Kolaylığa Erişmenin Sırrı
İslâm ahlakını benimseyen ve onu hayatında sergileyen, İslâm’ın hükümlerine ve nizamına sıkı sıkıya bağlı olan bir kimsenin dünya ve ahiret işlerinde bir takım kolaylıklar hâsıl olur. Bu durum takva sahibi olmanın getirdiği bir ayrıcalıktır. Takvalı olmanın en önemli unsurlarından bir tanesi de malını hayır için harcamaktır.
Kur’an’da “verme”, “sakınma/takvalı olma” ve “işlerin kolaylığı” bir arada zikredilerek Müslümanlara çok önemli bir öğüt verilir. Kolaylığın erişmenin sırrını merak edenler ilgili Kur’an ayetlerini tefekkür etmelidir.
Yüce Allah’ın yapmış olduğu her şey Sünnetullah’la örtüşür ve O’nun her fiili güzeldir. İnsanın tavırlarının Sünnetullah’la örtüşmesi yani yeryüzündeki dengeye muhalif olamaması durumunda insanın işlerinin kolaylaşması söz konusu olur. Nitekim Leyl Suresi’nde; “Kim (malını hayır için) verir ve sakınırsa (takvaya ulaşırsa), ve en güzel olanı doğrularsa, Biz de onu en kolay olana muvaffak kılacağız.” buyrulur.
İnsanın hayattaki gayesi rahmanî bir gaye ise eğer, kişiye gittiği o yol kolay kılınır. Çünkü o kimse Halık’ının fıtratına yerleştirdiği ve Kur’an’la da ortaya koyduğu “hüsna”ya yani “en güzel” olana uygun hareket etmiş ve bunun semeresini görmüştür. Kâinattaki gayeye uygun hareket eden insanın fıtratında zaten Yüce Allah’a olan inancı vardır.
O’nun emirlerine uyma sırasında güzellikleri tasdik ettiğinden, Yüce Allah da ona yollarını açar. Nitekim Yüce Allah birçok ayette, kendi yolunda çaba sarf edenlerin gayretlerini boşa çıkarmayacağını vaat eder. Ki o kimseler Rahmanî tavırlarla hareket eden, Rahman’ın kuşattığı kimselerdir.
Yukarıdaki ayete göre kolaylığa erişebilmek için üç şey zikredilir. Birincisi Allah için vermek, ikincisi takvalı olmak, üçüncüsü ise “hüsna”yı doğrulamaktır. Buna göre kolaylığı hak eden kimse Yüce Allah tarafından kendisine yüklenen sorumluluğun bilincinde olmalıdır. Her şeyin Mülkün Sahibi’ne ait olduğunu bilmeli, kendisine verilen emanetleri ona göre değerlendirmelidir. Bu emanetlerden bir kısmını Allah için sarf etmeli yani cömert olmalıdır.
Cömertlik “hüsna” ile ifade edilen İslâm ahlakının prensiplerinden bir tanesidir. Bunları yaparsa tüm kapılar kendisine açılır ve kolay olana muvaffak olur. Yok, böyle yapmayıp Yüce Allah’a karşı sorumluluğunun rağmına hareket ederse, “en güzel”i yalanlarsa, malıyla mağrur olup cimrilik ederse alçak bir çukura yuvarlanması söz konusu olur.
Ahlak ve Hukuk
Buradaki “hünsayı doğrulamak” olgusunun üzerinde durmak gerekir. İslâm sisteminde “hukuk”tan bağımsız bir “ahlak” veya “ahlak”tan bağımsız bir “hukuk” anlayışı yoktur. Bu bakımdan “hüsna” ile ifade edilen ahlak sistemini doğrulamak, hem o ahlakı benimsemek anlamına geldiği gibi hem de o ahlaka dayanan ilahi hükümleri benimsemek anlamındadır.
Yukarıdaki ayette dikkat ederseniz “verme” eylemi hem sadaka anlamında anlaşılabileceği gibi hem de “zekât” anlamında anlaşılabilir. Sadaka ahlakî bir zorunluluk iken zekât ise hukukî bir zorunluluktur. Dolayısıyla bu durum “hüsna”nın ahlaka ve hukuka bakan anlam örgüsüyle örtüşür. Şu durumda İslâm ahlakına ve hukuk sistemine uygun işler yapmak, bir anlamda işlerin kolaylaşmasına vesile olur.
Buradaki kolaylık ahiretteki bir kolaylık olabileceği gibi Yüce Allah’ın kötülüklerin bize ulaşmaması için bizi iyiliklerle desteklemesi, bize sabır vermesi, bizi koruması, bizi güzelliklerle donatması ve de bizim hak yolun müstekrir bir yolcusu olmamızı sağlaması gibi dünyadaki lütufları da olabilir. Mütedeyyin olana dindarlığın kolaylaştırılması da diyebiliriz buna…
Yüce Allah insandan Sünnetullah’a uygun bir tarzda hareket etmesini yani kendi düzenine uyum göstermesini, yeryüzünde düzen bozucu, fesat çıkarıcı olmamasını ister. Davranışların Sünnetullah’la çelişmesi ve amelde rıza-yı ilâhînin gözetilmemesi durumlarında ise işlerde bir zorluk hâsıl olur.
