İyilik Yapmak
Genç adam, sokağın başındaki büyük binanın giriş katında, camın tam kenarında oturup dışarıya bakan yaşlı kadınla selamlaşıyordu her sabah… Kadın, bir gün genç adama seslendi: “Bakar mısın delikanlı?” “Buyur teyzecim?” dedi ve cama yaklaştı genç adam. Yaşlı kadın, “Evladım, benim iki bacağım da yok, bana ekmek parası verir misin?” dedi. Genç adam çok üzüldü ve bütün parasını kadına verdi. Sonra işe gitti.
İş yerinde hep o kadını düşündü. Kim bilir ne zordu kadının durumu. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar zordaydı. İki bacağı da yoktu. Ertesi sabah erkenden kalkıp bakkala gitti. Bir şişe süt ve bir ekmek aldı. Kadın camdaydı. Poşeti kadına verdi. Kadının gözlerindeki mutluluk onu heyecanlandırdı. İyi bir şey yaptığına inanıyordu. İçinde çok büyük bir huzur vardı. İş yerindeki bir arkadaşına durumu anlatınca, arkadaşı kahkahalarla gülmeye başladı:
- Oğlum, sen manyak mısın, hangi devirde yaşıyoruz? Senin gibi saflar inanır buna sadece. Bacakları yokmuş! Ben de yedim! Safsın oğlum, kabul et. Her cam kenarında oturanın bacakları olmasaydı memleket bacaksızdan geçilmezdi, dedi ve alay etti.
O gün akşama kadar genç adamın ağzını bıçak açmadı. Arkadaşının sözlerini düşündü hep! Ya Ümit haklıysa? Ama kadının bakışları çok inandırıcı ve huzur doluydu.
Ertesi sabah, yine bir şişe süt ve bir ekmek aldı. Kadının penceresine doğru yaklaştı, ona görünmeden binanın arka tarafında bulunan giriş kapısından içeri girdi ve elindeki poşeti usulca yaşlı kadının kapısının önüne bıraktı. Aceleyle zile basıp içindeki yüksek tedirginlikle kapı açılmadan hızlıca uzaklaştı binadan. Kadın kapıyı açmamalıydı. Ya sakat değilse, ya Ümit haklıysa…
O günden sonra genç adam bir daha da kadına görünmedi. Onun gözlerinde gördüğü mutluluğa olan inancından dolayı her sabah aynı şekilde içi dolu beyaz poşeti kapının önüne gizlice bırakıp zile basıyor ve kaçıyordu. Bu iş böyle yıllarca devam etti. Hiç kimseye anlatmadı.
Yine bir sabah kahvaltısını yaptı. Poşeti hazırladı ve sokağa çıktı. Binaya girmek üzere kapıya doğru yönelince kalabalığı fark etti. Ciddi bir kalabalıktı bu. Belli ki kötü bir şey olmuştu. Kapının önündeki memura yaklaştı ve ne olduğunu sordu: “Giriş katta yaşayan yaşlı bir kadın varmış. Dün sabah üst kattaki komşusundan aşağı inerken merdivenlerden kaymış ve kafasını basamaklardan birinin köşesine çarparak ölmüş.” dedi memur.
Dünyası başına yıkıldı genç adamın, elindeki beyaz poşet yere düştü. İçindeki süt şişesi kırıldı. Ümit haklı çıkmıştı ve o tam üç sene boyunca bir sahtekâra hizmet etmişti. Neyse, polis poşeti yerden aldı ve içine baktı. Aradığı parmak izini bulmuş bir dedektifin yüzünde oluşan ifadeyle merdiven boşluğuna doğru seslendi: “Amirim, beklenen kişi geldi.” Amir seslendi: “İçeri yolla!” Polis memuru genç adama; “Amirim sizi bekliyor içeride.” diyerek genç adamı içeri yolladı.
