Adâletle Sağlanan Nizam
Yûnus Emre’nin din ve hayat anlayışında parçacı zihniyet değil bütüncül bir yaklaşım esastır. Yûnus Emre’nin hayata bakışı klişe yaklaşımların ötesinde hayatın anlamına yöneliktir. Onun hayat felsefesinin temelinde ahlâklı olmak, ahlâkî kimlik kazanmak ve erdemli bir kişiliğe sahip olmak yatmaktadır.
Ölçülü olmaya, dengeli yaşama, itidalli harekete, insicamlı bir rûha bürünmeyi istemektedir. Ahlâkî ölçütlerin başında adâletin yeri oldukça büyüktür. Yeryüzünün nizamı, cemiyet hayatının devamı ancak adâlet ile mümkündür. Hz. Ömer’den hareketle bizlere adâletin hakkını vermeye şu şekilde davet etmektedir:
‘Alî'yile urdum kılıç Ömer'ile ‘adl eyledüm.
Onsekiz yıl Kâf Tagında seyrân u cevlândayıdum.[2]
Âdil olanların hak ve hakîkatten ayrılmadıklarını, ifrat ve tefritten kaçındıklarını vurgulayan Yûnus Emre, doğruluk ölçülerine ve dengeli ve itidalli bir çizgiye davet etmektedir. Yerin ve göğün belli bir ölçüde yaratıldığını, kozmik âlemde egemen unsurun denge ve nizam olduğunu dile getirmektedir.
Âlemdeki bütün yaratılmışlar adâlet üzere var edilmiş, âlem terazisi adâlet üzerine ayakta durabilmiş, her şey adâlet ile yerli yerine koyulmuştur. Âlemde var kılınan adâlet ölçüleriyle kâinatta kusursuz ve mükemmel bir denge hâsıl olmuştur.[3]
Şeddâd bir uçmak yapdı Nemrûd göge ok atdı
Kârûn'ı da yir yutdı Âdil Nuşirvân kanı.[4]
dizeleriyle bizlere Nemrut ile Kârun’un yapay gücünü etkisiz kılan adâlet kılıcından bahsetmektedir.
Güçlü toplumlar sağlıklı bireylerden teşekkül eden kitlelerdir. Seçkin toplumlarda insânî ilişkiler erdemler üzerine kuruludur. Hak ve sorumluluklar arasındaki ölçüt dengedir. Toplumun farklı kesimleri, sınıfları, fertleri arasındaki âhengin en temel hassasiyeti adâlettir.
Sosyal âhengi, toplumsal dengeyi, insânî ilişkileri yerli yerince sağlamanın derdine düşen Yûnus Emre insanın hem kendi içinde hem de toplumsal ilişkilerinde ölçülü hareket etmesini önemsemektedir. Toplumun gücünü ahlâkî ilkelerden, ahlâkî ölçütlerin sağlıklı zeminini de dinden alması gerektiğine dikkat çekmektedir. Ahlâkî güzellikleri inanç ve ibâdet hayatımızın meyveleri olarak görmektedir.
Yaşadığı dönemde ve içerisinde yaşadığı toplumdaki ahlâkî davranışlardaki bozuklukların toplumsal dokuyu zedelemesinden son derece rahatsızlık duymuştur. Yaşanan toplumsal bozuklukları doğrudan tenkit eder, doğruyu anlatmaktan aslâ çekinmez ve toplumun dirlik ve huzurunu bozan yanlış uygulamaları ortadan kaldırmanın çabasına bürünür. Yaşadığı dönemde gözlemlediği olumsuzlukları dizelerinde şu şekilde dile getirmektedir:
Müsülmânlar zamâne yatlu oldı
Helâl yinmez harâm kıymetlü oldı
Okınan Kur'ân'a kulak tutulmaz
Şeytânlar semirdi kuvvetlü oldı
Harâm ile hamîr tutdı cihânı
Fesâd işler iden hürmetlü oldı
Kime kim Tanrı'dan haber virürsen
Kakır başın salar hüccetlü oldı
Şakird üstâdıla ‘arbede kılur
Ogul atayıla ‘izzetlü oldı
Fakîrler miskînlikden çekdi elin
Gönüller yıkuban heybetlü oldı
Peygamber yirine geçen hocalar
Bu halkun başına zahmetlü oldı
Dutulmaz oldı Peygamber hadîsi
Halâyık cümle Hak'dan utlu oldı
Yûnus gel ‘âşıkısan tevbe eyle
Nasûha tevbe ucı kutlu oldı.[5]
Yûnus Emre dönemindeki menfî gidişâta sessiz kalamaz. Mârifet iddialı sohbetler, mûcizeler bekleyen anlatılar, semâ’ ile gerçekleşen coşkulu merasimler yapıldığı halde okuduklarının bilincine varamayan dânişmentlere, tasavvuf yolunu özümseyemeyen dervişlere, imanın tadına eremeyen mü’minlere, dinin buruklarını tutmayan Müslümanlara, sorumluluklarını göz ardı eden yöneticilere, halka tepeden bakan idarecilere, kul hakkına riâyet edemeyen haramzâdelere tavır koyar.
