Osmanlı’nın İki Büyük Matematikçisi
Osmanlı ilim dünyasını bilhassa müspet ilimler sahasında klasik dönemden modern döneme taşımada hatırı sayılır bir rol üstlenerek köprü vazifesi gören âlimlerin başında Gelenbevî İsmail, Hüseyin Rıfkı Tamanî ve İshak Efendilerin geldiği, bugün kabul gören ilmi bir hakikattir.
Osmanlı’yı Logaritma ile Tanıştıran Gelenbevî İsmail Efendi
1730 yılında Saruhan/Manisa sancağının Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe beldesinde doğmuştur. Asıl adı İsmail’dir. Kendisine daha çok doğduğu yerden mülhem Gelenbevî denmiştir. Dedesi Mahmud Efendi ile babası Mustafa Efendi, Osmanlı ilmiye sınıfına mensup olup, her ikisi de Manisa ve çevresinde müderrislik ve müftülük yapmışlardır.
Gelenbevî, babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Bu yüzden, eğitim hayatı gecikmeli, 13-14 yaşından itibaren başlayabilmiştir. İlk tahsilini Gelenbe’de görmüştür. Bir müddet sonra İstanbul’a giderek Fatih Medresesi’ne girmiştir.
Burada, devrin ünlü müderrislerinden Yasincizade Osman Efendi’den Arapça ve naklî ilimleri; “ayaklı kütüphane” namıyla bilinen Müftîzâde Mehmed Emin Efendi’den de aklî ilimleri öğrenmiştir. Medrese tahsilini tamamlamasının akabinde 1763’de müderrislik unvanını ele etmiştir.
Sonraki yirmi yıl içinde çeşitli resmî görevlerde bulunmuş; lakin zamanının büyük kısmını İstanbul’un Zeyrek semtindeki evinde matematik, astronomi, mantık, kelam, felsefe ve belagat ile ilgili eserleri mütalaa ve telif ederek geçirmiştir.
3.Mustafa zamanında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn’un (Deniz Mühendislik Okulu) baş hocaları arasında yer almış, burada riyaziye (matematik) dersleri vermiştir. Klasik matematik geleneğine bağlı kalan son Osmanlı matematikçisi olarak kabul edilen Gelenbevî İsmail Efendi, matematikle ilgili yazdığı şu beş eserle yaşadığı dönemde sivrilmeyi, kendinden söz ettirmeyi başarmış ve Osmanlı bilim tarihine adını yazdırmıştır: Hesâbü’l-Küsûr, Şerh-i Cedâvilü’l-Ensâb, Usûl-ü Cedâvil-i Ensâb-ı Sittînî, Adlâ-i Müsellesât, Kitâbü’l-Merâsıd.
Gelenbevî’nin en önemli matematik kitabı, Hisâbü’l-Küsûr adını taşımaktadır. Beş bölümden müteşekkil kitap, genel olarak klasik İslâm matematiği, özel olarak klasik İslâm cebiri alanında yazılmış son derli toplu eserdir; giriş bölümü de, klasik kesir hesabı konusunda yazılan en geniş metinlerden biridir.
Medrese kökenli bir âlim olmasına rağmen Gelenbevî İsmail Efendi’nin bu eserleri, aynı zamanda eski matematik ile Avrupa matematiği arasında “köprü” vazifesi görmüştür. Kaleme aldığı “Şerh-i Cedâvilü’l-Ensâb” adlı risalesinde, dönemin ilim adamlarınca pek anlaşılamayan bazı logaritma tablolarının hazırlanışını ve kullanılışını açıklamıştır.
Eserin sonuna, 1’den 10.000’e kadar tüm tam sayıların logaritmalarını, 0’dan 90 dereceye kadar yayların, dakika dakika sinüslerini ve tanjantlarının logaritmalarını içeren bir cetvel eklemiştir. Bu risaleyle Gelenbevî, logaritmayı Osmanlı’ya ilk sokan âlim olarak kabul edilmiştir.
Logaritmanın Osmanlı’ya girişiyle alakalı Gelenbevî’nin üstlendiği rol ve bu sahadaki ilmî dehâsını ispat sadedinde kaynaklarda nakledilen hadise şudur:
1787 yılında payitahta bir Fransız mühendis gelip Reisü’l-küttab (Dışişleri Bakanı) Mehmed Raşid Efendi (ö. 1798) ile görüşerek şu soruyu yöneltmiş: “Osmanlıların başkentinde riyazî ilimleri iyi bilen ve -uzattığı bir logaritma cetvelini göstererek- bunu anlayan biri var mıdır?”
