İslâm Estetiği’nin Temsil Kapıları
Estetiği “sanat ve güzelliğin felsefesi” olarak algılayacaksak, bunun insan hayatına yön verici etkisinin beslendiği kanallar arasında inancı da görebiliriz. Çünkü estetik pozitif bir bilim değildir, kaide ve kuralları da yoktur. ‘Yüce’ kavramıyla yorumlanmıştır.
Eski Yunan filozoflarının ahlâk ve politika kavramları arasına sıkıştırdığı bu terimin daha bağımsız bir yoruma kavuşmasında Müslüman bilginlerin payı çok büyüktür. Onları bu metafizik arayışa iten ise Kur’an’dır. Kur’an’ın kâinatın ahengi üzerindeki işaretleri çarpıcıdır.
Kur’an’da bu alanda çok sayıda ayet vardır. Örnek olması bakımından ikisini burada zikredelim: “Dünya hayatının örneği ancak gökten indirdiğimi onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için Biz ayetleri böyle birer birer açıklarız. İhtişamın, insanın erişemeyeceği kâinat için kullanılması, bu donanımın karşısında Yaratıcı’nın üstünlüğünü idrake davettir.
Aynı uyarıyı şu ayette de görmemiz mümkündür: “O yeri yayıp uzatan onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. “O, birbirine uyumlu yedi gök yarattı. Hiçbir düzensizlik göremezsin Rahman’ın yarattığında. Hadi çevir gözünü, bak. Bir kusur görebiliyor musun? Sonra tekrar çevir gözünü, bir daha bak. Göz, yorgun ve bitkin halde sana dönecektir. Andolsun ki, biz yakın göğü kandillerle donattık.”
Güzellikteki ulviliğin ve yüceliğin izahı ve bunun söz konusu ayette ısrarla tekrarı, insanların, anlamadaki zaaflarından dolayıdır. Kozmolojik ayetlerin insanı bu güzellik ve ahenk karşısında düşünmeye çağırması, İslâm bilginlerine estetiğin farklı bir değer anlayışı olduğu ilhamını vermiş olmalıdır. Çünkü gece yıldızları ve ayın hareketlerini, gündüz ırmakları, dağları, denizleri seyreden insandaki hayranlık duygusunu besleyen onların bir sistem içerisine oturtulmuş olması kadar sergilediği kuşatıcı güzellikleridir.
Tabii Kur’an’da bu konular sadece kâinatın düzeniyle sınırlı değildir. Kur’an, dili ve muhtevası itibariyle başlı başına bir estetik metindir. Ayrıca Kur’an’da insanın tanımı yapılırken, “Biz insanı güzel bir surette yarattık, sonra onu aşağıların en aşağısına gönderdik. Ancak iman edip güzel amel işleyenler için eksilmeyen güzel bir ecir (ödül) vardır.” buyrulur.
Bu ifade, suretin güzelliğiyle davranışın bütünleşmemesi halinde doğacak felakete işaret edilir ve arkasından bunu bütünleştirenlerini sonsuz bir mükâfat vaadinde bulunulur. Bu ayet, estetik değerleri kavrama bakımından çok önemli bir hususun altını çizer: Fizikî güzellik, davranış ve ruh güzelliği ile tamamlanmalıdır.
Görülüyor ki, hayatın anlam kazanan felsefi boyutu bu ifadede gizlidir. İslâm, temelinde ruhaniyetin o ürpertici yönlendirişi olmadığı için felsefeye sıcak bakmakmış, ama bunu aklın ve imanın birlikte arayışına çekerek ‘Kelam İlminde’, değerlendirip yorumlamıştır. Tasavvuf ise, aklın taleplerini de teslimiyetin içinde erittiği için daha kuşatıcı bir derunilikle Müslüman’ın hayatına yerleştirmeye çalışmıştır.
Bu bakımdan, izahını güzelliğin kabul alanları içinde tutan bu estetik anlayışı, Müslümanları tezyinattan, mimariye, arabeskten, yazı stillerine, vitraydan çini süslemelerine kadar birçok alanda yorumunu görüntüsüyle veren bir sanat anlayışına taşımıştır. Bunu Roger Garaudy şöyle yorumlar:
“Dünya sanatına muazzam bir katkıda bulunan İslâm sanatı; insanlığın ortak geleceğini imar etmede belki de en büyük payı sağlayacak olan hudutsuz zenginliktir.”
Kuşkusuz İslâm sanatından önce, Roma’nın sanatı vardı. Bu medeniyetin mermer sütunları, heykelleri, ya hayatın farklı eğilimleri için var ettikleri tanrılarını ya da gladyatörleri seyreden imparatorları korumak için kullanılmıştı. Daha sonra bunlar kiliselere taşındı, ama hiçbirisinde estetiği imanın sesi olarak göremezsiniz.
İslâm’da öyle değil; İslâm, insanın tapıcılık zaafını bildiği için temelde o kanalı tüm kapatmıştır. İslâm’ın heykeli yasaklamasının gerçek sebebini de, bu putlaştırma anlayışına karşı duruş olarak algılamak gerekir. Resme soğuk bakışının altında da bu endişe vardır. Ancak, işin o cephesini durdururken, mekânların zarafetini teşvik etmiştir.