Müslümanım diyen birinin söz çekişmeleriyle ömrünü heder etmesinden rahatsızlık duyar. Yoksulların hakkına halel getiren, vicdansızca başkalarının kanını döken, haram ve helal ayırt etmeyen, şüphelilerden kaçınmayan sözde Müslümanlara uyarılarda bulunur. Beylerin mürüvvetsiz tavır sergilemesinden yaka silker. Zulmü alkışlayan, adâleti göz ardı eden, kul haklarına duyarsız kalan, insaf ve vicdandan yoksun olanların elinden tesbihin düşmeyişi, sözde dindarlığı, gösterişten ibaret dindarlığı, sofuluk taslayışı, ilmiyle çalım satışı beyh3udedir.[6]
Şu dizelerinden de anlaşılacağı üzere Yûnus Emre’nin dâvâsı anlaşmazlıkları ve kavgayı ortadan kaldırmak, kötülükleri aşk ateşiyle temizlemektir:
Miskîn âdem oglanı nefse zebûn olmışdur
Hayvân cânâvâr gibi otlamaga kalmışdur
Hergiz ölümin sanmaz ölesi günin anmaz
Bu dünyâdan usanmaz gaflet ögin almışdur
Oglanlar ögüt almaz yigitler tevbe kılmaz
Kocalar tâ‘at kılmaz sarp rûzigâr olmışdur
Begler azdı yolından bilmez yoksul hâlinden
Çıkdı rahmet gölinden nefs göline talmışdur
Yûnus sözi ‘âlimden zinhâr olman zâlimden
Korka durun ölümden cümle togan ölmişdür.[7]
Hak erleri gibi Yûnus Emre’nin asıl amacı insanlığı iyiliğe, doğruluğa ve güzelliğe davettir. Onun bu asil davetinde şöhret ve menfaate aslâ yer yoktur. Sosyal çalkantılardan ve toplumsal buhranlardan kurtulmanın yolunu sıdk, sadâkat, adâlet, hukuk, tevhîd, ilim, aşk, kanaat, güven, uhuvvet, ihlas, ihsan, sabır, şükür, teslîmiyet ve tevekkül ölçütlerine riâyette görmektedir.
Seküler kimlikten kurtulmaya, çıkar ilişkilerinden uzak durmaya, ihtiras putunu kırmaya, menfaat avcılığından sıyrılmaya, fırsatçılıktan kaçınmaya, hakkımız olmayana el uzatmaktan kaçınmaya, mala ve mülke bel bağlamaktan sıyrılmaya, nefsin isteklerini terk etmeye, şeytanın tuzaklarından kurtulmaya davet etmektedir.