Reisü’l-küttab, o mühendisi Gelenbevî’ye havale edip evine göndermiş. Mühendis, Gelenbevî’nin kıyafetini ve evinin durumunu görünce aradığını bulamadığını sanmış. Yine de cetveli bırakmış ve belirlediği bir günde cevap vermesini istemiş. Fransız mühendis, belirlenen vakitte Gelenbevî’nin evine gidince, iki bölümden oluşan, son derece tafsilatlı bir risale yazdığını görmüş.
Logaritma cetvelleri, o dönemde Avrupa’da daha yeni icat edilmiş olduğundan, mühendis hayretlere düşmüş ve Reisü’l-küttab Mehmed Raşid Efendi’ye şunu demekten kendini alamamış: “Eğer bu âlim bizim ülkemizde olsaydı ağırlığınca altın ederdi.” Bu başarısından ötürü, Reisü’l-küttab Mehmed Râşid Efendi kendisini kutlamış ve bir samur divan kürkü hediye etmiştir.
Ayrıca Gelenbevî’nin, Calet’nin 1783’de Paris’te neşredilen logaritmaya dair eserine düştüğü bazı notlar, onun henüz yaygınlaşmamış olan ilmî literatürü ve gelişmeleri dahi, yaşadığı zamanın bütün imkânsızlık ve mahrumiyetlerine rağmen takip ettiğinin delilidir.
Sonraki yıllarda kaleme aldığı Adlâ-i Müsellesât ve Kitâbü’l-Merâsıd isimli kitaplarında ise, trigonometrik işlemler üzerinde durmuştur. Son dönem Osmanlı matematikçilerinden Salih Zeki’nin (1864-1921) tespitine göre Gelenbevî, eski yöntemlerle hesap problemlerini çözen matematikçilerin sonuncusudur. Bu eserlerle birlikte Gelenbevî toplamda, Türkçe ve Arapça olarak telif ettiği 35’i aşkın kitap ve risale vücuda getirmiştir.
3.Selim zamanında zuhur eden şu gelişme de, Osmanlı ilmî ve resmî çevrelerin dikkatinin bir kez daha Gelenbevî üzerinde toplanmasına yol açmıştır:
Kâğıthane’de gerçekleştirilen bir bayramlaşma töreninde humbaracıların başarısız atışlar yapmasına Padişah III. Selim çok üzülür ve istikamet hesaplarını doğru şekilde yapacak bir uzmanın bulunmasını emreder. Bunun üzerine Gelenbevî İsmail Efendi huzura getirilir. Gelenbevî, toplardaki açı hatalarını ince riyazî hesaplarla düzeltmeyi başarır ve atışlarda tam isabet kaydedilmesini sağlar.
Sultan III. Selim, bu başarısından dolayı Gelenbevî’yi çeşitli hediyelerle ödüllendirmiş; kendisine 1790’da Mora’daki Yenişehir mevleviyetinin tevcih edilmesi yanında, oraya bir de kadı olarak tayin etmiştir.
1791 yılında beyin kanaması geçirerek felç olan Gelenbevî İsmail Efendi, Yenişehir’de vefat etmiştir. Mezarı, Yenişehir’de Bayraklı Camii Kabristanı’ndadır. Başka bir rivayete göre de, Yunanistan’ın Tesalya bölgesindeki Kostem Köprüsü’nün yakınına inşa edilen bir türbede metfundur.
Gelenbevî, sonraki devirlere damgasını vuran büyük âlimler yetiştirmiştir. Bunların en meşhurları şunlardır: Akhisarlı Kara Halil, Safranbolulu Mehmed Emîn b. Osman (ö. 1814), Gelenbevî'nin hocasının oğlu olan, geleceğin şeyhülislâmlarından Yâsîncizâde Abdülvehhâb b. Osman (ö. 1833) ve hocaların hocası lakabıyla anılan Ahıskalı Ali Fikri b. Mehmed Sâlih (ö. 1821).
Gelenbevî İsmail, aklî ve naklî ilimlerin hemen hepsinde söz sahibi olmuş çok yönlü bir âlimdir. Yaşadığı dönemin ilim anlayışını ve birikimini, yazdığı eserlerle sonraki zamanlara aktaran önemli bilim insanlarındandır. İlmî gücünü Avrupalılara dâhi kabul ettirmiş ve şöhretini devletinin ve çağının sınırları dışına taşırabilmiştir. Aradan yüzyıllar geçse de, eserleri ve bilimsel çalışmalarıyla hâlâ kendinden söz ettirmektedir.
