekkürle idrak edip anlayabilir.
Zikir, kalplerin sükûnete ermesine, huzur bulmasına vesile olmaktadır. Kalp huzuru, gönül huzuru ancak Allah’ı zikirle mümkün olur. “Allah’ı zikreden kalp manevî bir zevk alır. Mutmain olur ve gerçek huzura kavuşur. Zikirle gönül huzura erer, içsel acılar, sancılar şifa bulur, sükûna kavuşur ve yatışır. Çünkü her şeyin başlangıcı ve sonu Allah’a bağlıdır.”[11]
Nitekim Allah’ı zikirle mutmain olmuş nefis, sonunda yüce Allah’ın şu hitabına mazhar olur: “Ey huzura kavuşmuş nefis! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir.”[12]
Allah’ı zikretmeyen kâfir, münafık ve müşriklerin kalpleri dünyevî, süflî heva ve heveslere takılıp kalmış bomboş hâldedir.[13] Onlar dünyevî, ekonomik birçok imkâna sahip olmalarına rağmen huzursuzdurlar. Birçok sıkıntı ve stres içerisinde bocalamaktadırlar.
Dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat sürmek isteyen, ahirette ebedî saadete kavuşmak isteyen Allah’a yakinen inanmalı, onu çok anarak Allah’ı zikirle kalbini cilalandırmalıdır. Kim Allah’a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.[14]
* NEVÜ İlahiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri bölüm başkanı. msoysaldi@gmail.com
[1] İbn Manzûr, Lisânü’l-ʿArab, Beyrut: Dâru Sader, 1994, “Zekera” md; Fîrûzâbâdî, Muhmmed b. Yakub, el-Kâmusu’l-muhît, (trc. Asım Efendi), Kahire 1989, “Zikr” md.
[2] İsfahânî, Râgıb, el-Müfredât, Beyrut: Dâru’l-Kalem, 1992, “ẕikr” md; Öngörün, Reşad, “Zikir” md., Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: T.D.V. Yay., 2013, 44/409.
[3] Karagöz, İsmail, Kur'ân’da Zikir Kavramı ve Allah’ı Zikir, Ankara: D.İ.B.Yay., 2005, 39-55.
[4] 65/A‘râf, 7/205; 33/Ahzâb, 41-42.
[5] 29/Ankebût, 45.
[6] 20/Tâhâ, 14.
[7] Özalp, Ahmed, Ehl-i Hâl, Şamil İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Şamil Yayınevi, 1999, 2/214-215.
[8] Tirmizî, Zühd, 47; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/132.
[9] Buhârî, Edeb, 141.
[10] 3/Âl-i İmrân, 185; 21/Enbiyâ, 35; 29/Ankebût, 57.
[11] Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, (Sad. İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel), İstanbul: Azim Dağıtım, 1992, 5/145-146.
[12] 89/Fecr, 27-30.
[13] 14/İbrahim, 43.
[14] 65/Talak, 3.
Mehmet SOYSALDI
YazarYüce Allah, Hucurat Sûresi 10. âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “İnananlar ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Klasik Türk edebiyatı, Osmanlı edebiyatı, İslâmî Türk edebiyatı, Eski Türk edebiyatı gibi değişik isimlerle anılan, Türklerin İslâm’ı seçmelerinden sonra ortaya çıkan ve hemen bütün Türk coğrafyasında...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Allahu Teâlâ, Enbiyâ Sûresi 35. âyette şöyle buyurmaktadır: “Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.”Bu âyette if...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Şefâat, sözlükte; günahlarının affedilmesi ve isteğinin yerine getirilmesi için kendisinden bir şey istenen kişiye yardımcı olmaktır. Yine birisine iyi bir işte aracılık etmek ve kötü işlerden s...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