Sosyal adâletin ancak Allah'ın buyruklarına uymak, Allah’a tam bir teslimiyetle bağlanmak, Allah’ın rızâsını kazanmak sûretiyle gerçekleşeceğini ifade etmektedir.[8] Bu ölçülerden uzak kalanların yol açtığı toplumsal felâketlerden Yûnus Emre şu şekilde bahsetmektedir:
İşidün iy ulular âhir zaman olısar
Sag müsülmân seyrekdür ol da gümân olısar
Dânişmend okur dutmaz dervîş yolın gözetmez
Bu halk ögüt işitmez ne sarp zamân olısar
Gitdi begler mürveti binmişler birer atı
Yidügi yohsul eti içdügi kan olısar
Ya'ni er gelmiş erden elini çekmiş şerden
Deccâl kopısar yirden âhir zamân olısar
Aceb mahlûk irişdi göz yumuban dürişdi
Helâl harâm karışdı assı-ziyân olısar
Birbirne yavuz sanur itdügin kala sanur
Yarın mahşer güninde işi beyân olısar
İy Yûnus imdi senün 'ışkıla geçsün günün
Sevdügün kişi senün cânuna cân olısar.[9]
Yûnus Emre dervişliği toplumdan kaçışta değil halk içinde Hak ile beraber olmakta görmektedir. Riyâzet ve uzlet hayatını yaşam felsefesi değil yaşama hazırlık eğitimi olarak görmektedir. Toplumun dertleriyle dertlenen Yûnus Emre, ağlayıp inleyenlerin acısına ortak olmuş, acılarını dindirmiş, dertlerine derman olmuş, beklentilerine cevap vermiştir.
Yeri geldiğinde gördüğü yaraya neşter olmuş, gördüğü aksaklıkları şiirlerinde dile getirmiş ve doğru yolu göstermeye çalışmıştır. Yûnus Emre şiirlerinde bir yandan toplumsal âhengin sağlanmasına ve ahlâkî yükümlülüklerin yerine getirilmesine gayret gösterirken, bir yandan da yaşadığı dönemin atmosferini betimlemesine, toplum kesimlerinin uygulamalarına ayna tutmaya, halkın nelere meylettiklerini ve ne tür yollara saptıklarını göstermeye çalışmıştır.
Öyle ki yukarıda alıntıladığımız beyitlerde Yûnus Emre, zamanının âhir zaman olduğunu, bu nedenle Müslümanların azaldığını, seyrek Müslüman kaldığını, hatta bunların Müslümanlığının da kuşkulu olduğunu bildirmektedir.[10] Bilginlerin okuduklarıyla amel etmediklerini, dervişlerin ise dervişlik yolu ile alâkalarının bulunmadığını, halkın ise sanki sağır gibi öğüt işitmediğini belirterek yakınmaktadır.
Zengin ve beylerin cömertlik ve mürüvvetinin kaybolduğunu, aksine yönetimi elinde bulunduranların halkı sömürdüklerini, sanki yoksulların etlerini yediklerini anlatmaktadır.[11] İnsanların artık çok cimrileştiğinden yakınan Yûnus Emre, cimriliği sosyal çöküşün sebebi olarak görmektedir. İnsanlığın cimrilikte ileri gidişini Allah yoluna bir yufka dahi vermeye kıymayışlarıyla ifade etmektedir.[12] Şöyle ki:
Bir niçe kişilerün gaflet gözün baglamış
Hak yolına dirisen bir yufkaya kıyamaz.[13]
Yûnus Emre’nin en önemli özelliği haksızlık karşısında susmayışıdır. Tahakküm ve zorbalıkla servet üstüne servet yığanlardan, halkın malını gasp edenlerden, zengini daha zengin yoksulu daha yoksul kılan sistemden, haksız kazanç sağlayan kesimlerden her zaman rahatsız olmuştur. Nefsinin esiri olanlardan, ihtiraslarının kurbanı haline gelenlerden, menfaat ve çıkar ilişkisine girenlerden, merhametten nasîbi olmayan zâlimlerden aslâ hoşlanmamaktadır.
Adâleti göz ardı edenlerin, hak ve hukuku tanımayanların, zorbalığı şiâr edinenlerin karşısına çıkmıştır. Avazının çıktığı kadar haksızlıklara karşı çıkarken zâlimlere ölüm gerçeğini hatırlatır, taşlaşmış kalplere insaf ölçülerini hatırlatır, suyun damlalarındaki süreklilikle taşın oyulması gibi ısrarlı ve yerinde hatırlatmalarla herkesin hışmından korktuğu zâlim beyleri iknâ ve teskîn edip yola ve hizâya gelmelerini sağlamıştır.
