Emeğin Değerini Biliyor Muyuz?
Emek, bir işin yapılması için harcanan beden veya kafa gücüdür. İnsanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çerçevesini hem de kendisini değiştiren çalışma sürecidir. Allahu Teâlâ, yeryüzünün bütün imkânlarını insanın hizmetine sunmuş, insan da Allah’ın kendisine verdiği akıl gibi bir cevheri, el gibi hünerli bir organı kullanarak, çevresine serilmiş bu hazır değeri yararlanmaya elverişli hâle getirmiştir.
Emek bir değerdir. İslâm’da, yapılan iş ve çalışmanın meşru olması kaydıyla, kaba emek (ellerle ve kollarla yapılan iş), ince emek veya fikrî emek gibi bir ayrım yapılmaz. Kur’an’da, Hz. Musa’nın çobanlık yaptığı zikredilmektedir. Terziliğin piri olarak Hz. İdris, demirciliğin piri olarak Hz. Davud, marangozluğun piri olarak da Zekeriya ve Hz. Nuh gibi peygamberlerin kabul edilmesi bu seçkin insanların bu farklı mesleklerde çalışmış olmaları, hem onların kendi hayatlarını kendi el emekleriyle, göz nuru ve alın teriyle kazandıklarını hem de insanlığın yararına olan her mesleğin değerli ve onurlu olduğunu gösterir.
İnsanın kıymeti, insanlarca basit ve ehemmiyetsiz telâkki edilen bir işte çalışmakla düşmüş, alçalmış olmaz. Yeter ki yapılan iş meşru olsun. Çünkü İslâm’a göre insanın kıymeti malı, zenginliği, işi ve mesleği ile değil, takvası ile değerlendirilir. Basit görülen ve çoğu zaman horlanan çobanlığın peygamber mesleği olarak tanınması da bunu gösterir.
Çalışmanın önemi, emeğin korunması ve emek karşılığı hak edilen ücretin verilmesi gereğine ve işçide bulunması gereken vasıflara işaret eden bu ayetler, çalışma hayatında tarafların hak ve sorumluluklarını öz olarak belirlemektedir. Üretim, emek ve sermaye şeklinde birbirini tamamlayan iki temele dayanmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de: "Rabb’inin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık; birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabb’inin rahmeti, onların biriktirdikleri dünyalık şeylerden daha hayırlıdır."[1] buyurularak, emek-sermaye ikilisi arasındaki sıkı ilişki, sosyal ve iktisadî denge belirtilmiş, hem de ruhî yapı, fizikî güç, kabiliyet, ihtiyaç, zenginlik vb. yönlerinden insanların farklı farklı kılınmasının bir hikmetine işaret edilmiştir.
Ayet, her sınıf insana bir mesaj vermekte, zengine şımarmamasını, haddi aşmamasını, fakire sabır ve olgunluk göstermesini, isyan etmemesini telkin ederek, özellikle çalışma hayatındaki karşılıklı ilişkilere önemli bir ferdî ve psikolojik bakış açısı getirmektedir.
İslâm, emek karşısında sermayeye bir üstünlük ve öncelik vermemiş, aksine tabiatı gereği güçlü olan ve daha da güçlenmek isteyen sermaye için bazı sınırlamalar getirip emeği ön plâna çıkarmıştır. Zekât, sadaka ve infak prensibi, kefaretler, faiz yasağı, dilenciliğin yasaklanıp çalışmanın teşvik edilmesi, bireyin ve aile fertlerinin geçimi için çalışmasının ibadet sayılması, bu yönde alınmış önlemlere örnek olarak sayılabilir.
Kur’an-ı Kerim beşerî münasebetleri tek tek ele alıp iyileştirmek yerine, hepsinin düzelmesine ve iyileşmesine anahtar olacak temel prensip ve çözümler üzerinde durmuştur. Bu durum çalışma hayatı için de böyledir. Bu sebeple Kur’an, herhangi bir ayrım yapmaksızın emeği müstakil bir değer olarak kabul etmiş, "Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabb’in kullara (zerre kadar) zulmedici değildir."[2]
"Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir."[3] buyrularak iyi veya kötü her işin kendine göre bir karşılığının olacağını, hiç kimsenin çalışmasının boşa gitmeyip az veya çok her işin değerlendirileceğini, hiç kimseye haksızlık edilmeyeceğini bildirmiştir.
Gerek beden ve gerekse zihin gücüne dayalı olarak bir mesleğin icrası doğrultusunda sarf edilen emek, çalışmaya dayalı meşru bir kazanç yoludur. Bu sebeple İslâm’da emek yoluyla rızık aramak teşvik edilmiş; çalışmadan, hiçbir emek sarf etmeden elde edilen kazanç, sömürü, hırsızlık, faiz, gasp ve rüşvet gibi meşru olmayan kazançlar yasaklanmıştır.
O hâlde Müslüman, emeğe saygı göstermeli; çalışmadan, başkalarının sırtından veya gayrimeşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden, nasıl geldiğine dikkat etmelidir. Zira haram fiillerden biri işlenince diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılanmaya başlar. Böylece toplum huzurunun temelini teşkil eden başkalarının hakkını gözetme, hizmet etme, yardımda bulunma gibi asil duygular yok olur.
[1] 43/Zuhrûf, 32.
[2] 41/Fussılet, 46.
[3] 99/Zilzâl, 7-8.
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarAileye, aralarında kan bağı bulunan insanların oluşturduğu, toplumun en küçük parçasıdır diyoruz. Aile deyince ilk başta anne, baba ve çocuklar aklımıza gelse de aile mesafelere inat, babaanne, dede, ...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
İnsanı mutlu eden duyguların başında, elinde olanı başkalarıyla paylaşmak gelir. İhtiyaç sahibi insanları arayıp bularak; aralarında ayırım yapmadan, hâlini, hatırını, derdini, sıkıntısını, ihtiyacını...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Eş-Şehid: Hazır Oldu, Huzurda Bulundu, Müşâhede EttiAllah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ve O'nun bir vasfı olan eş-Şehîd; "kendisinden hiçbir şey saklanamayan, gizli kalmayan ve unutmayan" de...
Yazar: Editör
Ahlâk; kişinin nefsinde yerleşmiş, onun karakterini şekillendiren bir yetenek, bir kabiliyettir. Ahlâk, kişinin ayrılmaz bir parçasıdır ve davranışlarını etkiler. Kişinin yapmış olduğu davranışlar, iş...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