Günümüzde, İstanbul’un Fatih semtinde adını taşıyan bir okul (Gelenbevî Lisesi) bulunmaktadır.1
Işığı Parlamamış Bir Bilim İnsanı: Hüseyin Rıfkı Tamanî
Kırımlı Hüseyin Rıfkı Tamanî Efendi, isminden de anlaşılacağı üzere 1750 civarında Kırım’ın Taman beldesinde doğmuştur. İstanbul’a ne zaman geldiği ve geçmiş hayatı hakkında tatmin edici bir malumat yoktur. Parlak geleceği dikkate alındığında, iyi bir eğitimden geçtiği muhakkaktır.
Onu Osmanlı ilim âlemine kazandıran ve tanınmasını sağlayan esas gelişme, Sultan III. Selim tarafından 1794 yılında Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn’a (Kara Mühendislik Okulu) hoca olarak atanmasıdır. Osmanlı’nın Batı tarzında eğitim veren ilk meslekî okullarından olan bu kurumun kurucu hocalarındandır. 1806-1816 yılları arasında okulun baş hocası olmuştur.
Hüseyin Rıfkı Tamanî Efendi hocalık dışında, ülkenin çeşitli bölgelerinde mühendislik hizmetlerinde bulunmuş; Rusya sınırındaki birçok büyük kalenin tamir edilmesi işini de yerine getirmiştir. 1803’de bir görev vesilesiyle Londra’ya gitmiş, birkaç yıl orada kalarak Batı dillerini ileri derecede öğrenmiştir. Dönüşünde, Beykoz Kâğıt Fabrikası ve Tersane-i Âmire’de çeşitli görevler ifa etmiştir.
Hüseyin Rıfkı Tamanî’nin, matematik derslerinin yeniden düzenlenmesinde ve modern matematik öğrenimine geçilmesinde büyük emeği vardır. Bundan dolayıdır ki, 19. yüzyıl başında Osmanlı bilim dünyasında, modern matematiğin temsilciliğini üstlenen en önemli isimlerin başında Hüseyin Rıfkı Tamanî gelmektedir.
Matematik alanında yazdığı eserler, hem Mühendishâne’de hem de Harp Okulu’nda 1800’lü yılların sonuna değin ders kitabı olarak okutulmuştur. En az 2-3 kuşak, modern geometriye ve mühendisliğe dair ilk Türkçe bilgileri, Tamanî’nin kitaplarından öğrenmiştir.
“Logaritma Risalesi” isimli eseriyle, Osmanlılarda logaritma konusunda yazılan üçüncü müstakil kitaba imza atmıştır. Eserinde, logaritmanın kaidelerinden bahsetmiş ve logaritma cetvellerinin yardımıyla trigonometri fonksiyonları ve üslü sayılarla işlemleri açıklamış; böylece logaritma cetvellerinin Osmanlı ülkesinde yaygınlaşması ve kullanılmasını sağlamıştır.
Doğu dilleri yanında İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Latince bilen Tamanî’nin, matematik, geometri ve fiziğe ilişkin birçok eseri Türkçeye çevirerek, tenkit ve tahlilini yaparak modern Batı biliminin Osmanlı’da tanıtılmasına öncülük etmiştir:
Askerî mühendisler için kaleme aldığı ve 1805’de neşredilen “Mecmûât el-Mühendisîn” (Mühendisler Ansiklopedisi) başlıklı kitabında, Galileo’nun fizik ve mekanik hakkındaki çalışmalarını ele almıştır. Bilim ve mühendislik konusunda yazılan ilk sistematik ve kapsamlı Türkçe eserdir.
İki bap (bölüm) 293 sayfa olup, toplam 291 madde ve 15 sayfalık şekiller kısmından müteşekkildir. Eserin bir hazırlanış amacı da; harita yapımı, ölçme işlemleri, ordu yerlerinin düzenlenmesi, palanga yapımı, top atışı gibi konuların eğitim-öğretimde kullanılmasıdır.
İngiliz matematikçi Bonnycastle’ın, 1789’da yayımladığı “Euclide’s Elements” (Öklid’in Elementleri) isimli kitabını da, basılmasından dokuz yıl sonra “Usûlü’l-Hendese” (Geometrinin Temelleri) ismiyle Türkçeye çevirmiştir. Sadece çevirmekle kalmamış, bazı kısımlarını güncellemiş, yer yer düzeltmelerde bulunmuş ve sonuna düzlemsel trigonometriyle ilgili kendi yazdığı bir ilaveyi de koymuştur.
Daha sonra üç kere daha basılan ve matematik/bilim tarihimiz açısından çok kıymetli olan eser kısa sürede, klasik İslâm ve Osmanlı Dönemi’nde yaygın olarak kullanılan Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Tahrîrü Usûli Öķlîdis’inin yerini almıştır. Ayrıca, talebesi İshak Efendi, astronomi ders notlarının coğrafyaya ilişkin kısımlarını gözden geçirip özetleyerek, 1831 yılında “el-Medhal fi’l-Coğrafya” adıyla neşretmiştir.