Haksızlıklar karşısında susmayıp haykırışa bürünen Yûnus Emre, dilinin döndüğünce uyarılarını yapar, insanları sömüren zihniyeti halka tanıtır ve onları düşünmeye dâvet eder. Korkunun ecele faydasının olmayacağı bilincinde hareket eden Yûnus Emre, zâlimlerden korkup kaçmaz, zâlimlerin üzerine yürüyen bahâdır kesilmektedir. Zillet içinde yaşayarak, boyun bükerek ve dalkavukluk yaparak ölmektense, usulünce zâlimin karşısına dikilerek mücâdele etmeyi ve şerefle ölmeyi teşvik eder.[14]
On iki bin hadîsi cem‘ eyledi Mustafâ
Anı işitdün meger şerh ile söz satarsın
Kılursın riyâ namâz yazugun çok hayrun az
Dinle neye varur söz Cehennem'de yatarsın
Halka fetvâ virürsin yâ sen niçün dutmazsın
‘İlmün var ‘amelün yok hâ günâha batarsın.[15]
dizeleriyle Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in on iki bin hadisini toplayıp bunları dikkate almayan zamane Müslümanlarından şikâyetçidir. Helal ve harama dikkat etmeyen, Kur’ân’ı okuduğu hâlde ondan hiçbir şey anlamayanların çoğaldığını; baba ile evlat, hoca ile talebe arasında saygının azaldığını, Peygamber hadislerinin tutulmadığını ve kendilerini peygamber makamında gören zamâne hocalarının halkın başına belâ olduklarını dile getirmektedir. Yûnus Emre, zilletten kurtulmanın tek çaresinin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in davetine icabet olduğunu söylemektedir.[16]
KAYNAKÇA
ALBAYRAK, Nurettin, Gönül Çalab’ın Tahtı Açıklamalı Yûnus Emre Sözlüğü, Dergȃh Yayınları, İstanbul 2014.
ALPTEKİN, Turan, “Üç Yûnus: Yûnus Emre-Âşık Yûnus-Bizim Yûnus”, Yûnus Emre, ed. Ahmet Yaşar Ocak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2012, s. 143-182.
AY, Alper, “Türk İslam Edebiyatında Zamaneden Şikâyet ve Yûnus Emre”, Her Dem Yeniden Doğarız – IV. Uluslararası Yûnus Emre Sempozyumu Bildirileri, 05-06 Mayıs 2018-, ed. Yusuf Yıldırım & Ramazan Süer, Ordu Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ordu 2018, s. 143-158.
BİLGİN, Azmi, Yûnus Emre Hayatı ve Sanatı, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2013
CİVELEK, Muzaffer, Yûnus Emre, Hareket Yayınları, İstanbul 1971
GÜZEL, Abdurrahman, Mutasavvıf Yûnus Emre (Hayatı-Eserleri ve Konularına Göre Şiirlerinin Tasnifi), Kılıç Yayınevi, Ankara, ts.
Mehmet Fuat, Yûnus Emre Yaşamı Sanatçı Kişiliği Yapıtları, De Yayınevi, İstanbul 1976.
ÖZBEK, Abdullah, “Anadolu’nun Türkleşip İslâmlaşmasında Yûnus Emre’nin Rolü”, III. Uluslararası Mevlâna Kongresi Bildiriler, 5-6 Mayıs 2003, Konya 2003, s. 253-278.
YILMAZ, Faruk, Yûnus Emre ve Tasavvuf Felsefesi, Berikan Yayınevi, Ankara 2011.
YILMAZ, Musa K., “Yûnus Emre’de Peygamber Sevgisi”, Hz. Peygamber ve İnsan Sevgisi I. Kutlu Doğum Sempozyumu Bildirileri, Şanlıurfa 21-22 Nisan 2007, s. 341-358.
Yûnus Emre, Yûnus Emre Dîvânı, haz. Mustafa Tatcı, MEB Yayınları, İstanbul 1997.
Yûnus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât Yûnus’un Gül Bahçesinden II, haz. Mustafa Tatcı, TOBB, Ankara 2013.
[1] Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, SİVAS.