İlk yıllarından itibaren İslâm estetiğin ruhunu camilerin iç donanımına taşıyan Müslüman sanatçılar, Hıristiyan sanatçıların ibadethanelerin içerisine doldurdukları somut aziz resimlerinin aksine, bunu soyut çizgilerle zenginleştirilerek camileri ibadetle güzelliğin sentezinde ana mekân haline getirmişlerdir.
Orada mermer sütunlar kubbeyi ayakta tutan kemerlerin ve Allah’ın sonsuzluk fikrini ifadeden kubbelerin taşıyıcısıdır. Ayrıca cami içindeki arabesk çizgilerin sonsuzluk fikrini estetiğin imkânlarıyla birleştirmesi, hele hele ışıkla rengin ahengiyle duygularımızı yıkayan vitrayların zenginliği, nakışlarla donatılan kubbelerin çiçek bahçesine dönüştürülmesi İslâm’ın sanatı estetik bir duyarlılık içinde kabullenişinin en etkileyici ve kalıcı örnekleridir.
Bunun içindir ki, Garaudy haklı olarak, “İslâm’da bütün sanatlar camiye, cami de ibadete götürür. Taşların duası olan cami, Müslüman toplumunun bütün faaliyetlerinin merkezi kuvveti olduğu gibi aynı zamanda bütün İslâm sanatlarının da odak noktasıdır.” demektedir.
Bir espridir, ama güzel bir sezgidir. Burada ondan söz etmenin de yerinde olduğunu düşünüyorum:
19.asrın şairlerinden Seyranî, bir gün bahçesinden topladığı bir demet gülle evine gelirken yolda karşılaştığı bir dostu ona takılır:
“Âşık kimin kulusun?”
Cevap çarpıcıdır ama ürpertilidir:
“Boyacının kuluyum!”
Adam espriyi kavrayamaz ve çıkışır:
“Âşık dikkat et, sapıtıyorsun!”
Seyrani adamın yüzüne bakar, istihzayla gülerken elindeki çiçek demetini uzatır:
“Gel, bunları böyle boya da senin kulun olayım!”
Adamcağız özür diler ve uzaklaşır. İşte bu güzellik anlayışı bizim camilerimize öylesine sindirilmiştir ki, bu mekânlar ibadetin yanında, renk harmonisi içerisinde Yaratıcı’nın hayatımıza bahşettiği estetik iştiyakını da orada yaşamamıza imkân vermektedir.
İslâm’ın, estetik duyarlılığını en yaygın bir şekilde hissettirdiği bir diğer alan da şiirdir. Şiir Kur’an’da kontrollü bir şekilde kabul görmüştür. Şuara Suresi’nde, “Şairler(e gelince) onlara sapıklar uyarlar. Onların her vadide başıboş dolaşıklarını ve gerçekten yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? Ancak iman edip iyi işler işleyenler, Allah’ı çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendini savunanlar başkadır Haksızlık edenler hangi dönüşe döndürüleceklerini yakında bileceklerdir” buyrulmaktadır.
Burada da konunun kontrollü bir şekilde kabulüne izin vardır: Nedir bu, yapmadıkları, yapılması ihtimali olmayan şeyleri söylemek. O dönemde, İslâm Peygamberi’ne karşı müşrikler şairleri kullanmak istedikleri için böyle bir dikkat noktası üzerinde duruluyor. Ancak geleceğe yönelik izinde de, şairler için ‘hayal ve duygu’ sınırlarını çizmeyi ihmal etmiyor.
Bu çok geniş bir kavrama anlamı taşır, yani şair, hayalini gerçeğin sınırları dışına taşımayacaktır. Doğru yoldan ayrılmamak kaydıyla şiirini yazıp söyleyecektir. Şiirin gücü de bu çerçevede ele alınırsa, İslâm’ın estetik kavramına yüklediği anlam daha iyi anlaşılabilir.
Muhsin İlyas SUBAŞI
Yazar"Sünnet" İzlenen Yol, Yöntem, Örnek Alınan Uygulama, Örf ve Gelenek Demektir.Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz’in adıyla özdeşleşen "sünnet" kavramı fıkıh, fıkıh usulü,...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Sevgiyle bakmazsan dağa Yüceliğiyle gurur duymazsan Suyuyla arınıp sevdasıyla yıkanmazsan Binmezsen kanatlarına Sessiz sakin durduklarına bakmayın Bakarsın cömertçe konuşur Bakarsın ...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Yüce dinimiz İslâm’ın iki ana kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan biri Kur’ân-ı Kerim ikincisi isi; Sünnet-i Rasûlulah’tır. Kur’ân, Allah’ın kelâmını bütün insanlığa ve âleme yayarken, sünnet ise R...
Yazar: Kemal DEMİR
Prof. Dr. Enbiya Yıldırım’ın “Kur’an Bize Yeter Söylemi” adlı kitabı, gerek konusunun güncel olması gerekse birçok insanın bu konuda kafa karışıklığı yaşıyor olup sorularına güvenilir kaynaklardan ina...
Yazar: Yusuf HALICI