Bu tercüme ve telif eserler aynı zamanda, Osmanlı bilim insanlarının, Batı’daki bilimsel çalışmaları ve neşriyatı yakından takip ettiklerinin ve hemen değerlendirmeye alıp tenkit ve tahlilini yaptıklarının kuvvetli bir delilidir.
Hüseyin Rıfkı Tamanî, 1816 yılında Balkanlara gönderilmiş, ardından Medine’deki kutsal binaların tamiriyle vazifelendirilmiştir.
Mekke’den Medine’ye döndükten sonra 1817 yılında vefat etmiştir.2
Dipnotlar:
1)Ahmed Cevdet Paşa, Târîh-i Cevdet, c. 6, s. 222-223; Ebül’ulâ Mardin, Huzur Dersleri, Neşreden: İsmet Sungurbey, İstanbul 1966, c. 2-3, 262-265, 931-933, 945; Bursalı Mehmed Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, Meral Yayınları, İstanbul, 1342/1975, c. 3, s. 296; Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, c.1-2, İstanbul, 1939/1977, c. 1, s. 153-154; H. Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul, 1979, s. 86; Kemal Z. Taneri, Türk Matematikçileri, Matbaacılık Okulu, İstanbul, 1958, s. 61-68; Abdulkudûs Bingöl, Gelenbevî İsmail, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1988, s. 1-73; Şerafettin Gölcük, Metin Yurdagür, “Gelenbevî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1996, c. 13, s. 552-555; Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997, s. 254-255; Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, s. 185; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/2, s. 622; Emre Dölen, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Bilim”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, 1985, s. 162; Melek D. Gökdoğan, “Osmanlılarda Matematik”, Türkler, c.11, Ankara, 2002, s. 271-272; Muhammed Zâhid el-Kevserî, “Gelenbevî İsmail Efendi”, Çeviren: Musa Alak, istanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 11/2005, s. 137-154; İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlılarda Hesap”, DİA, c. 17, s. 244-257; İ. Aslan Seyhan, “Bilim Tarihimizin Bazı Önemli Matematikçileri”, Bilim ve Ütopya, Aralık 2018, Sayı: 294, s. 22.
2)Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. 3, s. 261-262; Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishane, Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi (1176-1826), Eren Yayıncılık, İstanbul, 1995, s. 34, 124; Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, s. 187-188; Sadık Erdem, Mir’ât-ı Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn, İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Tarihi Araştırma Merkezi, İstanbul, 1986, s. 26; Ali Rıza Tosun, Hüseyin Rıfkı Tamanî ve Elementler Çevirisi, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 2010; “İlk Kapsamlı Türkçe Mühendislik Kitabı Mecmûât el-Mühendisîn’in Ele Aldığı Konular ve Niteliği Hakkında Bir Değerlendirme”, Belleten, C. LXXIV, Sayı: 34, s. 517-530; İhsanoğlu, Başhoca İshak Efendi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1989, s. 14-15, 163; Osmanlılar ve Bilim, s. 210-211; Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, s. 24-25; Dölen, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Bilim”, s. 162; Gökdoğan, “Osman Gazi’den Mehmed Vahideddin’e Osmanlı Bilimi ve Kültürü”, Türkler, c.11, s. 200; “Osmanlılarda Matematik”, s. 272; Seyhan, “Bilim Tarihimizin Bazı Önemli Matematikçileri”, s. 22-23.
İsmail ÇOLAK
Yazar1. Kalk ey gönül feryâda gel vakt-i seher vakt-i seherMahbûb-ı aşkı yâda gel vakt-i seher vakt-i seher2. Uykudan uyan eyle zâr maksûdunu isteyü varVere murâdın Kirdigâr vakt-i seher vakt-i seher3. Kal...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Yüce Allah, Ra’d Sûresi 28. âyette şöyle buyurmaktadır:“Onlar iman eden ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”Bu âyet-i kerimede ...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Klasik Türk edebiyatı, Osmanlı edebiyatı, İslâmî Türk edebiyatı, Eski Türk edebiyatı gibi değişik isimlerle anılan, Türklerin İslâm’ı seçmelerinden sonra ortaya çıkan ve hemen bütün Türk coğrafyasında...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Yüce Rabbin kelamı,Kur’an’ım ben, Kur’an’ım.Gül Rasul’ün selamı,Kur’an’ım ben, Kur’an’ım.Cümle derde devayım,Gönüllere şifayım,Habib-i Mustafa’yım,Kur’an’ım ben, Kur’an’ım.Yoktur benim kardeşim,Bulunm...
Şair: Yusuf DURSUN