Osmanlı’nın İki Kahraman Paşası
Şanlı tarihimiz, sıradağları andıran nice ölümsüz kahramanla doludur. Destansı şahlanışlarıyla tarihimizi birbirinden eşsiz iftihar tablolarıyla bezeyen baş mimarlardan biri de aziz kahramanlarımızdır. Din, devlet, vatan, millet ve cümle mukaddesat uğruna tüm varlıklarını adamış, insanüstü gayretler sergileyerek istiklal ve istikbalimize istikamet vermişlerdir.
Bu yönüyle bizim mazimiz, aslında kahramanlar tarihidir. Osmanlı’nın son Budin müdafii Abdurrahman Abdi Paşa ve Silistre Müdafaası’nda destanlar yazan Musa Hulusi Paşa, bahis konusu kahramanlar tarihinin binlerce parlak yıldızından sadece ikisidir.
Nazlı Budin’in Son Valisi Abdurrahman Abdi Paşa
Osmanlı’nın son Budin Beylerbeyi’dir. Arnavut asıllı olup, 1616 yılında İstanbul’un Anadoluhisarı Semti’nde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Eğitim-öğretimini Enderun’da tamamlamış ve 1648’de sarayın büyük oda bölümünde ilk görevine başlamıştır. 1659’da has odaya alınmış, 1665’te tuğra çekme görevine verilmiştir. 1669 Mayıs’ında yeniçeri ağalığına tayin edilerek askerlik kariyerinin ilk büyük adımını atmıştır. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte Girit Seferine (1645-1669) katılmıştır. Özellikle Kandiye’nin fethinde büyük rol oynamıştır.
1672’de Yeniçeri Ağası sıfatıyla Sultan IV. Mehmed’in yanında Lehistan Seferi’ne iştirak etmiş; Kamaniçe Kalesi’nin fethinde hatırı sayılır hizmetleri olmuştur. Ardından sırasıyla Bağdat, Mısır, Bosna, Budin, Kamaniçe ve Halep valiliklerinde bulunmuştur. Çehrin Seferi sırasında 1678’de İstanbul kaymakamı olmuş, ertesi yıl dördüncü vezirliğe kadar yükselmiştir. 1685’de Budin’e ikinci defa beylerbeyi olarak atanmıştır.
İşte adını tarihe yazdıran, düşmanın bile gönlüne taht kuran esas kahramanlığı da Budin’de, bu ikinci vazifesi esnasında ortaya koymuştur. Budin’in son Osmanlı’sının sergilediği, sonu şehadetle taçlanan son kahramanlığın destansı öyküsü şöyledir:
Osmanlı’nın, 1683 yılında Avusturya’nın başşehri Viyana önünde ağır yenilgiye uğraması, Haçlıları cesaretlendirdi. Osmanlı’yı, Avrupa’dan atma ümidini canlandırdı. Kalelerimize saldırmaya, topraklarımızı bir bir ele geçirmeye başladılar. Lorrain Dükü V. Karl komutasındaki haçlılar (Avusturya, Almanya, Macaristan ve Hırvatistan), 90 bin kuvvetle 17 Haziran 1686 tarihinde Budin Kalesi’ni kuşattı. Kale, Kanunî Sultan Süleyman zamanında 1541’de fethedilmişti. Osmanlı bayrağı kalede, 145 yıldır nazlı nazlı dalgalanıyordu.
Haçlılar, kaledeki az sayıdaki Osmanlı kuvvetini sıkıştırdılar. Teslim teklifinde bulundular. 70 yaşındaki Budin Beylerbeyi Abdurrahman Abdi Paşa, -tıpkı 1601’de Kanije’de Tiryaki Hasan Paşa’nın yaptığı gibi- komutasındaki 6 bin (en fazla 10 bin) askerle teslim olmayı reddetti. Şu sözlerle kahramanca direndi: “Şehit olmadan kâfirleri nazlı Budin’ime sokmam! Budin, babamızın malı mı ki, teslim edelim! İhtiyarlığımızda bize vezirlik veren padişah, can pahasına hizmet bekler. Budin’i isteyen, kılıç gücüyle alsın!”
Fakat düşman çok şiddetli saldırıyor, kuvvetlerimiz gittikçe azalıyordu. Haçlılar hâkim tepeleri ele geçirdiği için dışarıdan yardım da alınamıyordu. Savaş sırasındaki talihsizliklere, 16 Temmuz’da 4 bin civarındaki Osmanlı askerini aynı anda şehit eden cephanelik patlaması da eklenince savunma hepten zorlaştı. Ama içerideki bir avuç Osmanlı askeri, kendisinden kat kat kalabalık haçlı güruhuna karşı yılmadan yiğitçe direniyordu. Teslim olmayı asla hayallerinden geçirmiyorlardı. 78 günlük kuşatma boyunca Haçlı ordusu, art arda 18 taarruz gerçekleştirdi. Hepsi de püskürtüldü.