[2] Yunus Emre, Yunus Emre Dîvânı, haz. Mustafa Tatcı, MEB Yayınları, İstanbul 1997, c. II, s. 231, b.n. 168/11.
[3] Nurettin Albayrak, Gönül Çalab’ın Tahtı Açıklamalı Yunus Emre Sözlüğü, Dergȃh Yayınları, İstanbul 2014, s. 106.
[4] Yunus Emre, Dîvân, c. II, s. 497, b.n. 396/4.
[5] Yunus Emre, Dîvân, c. II, s. 489-490, b.n. 387/1-9; Abdurrahman Güzel, Mutasavvıf Yunus Emre (Hayatı-Eserleri ve Konularına Göre Şiirlerinin Tasnifi), Kılıç Yayınevi, Ankara, ts., s. 100.
[6] Turan Alptekin, “Üç Yunus Yunus Emre-Âşık Yunus-Bizim Yunus”, Yunus Emre, ed. Ahmet Yaşar Ocak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2012, s. 145.
[7] Yunus Emre, Dîvân, c. II, s. 133, b.n. 76/1-5.
[8] Azmi Bilgin, Yunus Emre Hayatı ve Sanatı, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2013, s. 45-46.
[9] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât Yûnus’un Gül Bahçesinden II, haz. Mustafa Tatcı, TOBB, Ankara 2013, c. 2, s. 97; Muzaffer Civelek, Yunus Emre, Hareket Yayınları, İstanbul 1971, s. 70; Mehmet Fuat, Yunus Emre Yaşamı Sanatçı Kişiliği Yapıtları, De Yayınevi, İstanbul 1976, s. 62.
[10] Faruk Yılmaz, Yunus Emre ve Tasavvuf Felsefesi, Berikan Yayınevi, Ankara 2011, s. 103.
[11] Yılmaz, Yunus Emre ve Tasavvuf Felsefesi, s. 104.
[12] Alper Ay, “Türk İslam Edebiyatında Zamaneden Şikâyet ve Yunus Emre”, Her Dem Yeniden Doğarız – IV. Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, 05-06 Mayıs 2018-, ed. Yusuf Yıldırım & Ramazan Süer, Ordu Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ordu 2018, s. 150.
[13] Yunus Emre, Dîvân, c. II, s. 160, b.n. 105/2.
[14] Abdullah Özbek, “Anadolu’nun Türkleşip İslâmlaşmasında Yunus Emre’nin Rolü”, III. Uluslararası Mevlâna Kongresi Bildirileri, 5-6 Mayıs 2003, Konya 2003, s. 269.
[15] Yunus Emre, Dîvân, c. II, s. 330, b.n. 248/7-9.
[16] Musa K. Yılmaz, “Yunus Emre’de Peygamber Sevgisi”, Hz. Peygamber ve İnsan Sevgisi I. Kutlu Doğum Sempozyumu Bildirileri, Şanlıurfa 21-22 Nisan 2007, s. 358.
Kadir ÖZKÖSE
YazarSeyyid Yahyâ-Yı Şirvânî (ö. 870/1466)Azerbaycan’ın Şamahı kentinde doğan Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’nin tam adı; es-Seyyid Cemâleddîn Yahyâ bin es-Seyyid Bahâeddîn eş-Şirvânî eş-Şamahî el-Bakuvî’dir. İma...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Yûnus Emre’nin üzerinde durduğu en temel konu birlik ve beraberlik rûhudur. Birlikten güç doğacağını, acıların giderilmesi ve tatlılıkların paylaşılması husûsunda ortak hareket edilmesi, yüreklerin or...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Başkasının sırasınıAlmak kul hakkı değil mi?Çalışanın zamanınıÇalmak kul hakkı değil mi?Dikkat eyle fazilete,Sakın düşme cehalete;Kendinden geçip gıybeteDalmak kul hakkı değil mi?Düş yoksulun yakasınd...
Şair: Bestami YAZGAN
Aziz Mahmud Hüdayi kimdir?Celvetiye Tarikatı’nın piri olarak bilinen Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri yaklaşık olarak 1541 tarihinde Şereflikoçhisar’da doğmuştur. Babası Fadlullah bin Mahmud’tur. Asıl ad...
Yazar: Aydın BAŞAR