Nitekim yukarıda Leyl Suresi’nden aktardığımız ayetlerin devamında şöyle buyrulur: “Kim de cimrilik eder ve kendini hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış görürse ve ‘en güzel’i de yalanlarsa, Onu da ‘en zor olan’a hazırlarız.”
İki Karakter
Bu ayetlerde farklı kişiliklere sahip iki kişinin karşılaştırılması yapılmıştır. Birisi malını Allah yolunda güzel olan hayırlı işlerde harcıyor, diğeri ise kendi ihtiyaçlarını görüp güzel işleri yapma gereği duymuyor. Bu ikisinin yaşayacağı sonuçlar böylece bize bildiriliyor. Şu durumda; dileyen inanıyor ve özüne uygun davranıyor, acizliğini fark ediyor, dileyen de inatla özüne aykırı davranıyor, manevî ve ruhî sıkıntılar içerisinde debeleniyor.
İnsan attığı adımda ne tarafa yöneliyorsa, ulaşacağı sonuç kendisine niyeti ölçüsünde kolaylaştırılıyor ya da zorlaştırılıyor. Kur’an’da birçok ayette malın ve zenginliğin son nefeste faydasızlığına vurgu yapılır. Bizden illa ki kalb-i selim istenilir.
Günümüzde, maddî açıdan debdebeli bir hayat süren fakat manevî boşluklarda ıstırap çeken, devasız ruhî dertlerle kıvranan birçok insanlar çoktur. Bu tür kimseler “zor olan” bir hayatı idame ettirirler. Dindar insanlar ise çeşitli sıkıntılarla karşılaşmalarına rağmen Yüce Allah’ın üzerlerindeki lütf-u keremini ve yardımını hissederler.
Peygamberimiz’in çektiği sıkıntılar ve zorlukları, buna karşın üç yüz sene yaşadığı söylenen Firavun’un başının bile ağrımadığını sürekli sefa sürdüğünü düşünecek olursak belki bir anlamda inanan kimselerin zor bir hayat yaşadıklarını söyleyebiliriz. Ortada bir çelişki olduğu zannedilse de aslında burada bir çelişki yoktur.
Çünkü inananlar belki zor bir hayat yaşıyor olabilirler fakat şu var ki, buradaki zorluk “kolaylık içre” bir zorluktur. Nice sıkıntıların arasında imanın neşesini tadan, nice noksanlıklara rağmen şükreden kimseler zorlukla beraber bir kolaylığı yaşarlar. Ve onlar için ayrıca bir kolaylık daha vardır.
İnanan insan sıkıntı çeker, çile çeker fakat aynı zamanda bu sıkıntıların Yüce Allah’tan geldiğini bildiği için gönlünde hoşluk esintileri de bulunur. Bu hayat yolu zorluklarla doludur ama beraberinde Allah aşkı varsa en nihayetinde tüm dertler deva bulur. Her türlü sıkıntı ve zorluğa rağmen sabredenler ve Yüce Allah’a olan güvenini yitirmeyenler ayetlerdeki şartları da yerine getirdikleri takdirde eninde sonunda “kolay olan”a erişirler.
Aydın BAŞAR
YazarHz. Muhammed (s.a.v.)’in Dindeki Sarsılmaz Yeri HakkındaProf. Dr. Enbiya Yıldırım ile RöportajSahâbenin Rasûlullah (s.a.v.)'la ilişkisi nasıldı?Hepimizin mantığı kendi anlayabileceği üzere ashâb-ı kir...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
İtikadın iki yoluBiri Kur’an, biri sünnetFelaha götürür kuluBiri Kuran, biri sünnetVedâ hutbesinin özüOl Resulün kutlu sözüMüslümanın iki gözüBiri Kuran, biri sünnetAç gözün gerçeğe uyanİslamın nuruna...
Şair: Ramazan PAMUK
Bütün hakikatlerin tek kaynağı ve çekirdeği olan Kur’an’ın nüzulüne şahit olduğu için Kadir gecesi Kur’an’da bin aydan daha hayırlı olarak nitelendirilmiştir. Kur’an’ın nazil olan ilk ayetleri insanlı...
Yazar: Aydın BAŞAR
Ne zaman ki bir toplumda ilmin değeri azalmış ve âlimlerin kıymeti idrâk edilememişse, o toplumda ahlâkî bozulma baş göstermiştir. Toplumlar en yüksek seviyelerine ilme önem verdikleri dönemlerde eriş...
Yazar: Aydın BAŞAR