Bir gün Abdurrahman Paşa, sabah namazını kıldıktan sonra ellerini açtı ve Allah’a şöyle yakardı: “Allah’ım, bize kuvvet, dayanma gücü ver! Canımızı almadan düşmanı kaleye sokma!” Sonra ordudaki komutanları çağırdı. Onlara da şu son konuşmayı yaptı: “Atalarımız Budin’i kan dökerek aldı. Biz bile vereceksek aldığımız fiyata veririz. Başka türlü düşünen var mı? Bu vaziyet karşısında şehitlik, tek kurtuluştur. Allah’ın huzuruna alnımız ak çıkmaya bakalım. Ölmek ne gün içindir?” Herkes heyecanla aynı anda bağırdı: “Bugün içindir Paşa Baba!”
2 Eylül 1686 günü, düşman birlikleri altı koldan taarruza geçti. O gün, bir avuç kahraman, komutanları Abdurrahman Paşa başlarında olduğu hâlde, Budin’de düşmanla göğüs göğse cenk etti. Kaleyi kurtarma ümidi kalmayınca da, hep birlikte tekbir getirerek düşman üzerine atıldılar. Abdurrahman Paşa ve yiğit Osmanlı askerleri, Budin’i kurtaramasalar da çok arzu ettikleri şehitlik makamına eriştiler. Abdurrahman Paşa, Beç/Viyana Kapısı’nda şehit düştü. Kahramanlık tarihimize nazlı Budin’de, askerliyle beraber destansı bir kahramanlık tablosu daha hediye etti.
Sonuçta Budin’i kaybettik; Macaristan’daki Osmanlı hâkimiyeti sona erdi. Ancak sergilediğimiz eşsiz kahramanlıkla savaş tarihine geçtik. Düşmanımızın bile gönlüne taht kurduk; “Kahraman Düşman” olduk! Budin’e daha sonra yerleşen ve adını Budapeşte’ye çeviren Macarlar, Abdurrahman Abdi Paşa’nın kahramanlıklarını asırlar boyunca unutmadılar. Şehit düştüğü yere (Budin Kalesi surlarının içi, Askeri Tarih Müzesi’nin önü) bir mezar taşı diktiler. Bu taşa, Türkçe ve Macarca olarak şu muhteşem ifadeleri yazdılar:
“145 yıllık Türk egemenliğinin son Budin Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70. yılında şehit düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun!”
Budin’in Osmanlı hâkimiyetinden çıkması, İstanbul’da ve ülke genelinde büyük üzüntüye yol açtı. Halk arasında; “Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i” gibi ağıtlar yakılmasına sebep oldu.
Abdurrahman Abdi Paşa, devlet hizmetleri haricinde tarih ve edebiyat alanında da eserler vermiştir. Osmanlı tarihiyle alakalı Vekâyiname başlıklı çalışması, oldukça meşhur olmuş ve yüzyıllarca kaynak eser olarak kullanılmıştır. Eseri, has odadayken Sultan IV. Mehmed’in emriyle yazmıştır. Bilhassa IV. Mehmed dönemi için birinci elden kaynaktır. Orijinal nüshası Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ndedir.
Abdi Paşa ayrıca Abdî mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şiirlerini bir Divan’da toplamıştır.1
Silistre’de Destan Yazan Musa Hulusi Paşa
1853 yılında başlayan Kırım Savaşı tüm şiddetiyle sürüyordu. Rus Çarı Nikola, 1854 yılı Nisan ayı ortalarında ordularına, Tuna Nehri üzerinde önemli bir konuma sahip olan Silistre Kalesi’ni kuşatma emrini verdi. “Silistre düşerse, Osmanlı’nın tutunamayacağı ve Kırım Savaşı’nı kaybedeceği” düşüncesindeydi.
Rus ordusu 15 Mayıs’ta, 80-90 bin asker ve 130-140 topla kaleyi kuşattı. Kale komutanı Topçu Feriki (tümgeneral ile tuğgeneral arasında bir rütbe) Musa Hulusi Paşa idi. Aslen Selanikli olan Paşa’nın emrinde, gönüllülerle birlikte en fazla 15 bin civarında asker vardı.