Ne olmuş olabilirdi ki? Şüpheliler listesinde adının geçtiğini duyan bir masumun sıkıntılı yüz ifadesiyle içeri girdi. Amir, üzerinde ‘Sabah 8.15’te elinde süt şişesiyle gelen adama verilecek!’ yazan sarı zarfı, “Bu mektup, rahmetlinin üzerinden çıktı.” diyerek adama uzattı.
Eski bir zarftı. İçinde bir mektup vardı. Ne olabilirdi ki? Az önce hezimete uğramış bir beden yeni bir sarsıntıyı kaldıramazdı. Mektupta aynen şunlar yazıyordu: “Birine bir iyilik ya da kötülük yaparken içinde zerre kadar şüphe oluşursa hemen vazgeç yapacağın iyilik ya da kötülükten. Sen her sabah kapıma bir ekmek, bir şişe süt ve kocaman bir şüphe bırakıp gidiyordun. Acı çekiyordun. Kapıyı açma ihtimalimden korkuyordun hep.
Oysa ben sana sarılmayı ne çok isterdim. Oğlum demeyi, gözlerine bakmayı isterdim. Hesap yapmadan yaşa evlat ve yüzleşmekten korkma. Eğer iyi bir şey yaptığına inanıyorsan, yaptığın şey mutlaka iyidir. İyi bir şey yaparken acı çekenler, başkaları için iyilik yapanlardır. Hayatın boyunca kimse için hiçbir şey yapma, her ne yapıyorsan sadece kendin için yap; çünkü ben hep öyle yaşadım.”
Etkilenmişti; ama yazılanlar kadının yalanının üstünü kapatmıyordu. Mektubu cebine koydu, çıkmak üzere kapıya yönlenirken üst kattan gelen yüksek bir ağlama sesiyle irkildi. Kadının biri, “Benim yüzümden öldü, benim yüzümden öldü!” diyerek hüngür hüngür ağlıyordu. Amire, “Bu ağlayan kadın kim?” diye sordu.
Sabahtan beri olup biten her şeyden haberi olan amir, konuya tam vukufiyetiyle anlattı: “Rahmetli iyi bir kadınmış. Her sabah bir şişe süt ve bir ekmek götürüyormuş üst kattaki bu yatalak komşusuna. Dün sabah yine götürmüş, dönerken koltuk değneklerinden biri kırılmış, yaşlı kadın o yüzden düşmüş merdivenlerden; ama aldırış etme, yaşlılar böyle olur. Ekmeği sütü kesildi ya, ona ağlıyordur.”
Genç adam küçük dilini yutmuş gibiydi. Üst üste aynı kişi hakkında taban tabana zıt bu kadar şeyi düşünmek… Hemen yukarı çıktı. Ağlayan kadına yaklaştı. Kimsesiz bir yatalaktı. Gözyaşını silip sarıldı ve elini öptü. Kadının gözlerinde, ölen yaşlı kadının bakışları vardı.
Ayşe Gül PINAR
YazarUzun yıllar önce tüm insanî duyguların yaşamakta olduğu bir ada varmış. İyimserlik, üzüntü, bilgi ve diğer duygular gibi sevgi de yaşıyormuş bu adada.Günlerden bir gün, duygulara adanın batacağı bildi...
Yazar: Sema KORKMAZ
Otobüs nedir?Normalden çok daha fazla (kırk ya da daha çok sayıda) yolcu alabilen ve bunları taşıyabilecek kadar büyük, motorlu kara taşıtlarına otobüs denir.Okyanus nedir?Okyanus, kıtaları birbirinde...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Tebriz'de esnafı denetleyen, ticarî hayatın düzenini sağlayan Bedreddin Ömer adında zengin biri vardı. Zenginliğinin yanında, cömertliğiyle de dillere destan olmuştu. Bu kerem sahibi eli açık zatın şö...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Ensar nedir?Mekke'den Medine’ye hicretten sonra, Rasûlullah Efendimiz ile Mekke'den gelen Müslümanlara yakın alâka gösterip, malları, mülkleri, bedenleri ve her şeyleri ile yardım eden Medineli Müslüm...
Yazar: Ayşe Gül PINAR