22 Mayıs’ta başlayan düşmanın topçu ateşi, şiddetini artırarak devam ediyordu. Ruslar kaleye gülle üstüne gülle yağdırıyordu. Bu amansız saldırıya askerlerimiz kahramanca direndi. Sultan Abdülmecid’in şehrin güney tarafındaki hâkim tepeye hilal şeklinde inşa ettirdiği Mecidiye Tabyası, yanı sıra Arap ve Yılanlı toprak tabyaları Silistre’nin ve kalenin savunulmasında büyük rol oynadı.
Fakat Rus ordusu çok güçlüydü ve saldırıların ardı arkası kesilmiyordu. Musa Paşa az bir kuvvetle, yetersiz erzak ve cephaneyle dayanmaya çalışıyordu. Rus ordusunun başkomutanı Mareşal İvan Paskiyeviç, Musa Paşa’ya bir subay göndererek teslim olduğu takdirde istediği yere gitmekte serbest olduğunu; aksi takdirde kaleyi top ateşiyle taş yığınına çevireceğini ve içindeki Türklerin de bu taş yığını altında mahvolup gideceklerini bildirdi.
Kumandan Musa Paşa düşmandan gelen teslim tekliflerini yiğitçe geri çevirdi: “Bu kale, teslim etmem için değil, savunmam için emanet edildi; ben almadım ki, ben vereyim! Silistre Kalesi top gülleleriyle yıkıldıktan sonra biz göğüslerimizle Silistre’ye canlı bir kale kuracağız!”
Ama durumumuz çok da iyi değildi. Musa Hulusi Paşa, bir çare bulabilmek için adeta parçalanıyordu. Askerlerimizi toplayarak onlara şöyle hitap etti: “Efendiler! Böyle beklemektense saldırıya geçmek daha iyidir. Bizi, tükendik sanıyorlar. Tükenmediğimizi düşmana göstermenin tam vaktidir. Yarın cehennem ateşi gibi üzerlerine yağarsak şaşkına dönerler. Umulur ki, bu şaşkınlıktan biz istifade ederiz...”
Ertesi gün, 13 Haziran 1854’de, ordumuz Musa Paşa’nın emrine uydu. Cehennem gibi düşman üzerine yağdı. Kalede kızılca kıyamet koptu. Kahraman askerlerimiz, bütün güçleriyle düşman üzerine atıldılar. Hepsinin ağzından, demirden dağları bile eritecek kadar kudretli ve kutsal olan şu mübarek kelimeler dökülüyordu: “Allah! Allah! Allah!”
Büyük hücum hemen sonuç verdi. Rus ordusunun kuşatması kırıldı. Düşman püskürtüldü. Aynı hücum, ertesi gün de tekrarlandı. Ruslar şaşkına döndü. Ölüme korkusuzca atılan bu kahramanlar ordusu karşısında, ne yapacaklarını şaşırdılar. Hatta kuvvetlerimiz, Rus ordusunun başkomutanı General İvan Paskeviç’i yaraladı; yerine atanan Prens Mihail Gorçakov’u da yaraladı.
Rusların geri çekilmekten başka çareleri kalmadı. Rezil bir şekilde kaçtılar. Yiğit askerlerimizin şehit olma ve cennete girme arzusu karşısında tel tel döküldüler. Bu şok yenilginin bilânçosu oldukça ağırdı: 9’u general, 15 bin ölü, 25 bin yaralı... Osmanlı ordusunda da 3 bin asker şehit düştü.
Yaklaşık 70 gün süren şanlı savunmanın başkahramanı Musa Paşa, müşir yani mareşal rütbesiyle ödüllendirildi. Rütbeyi aldığında, gülümsedi ve şu duayı yaptı: “Bu rütbenin yerine şehitlik rütbesi almayı tercih ederdim! Keşke omuzlarım apoletsiz, göğsüm madalyasız olaydı da asker evlatlarım gibi şehit düşeydim!” Musa Hulusi Paşa’nın duası kabul oldu. Üç gün sonra sabah namazı için abdest alırken, düşmanın giderayak ateşlediği bir top güllesi Musa Paşa’nın göğsüne isabet etti ve ona çok arzuladığı şehitlik rütbesini de armağan etti.
Silistre’de büyük bir zafer kazanmış, fakat karşılığında Musa Paşa’yı kaybetmiştik. Ama şehitlik de bizim inancımıza göre büyük bir ödüldü. Neticede Osmanlı da, Musa Hulusi Paşa da kazanmıştı. Yıllar sora Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre” piyesinde ebedileştirdiği şanlı “Silistre Destanı”, işte böyle yazılmıştı! Silistre ve başkahramanı şehit Mareşal Musa Hulusi Paşa hakkında daha nice destanlar, marşlar ve eserler kaleme alındı.
Osmanlı’nın Silistre Zaferi, dünya kamuoyunda da büyük yankı yaptı. Komünizmin kurucularından Karl Marx ve Friedrich Engels bile Musa Hulusi Paşa ve kahraman askerlerimizi takdir etmekten geri duramadılar. Engels, bu muhteşem zaferle ilgili Temmuz 1854’de New York Daily Tribune’de yayımlanan makalesinde şunları ifade etmiştir:
“Cihanı ele geçirmeyi hedefleyen Çar karşısında, İngilizler ve Fransızlar aciz kaldılar ama Türkler, Rusları Silistre’de durdurdular. Biz Türklerin savunmayı bırakarak çekileceklerini sanmıştık. Zira Mareşal Paskeviç, kaleye 31 tabur, 40 süvari bölüğü ve 144 sahra topçusuyla yüklenmişti. Ancak saldırı, Türkler üzerinde hiçbir tesir bırakmadı. Tam tersine onlar, Ruslar üzerine süvari çıkarttılar. Arap tabyasında 4 tabur asker ile 500 başıbozuk askerinin verdiği mücadele en yüksek methe mazhar bulunuyor. Ben savaş tarihinde böylesi bir direniş okumadım, duymadım.”
Karl Marx da şöyle diyerek şaşkınlığını gizleyememiştir: “Çar’ın yayılmacılığı bilinen bir şeydi. Avrupa’yı istila etmesi kaçınılmaz bir şeydi. Beni bir tek Türkler yanılttı.”
Savaşı yakından takip eden ünlü İngiliz subayı James Browne ise anılarına şunu kaydetmiştir: “Bütün dünya bilmelidir ki, Silistre'nin yiğit kumandanı ve kahraman askerleri şanlı bir müdafaa ortaya koymuşlardır.”2
Dipnotlar:
Abdurrahman Abdi Paşa Vekayinâmesi, Hazırlayan: Fahri Ç. Derin, İstanbul, 2008, s. 342, 347, 359, 393, 447, 461;
Râşid Mehmed Efendi, Târîh-i Râşid, Hazırlayan: A. Özcan, Y. Uğur, B. Çakır, A. İzgöer, c. 1, İstanbul, 2013, s. 133, 147-148, 181, 220, 230-231, 275, 287, 293-294,
Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, Hazırlayan: A. Özcan, Ankara, 1995, s. 22, 48, 71, 114, 191, 216-218;
Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Hazırlayanlar: M. Çevik, E. Kılıç, c. 6, İstanbul, 1990, s. 433, 435;
Mehmed Süreyya, Sicil-i Osmanî, İstanbul, 1308/2000, c. 2, s. 140-141, c. 3, s. 316, 1893-1897;
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/1, s. 468-470;
Abdülkadir Özcan, “Macarların Kahraman Düşmanı Son Budin Valisi Abdurrahman Abdi Paşa”, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Bahar 2015, Sayı: 5, s. 441-449.
Ferik Ahmed Muhtar Paşa, Kırım Harbi’nde Silistre Müdafaası, Hazırlayanlar: Gültekin Yıldız ve Fatih Tetik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014, s. 21-91, 131-159;
Enver Behnan Şapolyo, Gazi Musa Paşa ve Silistre Müdafaası, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1950, s. 3-60;
Machiel Kiel, “Silistre”, DİA, c. 37, s. 202-205.
İsmail ÇOLAK
YazarGenellikle siyasî, iktisadî, askerî, sosyal ve kültürel alanda temayüz eden insanların hayat hikâyeleri dikkatimizi çeker; onlara ilişkin biyografik ve monografik eserler yazılır, belgeseller ha...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Doğrusu sade, kolay ve rahat gibi görülen başlığımızın bu kadar geniş kapsamlı, çetrefilli ve girift olabileceğini hiç düşünememiştim. Zira şair ve yazarlarımızı araştırdığımda, şunu gördüm ki pek çok...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Siyonistlerin, Osmanlı’yı inkıraza uğratma ve Filistin’de Siyon devletini inşâ etme projesinin hayata geçmesi açısından patlak veren Birinci Dünya Harbi, en elverişli ortam ve altın bir fırsat mesabes...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Sultan II. Mahmud’un, kızları içerisinde en uzun ömürlü olanıdır. 23 Mayıs 1826’da II. Mahmud’un ikbâli Zer-nigâr Hanım’dan dünyaya gelmiştir. “Doğruluğu gösteren” anlamına gelen ismini, babası II. Ma...
Yazar: İsmail ÇOLAK